Gonca'dan...
Odaya sığamıyordum... Gece saat 3'e geliyordu ve dört duvar arasında sıkışıp kalmıştım. Elimde duran sigaram ise bilmem kaçıncıydı...
Ö𝙢𝙚𝙧 𝙖𝙧ı𝙮𝙤𝙧...
Telefonuma düşen arama bana saati sorgulattı. Bu saatte beni aradığına göre kesin önemli bir şey olmuştu. Sanki günüm yeterince zor geçmemiş gibi, yeni bir kaos mu geliyordu?
"Efendi..." diyemeden bağırış sesi kulaklarımda çınladı. "Yarım saate aşağıda ol!" Kapanan telefonla neye uğradığımı şaşırdım. Yarım saat sonra dışarı çık ne demek ya? Hem de bu saatte! Neyse ki evde herkes uyuyor pozisyondaydı.
Yarım saatin ardından bahçenin dışına çıkıp, üstüme yürüyen kaosu izlemeye başladım.
Yanıma vardığı gibi kolumdan sıkıca kavradı. "Hayatımın içine ettin lan?" Yüksek çıkan sesi biraz ürkmeme neden oldu.
"Ne oldu Ömer, yine ne yaptım acaba? Saçımı sağ yerine sola mı taradım?"
Kolumu bırakıp, saçlarını parmaklarının arasına aldı. "Hâlâ dalga geçiyorsun benimle!"
Bu buraya kavga etmeye gelmiş belli oldu. "Ne istiyorsun benden Ömer?" dedim yorgun sesimle. Çünkü zaten yeterince yorulmuştum.
Beynim, kalbim, bedenim, ruhum... Yeterince yorulmuştum...
"Sen benim elimi tutmasaydın eğer..." demesiyle sözünü kestim. "Yeter Ömer yeter! Bıktım senin şu elimi tutmasaydın kelimenden! Kaç kere daha demem lazım o anlık oldu diye? İstemiyorsan al yüzüğünü, ne istiyorsun benden ya? Niye ikide bir yüzüme vurup duruyorsun şunu? Ben mi seni mecbur bıraktım, ben mi seni zorladım? Stres topu muyum ben, ya da deneme tahtası mı? Beyefendi sinirlendiği zaman gelip bana çatacak, öfkesini her seferinde benim üstümde atacak... Yok öyle dünya! İstemiyorsan al yüzüğü!" diyerek göktaşını pardon tek taşını parmağımdan çıkarıp avucuna koydum.
"Sen yoluna ben yoluma Ömer! Artık sen elimi tutmasaydın diyebileceğin kimse kalmadı ortalıkta, şimdi rahat edersin!" Şaşkın bir ifadeyle suratıma bakınca böyle bir şey yapacağımı düşünmediğini anladım.
Haketmişti! Ben onun ikide bir gelip azarlayacağı insan değilim. Ya adam gibi yanımda durur ya da istemediğini söyleyerek çeker gider. Ben kimsenin alnına silah dayamadım... Ben kimseyi benimle evlen diye de zorlamadım. Aileleri sorun ediyorsa, benim ailemden yana sıkıntım olmaz.
Sinirle bahçeden içeri geri girdiğimde abime sert şekilde çarptım. O kadar çok sinirliydim ki, saatin kaç olduğundan bir haber hiçbir şey demeden yol almaya çalıştım. "Bu saatte ne işin var senin dışarıda?" demesiyle durdum. "Hava almak isteyemez miyim?" diye burnumdan soludum.
"Bu saatte?" dedi sorgular şekilde. "Aynen de bu saatte abi! Bi salın beni, rahat bırakın ya!"
Arkamı dönmüş giderken bir kaç cümle daha dedi. "Bunu sonra konuşacağız Gonca! Gözüme batıyorsun bu aralar!"
"Sen de benim gözüme batıyorsun, onu ne yapacağız?" diye yanına vardım. "Bak sen, ne yapıyor muşum ben acaba? Mesela elin adamını ailenin içine pat diye mi sokuyorum?"
"Elin adamını sen hiç içeri sokar mısın abi? Sen babamın paralarını dışarıda yemekten başka ne bilirsin ki? Benim bile elim ekmek tutarken, sen paşalar gibi oturmaktan başka ne bilirsin?" dememle abim gözleri dolu dolu baktı. Ağır konuşmuştum, kalbini çok kırmıştım...
"Sağol Gonca. İçinde biriktirdiğin ne varsa kustun herhalde."
Gözlerimi sıkıca kapatıp, kendime içimden küfür ettim. "Abi ben öyle deme..." Elini havaya kaldırdı. "Ben duyacağımı duydum, sen de diyeceğini dedin." der demez eve doğru yol aldı.
"Of Ömer of! Senin yüzünden oluyor tüm bunlar."
Abimin kalbini nasıl alacaktım ben? S.çt.m sıvadım resmen! Kapısına gidip bir kaç kez tıklattım. "Abicim, abilerin bir tanesi, gelebilir miyim?"
"Git başımdan Gonca! Sen elini ekmek tutmaya götür, ben baba parası yemekle meşgulüm!"
Titreyen sesi, kalbimin derinliklerine işledi. "Abi özür dilerim." diyerek kapının önünde yere çöküp ağlamaya başladım. Sesim öyle çok çıkıyordu ki, abim hemen kapıyı açtı. "Gonca ne oldu? Ne oldu abicim?"
Abimde yanıma çömeldi. Ses ayarlarım bozulmuştu sanki, hiçbir şekilde kısamıyordum. "Tamam gel içeri, annemler uyanmasın." Yerden kaldırıp içeride yatağının üstüne oturttu.
"Ben senin abinim Gonca. Kaç aydır kıvrandığını görmüyor muyum sanıyorsun?" Hıçkırıklarımı durduramıyordum. "Abicim yapma ama!" diyip bağrına basınca daha şiddetli ağlamaya başladım.
Kafamı kaldırıp yüzümü avuçlarının içine aldı. "Gonca bak sen hiç iyi değilsin ve beni artık korkutuyorsun. Biri bir şey mi yaptı sana abim? Söyle bana."
"Abi ben..." diyip tekrardan ağlamaya başladım. "Ömer mi bir şey yaptı? Gonca Ömer mi bir şey yaptı sana?" Sinirle ayağa kalktı. "Onun ecdadını sevmeden gelirsem bana da Doruk demesinler!"
"Abi dur!" Ayağa kalktım. "Abi bana bu gece bir şey sormasanda biraz dışarı çıkartsan olur mu?
"Tamam Sarıyer sahiline inelim mi güzelim?"
"Yok, bizim yazlığa gidip bir kaç gün kafa dinleyelim mi seninle?"
"Hay hay prenses!" diyip önümde selam verdi. "Abi şey... Ben cidden öyle demek istemedim..."
"Ben senin kalbini bildiğim için sıkıntı etmiyorum!" diyip elini omzuma attı. "Sen kendine bir kaç parça kıyafet al, bende alacağım öyle çıkalım."
Şu anda aldığım en güzel haber buydu. Hemen odama gidip, küçük bavul tuttum. Saat 5'e geliyordu ve annem uyanıktı. Beni elinde bavulla görünce kendini önüme attı.
"Anan gurban gitme kızım. Kaçma evden Gonca'm! Baban verecek senu, kaçma kızım!"
"Anne ben..."
"Oy ben nerelere gideyum! Oy herif yetuş yetuş! Gız evden kaçay!"
Annem yine magazin kisvesine büründü. "Ne oldi kari, ne bağuriysın?"
"Oy herif! Kaçay bizum gız!" Dizlerini dövmeye başlayınca yeter diye bağırasım geldi.
"Of anne of! Abimle bir kaç günlüğüne yazlığa kafa dinlemeye gideceğiz alt tarafı." dememle annem kafasını bana kaldırdı. "He oyle mi kızım? Bahçeme de bak anan gurban! Fasulyeleri topla, domatesleri de sula."
Ben boşuna annem için kaba göre şekil alıyor demedim. Kadın ortama ayak uydurmasını fevkalade beceriyor. "Yav kari oy oy! Senun bu abartmalarundan bezdum!"
Babam terliklerini vura vura odasına geri döndü. "Hazır mısın Gon-ca..." diyip durdu abim. Annem engeline o da takıldı. "Oo anam engeli!"
"Sıkıntı yok abi ben hallettim hadi gidelim."
"E gız bahçeyi unutma!"
"Tamam anne!" diyip arabaya doğru yol aldım.
***
Ömer'den...
Elime yüzüğü pat diye bırakıp gitti. Ben böyle bir şey yapacağını asla beklemiyordum. Sahiden de her seferinde çatacak yer ararken, kendimi Gonca'nın yanında buluyordum. Kız altı üstü elimi tuttu, yatağıma zorla girmedi ya!
Dengemi şaşırtıyordu, aklımı bulandırıyordu. Ne zaman nefes alamayacak gibi olsam, kendimi onun yanına atmak istiyordum. Sanki yeşil gözlerinde yeniden yeşeriyordu tüm bu kuruyan yerlerim...
Kapının önünde durup beklemeye başladım. Neden beklediğimi bile bilmiyordum. Bir elimdeki yüzüğe bakıyordum bir de kendi parmağımdaki yüzüğe. Daha ilk sözlendiğimiz gün kızı canından bezdirdim de yüzüğü avucuma bırakıp gitti. Oysa söz kesilirken ne kadar samimi bakıyordu gözümün içine. Düğünde de Yağız'a nefretle bakıyordu. Daha ne istiyordum ki?
İkide bir bozulmuş plak gibi kıza, "𝙎𝙚𝙣 𝙚𝙡𝙞𝙢𝙞 𝙩𝙪𝙩𝙢𝙖𝙨𝙖𝙮𝙙𝙞𝙣..." diyip diyip duruyordum. Sanki Zelal'i kabul edecekmişim gibi... Sahiden de hayatımda Gonca olmasaydı bile kabul eder miydim diye düşünüyorum ama yok... Zelal güzel kız, yol yordam da bilir ama bizden olmazdı. Bana Gonca gibi vahşisi, tuttuğunu koparan bir eş lazımdı. Durdurak bilmeyen teyzemin üstesinden ancak böyle bir kadın gelir çünkü.
***
Kapı açılınca arabanın içinden gizlice izlemeye başladım. Gonca elinde bavulla abisiyle bir yere gidiyordu. Ağlamaktan kızaran yeşil gözleri dikkatimi çekti. Evet gün açmak üzereydi ve muhtemelen hâlâ uyumamıştı.
Sabahın köründe kaçar gibi nereye gidiyordu? Yoksa kaçıyor muydu? Yüzüğü de elime verdi. Camı yavaşça aralayıp, konuşmalarını dinlemeye başladım. "Abi Çatalca'ya gidiyoruz dimi? Ben Silivri tarafına gitmek istemiyorum şu anda. Hem bahçeye bakmazsak anam yer bizi."
Demek Çatalca! En azından kaçmadığını anladım. "Evet, bizim Batu'da oradaymış biliyor musun?"
Erkek ismi geçince otomatik olarak geriliyorum. Duruşumu düzeltip dinlemeye devam ettim. "Hangi Batu, köydeki Batu mu?"
"Evet."
"O zaman Silivri'ye mi geçsek abi?" diyip bavulunu koyduktan sonra bagajı kapattı. "Niye?" Cidden niye? Batu ismini duyunca niye vazgeçti?
"Abi sanki bilmiyorsun!" diye atıfta bulundu. Abisi neyi bilmiyordu? Ne dönüyordu burda?
"Tüm köylüye uşağı rezil ettiğin için normaldir." diyip şoför kapısını açtı. "O da istemiyorum dediğim hâlde bana bir şans ver diyerek sık boğaz etmeseydi beni. Hayır yani, zaten akşama kadar çay toplamış yorulmuşum, düşmüş peşime beni daraltuy. 'Bir şans ver bağa Gonca! Bak senu habu gafullarun arasundan çeker alurum!"
İkisi de gülüp, araba kapılarının önünde konuşmaya durdu. Öyle pis bilendim ki, benim sözlümün yanından erkek sinek bile geçemez bu vakitten sonra!
"Dalga geçmeyi bırak, bence Batu harbi çocuktu."
"Aa bak o doğru. Batu adam gibi adamdır ama sevemedim abi!" diyip omuzlarını yukarı kaldırdı. "Sanki Ömer'i seviyor musun?" diye sorunca can kulağıyla dikkat kesildim. Ne cevabı verecekti acaba?
"Ben..." diyip arabanın içine bindi. Cidden durdu durdu tam da yerinde arabaya bindi.
***
Ne kadar uzun bir gündü bu? Bir günde sözlendim, sözlümün sevdiğinin düğününe gittim, baskın yedim, bir kaç saatlik sözlümün yüzüğünü geri aldım, sözlümü kaçarken yakaladım, onu seven çocuğun yanına gideceğini öğrend...
Son cümlem aklımı başıma getirdi. Ne olursa olsun o artık benim namusumdu! Bizde gidelim de şu adam gibi adamı yakından görelim...
***
Ozan'dan...
"Ulan ben sizin yapacağınız işi s.kiyim lan! Ömer'in numarası yerine gitmiş bana küçüklüğün numarasını bulmuşsunuz!" Telefonu kapattığım gibi duvara fırlattım.
"Aptal herifler! Beni kadınlarla niye muhatap ediyorsunuz!"
"Abi hat Ömer Karanlık'ın üstüne gözüküyor."
"Kes sesini Ferhat!"
'𝘽𝙚𝙣 𝙂ü𝙡 𝙆𝙖𝙧𝙖𝙣𝙡ı𝙠' lafı kulaklarımdan gitmiyordu. Asistanla konuşuyordum sanki! Sesi soğuk, mesafe burdan Mardin'e yol alır. Sinirle gerilen vücudumu oturduğum sandalyenin arkasına yasladım. Ellerimle başımı ovuştururken Gaye geldi. "Babamız ne yapıyormuş bizim?"
"Baba salak heriflerin g.tünü topluyor!" dedim sinirle. "Siz gidin dinlenin Gaye. Sabah erkenden çıkacağım, beni merak etmeyin." diyerek karnından öptüm. Peşimden gelen Ferhat'a seslendim. "Ferhat bana Ömer'in sözlüsünün evini bul!"
Oyunu kitabına göre oynayacaktım. En ufak bir yan çizişte kızı alır, gerekirse anında kendi nikahıma geçirirdim. "Abi ben zaten önceden araştırdım o kızı." demesiyle yerimde durdum. "Anlat o zaman."
"Kız Trabzonlu ve 2 kardeşler. Annesi, babası ve abisiyle yaşıyor. Durumları iyi ama şu sıralar işleri durgun. 22 yaşında, aşçılık okumuş ve yakında dünya çapında bilinen bir restorana aşçılık başvurusu için gidecek."
"Başka yok mu? İnce detaylardan. Mesela bu kız niye önemli olabilir?"
"Abi kız babasının göz bebeği. Annesi biraz çatlak bir kadın, abisi ise akşama kadar baba parası yiyor."
"Demek babasının göz bebeği he!" diyip sakalımı kaşıdım. "Memlekette çaylıkları ve fındık bahçeleri de var. Babası oğluyla beraber sık sık bunlardan dolayı memlekete gidermiş. Hatta haftaya biletleri var diye biliyorum."
Yani herhangi bir döneklikte kıza el koyabiliriz. Çok fazla açık açmışlar ve önümü fazlasıyla rahat bırakmışlar. "Bir de abi!" diyip durdu.
"Bu kızın eski sevdiği daha dün evlendi. Hatta sizde düğünündeydiniz. Yağız Alkan!"
Şimdi işler rayına oturuyordu. Bu aşk evliliği falan değildi. Bizim Ömer Karanlık başkasını seven kadına söz takmıştı. Oyun daha yeni başlıyor! Size dünya kaç bucak göstereceğim Karanlık Aşireti!
***
"Gül'ü de yakın takibe alın Ferhat. Her ihtimale karşılık onu da avucumuzun içinde bilelim."
"Abi o biraz imkansız ya!" demesiyle bedenim gerildi. "Niye Ferhat?" dedim sinir dolu sesimle. "Abi Şiyar Karanlık'ın kızından bahsediyoruz. Sence hiç açık verir mi? Gonca Altun'a rahatça ulaştım çünkü aile Karadeniz'den. Muhtemelen bu zamana kadar düşmanları da olmamıştır. Ama Şiyar Ağa öyle mi? Her yeri düşman kaynıyor, bu yüzden de kızını, ailesini bir sır gibi koruyor."
Haklı payları vardı. Düşman çok olunca, insan kendini daha bir iyi koruyor. Şiyar Ağa'da elini nereye atsa düşman! Başı büyük olanın, seveni az olur!
"Tamam Ferhat, gözün Gül'de olsun." diyerek arabama yöneldim. Herkesi tek tek arayarak Mardin'de topladım. Sabaha gözüme uyku girmeden geçmiştim. İlk uçakla Mardin'e uçup, Ağaların meclisine iştirak etmiştim. Yolladığım haber ile Şiyar Ağa'da gelecekti ama Ömer'e ulaşamamıştım. Şimdilik Şiyar yeterdi zaten.
"Hoş gelmişsin Ozan Ağam!" diyen adamları başımla selamladım. Güçten iyice düşen babam ile Aslan Aşiretinin sorumlulukları yavaş yavaş bana geçiyordu.
Ne kadar büyük bir aşiret olsakta, Karanlık Aşireti gibi saygı ve hürmet görmüyorduk. Herkes ayağa kalktığı an Şiyar Ağa'nın geldiğini anladım. Hepsi başını önüne eğdi, ellerini önünde topladı. "Hoş gelmişsin Şiyar Ağam!" lafı kulaklarımı doldurdu.
Şiyar Ağa başa geçtikten sonra hepimiz oturduk.
"Burada neden toplandığımızı biliyorsunuzdur herhalde." diyerek hızlı bir giriş yaptı Şiyar Ağa.
"Berzan benim dostumdur, dert arkadaşımdır." diyerek dayıma döndü. "Bana abimin emaneti olan Ömer'i ne kadar çok sevdiğimi de bilirsinizdir. Ömer elimde yetişti, onu törelere ben hazırladım fakat o hep kaçtı, kaçmak istedi. Zaten uzun süredir de yurtdışında yaşıyordu."
Bakışlarının derinliği acısını açık şekilde gösteriyordu. Şiyar Ağa çok erken yaşta annesini, babasını ve kardeşini toprağa koymuştu. Bu acıların her biri ilmek ilmek işlenmişti suratına, yüz ifadesine.
"Bende artık yaşlandım, kabuğuma çekilmek istiyorum. Ömer'e de usulünce bir kız bulup, evlendirerek başa geçirmek istedim. Sevdiği var mı diye sordum, ilk baş yok dedi. Bizde hanımla Zelal kızımızı beğenip evimize çağırdık. Evet bizde de hata var, Ömer'e hiçbir şey sormadık, danışmadık. Ama bizim oğlan tutulmuş bir sevdaya."
Kafasını yerden kaldırdı. "Şimdi söyleyin bana Ağalar!" dedi ve kaşlarını çattı. Sahiden de korkulacak bir adamdı. "Şiyar Ağa namussuz olduğunu düşündüğü bir kızı oğlu bildiği adama ister mi hiç?" dedi öfke dolu sesiyle. Kimseden cevap çıkmadı. Önündeki çay bardağını eliyle sıkıp patlattı.
"Kime diyorum Ağalar! Madem susacaktınız, niye zamanında ileri geri konuştunuz?" Bakışlarından çıkan öfke herkesi yakabilirdi. "Zelal kızım ana sütü gibi temizdir." diyince bir tane it, baş kaldırmayı başardı sonunda.
"Madem öyle, o zaman Ömer Zelal'i de alsın da temiz olduğuna inanalım." dediği gibi ayaklanmak isterken dayım tuttu kolumdan.
"Ömer'in bunu yapmayacağını hepimiz biliyoruz Ağalar! Yeğenim hayatında sadece tek eş ister, onun da sevdiği kadın olmasını!" dediğinde bile kapatamadı çenesini s.ktiğimin ağzını.
"O zaman oğluna al Şiyar Ağa! Madem kız temizdir, madem kefilsin o zaman oğlun Yiğit'e al ki, bizde temiz olduğuna inanalım."
Bu sefer dayım beni tutamadı. Ayağa kalkıp bir kaç yumruk salladım. "Ulan cibiliyetini s.ktiğim! Ulan şerefsiz! Sana kız temizdir diyor dimi! Niye zorluyorsun lan!"
"Ozan yerine otur!" sesiyle son yumruğum havada kaldı. Üstümü düzeltip yerime oturduğumda bakışlarım Yiğit'e kaydı. Sinirden ve öfkeden kıpkırmızı olmuştu.
"Ben böyle bir şey kabul..."
Elini yukarı kaldırıp oğlunun lafını kesti. "Madem böyle düşünürsünüz, kabulümdür. Zelal kızım tertemiz olduğu için onu oğlum Yiğit'le yakın zamanda evlendireceğim."
"Baba..."
"Lafımın üstüne laf istemem Yiğit!" Öfkeden gözü dönen Yiğit, öylece kalkıp gitti. Bunun bir saygısızlık olduğunu bildiği halde gitti...
"Ben kızımı kimseye yamamam Şiyar Ağa!" diyen dayıma döndü herkesin bakışları. "Senin kimseyi kimseye yamadığın yok Berzan! Yiğit'in de zaten evlilik yaşı gelmişti."
Kor ateşte kızdırılan demir gibiydi bakışları. "Şimdi inandınız mı Zelal'in temiz olduğuna Ağalar! Namuslu olmayan bir kızı Şiyar Ağa gelin diye evine sokar mı bir düşünün!" demesiyle son sözünü söylemiş oldu.
Böyle sert bir adamın kızına karşı tutumu çoğu zaman gözlerimi yaşartmıştı. Burda ne kadar sert ise ailesine karşı evde o kadar yumuşaktı. Bunu nasıl başarıyordu bu adam? Belki de bu yüzden sevilen ve önem verilen kişiydi.
***
"Ferhat yengen nasıl?"
"Abi şimdi kahvaltısını yapıyor."
"Tamam, mahkeme bitti. Zelal'in temiz olduğunu ispatladık. Ben bir kaç saate dönerim Mardin'e, Gaye sana emanet." dediğim gibi telefonu kapattım.
Ömer'i arayarak müjdeyi ben vermek istedim. Çalıyordu... "Ömer lan kurtardın yine paçayı!" dememle karşımdaki sinirli soluma sesi dikkatimi çekti. "İki de bir Ömer diye beni arayıp durma Ozan! Bu hattı ben kullanıyorum, Ömer abi değil!" demesiyle telefonun suratıma kapanması bir oldu.
Tiplerini s.kt.klerim! Telefonu ellerine verip Ömer'i kaydedin demiştim, onlar küçüklüğü kaydetmişler. Sapık gibi ikidir kızı arıyorum, rahatsızlık veriyorum. Şimdi gidip babasına dese, Ozan beni arayıp rahatsız ediyor... Ulan ben bunu insanlara nasıl açıklarım? Herhalde bir mecliste benim için toplanıp, Gül'le nikahımızı kıyar.
Düşüncesi bile tüylerimi ürpertiyor. Küçüklük ve benim karım olmak! İkisi de apayrı kelimeler. Bırak karım olmasını, yanıma bile yaklaştırmam onu. Tamam güzel kızdır, terbiyelidir ama benim ihtiyaçlarımı karşılamaz. Sessiz, sakin, koca sözü dinleyen bir eş istemediğim çok açık belli! Zaten bu yüzden Gaye'ye tutulmuş, ona aşık olmuştum.
***
"Ozan!" sesiyle arkamı döndüm. Şiyar Ağa tamda karşımda duruyordu. "Seni severim Ozan bilirsin. Dün gece yaptıklarını da toyluğuna veriyorum. Bu akşam dayınla beraber yemeğe gel, hem de şu evlilik işini konuşalım."
Kafamı sallayarak dediklerini onaylayınca elini omzuma koyarak yanımdan geçip gitti. Koca Şiyar Ağa bile yaşlanmıştı... Herkesi devirip geçiren Şiyar Ağa!
***
Akşam yemeğe dayım ile katılmıştım. Kapıyı açtıklarında bizi hanımı karşıladı. "Buyrun Ağam, Şiyar Ağam sizi içeride bekliyor." demesiyle içeri geçtik. Sofra hazır, her şey tastamamdı. Direk buyur edilip yemeğe başladık. Hüsna teyzenin yemeklerini parmaklarımı da yesem doyamazdım, o derece lezzetlidir.
Yemeği yiyip sohbete geçildiği zaman lavabo ihtiyacım için yerimden kalktım. Mutfağın önünden geçerken bir kaç söze kulak misafiri oldum. "Bana ne anne! Ben onlara kahve falan yapmam."
"Niye kızım? Baban senin kahveni beğeniyor, hadi sen yap kızım."
Tepsiyi sert şekilde tezgaha vurdu. "Babama özel yaparım o zaman Hüsna hanım! Ama ben daha ne Ozan'a ne de dayısına kahve yapmam!"
"Niye böyle yapıyorsun kızım?"
"Niye diye mi soruyorsun birde? Adam dün gece herkesin gözü önünde benim namusuma kara çalmakla tehdit etti hepinizi."
Yutkunmakta zorlandım. Bu kadar çok kırılacağını tahmin edemezdim. Öfkem beni saman alevi gibi sarmıştı ve herkesi yakıp yıkmıştım. Şiyar Ağa'da büyüklüğünün hakkını vererek yaptıklarımı sineye çekmişti. Cidden büyüklük yapmıştı! Ben yapar mıydım bilmiyorum...
Gül'ün hareketlendiğini görünce hemen ileriye saklandım. Önümden geçerken kolundan tutup kendime çektim. Bir anda bedenime yapışınca dengem şaştı, ne yapacağımı şaşırdım. Geriye doğru giderek ellerimi yukarı kaldırdım.
Korkuyla beraber ağzından hafif çığlık kaçtı. "Ne yapıyorsunuz?" dedi öfke dolu sesle. Mavi gözleri bana ilk kez böyle bakıyordu. "Dün gece için özür dilemek istemiştim. Sinirle yaptım herş..."
"Dinlemek istemiyorum!" diyip lafımı kesti. "Bundan sonra yoluma çıkma Ozan Ağa! Yoksa o çıktığın yolları senin boynuna dolamadan beri durmam." Kasırga gibi esti gitti hatun. Sessiz sakin bildiğim kızın içinden küçük hatta büyük bir cadı çıkmıştı. Ardından gülümseyerek baka kaldım.