OLDUM BİLE

1820 Words
Biraz daha uyumam gerekiyordu. Belki bir saat, belki de sadece 5 dakika önemli değildi sadece uyumam gerekiyordu. Ama bu lanet olasıca odamın kapısı sanki bir alacaklı dayanmış ve ben kapıyı açmıyormuşum gibi çalıyordu. Kapının ardındakini tahmin etmek hiçte zor değildi. Çünkü kapının ardında  "Merve kapıyı kilitlemiş olman içeriye giremeyeceğim anlamına gelmiyor. Gerekirse balkonu bile denerim. Aç şu kapıyı!" diye bağıran Azra kesinlikle pes etmek nedir bilmiyordu. Çok inatçı bir o kadar da uyuz bir arkadaştı. Ama kesinlikle mükemmel bir dosttu. tamam ona fazlasıyla borcum vardı ama artık şu lanet olasıca kapıya vurmasa iyi ederdi. Kafama bastırdığım yastığımı hafifçe kaldırarak, "O kilidin seni durduramayacağını iddia ediyorsan neden hala kapıyı yumrukladığını söyler misin?" diye bağırdım. İşe yaramış gibi olacak ki bir an sessizlik oluştu. Tam bu sessizliğe seviniyordum ki bunun için erken davrandığımı fark ettim. Azra yumruklarından daha etkili olan ses tonu ile  "Bu staj programı için kaç kişinin başvurduğunu ve bizim teklif aldığımızı kafana sok ve bu değerli şansı kaçırmamak adına kaldır o koca kıçını ve hazırlan. Saat 12:00 'da orada olmamız gerekiyor." diye bağırmıştı. Kahretsin saat daha 08:00'dı ve daha 4 saat vardı. Gitmemiz gereken yer ise 1 saatlik uzaklıktaydı. Neden 5 dk daha uyku keyfi yapmama izin vermiyordu ki? diye düşündüm. hatta bunu kapının ardında bana işkence etmeye devam eden Azra'ya "Saat 12.00 'da randevumuz var 10.00 'da değil ve o şirket çokta uzakta değil. Şu işkenceye bir son vermeyi dener misin? Yoksa oraya gelip çeneni kapatmam için bir bant gerekecek mi?" diye bağırdıktan sonra yastığı kapıya fırlatarak, "Ve senin kıçından daha küçük, üstelik güzel bir kıçım var" diye de ekledim. Bu bağırışma kahkaha atan Azra, "O zaman daha çabuk kalkacağından eminim . Hazırlanman saatler alıyor. Kahvaltıyı hazırladım. hemen kalksan iyi edersin " dedi ve tekrar sessizlik oluştuğunda uykum artık tamamıyla kaçmıştı. Yine başarmıştı. Yine beni bu güzel uykudan uyandırmayı başarmıştı. Mızmızlanarak yataktan kalktım. Banyoya gittim. Tüm uykumu alıp götüren suyun bedenimden akmasına izin verdim. Ardından kurulandım ve hızlandım. Sonunda işim bittiğinde aynada kendime baktım. Bu gün ki staj işine ve kendimi orada kanıtlamaya ihtiyacım vardı. Stajımı güzel bir şirkette yaparsam iş bulmamda fazlasıyla yardımcı olacaktı.  Hayatımda hep yalnızdım. Ne annem, nede babam olmamıştı. Varsa bile ben tanımıyordum. Gerçi onlar için bir önemimin olmadığını daha doğar doğmaz beni hastanede bırakıp kaçmalarından çok iyi anlıyordum. Hangi anne 9 ay boyunca karnında taşıdığı kızını, kucağına bir kere bile almadan bırakıp kaçardı ki? Ne buna zorlayabilirdi ki? Ölüm mü? Utanç mı? Hangi anne evladını görmeden yaşayabilirdi ki? Kesin yasak aşk cezası falan olmalıydım. Öyle bile olsa hiç mi annelik sevgisi yoktu. Üstelik beni aldırma süreleri de geçtiğinden doğmak durumunda kaldığımdan da emindim. İşte sadece bunun için bile ayakta durmam, başarılı olmam gerekiyordu. Buna mecburdum... Tamamıyla hazır olduğumda, her sabah aynaya baktığımda aklıma gelenlerle dolan gözlerimi sildim ve odadan dışarıya çıktım. Hazırlanan kahvaltıdan yayılan nefis kokuyla ise derin bir nefes aldım. Bu duruma açlıktan guruldayan karnımda eklenince gülümsemeden edemedim. Tabi bu gülümsemeye 1 saat gibi kısa bir sürede hazırlanmamın da etkisi vardı. Benimle aynı duyguyu paylaşan Azra bu hislerini bakışları ile belli ediyordu.  Sıkı bir şekilde yapılan kahvaltının ardından yola çıkmıştık. Henüz daha öğrenci olduğumuzdan bir arabamız yoktu. Taksiye verecek fazladan paramız olmadığından toplu taşımalar tek ulaşım seçeneğimizdi. Ama bir gün arabam olacaktı ve sıkılana kadar sürecektim. Hatta hiç durmadan. Şimdi ise sadece metro vagonunda sıkış tekiş ayakta durmaya çabalıyorduk. Vagon o kadar kalabalıktı ki ayaklarımın kalabalıktan yere değmediğini bile düşünüyordum. Metro çok faydalı ve hızlı bir ulaşım yoluydu ama günün bu saatinde bu kadar kalabalık olması gerçekten çekilir gibi değildi. Tam bu şekilde düşünüyor ve ayakta kalmaya çalışıyorken, birden bir elin bacağımda dolandığını hissettim. Gözlerim kocaman oldu ve hızla olduğum yerde döndüğümde karşılaştığım kişiye  "Seni parçalarım " diye bağırdım. İnsanları küçümsemem ama iğrenç bir yüze ve itici bir görünüşe sahip bir gençti. Her halinden ben serseri ve gereksiz sapık ruhlu biriyim diyordu. söylediğim cümleye iğrenç bir şekilde sırıtarak "Olabilir ne zaman?" diye sorarken, etrafımdaki bir çok erkeğe bakındım. Hiç kimsenin umurunda değilmiş gibiydi. Burası Türkiye'miydi. Nerede bizim hop kardeş sen ne yapıyorsun? yakışıyor mu delikanlı adama? diyen adamlar nerede? İçimdeki cadaloz, sanırım daha uyanmadılar başının çaresine bak. diye haykırdığında ise sinirlerim daha da gerildi. Parmağımı tehditle havaya kaldırarak "Şerefsiz olduğum kadar pisliğinde önde gideniyim diyorsun yani" diye sordum. Sesim biraz yüksek çıktığından adam etrafına bakındı ve  "Hem kısacık giyiyor davetiye çıkarıyor hemde tepki veriyorsun. Giyme o zaman" dediğinde hemen arkamda olan Azra  "Lan adi şerefsiz herif, bakma o zaman. Hayatında bacak görmemiş öküz. Yenimi saldılar seni ahırından" dediğinde adam öfkeyle bize doğru yürüyordu ki hızla önümüze geçen uzun boylu bir adam,  "lan ipini koparmış ayı, yolları şaşırdın galiba burası şehir senin dağda olman gerekmiyor mu?" diye sorduğunda gözlerim kocaman oldu. Az önce yaptığım yargılamayı geri çekiyorum bu ülkede hala duyarlı insanlar vardı. Adamın söylediği bu cümleye pislik herif, "Sen ne karışıyorsun. Kaybol" diyerek karşılık verdiğinde metro durmak üzereydi. Hatta durmuştu. Tam kapının oradaydık ki kapı açılır açılmaz adam öyle bir kafa attı ki pislik herif metrodan uçarcasına fırladı. Bununla da kalmayıp, adam dışarıya çıktı ve adamı yakasından kavrayıp ayağa kaldırıp, "lan pislik herif utanmıyor musun? " dedi ve ikinci kafayı da attığında adam iyice kendinden geçmişti. hızla araya girenler  "Abi boş ver değmez bırak" deyip duruyordu ama adamın bırakmaya niyeti yoktu. Hızla birde yumruk savurdu ve pislik herif yere düştüğünde araya girenler adamı biraz daha kolay tutmuştu. yerdeki adamı alan metro güvenlikleri hızla onu uzaklaştırırken adamı tutanlarda geri çekilmişti. sarışın, uzun boylu, kaslı ve masmavi gözlü çok yakışıklı bir adamdı. Neredeyse gözlerimi ondan alamıyordum. Gözleri gözlerime kilitlendiğinde ise kalbimin atışına engel olamamıştım. Bir adamın bakışları daha önce hiç kalbimi tekletmemişti. Nefes almakta zorlandığımı hissediyordum. Bu çok farklı ve bana yabancı bir histi. Adam yanıma kadar gelip, "İyi misin? "diye sordu. Konuşmakta zorluk çektiğimden sadece başımı salladım ve bunu fark eden Azra hızla konuya girerek, "Çok teşekkür ederiz sizinde başınızı belaya soktuk. Gerçekten teşekkür ederiz." dediğinde adam gülümseyerek, "Sorun değil. Bu tipler her zaman her yerde " dediğinde yine bir tepki verememiştim. Azra hızla  " Bizim bir iş görüşmesine yetişmemiz gerekiyor. Bir sonraki durakta inmemiz gerekiyordu." dedi ve tekrar teşekkür ederek hızla peşinden çekip, gelen metroya girdiğinde gözlerim hala o mavi gözlerde takılı duruyordu. Görüş alanımdan kaybolana kadar gözlerimiz hiç ayrılmadı ve metro karanlık tünele girdiğinde derin bir nefes aldım. Buda neydi böyle? Bedenimi sanki bir büyü sarmıştı. Onu bir daha göremeyecek olmam fazlasıyla kötüydü. En azından ismini öğrenseydim. hızla Azra'ya dönüp, "İnsan ismini sorar değil mi? O kadar kavga etti adam" dediğimde gözleri kocaman olan Azra "heyy adam resmen şov yaptı. Oda kibar serserilerden. Erkeklerden iyilik görüyorsan kesinlikle karşılığını bekle ve mümkünse kendi işini kendin hallet. " dedi ve hızla ekleyerek, "Ve sakın bir çift renkli göze asla kapılma.. Acısı büyük oluyor" dediğinde sesinin acı yüklü olduğunu fark etmem canımı yakmıştı. Azra ile 3 yıldır bir arkadaşlığımız vardı. Onu tanıdığımda bir şey yaşamış ve erkeklere düşman olmuştu. Her ne yaşadıysa canı fazlasıyla yanmış ve onu hayata karşı acımasız hırs dolu bir kız haline getirmişti. Bu can sıkıcıydı. Hayatımda her şeyi bilirdi. Bende onun hayatında her şeyi bilirdim ama bu hariç. Neden erkeklerden nefret ettiğini, neden hiç aşık olmadığını ve hayatına birini almadığını bilmezdim. Umarım bir gün anlatırdı...  Sonunda o kadar badirenin sonunda şirkete gelmiştik. Yılmaz Holding devasa bir şirketti. Şimdiden korkmuş ve kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. İnsanlar bu şirkette çalışmak için kırk takla atardı kesin ve bu şirket bize davet randevusu gönderdi. Hadi Azra'yı anlayabiliyordum. Çok başarılı bir öğrenciydi. Kesin hocalardan biri yönlendirmişti. Ya ben? Beni nasıl oldu da çağırdılar anlamıyordum. Etrafa bakındığımda buranın bir inşaat firması değil, bildiğin mankenlik ajansı olduğuna yemin edebilirdim. Tamamı mankenlerden seçilmiş çalışanlar vardı. Kızlardaki boy, saç, fizik ve güzellik gerçek mankenleri bile delirtebilirdi. Bu kadar incelemenin ardından Azra danışmaya yaklaşmış ve  "Sanırım insan kaynakları ile görüşmemiz gerekiyor. Staj başvurusu için geldik. Daha doğrusu çağrıldık." dediğinde danışmadaki kız gözlerini önündeki bilgisayara dikti ve  "Azra Çakmak ve Merve Şimşek mi?" diye sorduğunda onayladık ve kız bizi  "10. Kata çıkın insan kaynakları orada. Aylin Ertürk görüşmeyi yapacak" dediğinde ise hızla asansöre doğru yürüdük. İkimizde heyecandan ölüyorduk ama yinede yürümeye devam ettik. Aslında kaçabilirdik. Ardımıza bakmadan kaçabilirdik. Burada çalışmak kolay değildi ve bizi burada resmen yerlerdi.  Asansöre binip, 10. kat düğmesine bastık. Ardından 10. kata kadar sessizlikte geldik. Asansör açılınca hızla indik ve bir kaç kişiye odayı sorduk. Sonunda odanın önünde durduğumuzda, gözlerim Azra'ya gitti. Gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Ardından kapıyı tıklatıp açtı. İkimizde içeriye girdiğimizde. Dışarıdaki güzelliklere nazaran daha güzel ve ciddi bir kadın ile karşılaştık. Gözleri sıcak ama ifadesi soğuktu. Adının Aylin olduğunu söyledi ve bize staj programını anlattı. Yapılacak, toplanacak evraklar vardı. Her biri üzerinde detaylı bir şekilde durdu ve görüşmemiz bittiğinde gülümseyerek bizi uğurladığında dışarıya çıktık. Kapıyı açıp çıkarken, içeriye esmer sert bakışlı uzun boylu ve dik duruşlu büyüleyici bir adam girdi. Nefesim içimde kalmıştı. Çünkü adamdan öyle bir sertlik yayılıyordu ki ürpermeden edemiyordun. gözlerim Azra'yı bulduğunda kaşları çatılmış bakıyordu. Derin derin nefesler alıyordu. Ellerini yumruk yapmış ve her ne hatırladıysa ağlamak üzereydi. Elimi omzuna yerleştirip, "Sorun ne?" diye sordum. Azra başını sağa sola sallayıp kendini toparladı ve  "Bir sorun yok. Bu gün en mutlu günümüz işi aldık ve evrakları tamamlamamız gerekiyor." dediğinde üzerine gitmedim ve sessizce yürümeye devam ettim. Taki köşeyi dönene kadar. Karşılaştığımız kişi ile ikimizde duraksamıştık. Bu imkansızdı. Onun burada ne işi vardı? Burada mı çalışıyordu? Burada olduğuna göre kesinlikle bu firmada çalışıyordu. Allah'ım kalbim öyle hızlı atmaya başlamıştı ki neredeyse bayılacaktım. Kaybolan nefesimle       "Azra bu adam burada çalışıyorsa ben çalışamam." dediğimde Azra'nın gözleri şaşkınlıkla kocaman oldu. O okyanus mavisi iri gözleri neredeyse yerinden fırlayacakmış gibi bana bakıyordu. Aslında bakmaktan ziyade öldürecekmiş izlenimi veriyordu. Kısa bir şaşkınlığın ardından "Sebep?" diye sorduğunda gözlerimi muhteşem takım elbisesinin içinde sıkışıp kalmış olan kasları ve o derin cam mavisi gözleri ile ortalığa benim adım AŞK diye sinyaller veren adamdan ayırmadan, "Aşık olurum" dediğimde Azra'dan duyduğum tek şey derin nefes alıp verişiydi. Ve adam bize daha çok yaklaşıp, tam karşımızda o ayaklarımı yerden kesip, nefesimin düzeni ile oynayan gülümsemesi eşliğinde elini bana uzatarak, "Çağlar Albayrak ben" dediğinde sesi defalarca kulaklarımda yankılandı. Bu ses tonunda sarf edilen aşk sözcüklerini hayal etmeye çabaladım. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atmaya başladı. Sonra bir an sessizliği ve bu mükemmel hayalimi bozan "Azra Çakmak ve buda Merve Şimşek yeni başlayan staj öğrencileriyiz. " diyerek Azra bozmuştu. Hemen kendimi toparlayıp, elini sıktım ve tüm bedenimin karıncalanmasına, uyuşmasına engel olamadım. Eli kocamandı. Sıcak ve güven veriyordu. Sadece başını salladı ve "Bir kaç saat önceki olaydan sonra şaşırmamak elde değil ama neyse, bu kalenin finans müdürü benim" dedi ve elindeki kağıtlara bakarak, " Merve hanım siz benimle çalışacaksınız " dediğinde ise sesim çıkmıyordu. Ardından Azra'ya dönerek "Siz Hasan Yılmaz yani firma sahibinin katında üst katta çalışacaksınız. İnsan kaynakları evrak listesini vermiştir sanırım. İki gününüz var. Acele edin" dedi ve yanımızdan ikimize de tebessüm ederek geçerken Azra'ya "Olurum mu demiştim?" diye sordum. Azra "hı hı" diyerek karşılık verdiğinde gözlerimi arkasını dönüp giden aşk tanrısından ayırmadan "Oldum bile" dedim.  Kalbim hayatımda ilk defa hızla çarpmıştı. ve bu çarpış resmen duvara denk gelmişti. Bu adamın bana aşık olma ihtimali, sanırım benim uçabiliyor olma ihtimalinden daha zayıftı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD