Ozan'dan...
Gonca'nın arabadan inmesiyle beraber, birazcıkta olsa rahat nefes aldım. Dilinin kemiği yok kızın. Karanlık Aşiretinin başına geçecek adamın böyle karısının olması da apayrı bir mevzuydu ya...
Ömer yerine Gonca hüküm verirdi artık. Gerçi ben o kızdan her şeyi beklerdim. Gözüm dikiz aynasından beyazların içinde harika gözüken kadına kaydı. Ona bir hayat borçlu olduğumu düşünüyordum.
Cihan gibi itin tekiyle bir ömür geçirmeye onu mecbur bırakan benmişim gibi hissediyordum. Zaten araca bindiğinden beri sessiz gözyaşları döküyordu. Benim salak kardeşimin de aklı fikri alt tarafındaydı. Herkesi altından geçirmişti ya... Şimdi sıra temiz, saf Mardin kızına gelmişti.
Gül'den destek alıyordu aslında. Bir Ağa kızı olduğu için, saygı değer Aşiretin kızı olduğu için, başa geçmeye daha yakın görüyordu kendini. "Altına bir şey giydin mi güzelim?" demesiyle küçük dilimi yutma derecesine geldim. Pez.venkin sorduğu soruya bak!
Araba sürüyordum ama gözüm dikiz aynasından sürekli Gül'deydi. Cümleyi duyar duymaz, Cihan'dan uzaklaştı. Lan it! Lan pislik! Başka adamın yanında, bu kardeşin bile olsa böyle soru sorulur mu lan?
"Hayır giydiysen eğer, işimiz zor olmasın diye dedim. Ben şu anda bile zor dayanıyorum da..." demesiyle ani fren yaptım ve arkama döndüm.
"Çenenin yayını s.kmeden kapa o pis ağzını! Kardeş falan demem... Seni seyir halindeyken atarım arabanın içinden!" dememle gözüm yine Gül'e kaydı. Duvağın altından o boncuk gözleri belli oluyordu. Yutkundum ama nasıl yutkundum bir de gelip bana sorun...
İçimden ağlamak geliyordu. İçine sokim böyle sistemin! Yapsan gönül razı değil, yapmasan kan davası başlayacak. Sıkışıp kaldım resmen!
Gül ağladıkça, ben daha fena oluyordum. Kravatımı boynumdan çıkararak, yan koltuğa fırlattım ve gömleğin düğmelerini araladım...
***
Nikah kıyılmış, gelin ve damadı eve götürme işi yine bana düşmüştü... Akşam 10 olmak üzereydi. Evin önüne geldiğimizde Cihan yukarda beklediğini söyleyerek önden önden gitti. İnsan bu kadar mı hayvan olurdu? Ben de arabadan inip odama çıkacakken, Gül arkadan koluma yapıştı. Arkamı döndüm ve boncuk gözlerine baktım. Yalvarırcasınaydı bakışları...
"Ozan lütfen... Lütfen bir şeyler yap..." dediği gibi dondum kaldım. Bana umut ediyordu. "Ben..." dedi ve başını yere eğdi. Sessiz şekilde devam etti. "Ben onunla aynı yatağa girmek istemiyorum. Sana yalvarıyorum bana yardım et! Bana elini uzat... Biliyorum senin içinde zor ama lütfen... Lütfen beni bu gece... Sadece bu gece kurtar..." demesiyle gözümden akan yaşa engel olamadım.
Bir kadının çırpınışını yalnızca izleyebiliyordum... "Ben bir şey yapamam Gül. Siz karı kocasınız artık. Bu sorunları kendi aranızda halledin." Arabadan inerken, arkadan bana bağırdı. "Ozan lütfen!" demesiyle onu öylece arabada bırakıp, mutfağa su içmeye gittim. Şerefsiz kardeşim de oradaydı...
Gül'den...
Ona yalvarmak, isteyeceğim en son şeyken, tek çıkış kapısı olarak onu gördüğüm için bunu yapmak zorundaydım. Üstüne basa basa bir şey yapamayacağını söyledi. Çaresiz şekilde arabadan aşağı indim. Henüz düğündekiler gelmemişti ve ev bomboştu.
Hiç kimse elimden bile tutmadı. Annemi istiyordum... Küçük çocuklar gibi sadece annemi istiyordum. Başımı omzuna koymak ve günlerce gözyaşı dökmek istiyordum...
Ürkek adımlarla evin içine girdiğimde Ozan ve Cihan'la karşı karşıya geldim. Ozan yüzüme bile bakmadan yukarı çıktığında kalbimin parçalarının bile parçalara ayrıldığını hissettim.
"Hadi yavrum hemen odamıza gidelim." diyerek Cihan koluma girdi ve bu ağır gelinlikle beni koştura koştura odaya çıkarttı. İçeri girer girmez, ceketini üstünden çıkarıp, kenara attı ve gömleğinin kollarını çözmeye başladı.
Çekmeceyi açarak içinden bir gecelik aldı ve elime tutuşturdu. "Seni bekliyorum!" diyerek, banyoyu gösterdi. Koşar adımlarla banyoya gittim. Kapıyı kilitleyerek sırtımı yasladım ve kayarak aşağı indim. Yaklaşık yarım saat boyunca ağladım. Ayağa kalkarak üstümü çıkarıp, mecburen de olsa geceliği giydim. Öyle ya da böyle kaçışım yoktu ki zaten...
Kilidi açıp içeri baktığımda Cihan'ı yatağın üstünde uyurken buldum. Uyuyordu... Dualarım kabul olmuştu... Uyuya kalmıştı... Sevinçten ağlamaya başladığımda ağzımı kapattım. Uyanacak diye korkuyordum. Sessiz şekilde yatağın yanındaki koltuğa uzandım ve ben de günün yorgunluğu ile uyuya kalmışım.
Ama uyurken düşünmeden de edemedim... Ya geceki olayı sabah yapmak isterse... Gözümü açar açmaz, Cihan'ı hâlâ yatakta uyurken bulmam bir oldu. Yanıma en kapalı kıyafetlerden bir tane alarak, hemen üstümü değiştirip odaya gittim.
Kapıya sert şekilde vurulmasıyla ayağa dikildim. Bu saatte ne için geldiklerini tahmin edebiliyordum. Ama ben ne yapacaktım? Dün gece aramızda hiçbir şey olmamıştı.
"Gül korkma benim! Evde hiç kimse yok, aç kapıyı!" diyen Ozan'la rahat bir nefes aldım. Yavaşça araladım ve yüzüne baktım. "Uyuyor mu hâlâ?" dediği gibi kapıyı daha fazla açtım ve Cihan'ı gösterdim. Derin bir nefes alarak, beni dışarı çıkarttı. "Sen git aşağıda hiç gözükmeyeceğin bir yerde bekle. Ben Cihan'ı da alıp gideceğim."
Beni mi korumaya çalışıyordu yani? Kafamı sallayarak aşağı indim ve en dip köşeye saklandım. Aradan 15 dakika geçmişti ki, sesler gelmeye başladı. "Of nasıl uyuya kalmışım ben ya? Gül nerde? Gördün mü onu?"
Nefesimi bile tuttum. Duymaması gerekiyordu... Beni görmemesi gerekiyordu. "Kalmasaydın uyuya, beni alâkadar etmez. Gül'de evde bir yerlerde işte. Bırak şimdi kızı da, peşimden gel. Bir b.ka yaradığın yok zaten, bari bu işin ucundan tut."
İkisi de kapıdan çıkıp gidince derin bir nefes aldım ve masumca gülümsedim. Tam yukarı çıkacaktım ki, birisi kolumdan tutup kendine döndürdü. "İçini ferah tut! O pislik sana elini bile süremeyecek merak etme. Elimden de anca bu kadarı gelir. Benden daha da bir şey bekleme." demesiyle boynuna atladım.
Kaybolan hayatımı bana geri vermişti. Daha doğrusu benden çaldığı hayatı... Ne acı bir durum değil mi? Katilimin boynuna atlayarak, ona teşekkür ediyordum...
"Teşekkür ederim!" diyerek omzunda ağlamaya başladım. "Teşekkür ederim Ozan."
Ne yaptığımın farkına varmamla, hızlıca yanından çekildim. Uzun saçlarım sakallarına yapışmıştı. İfadesiz bir yüzle bana bakarken, aklından geçenleri tahmin bile edemiyordum. "Ben... Ben o zaman gideyim..." diyerek yol almak isteyip arkamı döndüğümde beni kendine çevirdi ve bu sefer o sarıldı.
Şu an yaptığımız büyük bir yanlıştı. O benim kaynım, ben ise onun yengesiydim. "En azından bunu sana borçluyum." diyerek ayrıldı ve bir daha yüzüme bakmadan öylece çıkıp gitti. Burnuma dolan kokusuyla birlikte yere çöktüm.
Soyadım Aslan olmuştu... O çok istediğim soyadını sonunda almıştım. Kocam Cihan, kaynım da Ozan olmuştu. Sevdiğim bana daha da el olmuştu. Onu kalbimden söküp atmam lazımdı.
Keşke kalbimizin yeniden başlatma tuşu olsaydı. Yeniden başlasaydık... Bu hayata keşke yeniden başlayabilseydik.
"Gül aç kapıyı! Aç kapıyı Gül!" diye kapıya vurulmasıyla koşar adımlarla yürüdüm. Ah Gonca... Kapıyı kıracaksın be kızım...
***
Ömer'den...
"Seni dinliyorum." diyerek merakla ne diyeceğini bekledim. "Ama yemin et Ömer. Yemin et bunu Gül'e asla demeyecek ve söylemeyeceksin!"
Gerildiğimi hissettim. Bir an önce söyleseydi de, rahat etseydim. "Tamam Gonca! Kimseye demicem ama artık söyle!"
"Gül..." dedi ve yutkundu. "Ee?"
"Gül aslında Ozan'ı seviyordu Ömer." demesiyle ayaklarımın altındaki sabit yer kaymaya başladı. Diyilen her kelime birer birer beynime ok gibi saplandı. 'Gül aslında Ozan'ı seviyordu Ömer'...
Bu ne demek oluyor? Bu ne anlama geliyor? Niye sürekli insanlar tarafından ihanete uğruyorum?
Madem böyle bir şey vardı?...
Madem Gül, Ozan'ı seviyordu...
O zaman bunu neden zamanında söylemediler? Belki bir şeyler yapabilirdim. Gerekiyorsa Ozan'ın o şırfıntıyla evlenmesine de mâni olurdum. K.ltak kadın! Ozan'ı elde edebilmek için içki içirip yatağına girmişti pislik!
Aptal herifte aşık oldum diye etrafta dolanıyor! Ulan ağzına ettiğim! Ulan Ozan... Ulan salak Ozan...
Kadının ilki olduğunu düşünerek, sahip çıkmak istiyordu. Bilmiyordu ki kadın zaten yolluydu. 'Aile' sömürgesi ile adamı kandırmış, avucunun içine almıştı. Karışmak istemiyordum. Kocaman adamın aklı yok muydu bunları düşünecek? Kim bilir belki de karnındaki bebek bile başkasındandır...
"Ve bunu bana yeni mi söylüyorsunuz?" diyerek saçlarımı parmaklarımın arasına aldım. "Size inanamıyorum cidden! Şimdi benim bacım, sevdiği adama yenge olarak gitti öyle mi? Hem de her gün yüzüne yüzüne 'yenge' diyileceği bir eve?"
"Aramızda bir sırdı Ömer ama ben bu yükü artık tek başıma taşıyamıyorum." diyerek ufakça inledi. Dikişleri açılmış, tabi canı acır!
"Bak söz verdin, Gül'e hiçbir demeyecek, ima da bile bulunmayacaksın!"
Sinirli şekilde kafamı aşağı yukarı salladım. "Sen hayatıma girdiğinden beri kaoslarla uğraşıyorum kızım." dememle yeşil harelerinden yaşlar akmaya başladı. Hiçbir şey demedi... Ağzını bıçak bile açmadı ve evden içeri girerek, kapıyı yüzüme çarptı.
Yine öküzlük yapmıştım değil mi? Yine şu hayvanlığımı konuşturmuştum. Kapıya vuracaktım ki, arkadan duyduğum ses ile vazgeçtim. "Hayrola kapı köpeği mi oldun şimdi de?"
Doruk, dorukları aşmakta epey kararlıydı. Yüzüne döndüm ve yumruğumu havaya kaldırdım. "Zaten yeterince gerginim, benim sabrımı sınama Doruk! Yemin olsun ki tüm hıncımı senden çıkarırım!" dememle hızlıca arabaya doğru yürüdüm. Düğüne de gidememiştim zaten... Şimdiye bitmiştirde.
Telefonu elime alıp, Gonca'yı aradım ama açmıyordu. Yaklaşık 100'e yakın cevapsız çağrı bırakmışımdır. 100'den fazla da mesaj... Son çare akşam herkes uyuduktan sonra, daha yeni öğrendiğim kapı şifresini girerek, içeri sızdım. Bahçedeki merdiveni Gonca'nın camının önüne yasladım ve yavaşça yukarı tırmandım.
Perdesi açıktı. Yatağın üstünde mışıl mışıl uyuyordu. Cama tıklattım ama duyma bile duymuyordu. En son sert şekilde vurunca, irkilerek yerinden kalktı ve kapıya baktı.
Kapıya vurulduğunu sanıyordu... Yataktan kalktığı anda giydiği kısacık şortla bakıştık. Üstüne de sadece göğsünü kapatan bir parça bir şey giymişti. Kadın taş ve ben bu taşı sabaha kadar izleyebilirdim. Gözlerimi bacaklarından alamıyordum...
Kapıyı kontrol ettikten sonra, yanlış duyduğunu düşünerek yeniden yatağına uzandı. Bunun anlayacağı yok! Yine cama tıklatmamla gözlerini far görmüş tavşan gibi açtı. Bu sefer hedefi yerinden tutturmuştu.
Ayağa kalkarak camın önüne gelip, pencereyi açtı. "Senin burda ne işin var Ömer?" dedi ama benim gözlerim hiç olmaması gereken bir yerde, göğüslerindeydi.
"Sana diyorum Ömer?" diye kolumdan dürtünce bakışlarımı zor da olsa yüzüne sabitledim. "Sen böyle mi uyuyorsun?" sorusunu sormaktan kendimi alıkoyamadım.
"Bak ki dilimden anlay mi? Bas git ula!" diyerek pencereyi kapatmak isterken tuttum. "Dur ya! Kızım aşağı mı düşmemi istiyorsun?"
"Çıkmasaydın! Ben mi sana camıma tırman dedim?"
Sessiz konuşması gülmeme sebebiyet veriyordu. "Gülme Ömer! Ayarsuzluk etma!"
"Dema!" dedim dalga geçerek. "Hadi kızım ya! Eşeklik ettim biliyorum. Biraz içeri gireyim, sonra sen beni kapıdan çıkarırsın. Bak yükseklik korkum var benim. Ya aşağı düşersem? Bir yerlerim kırılırsa... Ya ölürsem?"
Kendimi acındırıyordum. Oflayarak camı açtı ve içeri geçip girmemi bekledi.
"Heh!" diyerek odaya atladım. Her yer bordo mavi resmen! Yatak örtüsünden tut, halısına kadar...
"Gonca üstüne uzun bir şey çeksene ya! Valla çok pis tahrik oluyorum." dememle yanakları al al oldu. Utanmak bile yakışıyor kadına. "Sapık!" diyerek sabahlığını üstüne geçirdi.
"Ne diyeceksin çabuk de, uykum var benim!"
"Gonca ben öyle demek istemedim cidden bak!" dememle sesler gelmeye başladı. "Gonca anan gurban uyudun mi?" Kapı açıldı ve ben Güllü teyze ile göz göze geldim.
"Oy herif yetuş yetuş! Damat kizi kaçuriy yetuş!" diyerek merdivenden aşağı doğru bağırdı. "Ömer kaç!" dedi Gonca. İlk baş algılayamadım. "Ömer ne duruyorsun kaç!"
Koskocaman Ömer Ağa, Karadenizli bir heriften korkarak kaçıyordu... Kaçıyordu çünkü kaçtığı kişi bir babaydı! "Herif silahuni al!"
Güllü teyze beni gömmeye o kadar çok hevesliydi ki... Mezarımı bile bahçede ayarlamıştır diye düşünmeden edemedim. Tam kapıdan çıkıyordum ki, duyduğum ses ayaklarımı yere çiviledi.
"Nereye damat!" demesiyle yüzümü Arif amcaya çevirdim. Elinde silah vardı ve silahın namlusu tam beni hedef alıyordu. "Nereye kaçaysun? Az dur daa... Senun kaşunma vaktin gelmiş, gel da kaşuyalum!"
Gonca'dan ayrı, ailesinden ayrı çekiyordum. Tamam gecenin bu saatinde kızın odasına girmem çok düşüncesizce bir hareketti. Hatta bunu bizim yerlerde yapsan, ölüm fermanını direk imzalamış olursun. "Ne desen haklısın Arif amca ama bir dinl..."
"Kes! Sana tanuduğum iyi niyetimun sonu geldu Omer!"
"Baba yeter!" diye çığlık atılmasının ardından hepimiz Gonca'ya döndük. Onunda elinde bir silah vardı ama hedefte kimse yoktu... Silah doğrudan kafasına dayalıydı. "Yeter baba yeter!"
Kendime doğrulan silah bile beni bu kadar korkutmamıştı. Korkuyordum çünkü deliydi... Deli olduğu içinde sıkmaktan asla çekinmezdi.
"Sıkıldım senin bu yargısız infazlarından! Ya Ömer'i bırakırsın ve öylece çıkar gider... Ya da..." dedi ve silahı kafasına daha sert dayadı.
"Ya da yemin olsun ki gözlerinin önünde canıma kıyarım."
"Habu heruf içun mi?"
"Bana her seferinde inanmadığınız için!" diyerek bağırdı. "Her seferinde bana inanmadığınız için! Beni yok saydığınız, ölümüme göz yumduğunuz için! Herkesin lafına inanırken bir bana inanmadığınız için!"
Ağzından dökülen sözler, yılların birikmişliğini dışarı vuruyor gibiydi.
"Sağa ne zaman inanmaduk Gonca?"
"Ne zaman mı?" diyerek güldü. "O pislik adam bana dokunurken mesela canım babacım!" dedi sinirle birlikte bağırarak kesilme noktasına gelen nefesiyle...
"Size kaç sefer söyledim! Adam beni taciz ediyor dedim ama siz bana.. Kızınıza... Kızına ya evladınıza inanmak yerine o pisliğe inandınız!..."
Aklımı yitirmek üzereyim! Nasıl olurda kızlarına inanmak yerine o pisliğe inanırlar?
"Şimdi söyle baba! Bir kere daha mı bana inanmak yerine, yargılamayı seçeceksin! Eğer öyleyse sıkayım kafama! Sıkayım da bitsin bu işkence!" Bağırışları ve çığlıkları gecenin sessizliğine gölge gibi düşüyordu.
"Madem cevap vermiyorsun... O zaman son kez yüzüme bakın... Gözlerimin içine son kez bakın..."
Ateş çıkan gözleri yüreğimi delip geçiyordu... Elini tetiğe bastırdı. Hayır! Hayır bunu yapamazdı... Gözlerimin önünde bunu bana yapamazdı. Yüzünde ölüm tebessümünü oluşturdu ve babasının gözlerinin içine baktı. Güllü teyze yere düşmüş, bayılmıştı. Doruk ise bu sese rağmen, aşağı bile inmemişti.
Ölüm sessizliğinin içinde çırpınarak boğulmamaya çalışıyordum. Kalbim yerini çoktan kaybederek, Gonca'nın kalbine tutunmaya çalışıyordu. O bile sevdiğini bırakmazken, ben niye bir direk gibi yerimde duruyordum hiç bilmiyorum... Adım dahi atamıyordum. Yere çivilenmiş gibiydim...
"Özür dilerim Ömer!" demesiyle gözlerini kapattı ve tetiğe daha çok bastırdı. "Hayır!" diyerek yanına koştum.
***
Yazardan...
Ömer yetişebilmiş miydi sevdiği kadına?... Yetebilmiş miydi ona?... O Gonca'ya hep şımarık gözüyle bakmıştı oysaki... Her dediği olan, babasının prenses kızı gözüyle... Boşuna demezler... 'Belki de dışarıdan baktığınız şaşalı hayatlardan daha iyi bir yaşam sürüyorsunuzdur' diye...