Aşk nasıl bir şeydi? Nasıl hissedilirdi? Ne ye benzerdi? Bilmiyorum. Ama kalbim bir başka atıyordu. Bakışı bakışıma değdiği anda, sesi kulaklarıma ulaştığı anda, kokusu içime dolduğu anda kalbim yerinden çıkıp, ortamızda tepinecekmiş gibi hissediyordum. Tüm bedenim titriyor, ayaklarım beni taşımıyordu. Aklım durgunlaşmış bir şekilde kaçarcasına çekip giden ve muhtemelen sahilde ağlayacak olan Azra'da takılı kalmıştı. Kalbim ise o arabaya binmem için neredeyse tepiniyordu. Onun metro ile yolculuk ettiğini gördüğümde benim standartlarım da biri olduğunu düşünmüştüm. Hatta bundan kesinlikle emindim. Fakat, polis otoparkında binmemi beklediği araba siyah bir Massarati'ydi. Şu parası ile iki daire alabileceğin bir araba modeliydi. Gözlerim o kapkara arabaya bakarken kocaman olmuştu. Ve şaşkınlık dolu sesimle,
"Bu araba senin mi?" diye sordum. Çağlar Bey farklı ama çözemediğim bir ses tonu eşliğinde,
"Farklı modellerde olanlarıda var ama en çok bunu seviyorum" demişti. Ben ise daha da şok olmuştum. İnsanın böyle bir arabası ve bunun benzerleri varsa metroda ne işi olurdu ki? Diye düşünürken, sadece düşünmekle kalmadım ve
"Bu ve bunun gibi farklı arabaların varsa metroda ne işin vardı?" diye sordum. Sanki soru sormamışımda hakaret etmişim gibi gözlerime garip bir şekilde bakıp,
"Dün gece bir arkadaşta kaldım ve sabahında arabamı çalmışlar. Sabah toplantım vardı. taksi ile geç kalmamak için" dediğinde bu durum neden polis karakolunda karşılaştığımızı açıklıyordu. Gözlerim bir arabaya bir Çağlar Bey'e gidiyordu. Asla benim dengim değildi. Bu arabaya ve benzeri farklı arabalara sahipse haddinden fazla zengindi. Ona aşık oluyordum bunu anlıyordum ama bu aşkın hiçbir zaman karşılığı olmayacaktı. Bu gerçekten acıydı ama ona aşık olmakda kalbime yeterdi. Yada ben öyle sanıyordum... Çağlar bey o mavi gözlerini deniz misali içi.me akıtırken,
"Seninle burada uzun uzun bakışmayı dilerdim ama gerçekten fazlasıyla işim var. Ve seni yoldan geçen bir adamı daha dövmemen adına evine bırakmalıyım. Pazartesi günü bir asistana ihtiyacım var. Yeni bir tane bulmak günler alabilir." Dedi ve beni beklemeden hızla arabasına doğru yürüyüp, arabaya bindi. Ben gelemem demeye fırsatım bile olmamıştı.
Yaklaşık 15 dakikadır arabadaydık. Öyle keskin bir koku ciğerlerime doluyordu ki neredeyse nefes alamıyordum. Bu muhteşem Arabanın içerisinde derin bir sessizlik vardı. Trafik çok fazla yoktu ve konuşmaya sadece yolu tarif ederek devam ettik. Sonunda sağa sola yönlenen sokaklardan geçerek evin önüne geldik. Araba durduğunda Çağlar Bey hemen karşısında duran binaya bakarak, kaşlarını kaldırdı ve gözlerini benimle buluşaturarak,
"Burada mı yaşıyorsunuz?" diye sordu. Sorusu ile resmen yutkundum. Evimiz eski bir yapı binasındaydı. Her yerinden ben fazlasıyla eski yıkık dükük olduğu belli oluyordu. Azra'da bende öğrenciydik. Evin kirası uygundu ve öğrenci halimizle anca karşılıyorduk. Tabi adam villa alacak arabaya bindiğinden yaşadığı evi tahmin dahi edemiyordum. Hayatında böyle bir evin içine girmediğinden de emindim. Ama bu durum suç değildi. Ayıp hiç değildi. Ve onuda ilgilendirmiyordu. Hızla kendimi toparladım ve
"Evet burada yaşıyoruz. Ve gayette mutluyuz" dediğimde gözleri hüzünle bakmaya başlamıştı. Bu durum beklediğim bir durum değildi. Buna anlam verememiştim. Ardından fısıltı gibi çıkan sesi ile
"Ailen ile mutlu yaşayabiliyorsan o zaman nadir olan şanslılardansındır" dediğinde ise hüzünle bakma sırası bendeydi. Ama bu hüznümü ona açıklamaya hiç niyetim yoktu. Onun için tebessüm ederek,
"Haklısınız" dedim ve yine aynı ses tonu eşliğinde
" Tekrar teşekkür ederim." Dedim ve arabadan indim. Ben binaya girene kadar arabanın orada durduğundan emindim. Ve içeriye girer girmez masaratinin gür sesi tüm binaya doldu. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken, gözlerim yaşlarla doldu. İlk aşık olduğum adam bu kadar imkansız olmak zorunda mıydı? Böylesine zengin bir adam olmak zorunda mıydı? Gözlerim daha da dolarken, ayaklarımın beni tutmadığını hissettim. Merdivene oturduğumda yalznılığım bir kere daha gözlerimin önüne geldi. Ailemle mutlu yaşamıyordum. Çünkü bir ailem yoktu. Ve insanlara öldüler bile diyemiyorum. Çünkü kim olduklarını, nerede olduklarını, nasıl insanlar olduklarını bilmiyorum. Bu yalnızlık acıydı. Yakıcıydı. Canımı çok yakıyordu. İstanmeyen bir kız olmak, yalnızlığa terk edilmek, umursanmamak acıydı. Önceleri bu kadar canım yanmıyordu ama bu günlerde aile özlemi daha çok çeker olmuştum. Azra arkadaşımdı. Dostum hatta kardeşimdi. Ama hayatta her zaman yanımda olmayacaktı. Okul bitince kendine ait bir eve çıkacağını kendi başına bir dünya kuracağını dile getirmişti. Haklıydı. Kendine bir dünya kuracaktı ki hayatta ilerleyecekti. Gidecekti ve ben bu evde iyice yalnız kalacaktım. Azra aklıma gelince yutkundum. Hızla telefonumu çıkardım ve numarasını çevirerek aradım. Birkaç çalışın ardından, ağlamış ama iyiyim dercesine çıkardığı ses tonu ile
"efendim Merve" diyen Azra, sesinin tonu soru sorma dercesine çıkıyordu. Ve bunda zorlansamda,
"Neredesin ve nasılsın?" diye sordum. Derin bir nefes alan Azra,
"Sahildeyim" dedi ve tamda tahmin ettiğim şeyin olmasın benimde derin bir nefes almamı sağlamıştı. Ağlamıştı işte. Hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Neden anlatmıyordu ki? Neden içini dökmüyordu. Hani arkadaştık biz. Hani kardeştik. İnsan hiç kardeşinden bir şey saklar mıydı? Diye düşündüm ve biraz sert çıkan sesim ile
"Çay yapıyorum. Hangi sahildeysen yarım saat içinde evde ol. Birde gelirken abur cubur al. Bu gece ağlaşma gecesi olacak" dediğimde Azra sitemli çıkan sesi ile
"Merve bir şey yok" dedi ve ben daha sert çıkan sesimle
"O demir adam ile kapıda karşılaştığından beridir neredeyse ruh gibisin ve seni tanıdığımdan beridir bir kalp acın olduğu gözlerinden okunuyor. Bir şey var ve ben bunu öğreneceğim. Ya sen anlatırsın yada pazartesi Yiğit Ertürk'ün odasına gider seni nereden tanıdığını ve senin onu gördüğünde neden öfke nöbeti geçirdiğini sorararım. Emin ol o kesinlikle bir açıklama yapar" dediğimde telefonda bir sessizlik oluştu. Şu anda bir savunma hazırladığı kesindi ve ben buna kesinlikle izin vermeyecektim. Onun için
"Aklından geçirdiğin başından savma durumlarını bir kenara bırak ve bir oyun planlama Azra Çakmak " dedim ve konuşmasına izin vermeden telefonu kapatıp oturduğum merdivenden kalktım. Derin bir nefes aldım ve adım adım merdivenleri çıkmaya başladım. Her hüznümde yanımda olan kardeşim, benimle acısı ne ise paylaşmak zorundaydı. O nasıl bana destek oluyorsa bende ona destek olmalıydım...
..................
Çay hazırdı. Saatime baktım Azra ile konuşalı neredeyse 1 saat olmuştu. Ve kesinlikle gelmek üzereydi. Elimde yeni aldığım romanım vardı. Yine bir komik aşk hikayesi beni başka diyarlara götürmüştü. O kadar güzel bir hikayeydi ki kitabı elimden bırakamıyordum. Taki açılan kapının sesini duyana kadar. Elimdeki kitabı hemen yanımda bulunan sehpanın üzerine bıraktım ve küçük salonumuzun kapısına doğru baktım. Birkaç saniye içinde kapı girişinde görünen Azra ile göz göze geldim. Gözleri kızarana kadar ağlamış olduğunu anlamak için kör olmak gerekirdi. Burnu kızarmış ve elindeki mendil ise her an yine ağlayacağının işaretiydi. Derin bir nefes aldım ve oturduğum rahat koltuktan kalkıp,
"Ben çayları koyayım " dedim ve hızla mutfağa doğru gittim. Kupalara iki çay koydum ve salona geçtim. Azra çoktan elindekileri bırakıp koltuğa oturmuştu. Hemenhemen önündeki sehpaya çayını bırakıp, hemen karşısındaki kotuğa oturdum ve gözlerine bakmaya başaldım. Bir yerden başlaması gerekiyordu. Ve benim artık bu konuda sabrım kalmamıştı. Sehpanın üzerine koyduğum çayından bir yudum aldı ve boğazını temizleyerek,
"üniversitenin ilk senesinde birini sevdim. Platonik gibi bir şeydi. Zengin, şımarık, serseri ve umursamaz biriydi. Aylarca beni sevmesini diledim. Beni fark etmesini ve sevmesini bekledim" dedi ve yutkundu. Elimdeki bardağı yan taraftaki sehpaya bırakıp, şaşkınca ona baktım. Karşılıksız bir aşk mı yaşamıştı? Onu aşktan soğutan karşılıksız bir aşk mıydı? Diye düşünürken Azra konuşmaya titreyen sesi ile devam etmeye başladı.
" sonra bir gün benimle konuştu. Sıcak davrandı. Sanki benimle ilgileniyor gibi. Kalbimi kontrol edemedim. O kadar dilemişim ki onun beni fark etmesini, beni sevmesini ortada bir oyun olduğunu bile görememişim." Dediğinde ise gözlerim kocaman oldu. Şaşkınlıkla
"Ne oyunu?" diye sordum. Azra'nın gözleri daha da doldu. Hıçkırmamak için kendini zor tutuyordu ve hızla yerimden kalkıp yanına gittim. Ona sıkıca sarılarak,
"Seni aldattı mı? Yalan mı söyledi? Neyaptı o adi herif sana?" diye sorduğumda ise Azra bu sefer tuttuğu hıçkırığını bıraktı ve
"beni aşağıladı. Oyunla bana yaklaştı ve sanki beni seviyormuş gibi yaptı. Ardından da beni tavlamanın bir iddia olduğunu ve ona iddiayı kazandırdığım için teşekkür etti. O serseri arkadaşları ile beni tavlama konusunda iddiaya girmişler. Ben bilmeden onun iddiayı kazanmasını sağladım." Dediğinde ise gözlerim kocaman olarak öfkeyle
"Pislik herif! Şimdide adaleti savunan mağdur kadınlara yardım eden karakterli avukat rolü oynuyor yani" diye söyledim. Azra kollarımdan çıkarak,
"heyy onun bu durumla alakası yok. Yiğit Bey o geri zekalının arkadaşıydı. Onu gördüğümde o günler aklıma geliyor. Benim aşık olduğum pislik herif o değil" dediğinde ise iyice şaşırdım. Azra gülümseyerek,
"Yiğit Bey'in boylarında, sarışın mavi hatta gri gözlü, süper yakışıklı biriydi. Gülüşü hala aklımda dakikalarca kantinde hayran hayran onu izlerdim. 1 yıl boyunca çekmediğim kalmadı. Bütün okul bu aşağılamayı öğrendi. Her gün dalga geçenler, hergün ahlaksızca teklif edenler. Sonunda 1 yıl bitti ve onlar mezun olduğunda okulda bir çok kişide bu olayı zamanla unuttu. Sonra bir kaçı ile fena tartıştım. Ben galip gelince diğerleride konuyu kapattılar." Dediğinde Azra il göz göze geldim. Benimde gözlerim dolmuştu. Yaşadığı acıydı. Ama ayakta kalmayı başarmıştı. Sonuçta bir iddia daha kötüsüde olabilirdi. Onu kullanabilir ve daha da büyük bir acıya sürükleyebilirdi. Sadece kandırılmış ve hakarete uğramıştı . bu bile katlanılması zor bir durumdu ve öylesi bir durumda bu kadar ayakta kalamayacağına emindim. Yiğit Bey sadece o adamın arkadaşıydı ve Azra onu her gördüğünde geçmişi hatırladığı için kötü oluyordu. Onu kendimden biraz uzaklaştırıp, göz göze geldim ve
"Yaşadığın çok büyük ve bu kadarını gerçekten tahmin edememiştim. Üzgünüm bunca acıyı yeniden yaşarcasına anlatmanıda istemedim ama yanındayım. Bana kim olduğunu söylersen o adamı gerçekten parça pincik edebilirim. " dediğimde gülümseyen Azra keyifli bir sesle,
"Çok şükür buralarda değil. Mezun olduktan sonra onu hiç görmedim. Gerçi Yiğit bey'in o tayfa ile bir alakası yok diye hatırlıyorum. Hatta o günden sonra o pislik ile de hiç yanyana görmemiştim. Sadece onu görünce unutmaya çabaladığım herşey gözlerimin önüne geliyor. Gerginliğim ondan.." dediğinde ise ona sıkıca sarıldım. Bunların hepsi geçecekti. Belkide Azra'nın karşısına sıkı bir adam çıkacak ve onun tüm güvenini kırık bu kalbini kazanacaktı. Gerçek aşk bu değil miydi? Bir anda karşılaşıp, içine çekilmez miydin? Eminim Azra içinde böyle biri gelecekti....
....................
Bu gün pazartesiydi ve ilk iş günümüzdü. Azra'da bende fazlasıyla heyecanlı ve gergindik. Şirketin kapısından girer girmez karşılaştığımız Yiğit Bey ve Alyin hanım ile duraksadık . Aylin hanımın her ikimizede gülümsemesi biraz olsun içimizi rahatlatırken asansöre binmemizle gerginliğimiz geri geldi. Benim bulunduğum kat 17. Kattı. Azra ise 18. Katta çalışacaktı. Ben 17. Katta indim. Ofisim hemn karşıdaki odaydı ve ortalıkta görünen bir sempatik, karizmatik süper yakışıklı Çağlar bey görünmüyordu. Bunun rahatlığıyla ofisten içeriye girdim. Girer girmez karşılaştığım sarışın, Mavi gözlü ve her yerinden sürtüklük akan kızla kala kaldım. Kız o itici mavilikteki bakışlarını tüm bedenimde gezdirdikten sonra gayet alaycı bir şekilde
"Kimsin sen?" diye sordu. Burası iş yerim ve sende kesinlikle iş yeri sınırlarında olmasaydın sana kim olduğumu çok güzel anlatırdım da iste içimden sabır dileyerek, sadece baktım. Tam arkamadan yükselen Çağlar Bey'in sesi ise
"Günaydın Merve Ha..." dedi ve daha hanım kelimesini bitirmeden hemen karşımızdaki masada oturan sarışın sürtük ile göz göze geldiğinde donup kaldı. Yutkunduğunu gördüğümde bu kadının aslında hiçte görülmek istenecek biri olmadığını anlamam uzun sürmedi. Sonra Çağlar Bey benimle göz göze geldi ve
"Mervecim hoş geldin hayatım. Bu ne güze bir sürpriz. " dedi ve beni kolu ile kavrayıp, yanağımdan öptüğü esnada içimdeni cadaloz, despot, şımarık ve her ne kadar karakter varsa bir ağızdan
"Yok artık" diye bağırıyordu. Bu durum karşısında elim ayağım kitlenmişti. Çağlar bey gözlerime beklenti içinde bakarken sadece zoraki gülümsemiştim. Bu arda kız yerinden kalktı ve o uzaklıkta bile hissettiğim öfkesi ile
"Buna inanmıyorum Çağlar, Daha 4 gün önce benimleydin ve sabahında kayboldun. Şimdide bu çelimsizi mi buldun. Sana gerçekten inanamıyorum. Bu kadar zevksiz olabildiğine inanamıyorum. İnanamıyorum" diye bağırırken tüm öfkem bedenime yayıldı. Bu sürtük kim oluyordu da bana hakaret edebiliyordu. Onun için hızla benime dolanan elden kurtuldum ve
"Şimdi seni öyle bir inandırırım ki hayatta inanamadığın hiçbir şey kalmaz. Adi sürtük sen kim oluyorsunda bana hakaret ediyorsun" diye söylenerek hızla üzerine doğru yürüyordum ki tekrar belimden kavranarak çağlar Bey ile göz göze geldim. Çağlar bey
"Bitanem hiç değer mi ? Boş verelim gitsin. Benim onunla gerçekten işim olmaz. 4 gün önce dediği 4 yıl önceydi. Biraz zaman problemi var da" dedi ve arkamdaki kıza beni bırakmadan,
"Pınar ben bu elimdeki yırtıcı dişiyi bırakmadan sen gitsen iyi olur. Mutlaka doktorunu ara" diye de söylendiğinde kız hızla yanımızdan çıkıp giderken, Çağlar bey eğlenceli bir surat ifadesi ile
"Sürtük ha" diye söylendi. Ben ise bu durum yüzünden iyice sinilenmiştim. İlk iş günümde böyle bir duruma düştüğüme ve hatta düşürüldüğüme inanamıyordum. Onun için Çağlar Bey'e öfke ile bakıp, belkide hayatımın en büyük hatasını yaptım. Tam suratına şiddetli bir tokat attım ve hızla kolundan kurtulduğumda nefesim depar atmışcasına hızlanmıştı. Tokatın etkisi ile bir adım geriye giden Çağlar bey gözlerindeki şaşkınlıkla gözlerime odaklandı. Eli tokat attığım yanağındaydı ve kalbim yerinden çıkacaktı. Kesinlikle ilk iş günüm, son iş günüm olacaktı. Ama hiç kimse iznim olamadan bana dokunamaz ve beni yanağımdan da olsa öpemezdi. Hele ki kendi ilişkisini kapatmak için iğrençliğe beni bulaştırmazdı. Kişinin kim olduğu umurumda bile değildi...