25. SÜRPRİZ MİSAFİR

1883 Words
Ömer'den... "Sen gelsene az buraya." diyerek kolundan sürüklemeye başladım. Ortamda kurulmuş plan kokuları alıyordum ve bu koku burnuma pek hoş gelmiyordu. Ne zaman Ozan ve Gonca'yı yan yana görsem, aklımdan geçen düşünceleri kontrol altına almam zorlaşıyordu. Aralarında ikisini daima yan yana getirecek kadar önemli ne olabilirdi? "Ben seninle hiçbir yere gelmem artık!" diyerek kolunu benden sıyırdı. "Ben seni Alev olup yakamam Ömer bey! Siz kendinize başka ateş türü bulun." Kaç gündür bu konuyu önüme ısıtarak koyuyordu. İzah etmeme rağmen, defalarca kez anlatmama rağmen inadından bir adım geri atmadı. "Ben seni şimdi bir yakacağım göreceksin! Ozan'la ne konuşuyordunuz?" dememle suratının değişmesi bir oldu. "Hiçbir şey Ömer. Şimdi çekilir misin önümden?" dedi ve gitmeye çalıştı. "Bak Gonca, içeri girmem lazım o yüzden hemen söyle!" dediğim gibi önünü kestim. "Her şeyi söyleyemem Ömer. Bak aklından geçenleri az buz tahmin edebiliyorum ama o kadar şerefsiz değilim tamam mı? Biraz ya... Biraz bana güven ve konuyu irdeleme. Ne ben Ozan'a aşığım ne de o bana olan aşkından ölüyor. Herhangi bir geçmişimizde yok. Başka bir mesele ve bunu sana anlatamam." "Bana güvenmiyorsun yani." dedim sitemkâr ses tonumla. Ama az sonra alacağım cevap bana hayatımın dersini verecekti. "Sen bana güveniyor musun ki ben sana güveneyim? Daha ilk günden Ozan'la aramda bir şeyler olduğunu düşünüyorsun Ömer. Eğer bana adam gibi gelipte 'aranızda bir mevzu mu var?' diye sorsaydın, ben zaten güzellikle izah ederdim ama sen bana güvenmemeyi seçtin. O yüzden benden de güven bekleme." O kadar çok haklıydı ki... Önüme açılan her kapıyı kapatıp, ben yine güvensizlik yazılı olan kapalı kapıya koşuyordum. "Bunu sonra konuşacağız Gonca." diyip yanağına öpücük kondurarak yanından ayrıldım. Hafif şekilde arkamı dönüp baktığımda eliyle yanağını tuttuğunu gördüğüm gibi tebessüm ettim ve evden içeri girdim. *** Benim bahtı kara bacım! Bu haberi aldıktan sonra amcamla ettiğim kavgalar bile işe yaramamıştı. Çırpınışlarım gökyüzünden yere çakılan kuşun umudu gibiydi... Kadınları böyle kolay şekilde harcayan tüm sisteme karşıydım ama töreler elimizi kolumuzu bağlıyordu. Bir yandan Gül, diğer yandan Gonca... Daha evlenmeden bile böyle kavgalar ediyorsak, aynı çatı altına girince nasıl geçinecektik hiç bilmiyorum. Suların durulması için beklediğim zaman diliminde bile o suda beni boğmaya çalışıyordu. Bir kere ya... Sadece bir kere geri kalsın istiyordum ama yok! Gonca hiç geri kalır mı? Elinden gelse eşyalarla bile kavga edecekti. Gerçi parmağındaki yüzükle kavgasına denk gelmiştim. Niye ters dönüyormuş diye sinirle çıkarıp arabada bırakmıştı. Parmaktan çıkan yüzükten dolayı ben de zıvanadan çıkacaktım az kalsın. 5 dakika... Sadece 5 dakika tek başına bırakıp yiyecek bir şeyler almaya gittiğim gibi akbabalar başına üşüşmüştü. Tabi bana gerek kalmadan kolundaki çantayla dövmüştü ama yine de içim soğumamıştı. Bir postada ben hırpaladıktan sonra Gonca'yı da alarak ordan uzaklaştım. Gerek fiziği olsun, gerek güzelliği olsun... Her şeyiyle dikkat çekiyordu. Hafif spor yaptığı da sıkı vücudundan belli oluyordu. Doruk biraz önünü açsa, açıklıkta zirve yapacağına olan inancım tamdı. Neyse ki benim kafadan olduğu için elimin yetemediği her dala o uzanıyordu. *** "Düğün yarın yapılacak Ciwan. Gönül ister ki, kızın kendi evinden telli duvaklı çıksın." demesiyle Ciwan Ağa elini kaldırdı. "Benim öyle bir kızım yoktur Şiyar. İstedi de mi vermedik? Bu kaçırma işinin altından başka bir şey çıkmaz diye umuyorum." *** Ciwan'ı çok eşli olmasından dolayı hiçbir zaman sevememişimdir. Evde tam tamına 4 tane kadını idare ediyordu. Hepsine de nasıl yetiyordu hiç bilmiyorum. Bence idare de edemiyordu ya... Ne zaman evlerine gitsem hep bir kavga gürültü. Büyü mü yapıyordu bu kadınlara? Bunca psikolojik baskıya ve kaosa rağmen evladını babasına bile bırakıp gelen karısı vardı. Ozan, farklı babadan olan kız kardeşini kendi öz bacısından bile daha çok seviyordu. Bildiğim kadarıyla kızın babası Karadenizli'ydi ve oralarda yaşıyorlardı. Düğüne gelir miydi bilmiyorum ama eğer bu topraklara ayak basarsa her şey çok karışık bir hâl almaya başlardı. *** "Madem son kararın budur, başka diyecek söz kalmamıştır Ciwan. Ama şunu bilesin ki, ben kızımı düğününde yalnız komam. Senin yaptığını yapmayacağım. Hadi Ömer, kalkalım artık oğlum." demesiyle Ciwan Ağa'nın sözü bana getirmesi bir oldu. "Ömer ne zaman evlenir Şiyar?" dedi ve amcam yerinden kalkarken kafasını kaldırıp soruyu soran kişiye baktı. "Ömer'de en yakın zamanda evlenecek." "O kızla mı? Yol yordam bilir mi? Ne töremizi bilir ne de ailemizi Şiyar. Bence yanlış yaptın. Zelal senin için en iyisiydi." Cevabını vermek istiyordum fakat saygısızlık olacağı için yumruğumu sıkarak bekledim. "Zelal artık küçük oğlumun sözlüsüdür. Ağzından çıkanı kulağın duysun Ciwan!" diyerek ağırlığını koydu amcam. "Gelinim öyle güzel, öyle dirayetlidir ki... Hüsna'dan sonra Hanımağalığa o geçecektir." diyen amcama hayretle baktım. Bu evliliğe asla rızam yokturdan Hanımağalığa kadar getirmiş işi. "Ben bir Karadenizli'ye karımı kaptırdım geri aldım. Pekiyi sen Şiyar? Ya bu kız Ömer'i törelerden çeker alırsa? Hiç mi düşünmezsin bunları? Şehirli kızın ne yapacağı belli mi olur?" "Eğer son diyeceğin kelamda bittiyse biz en iyisi kalkalım Ciwan." diyerek amcam cümlelerine karşılık vermeyeceğini beyan etti. Müsade isteyip konaktan ayrılırken, kapıdan çıkmamızla Ciwan Ağa'nın eşinin diğer adamdan olan kızıyla karşı karşıya gelmem bir oldu. Görmemle beraber içimden küfür savurdum. Bu kızın burda ne işi vardı? Ortalık iyice karışacaktı. Kafasını sallayarak bizi selamlayıp Ciwan'a döndü. "Ciwan Ağa, abim nerede?" "Az önce çıktı kızım. Hele içeri gel, kapıda kalma Bala." Arkasına koyduğu bavulu görünce yakamı gevşeterek arabama doğru ilerledim. Acaba evlendikten sonra karımı da alarak buralardan uzak yerlere mi taşınsaydık? Ama ilk önce gönlünü almam gereken birileri var... *** •Hikayemizin yeni karakteri Bala'da konumuza dahil olmuştur. *** Gül'den... "Ne demek Cihan ile evleneceğim anne? Ölürüm de kabul etmem bunu!" Hayatın vurduğu darbeler ardı ardına gelirken ayakta durmakta zorluk çekiyordum. Gökten aşağı sevgi yağsa, benim başıma yine ve her zaman ki gibi sevmediğim düşerdi. Cihan'la bırakın evlenmeyi, aynı havada bile soluyunca midem bulunduğu konumu terk etmek istiyordu. "Ölürüm anne!" dememle annemin gözleri doldu. Ayaklarına kapandım. "Anne yalvarıyorum böyle bir şey yapmayın!" Töreler kurbanını çoktan seçerek boğazıma bıçağı dayamıştı. Hüküm verilsin istiyordum fakat Ozan ile evlendirileceğimi düşünüyordum. Ciwan Ağa Cihan'a asla itimat etmezdi. Ağalığı da ona bırakmayacağını tüm Mardin'e duyurmuştu. Bende dolaylı olarak Ozan'a kuma gideceğimi düşünmüştüm. Her ne kadar bunu asla istemesem de, Cihan'la aynı yatağa girmekten katça daha iyi geliyordu. "Anne n'olur anne! Ben... Ben yaşayamam onlarla anne." Ozan'ın beni kaçırdığındaki hâl ve hareketlerinden, bu evliliğe izin vermeyeceğini düşünüyordum ve hâlâ daha düşünüyorum. Ozan beni bırakmazdı. Ne kadar sert gibi gözükse de, Cihan'ı onunda sevmediğini herkes bilirdi. "Anne ben Cihan'la yapamam!" Gözlerim küçük bir çocuğun sokakta gördüğü şekeri isterken ki hâli gibi bakıyordu. "Kimle yapacaksın Gül? Ozan'ı mı istiyorsun kızım? Adam olmaz demiş, Gaye'ye bunu yapamam demiş! Ben güle oynaya mı veriyorum seni he?" demesiyle annemin önüme çöküp ağlaması bir oldu. "Ozan'ı sevdiğini görmedim mi sandın kızım?" dediği gibi gözlerimden akan yaşları durdurdum. "Anan anlamaz mı sandın? Onu her gördüğünde ışıldayan gözlerin, gözlerimden kaçar mı sandın? Ama biz kadınlar bazen fedakârlıklar yapmalıyız. Ailemizin bir arada durması için, kendimizden ödün vermeliyiz. Az sabır yavrum." diyerek eliyle yüzümdeki terleri sildi. "Anan her zaman yanındadır ama bu konuda bende bir şey yapamam Gül'üm." Kapılar bir bir ardına yüzüme kapanıyordu ve ben sadece öylece bakabiliyordum. Hiçbir eşikten içeri girmeme izin dahi vermediler. Artık debelenmemin bir manası yoktu. Ozan bey karısına böyle bir şey yapamazmış! Ben neyin tribini kime atıyordum ki? Adam doğal olarak karısını seçiyor. Kendimi bir seçenek olarak görmem de benim acizliğimdi. Kaderime razı gelerek evliliğime boyun eğdim. *** Ben Gül Karanlık! O çok istediğim soyadını alacaktım ama başka adamdan... Belki bir gün Aslanların oğluna gebe kalacaktım ama yine başka adamdan... Aynı evin altında, farklı kalbe ait kalbimle kocamı bir arada tutmaya çalışacaktım. Kocam değil mi?... Cihan sahiden de benim kocam olacaktı... Ben... Ben onunla aynı yastığa baş koyamazdım. Bu düzen elbet bir gün bozulacaktı ve ben sevdiğim adama kavuşacaktım. Pekiyi nasıl? İşte onu da zaman gösterecek... *** Asla gitmek istemesem de, abimle Yaren'in düğününe zorla götürülmüştüm. Hayatımın gidişatını değiştiren kişiyi babam olsa tanımazdım. "Gül, çok güzel olmuşsun yavrum." diyen adama döndü bakışlarım. Dün akşam taktığımız söz yüzüğünden sonra sürekli bana mesaj çekip arıyordu. Zaruriyetten açtığım telefonu ses tonumdan anlaması gerekiyordu. Ama aklı fikri alt tarafında kalmıştı. "Milletin içinde olmasak o güzel dudaklarından bir öpücük alırdım ha!" demesiyle midemdekilerin ağzıma geldiğini hissettim. Adam pislikte mastır yapmıştı. "Cihan uzak dur benden ya! Sürekli rahatsız etme!" desem de anlamadığının bilinciydeydim. Kolumdan tutarak teras kata çıkarttı ve beni duvara yaslayıp kollarını iki yanıma sabitledi. "Bu kadar güzel olmak zorunda mıydın? Dayanamıyorum artık." diyerek burnunu boynuma getirdiğinde ellerimle uzaklaştırmaya çalıştım ama nafile... "Uzaklaş benden! Cihan bana dokunmanı istemiyorum benden uzaklaş!" Kulakları duymuyordu sanki... "Cihan tüm sesimle bağıracağım benden uzaklaş!" Burnu boynumda gidip geliyordu. Elbisemi omzumdan kaydırdığında gözlerim açıldı. Elimle düzeltmeye çalışsam da izin vermiyordu. Açığa çıkan köprücük kemiğimden öpmeye başladığında midemin bu işkenceye daha fazla dayanamayacağına kanaat getirdim. Elimle ağzımı tuttuğumda, Cihan farketmiş olacak ki hemen önümden çekildi. Midemdeki tüm yemekleri dışarı çıkarmıştım. Lavabodan adım atar atmaz Cihan önümü kesti. "Bana alışsan iyi olacak yavrum! Kocana karşı böyle utangaç davranma." Salak mıydı yoksa aptal mı? Mide bulantımın utangaçlıkla bağlantısı olduğunu mu düşünüyordu? Yine ve yeniden bana yaklaşmaya başladığında çığlığı kopardım. "Uzak dur benden pislik!" dememle Ozan bir yerden çıkageldi. "Ne oluyor lan orda!" Dananın kuyruğunun kopacağını tahmin edebiliyordum. "Ulan Cihan!..." dedi ve suratına bir yumruk indirdi. "Ulan pislik..." dedi ve bu sefer yere kapakladı. "Bir insan hiç mi değişmez lan!" *** İki kardeş birbirine düşman gibi bakıyordu. Onları bu denli düşman eden de anneleri gibi gözüküyordu. Saltanat sevdalarından vazgeçip, evlatlarını gerçek birer kardeş gibi büyütselerdi eğer, ne Ozan Cihan'dan nefret ederdi ne de Cihan bu kadar pislik olurdu. Erkektir yapar diye diye Cihan'ın yaptığı tüm haltları kapatmışlardı. Ciwan Ağa'da onun bu halinden memnun değildi fakat 'elalem ne der!' düşüncesiyle tüm pisliklerini örtüyordu. Diğer eşi Berivan teyze üstüne ikinci kumanın geleceğini öğrendiği zaman evi terk ederek Karadenizli bir adamla evlenmişti ve o adamdan bir kızı olmuştu. O adam Berivan teyzeyi o kadar çok sevmişti ki... Tüm bu tehlikelere ve evlenmiş olmasına rağmen kabul etmişti. Tam 1 sene boyunca çok sıkı şekilde korudu karısını. Berivan teyze kızı doğduğu gün onu terk edip gidince hayatın sadece toz pembeden ibaret olmadığını öğrenmişti. Tek başına, annesiz bir şekilde büyüttü kızını. Bu yüzden de Bala asla annesiyle görüşmeyi kabul etmiyordu. O da kendince haklıydı. Hangi çocuk doğduğu ilk günden terk edilmeyi gururuna yedirir ki? Bence hakkında hayırlı olan da buymuş zaten... Benim gibi sevmediği bir adamla evleneceğine, babasının yanında sevdiği kişi ile hayatını kurar. *** "A.ına koduğumun iti! Sen nasıl kardeşsin lan?" diyerek bir yumruk daha geçirdi. "Ozan yapma lütfen!" dememle yüzünü bana döndü. "Bunu mu savunuyorsun bana?" "Ne savunması Ozan? Ben çok mu meraklıyım bu iğrenç herifle evlenmeye? Ama bırak... Düğünde rahat dur bari bırak!" dediğim gibi üstünden kalkarak burnunu koluyla sildi. Ne bir şey söyledi ne de gözlerimin içine bakabildi... Öylece çekip gitti... Sarsıldım... Bu tavırlarının neden olduğunu hâlâ anlamış değildim. Niye böyle yapıyordu? Düşüncelerimin arasında gözüm yerdeki pisliğe kaydı. Yarı baygın şekilde yatıyordu ama umurumda bile değildi. Yanına yaklaştım ve yüzüne tükürüp salona geri döndüm. Gözüm direk Ozan'ın masasına kaydı. Bana olan bakışları intikamını almak isteyen bir kurt gibiydi. Onun bu bakışları beni ikileme sokuyordu. Gözüm bir anda yanındaki kıza kaydı. Hass.kt.r! Bala'nın bu düğünde ne işi vardı? Tam neden geldiğini düşünürken, abimle Yaren'in nikahı kıyılmaya başlamasıyla dikkatim dağıldı. *** Yazardan... İki gencin nikahı kıyılırken, gözlerinin içi gülüyordu. Alkış arasında nikah kıyılmış ve Yiğit, Yaren ile evlenmişti. Gözleri gülen iki genç... Yiğit'in gözleri salonda gezinmeye başladığında birisiyle göz göze geldi... Geldiği gibi yüzündeki gülüş soldu... Yiğit hiç tahmin bile edemeyeceği kişiyi karşısında görünce kalbine yüzlerce kez bıçak saplandı... Yüzlerce bıçağı o göz göze geldiği kişi gözlerinin en derinine baka baka çıkaracaktı ya da o bıçakları Yiğit şimdi de olduğu gibi, onun tam da kalbine saplayacaktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD