ELİNDE BAYA SERTMİŞ

1924 Words
 Çok yakışıklıydı. Çok güzel cam gözleri, mükemmel bir gülümsemesi, insanı yerle bir eden karizması vardı. Hayaller sıraya girmiş beni de içine çekmişti ki "Merve hala o adamı düşünüyor olamazsın. Çık artık şu büyüden " diyerek beni hayalimin en güzel yerinde uyandıran Azra'ya düşmanca bakarak, "Her zaman bunu yapmak zorunda mısın?" diye sordum. Her zaman en güzel hayallerin, en güzel sahnelerinde normal şartlarda bülbül misali çıkan sesini kargaya çevirip, hayalimin içine etmekte üstüne yoktu. Ve bunların intikamının bahşedileceği günleri sabırsızlıkla bekliyordum. Azra sırıtarak, o deniz mavisi gözlerini gözlerime dikti ve "Sende her gördüğün mavi gözlü, sarışın, karizmatik adama aşık olmak zorunda mısın?" diye sordu. Gözlerimi kocaman açarak, "hiçbir sarışın mavi gözlü, karizmatik adama bu kadar aşık olmadım. Hatta bn hiç aşık olmadım" dediğimde Azra, "Brad Pitt, Chris Hemsworth birde Kıvanç Tatlıtuğ" dedi ve ben gözlerimi kısarak "Kıvanç Tatlıtuğ'a sende âşıksın hatırlatayım" dediğimde ise gülen Azra "Neyse bu adamda onlar gibi bir çarpıntı ve bir diğeri çıkana kadar süren bir uçuşma onun için kapılma.. Adam bir nevi patronun sayılıyor. Onun yanında çalışacak ve zamanının çoğu onunla geçecek. Üstelik fazlasıyla çapkına benziyor" dediğinde gözlerine baktım. Kelimeleri her ne kadar net ve alaycı çıksa da gözlerinden yayılan o ışıltı perdesinin ardında büyük bir acı vardı. Konuşmaya bile tahammül edemediği bir acı vardı. Kalbini kıran, kalbini kırmakla yetinmeyen ve canını fazlasıyla yakan bir adam vardı. Bunu anlamak hiçte zor değildi. Belki de binlerce çıkma teklifi almıştı. En son hatırladığım Kenan'dı ve onu gerçekten çok sevdiği gözlerinden belli oluyordu. Azra bırakın ona bir şans vermeyi, teklifinin son cümlesine kadar konuşmasına bile izin vermemişti. Erkeklerden duygusal anlamda nefret ediyordu. Bazen odasında hıçkıra hıçkıra ağladığını duyuyordum. Odasına girip neyi olduğunu sorduğumda ailesini çok özlediğini söylüyordu. Ama gözleri bir kalbin acısı için ağlıyordu. Dayanamadım, şefkat ve hüzün yüklü sesimle "Senin kalbini hangi odun bu kadar acımasızca kırdı?" diye sordum. Söyleyeceği kelimeler bir an boğazında takılı kaldı. Gözlerindeki acı büyüdü ve bu büyük acı yutkunmasını sağlarken, gözlerini gözlerimden hızla kaçırdı. Sessizlik dağ gibi büyüdü ve metro inmemiz gereken durakta durdu. Kapılar açıldığında konuşma oturduğumuz o koltuklarda kaldı. Bir gün umarım anlatırdı. Aldatılmış mıydı? Yalan mı söylenilmişti? Yoksa karşılıksız bir aşk mıydı? Herhangi bir fikrim yoktu ama her ne ise canı fazlasıyla yanmıştı. ....................... Eve gelmeden önce günün kalanında hızla bizden istenen evrakları hazırlamıştık. Şansımız yaver gitmiş ve birçoğunu da tamamlamıştık. Azra kendini hızla toparlamış ve daha enerjik bir hale gelmişti. Eve girdiğimizde ise artık yorgunluktan pilimin kalmadığını fark etmiştim. Hala aklımda o mavi gözlerin olması ve benim sırıtmamda cabasıydı. Elimdeki çantayı ve evrakları kenara bırakarak kendimi sarı geniş koltuğun üstüne bıraktım ve gözlerimi kapattım. Gerçekten çok yorulduğumu hissediyordum. İşte tam o sırada üst kattan gelen "Seni geberteceğim!" haykırışı ile kapanan gözlerim hızla açıldı. Yine gelmişti. Yukarıdaki iğrenç kendini erkek sanan erkek müsfettesi yine gelmişti. Üst katta kocasından boşanmış ama bir türlü ondan kurtulamayan Aynur vardı. Adam iğrenç bir kişiliğe sahipti. Kadını 5 yıldır dövdüğü aldattığı yetmezmiş gibi birde boşandıktan sonra huzur vermiyordu. Her ay mutlaka gelir ve burada tahammül edilemeyen bir rezillik çıkarırdı. Azra ile göz göze geldim. Azra hızla telefonu eline alıp, "Polisi arıyorum. Bu hayvan herif yine kapıyı kıracak ve kadına zarar verecek" dediğinde hızla yerimden kalktım ve "Bu sefer veremeyecek" dedim ve hızla kapıya yöneldim. Azra ardımdan "Merve dur!!" diye bağırıyordu ama umurumda değildi. Artık yetmişti. Pislik bir adam ve zarar veriyordu. Geçen seferde polisi aramıştık. Kadın hala şikayetçiydi ve bir koruma polisi verilmemiş, adam darp ettiği için tek bir ceza almamıştı. Bu gerçekten iğrençti. Bu ülkenin sayısız kaliteli güvenlik gücü vardı ama bu kadının şikâyet ettiği adam kesinlikle iyi bir güç değildi. Görevini doğru dürüst yapmıyor, kadının daha çok zarar görmesini sağlıyordu. Elimi kapının koluna yerleştirdim ve hızla açtım. Aynı hızla kapıdan çıktım ve koşar adım merdivenlere yöneldim. Tamda tahmin ettiğim gibi kapının önünde kapıyı kırmaya çabalıyordu. İpini koparmış bir boğa gibiydi. Gözlerim kafasına vurabileceğim bir şeyler aradı ve karşı kapının önündeki kalın sopa ben buradayım dercesine parladı. Uzanıp aldım ve hiç düşünmeden kafasına geçirdim. Aldığı darbe ile dizlerinin üzerine düşen adama "Seni adi şerefsiz! Adam öyle değil böyle gebertilir!" diye bağırdım ve bir darbe daha vurdum. Adam merdivenlerden yuvarlanırken Azra'nın çığlıklarını durdum. Zaten toplasan 5 basamak vardı. Domuz gibiydi ve aldığı darbeler sadece sendelemesini sağlamıştı. Beş basamağın ardından ayağa kalmıştı ve öfke kusan o iğrenç gözleri ile bana baktı. "senide geberteceğim!" diye haykırırken tüm öfkem dayanılamayacak kadar büyüdü. Basamakları hızla indim ve "gel geberte göreyim" dedim ve merdivenlerin üstünde olmanın avantajı ile elimdeki kalın sopayı bir kez daha savurdum. Tam omzuna gelmişti ve can acısıyla resmen böğürmüştü. Tam arkasında duran Azra elindeki kalın dosya ile adamın kafasına vururken sırtına, bacaklarına, kalçasına defalarca vurdum ve adam kendini dışarıya attığında yere yığılıp kalmıştı. Kaçmaya bile hali kalmamıştı. Tam o esnada çalan polis sirenleri kapının önünde belirmişti. Duran polis arabasından iki memur, "Ne oluyor burada? Bırakın elinizdeki sopayı" diye bağırdığında polis memuru ile göz göze gelerek, "Bu adi herifi beklide bin defa size şikâyet ettik. Siz görevinizi yapamıyor ve bu adamı buradan uzak tutamıyorsanız biz uzak tutalım dedik." Dediğimde adam tek kelime etmemiş ve yerde yatan adamı kolundan tuttuğu gibi kaldırıp, ekip arabasına doğru götürdü. Arkamdan çıkan Aynur'a "Şikayetçi misiniz?" diye sorduğunda Aynur her zamanki gibi evet demişti. Adam arabanın içinden "karımla konuşmaya gelmiştim. Bu cadaloz bana saldırdı bana saldırdı. Ben ondan şikayetçiyim" dediğinde hızla arabaya yönelip, "Adi herif kapıyı kırıyordun be ! Senin bu mahalleye bile girme yasağın var." Dediğimde polis memuru "Hanım efendi sizinde bizimle gelmeniz gerekiyor " dedi. Tabiî ki gitmem gerekiyordu. O karakol baş komiserine bir çift lafım vardı. ....................... Sadece 15 dk da karakola gelmiştik. hava kararmaya başlıyordu ve bu adam hala "ben bir şey yapmadım. Şikayetçiyim " diye kelimeler zırvalıyordu. Azra ve beni bir nezarete, iğrenç adamı da karşı nezarete koydular. Sadece yarım saat orada kaldık ve bu yarım saat içerisinde o sarhoş gereksiz adamın türlü türlü bağırışlarını dinledik. Polis memuru yanımızda baş komiserin odasına doğru yürüdük. Tam merdivenlerin oradan geçiyorduk ki karşılaştığım gözlerle olduğum yerde kaldım. Azra "Yok artık" diye söylenirken ellerini beline yerleştiren cadaloz kız da aynı Azra gibi Yok artık diyordu. Karşımda o buz mavisi bakışları ile Çağlar Bey duruyordu ve bakışları gerçekten şaşkınlığın her bir tonunu yansıtıyordu. Birkaç saniyelik şaşkınlığın ardından Çağlar Bey "Merve Hanım?" diye seslenirken, ben sadece utangaç bir şekilde sırıtarak, "Çağlar Bey" diye seslendim. Hızla yanıma gelen Çağlar Bey "Neler oluyor?" diye sorduğunda ise Polis memuru, "Kendisi bir adamı sopayla dövdü ve adamda kendisinden şikayetçi.. Kendisini baş komiserin yanına götürmem lazım müsaade edin lütfen" dedi ve Azra arkamdan gelirken Adam ile karşılaşan Çağlar Bey' gözleri bir adamı birde beni buldu. Bunun gerçek olamayacağına inanıyormuşçasına bakıyordu. Ve bakışları tatlı olduğu kadarda komikti. Birkaç adımın ardından baş komiserin odasına girdiğimde ise karşımda Aynur ve Baş komiser vardı. Onun da şaşkınlığı beni görünce artmıştı. Kapıdan girerken, Çağlar Bey'in "Yiğit Abi buraya gelmen gerekiyor. Kaçıncı kattasın?" diye seslendiğini duydum ve kapı kapandı. Baş komiser, "Bu adamı bu hale getiren siz misiniz?" diye sorunca sinirime engel olmadım ve "Bu adamı her defasında sanki hiçbir şey yapmamış gibi salan baş komiser siz misiniz?" diye sorarak karşılık verdim. Baş komiser şöyle bir yerinde doğrulup yutkundu ve tam bir şey söyleyeceği esnada, "Nasıl oluyor da mahkemeden uzaklaştırma yasağı almış bir adamı, ceza aldığı kapıda yakalayıp da her defasında salıveriyorsunuz? Bunun mantığını halen daha çözemedim. Size bizi korumanız için bu görev verildi. Bizi korumanız gereken şahısları yakaladığınızda salı verin diye değil!" dediğimde baş komiser tam bir şey söyleyecekti ki kapı çaldı ve tüm gözleri kapıya yöneldi. Kapıdan içeriye giren Aylin Hanımın odasından çıkarken karşılaştığımız o buz kütlesi ama mükemmel yakışıklılıktaki adam ve kalbimi yerinden zıplatan Çağlar beydi. Azra'nın hemen yanımda gerildiğinin farkındaydım. Aylin Hanımın odasından çıkarken de böyle gerilmişti. Bu adamı tanıyor muydu? Yoksa kalbini kıran ve canını acıtan bu adam mıydı? Bunu kesinlikle öğrenmem gerekiyordu ki adam içeriye girer girmez, ayağa kalkan Baş komiser "oo Yiğit hoş geldin" dedi ve elini uzattığında adamın adının Yiğit olduğunu öğrendim. Yiğit Bey'in baş komisere yaklaşırken hiç gülmemesi dikkat çekiciydi. Elini sıktı ve Azra ile beni göstererek, "Bu iki hanım şirketimizin personelleri ve otomatikman onların avukatıyım. Burada olma nedenlerini öğrenebilir miyim?" diye sorduğunda ses tonunun hizaya getiremeyeceği bir canlının yeryüzünde olmadığını fark ettim. Baş komiser resmen buz kesmişti ve sesi tekleyerek, "beyefendi hanım efendinin kocası" dediğinde Aynur hemen atlayarak "Eski kocam ve bana 100m fazla yaklaşması yasak" dediğinde komiser boğazını temizleyerek "evet eski kocası kapısında olay çıkarmış ve Bu Hanım da kendisini sopayla dövmüş" dediğinde Yiğit beyin o keskin ama şaşkın bakışları gözlerimi buldu. Bakışları cidden mi dercesine bakıyordu ve kahkaha atmamak için resmen kendimi tutuyordum. Azra hala gergindi. Hiçbir tepki vermiyor ve ellerini yumruk yapmış sadece bakıyordu. Yiğit Bey onunla göz göze geldiğinde yutkunması beklediğim bir tepki değildi ve bu tepki ile kesinlikle aralarında bir geçmişin olduğunu anlamış bulundum. Yiğit bey gözlerini kaçırırken Azra beklenmedik bir şekilde "Aynur ile bu adan 2 yıl önce boşandı. Bu adam tarafından defalarca tehdit edildi kapısında olaylar çıkarıldı. Hatta boşanmış olmasına rağmen kapısını kırıp, dövdü. Kaç defa size şikayet edildi. Mahkeme tarafından kendisine 100m yasağı getirildi ve kaç defa bu durumu ihlal etti. Siz onu yakalamış olmanıza rağmen Salı verdiniz. Ve bu günde Merve yukarı çıkmadan o kapıyı kırsaydı Aynur'u kesinlikle dövecekti ve siz hala adamın darp edilmesinden bahsediyorsunuz." Dediğinde yiğit Bey adam ile göz göze geldi. Ona öyle bir bakış attı ki, adamın resmen yutkunmasını görmüştüm. O bakışlardan nerede olsa korkulurdu. Bakışları, baş komiseri bulan Yiğit Bey, "Şimdi bu adam, Aynur hanımdan Boşanmış, vermiş olduğu rahatsızlıklardan dolayı da uzaklaştırma cezası almış. Müvekkilimin kapısına kadar gidip mahkemenin verdiği kararı bozmuş ve olay çıkartmış. Daha önceki kayıtlarda da bu var ve siz yapmanız gerekeni yapmamış onu serbest bırakmışsınız. Adam kapıyı kırsaydı şiddet uygulayacak ve haneye tecavüz durumuna giriyor. Şimdi " dedi ve adam ile göz göze gelerek, "Mahkemenin verdiği kararı bozarak eski eşine 100 m den fazla yaklaşmakla kalmayıp haneye tecavüze kadar gitmişsin. Bu seni içeride 10 yıl tutmak için yeterli hala Merve hanımdan şikayetçi misin?" diye sorduğunda adam korkuyla gözlerini açtı ve başını sağa sola sallayarak hayır tepkisi verdi. Ardından baş komisere dönerek, "Aynur Hanım bundan böyle benim müvekkilimdir. Bu adam için gerekli işlemlerin yapılmasını ve 100m ihlalini yaptığı için savcılığa sevk edilmesini talep ediyoruz." Merve hanımın nefsi müdafaadan burada bura da tutulmaması gerekiyor. " dediğinde baş komiser "Merve Hanım adamı darp etmiş" dediğinde Yiğit bey "Bu adamda haneye tecavüz etmiş. Kızda kendini korumuş" dediğinde ise her iki tarafta sustu. Baş komiser başına gelecekleri biliyordu. Daha önceki durumdan kendi suçluydu adamı salmıştı ve Yiğit Bey "Ve bu durumdan önceki vukuattan bu adamı salarak siz sorumlusunuz" dediğinde baş komiserin resmen kızardığını gördüm. Sadece 15 dk içinde ifadelerimizi imzalayıp, odadan çıkmıştık. Adam savcılığa sevk edilirken, ben Yiğit bey'e teşekkür ettim. Yiğit Bey gülümseyerek, "taktir ettim başarılı bir iş çıkarmışsın" derken Azra, "Merve ben biraz geç gelirim. Sen direk eve geçersin " dedi ve hızla yanımızdan uzaklaşırken arkasından seslenmeye fırsat bile bulamamıştım. Kesinlikle emin olmuştum. Azra ve Yiğit Bey'in bir geçmişi vardı ve bu geçmiş Azra'nın kalbinin kırıklığından geçiyordu. Gözlerim Yiğit beyi bulduğunda ise arkasından üzgün gözlerle baktığını gördüm. Ardından bize bakmadan, "Çağlar ben eve geçiyorum. Burada işlem tamam araban otoparktaymış." Dedi ve hızla uzaklaşırken Çağlar bey'inde şaşkınlığı benimki ile aynıydı. Gözleri gözlerimle buluşunca "Gel senide evine bırakayım. Belikli çantan falanda yok" dedi ve benden cevap beklerken kalbimin atışını kontrol etmeye çabalıyordum. Aklım Azra'da kalbim Çağlar Bey'in bakışlarında. Ben o arabada bu adamın kokusunda ölürdüm ki bundan da hiç şikayet etmezdim. Sonra hızla içimdeki cadaloz "Onu bunu bırak ta bu adam burada ne arıyordu?" diye sordu. Gerçekten bu adam burada ne arıyordu? Nereden duymuştu? Nasıl duymuştu? İyi ki de duymuştu... tam yürürken Çağlar Bey'in kulağımın dibine kadar eğilmesi ve  "Elinde baya sertmiş" demesi ise dünyanın durma nedeni olmuştu. nefes mi? o neydi? ne için gerekliydi? nasıl alınıyordu?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD