28. KİM BU?

2201 Words
Gül'den... Bu gece ki muhteşem ötesi düğün törenimiz yetmezmiş gibi, bacım bildiğim kızın vurulduğu haberiyle sarsıldım. Kim neden vurmuştu? Gonca'nın bu zamana kadar hiçbir düşmanı olmamıştı. Yaren yanımıza gelip, Gonca'nın vurulduğunu haber verince olayın şokuyla elim ayağım titremeye başladı. "Sen ne diyorsun Yaren?" dedim korku dolu sesimle. Olaylar otobüse binmiş burdan Mardin'e gitmeye başlamıştı. Demir bile tavında dövülürken, tüm bu olan şeyler bir kalıba bile giremiyordu. Biz dövmeye çalıştıkça şekil değiştirip farklı yönlere meylediyordu. "Hadi ne duruyorsunuz Yiğit bizi bekliyor." demesiyle girdiğim düşünce girdabından çıktım. Bunların bu bilgiyi bilmesi bile dikkatimi çekmemişti. Nasıl arabaya bindim, nasıl hastaneye gittim hiç bilmiyorum. Gonca iyi olsun da, varsın benim derdime üzülelim modundaydım... İçeri doğru giderken, bize doğru gelen Ömer abinin halinden ve tavrından Gonca'nın sağlık durumunun iyi olmadığını anladım. Adımlarını boşluğa atıyormuş gibi gözüküyordu. Bizi gördüğünde yüzünde bir belirsizlik oldu ama neyden dolayı olduğunu anlayamadım. "Sizin ne işiniz var burda?" demesiyle Yaren lafa atladı. "Abim haber verdi bize." dedi. Ozan'ın bundan nasıl haberi oluyordu acaba? "Ozan'ın nerden haberi var?" diyerek içimdeki soruyu yöneltti ama benim tek derdim bacımın nasıl olduğuydu. Şimdi hastanenin önünde, bu durumu tartışacak kıvamda değildim. "Şimdi bunun sırası mı? Kardeşim nasıl?" diyerek sitemimi belli ettim. Hiç sırası olmayan bir olayı ilk başa koyarak yaptıkları bu saçma sapan tartışmaya bir son vermem gerekiyordu. Ömer abi bize tarif ederek başka bir yere gitmişti. Adımlarım beni ameliyathane kapısına kadar nasıl götürdü hiç bilmiyorum. Yüreğim ağzımda atıyordu sanki. Kapıya geldiğimde herkesin bir tarafa dağılmış hali dikkatimi çekti. "Güllü teyze!" diyerek koşarak yanına vardım. Kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerindeki acı, keskin bir bıçak misali kalbime ok gibi saplandı. Akabinde benim de dolan gözlerimle birbirimize sımsıkı sarılıp ağlamaya başladık. "Kizim içerde yatay! Beni uyutiyler!" diye yakınmaya başladı. Hem dert yanıyor hem de dizlerini döverek sallanıyordu. "Gonca iyi olacak Güllü teyze. Güçlü durmamız lazım. Bak şimdi uyansa ve bizi bu hâlde görse ne kadar kızardı dimi?" diyerek gözlerindeki yaşı parmaklarımla sildim. Ama bir ırmak misali akıp gidiyordu. Bir ananın yüreği içeride yatan kızı için yanıyordu. Gözyaşlarını alıp, yürek yangınının üstüne döksem diner miydi ki?Söner miydi bu ateşi? "Ben ağlamayayum da kim ağlasun? Doktorlar bir şey demey, bekleyun diyler başka bir şey yok! Oy! Oy ben nerelere gideyum! Oy ben ne edeyum!" dedikten sonra elleriyle yüzünü yırtmaya başladı. "Oy habularun sorumlisu benum! Oni alun benu goyun o yatağa! Alun benu!" Engel olmaya çalışsam da hiçbir faydam dokunmuyordu. Bir anneden bahsediyorduk. Evladı içeride ölecek mi yaşayacak mı belli olmayan bir anneden... Tamam benim de yüreğim yanıyordu ama Güllü teyzeninkinin yanında denizde damla misaliydi. Bağırmaktan kısılan sesi bile acısını gözler önüne seriyordu. Elimi kolumu koyacağım yeri bile kestiremiyordum. Çölün ortasında kalmış bedevi gibiydim. Güneşten ısınmış kum tanelerine çıplak ayakla bastığım an da adımlarım bulunduğum yere geri götürüyordu. Nerden tutarsam tutayım, tuttuğum dal elimde kalmayı bırakın tuttuğum yerden kırılıyordu. "Güllü teyze lütfen yapma böyle. Bak Gonca uyanacak. Lütfen yapma!" desemde sözlerim etkisiz kalıyordu. Doruk'un yüzüne bakıp, bakışlarımla annesinin yanına gelmesini belirttim. Yanından kalkarak yer verdim ve Arif amcanın yanına gittim. Geldiğimden beri içini çeke çeke ağlıyordu adam. Elimi omzuna attım ve yüzüne baktım. "Üzülme Arif amca. Sen dik duracaksın ki, Gonca senden güç alsın." Ağlayışı şiddetlenince yanlış bir şey mi dedim diye düşündüm. "Ben kizima tokat attum. Oni evden kovmasaydum olmayacakti habular!" dediği anda kanım çekildi. Neler olmuşta haberim yoktu. Gonca hep 'babamın zaafı benim' diyerek bahsederdi. Ne olmuştu da Arif amca ona vurmuş, üstüne bir de evden kovmuştu? Bulunduğum ortamı terk etmek istedim sadece. Arif amcanın yanından ayrılarak, çıkışa doğru ilerlerken, başım döndü ve biraz sendeledim. Bir şeyim yoktur diye adım atmaya devam ederken, dengemi kaybedip düşecekken Doruk kolumdan tuttu ve beni az öteye götürdü. Ayaklarım o kadar çok titriyordu ki, Doruk'un koluna yapışmıştım. Hatta muhtemelen çocuğun kolunu bile acıtıyordum. Ben güçten daha fazla düşmeye başlayınca belimden kavradı ve ilerideki sandalyeye oturtmak için yürüttü. "İyi misin bacım?" diye sordu fakat cevap veremedim. Yapışık ikiz gibi ilerlerken, Ozan'ın sesiyle bindiğim dönme dolabının en üstünden yere çakılmış gibi hissettim. "Gül!" diye bir hayvan misali bağırdı. Hızlıca yanımıza varıp, Doruk'un elini belimden çekerek öteye fırlattı. "Ne oluyor birader hayırdır?" diye sordu Doruk en doğalından. "Elinin dokunduğu yere dikkat edeceksin aslanım! Yoksa kökünden keserim." demesiyle zaten buz gibi olan hastane ortamını iyice buz haneye çevirdiler. "Sen kimin kolunu kesiyorsun lan!" demesiyle Doruk, Ozan'ı göğsünden ittirdi. "S.kerim belanı şimdi ha!" "S.ksene! G.tün varsa yapsana!" İki erkeğin sidik yarıştırdığı meydan muharebesinin tam olarak orta yerinde kalmıştım. "Ya yeter ya! Ozan defol git şuradan. İnsanların acısı var git!" dememle Ozan yüzüme değişik şekilde baktı. "Sen sözlüsün biliyorsun değil mi? Elin herifleriyle hastane köşelerinde mi sürtüyorsun?" demesiyle yanına gidip tokat atmam bir oldu. "Ağzından çıkanı kulağın duysun!" "Bence de duysun! Yoksa duyacak kulak bulamayacaksın!" diye konuşmaya dahil olan Doruk ortamı iyice kızıştırdı. Ozan tokatımla beraber sola dönen yüzünü kaldırıp, Doruk'un yanına vararak bir yumruk indirdi. Daha ne olabilir diye düşündükçe bir tık daha üste çıkıyorduk. İki tane kocaman adam hastanenin ortasında birbirine girmişti. Kazık kadar herifler! Yaptıkları şeylere bakar mısınız? Ayırmaya çalışıyordum fakat ikisi de öküz kadar güçlüydü. En son ikisinin de ortasına girip, Ozan'ın önüne geçerek Doruk'u korudum. "Yeter Ozan. Kardeşi içeride canıyla cebelleşiyor. Bir rahat dur be adam!" dememle Ozan durdu. Sonunda öküzlerimiz birbirinden ayrılarak yollarına gitmeye karar verdiler. "Ağzından çıkan kelimelere bundan sonra dikkat et!" demesiyle Ozan yine delirmek üzereyken, bana bakıp durdu. "Gül'den uzak dur!" diyerek yoluna devam edecekken, telefon çantamdan yere düştü. Almak için eğildiğimde Ozan fırlayıp yanıma koştu. Beni kolumdan tutup hızlıca ayağa kaldırdığında ne olduğunu anlayamadım. Yeterince gergin bir ortamı daha da gergiye getirmek için elinden geleni yapıyordu. Telefonu yerden alarak elini bedenime yaklaştırdığında ne olduğuna anlam veremeden izlemeye başladım. Yakamdaki iğneyi alarak, göğsüme değmemek için verdiği mücadeleyle birlikte önümü iğneledi. Ardından o keskin gözlerini bana çevirdi. "Eğilirken dikkat et! Sen artık bizim namusumuzsun Gül." dediği gibi yanımdan bir rüzgar gibi geçip gitti. Ben ise onun rüzgarında savrulan bir yaprak gibi titredim. Evliydi ama benimle değil... Evlenecektim ama onunla değil... Bir kaç saattir dinmeyen gözyaşıma bir de bu olay eklendi ve iyice ağlamaya başladım. Az ileride duran Doruk'tan yardım isteyerek tekrardan ameliyathane önüne dönmek istedim. "Doruk bana yardım eder misin?" dememle yanıma koştu ve koluma girdi. "Gel bacım." dediği gibi yerimde durdum ve gözünün içine baktım. "Sen nasıl bu kadar güçlü durabiliyorsun?" dememle gözleri doldu... Buruk bir tebessümle içindeki gizlediği acısını belli etmemeye çalıştı. "Güçlü olduğumu da kim çıkardı? Siz sadece dışımı görüyorsunuz. İçimde kopan fırtınalarımı dışarı vurmuyorsam sanmayın ki güçlüyüm. Herkesin güçsüz düştüğü anlar vardır ama Gonca bana hep derdi. 'Bir gün ölüm döşeğinde olursam, sakın üzülmeyin. Dik durun ve ağlamayın!' diye vasiyet etmişti hepimize. Ben de bacımın dediğini yerine getiriyorum." demesiyle bağırarak ağlamaya başladım. İnsanın yakınından birisi o soğuk yatağa yatmadan anlayamıyormuş ölümün ne demek olduğunu. Herkes bir anda tüm hüznünü bırakıp bana baktı. "Bacım niye ağlıyorsun? Bak şimdi anam daha şiddetli ağlamaya başlayacak." demesiyle Güllü teyzenin sesi duvarlara çarpa çarpa dalgalar halinde tüm şehre yayıldı. "Gonca! Benum güzel kizim! Uyan artuk! Yeter anan gurban uyan!" Güllü teyze kapıya vurmaya başladığında doktor koşarak yanımıza geldi. "Teyze dur ne yapıyorsun? Kendini biraz topla lütfen. Sen bir anasın ve güçlü durman lazım. Ama ne zaman baksam, dövünürsun. Bak kızın iyi olacak merak etme. O yüzden ayağa kalk ve dik bir şekilde kızını bekle tamam mı?" Doktorun konuşması işe yaramış ve Güllü teyze derin bir sessizliğe gömülmüştü. Öyle uzaklara dalıyordu ki... Üç günlük yol mesafindeydi bakışları. İnsan yüzüne bakınca bile içinde ne derin acılar barındırdığını anlayabiliyordu. *** Aradan 6 saat geçmişti ama henüz bir bilgi yoktu. Sabah üstümüze açmıştı... Hâlâ piyasada olmayan Ömer abi ise endişe sayımı arttırıyordu. İşin tuhaf yanı, Yiğit ve Yaren'de sık sık gelip gidiyorlardı. Ailenin yanına uğramasalarda, benden bilgi alıp aşağıdaki kantine dönüyorlardı. Evlendikleri ilk günden böyle bir konu üstüne düşmeleri beni duygulandırmadı desem yalan olurdu. Abim gitmek istese de, Yaren beni tek bırakmak istemediğini dile getirerek burda durmayı tercih ettiğini söylemişti. İkisi düğün kıyafetlerinden kurtulmuşlardı ama ben hâlâ bu rahatsız edici abiye ileydim. Yaren'in sıcak tavrı hoşuma gidiyordu. Belki de öyle tahmin ettiğim gibi kötü birisi değildi. Ufukta gördüğüm silüet, Ömer abiyi andırıyordu ve oydu. Yanıma kadar geldiğinde uykusuzluktan mı yoksa ağlamaktan mı olduğunu kestiremediğim kan çanağı olmuş gözlerini bana yönlendirdi. "Hâlâ değişiklik yok dimi?" demesiyle kafamı sağa sola salladım. "Sen neredeydin abi?" dememle, sol eliyle sakalını kaşıdı. "Polislerin yanına gittim ama hâlâ bir iz yok. Ben de ayrıca baktım kameraları falan soruşturdum ama yok! Kimin vurduğu belli değil." dedi ağlamaktan bayrak kaldırdığı halde yine dolan gözleriyle... "Uyanır dimi Gül? Anamla babam gibi o da beni bırakmaz dimi?" demesiyle kendimi tutamadım. Dışarıdan bir buz kütlesini andıran bu adamın yüreğinin zayıf olduğunu hep bilirdim. Bize hissettirmemeye çalışsa da, ailesinin yokluğu bir sigara gibi burnunda tütüyordu. "Abi!" dedim ve ağlayarak nefes aldım. "Gonca uyanacak abi." dememle yoğun bakımdan bir doktor çıktı. Leş kollayan akbabalar gibi başına üşüştük. "Geluşme var mi doktor?" "Henüz bir gelişme yok fakat hastamızın sol gözünden sürekli yaş akıyor." demesiyle Arif abi dizleri üstüne çöktü. "Benum gibi buba olmaz olsin! Keşke onun yerunde ben yataydum." Kızının halinden kendini mesul tutuyordu. "Doktor bey hastamız gözlerini araladı!" diyen hemşire ile hepimiz ağlamaya ara verdik. Doktor hemen odaya koşarak kapıyı kapattı ve biz de umutla dışarıda beklemeye başladık. Yaklaşık 15 dakikadır bekliyorduk ama bu 15 dakika bize bir ömür gibi gelmişti. İçeriden çıkan kimse olmayınca yine streslenmeye başladık. Aralanan kapı ile hepimiz doktorun yanına koştuk. "Kizim uyandu mi?" Doktor mutlu bir şekilde gözlerini kapatıp açınca hepimiz derince bir nefes aldık. Herkes birbiriyle sarılmaya başladı. Acıdan akan gözyaşlarımız, şimdi ise mutluluktan ötürü akıyordu... "Ömer kim?" dedi doktor, arar gözlerle. Ömer abi "benim" diyince doktor konuşmaya başladı. "Hastamız sizin adınızı sayıklıyor. Biraz daha kendine gelsin, ilk sizi görmek istedi. " demesiyle donup kaldık. Gonca bu kadar mı kırılmıştı ailesine? Altun ailesi bir çil yavrusu gibi etrafa yayıldı. Hepsi kendi içinde mahkemesini kurmuşken, 1 saatin ardından Ömer abi hazırlanarak Gonca'nın yanına girdi. O sırada Ozan yanında Yiğit ve Yaren'le tekrardan geri döndü. Gözleri sanki beni arıyormuşçasına etrafta dönerken, görmesiyle rahat bir nefes aldığını saldığı omuzlarından anladım. "Haber var mı?" diye soran abime cevap vermek bir yana dursun, yüzüne bile bakmak istemiyordum. "Az önce gözlerini açtı." dememle hepsi sesli şekilde nefes aldı. "Senin bu olaydan nasıl haberin vardı Ozan?" diyerek aklımdaki soru işaretinin yanıt bulmasını bekledim. Afalladı... Sanki soru sormadım, kafasına silah dayadım. "Hangi olaydan?" dedi anlamsız yüz ifadesiyle. Bu derece şaşırması içime kurt düşürdü. "Gonca'nın vurulması olayından Ozan." "Bana Yaren söyledi." demesiyle beynimde şimşekler çaktı. "Ama..." dedim ve bakışlarımı Yaren'e çevirdim. "Ama Yaren bize abim haber verdi dedi." dememle iki kardeş birbirine döndü. "Abi sen bana mesaj attın. Gonca vurulmuş dedin." "Ne mesajı kızım? Ben kimseye mesaj falan atmadım." Yaren telefonu cebinden çıkarıp Ozan'a gösterdi. "Bak abi, senden gelmiş." Ozan hızlıca eline alıp, bakmaya başladı. "A..na koduklarım! Birisi telefonumdan mesaj çekmiş lan!" diyerek kendi telefonunu da aldı. "Bunu ben yazmadım. Sen hastanedeyiz diyince ben de seni aradım ne hastanesi diye." Bu kişi artık içimize kadar sızmış bir ajandı. Amacı neydi anlamış değilim. Ozan'ın telefonundan Yaren'e mesaj atacak kadar yakına gelmişti ama kimdi?... Hepimiz psikopat kim diye düşünürken, Ozan'ın çalan telefonuyla odağımızı ona çevirdik. "Susun, ses çıkartmayın! Yabancı birisi arıyor." dedi ve telefonu açtı. "Alo!" dedi, kaşlarını çatarak. "Kimsin lan sen?" Olayların halay başlığını yapan kişiydi muhtemelen. "S.kerim senin geçmişini ha! Bana konum at! Bana... Bana konum at yanına geleceğim. Kimin köpeğisin lan? Ecdadını s.kt.ğim! Bana çabuk yerini at!" diye bağırmaya başladı. "Ne! Ne yapacak mışım?" Değişen yüzü bir şeyler olduğunu bağırıyordu. Telefonu kulağından çektiği gibi yere fırlatması bir oldu. "Ne oluyor Ozan?" dememle benim telefonumu istedi. Elini uzatarak "telefonunu bana ver!" dedi. "Neden?" dedim. "Gaye'yi aramam lazım! Benimkisi çöp oldu malum!" dedi alay eder gibi. Gaye kadar taş düşsün başına! Telefondan numara çevirdikten sonra kulağına dayadı ve mırıldanmaya başladı. "Neymiş efendim, Ömer ile Gonca'yı ayıracakmışız yoksa Gaye'ye zarar verirmiş. Bu ibneyi bir bulursam varya... Aldığı nefesi burnundan fitil fitil getireceğim!" Ömer ile Gonca'yı ayırmak isteyen bir şerefsiz! Yoksa bu kişi Zelal miydi? Ama hayır... Zelal bunları yapacak kadar cesur birisi asla değildi. Ömer abiye ezelden aşık bir kadın da olabilir. Ya da Gonca'ya... Yaren'e gelen mesaj sesi odak noktamızı çevirdi. Ozan bir çırpıda elinden alıp, mesajı açtı ve sesli okumaya başladı. "Telefonu yere atıp kırmakla benden kurtulamazsın Ozan Aslan! Gül'de ikisinin arasını yapmanın cezasını, seninle değilde Cihan ile evlenmekle zaten çok pis çekecek!" Gergiyle çattığım kaşlarımı serbest bıraktım. Bizi izliyordu... Evet evet... Tam olarak bizi izliyordu. Yaren'in telefonu da yere düşüp paramparça oldu ve Ozan hastanenin içinde bağırmaya başladı. "Kim lan bu it! Ne istiyor bizden adi şerefsiz!" Sorun yalnızca Ömer abi değildi. Bu it, hepimizi birbirine kırdırmak istiyordu. Hepimizle de ayrı ayrı sorunu var gibi duruyordu. Korkudan titreyen ellerimi kontrol altına alamıyordum. Bir kaç aydır yaşadığım tramvalar etkisini göstermeye başlamış gibi duruyordu. Ayaklarımın bağı çözülüp yere düştüğümde Ozan hızlıca yanıma geldi. "Gül, ben burdayım. Niye korkuyorsun? O şerefsiz senin kılına dahi dokunsa..." dedi ve gözlerini kapatıp yumruğunu sıktı. "Ahtım olsun ki hangi deliğe girerse girsin onu bulurum! Amacı sadece bizi korkutmak. Ömer'i istiyor belli. Sadece bizi de korkutarak istediğine ulaşmak amacı. Ama sen sakin ol tamam mı?" diyerek elimi tutup, diğer eliyle de gözümdeki yaşları sildi. Abim yanı başımda dururken, teselliyi Ozan'dan bulmak ayrı canımı yakıyordu. Beni kendine yaklaştırıp, başımı göğsüne koyduğunda en güvenli yerin orası olduğunu hissettim. İçime dolan kokusu... Ona ilk kez bu kadar yakındım ama bir o kadar da uzak... Kendinden mi geçmişti bilmiyorum ama burnunu saçlarıma yaklaştırıp, kokladığını anlamayacak kadar salak değildim. Ne yapmaya çalıştığını asla anlamıyordum... ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD