15. İLK İTİRAF!

1345 Words
Yazardan... Karşı çıkmak ne işe yarayacaktı ki? Kimse kabul etmese de, Mihriban onu aldatan sevgilisine inat kabul edecekti. Hayatın toz pembe olmadığını en yakın arkadaşıyla birlikte olan sevdiği adam öğretmişti Mihriban'a. Meğersem aylardır ayakta uyutuluyormuş bu kehribar gözlü kız. En yakınım dediğiyle aşık olduğu adamın ihaneti aylardır onu bir gölge gibi takip ediyormuş... "Ben yetmedim mi size?" diyerek ortaya atıldı Yıldız. Bir kurban daha verilsin istemiyordu. "Sen kim mişsin? Ben o kızı istiyorum." dedi ve diretti Diyar. "Bak hâlâ konuşiy!" Yakup beyi tutmak oldukça zor olsa da, bu görevi abisi İdris bey üstlenmişti. Aynı yollardan geçmiş, aynı engellerde takılı kalmıştı. Mihriban olayı idrak edemezken, gözlerini dahi kırpmadan karşısındaki iri cüsseli adama bakıyordu. Aşık olduğu, sevdiği çocuğun ona ettiği hakaretler geldi aklına. Yakalandığı yetmiyormuş gibi, bir de üstüne küstahça konuşmuştu. 'Sen sevilmeyecek kadar itici, aşık olunmayacak kadar pasifsin! Bırak seninle evlenmeyi, söz yüzüğü dahi takmam!' Bu cümle Mihriban'ın beyninde dönüp dururken, hırsına yenilerek bu evliliği kabul edeceğini o bile düşünmüyordu. "Kabul ediyorum!" diyerek atıldı konuşmanın ortasına. Herkes durmuş, sadece Mihriban'a bakıyordu. Bu cevabı kimse beklemiyordu... Diyar bile cevabı duyunca şaşkınlığa uğramıştı. "Evlenmeyi kabul ediyorum!" dedi ve tekrarladı cümlesini Mihriban. Aklından geçen tek şey; 'Ben de evlenebilirim' mesajını karşı tarafa vermekti. "Sen ne diysın Mihri?" dedi babası. Kızını bırakın evlendirmeyi, gözünün önünden ayırmazdı Yakup amca... "Duydun işte baba. Evlenmeyi kabul ediyorum dedim." "Çinar, al habu kizi eve götür, yoksa elumden kaza çikacak!" derken tüm gücüyle bağırmıştı Yakup amca. Çınar; Yıldız'ı alacakken, Baran tuttu sözlüsünün elinden. "Yıldız bende Çınar." dedi kendinden emin tavırla. İtiraz edecek takati kalmamıştı Çınar'ın. Aklı karısında, bitmek üzere son çırpınışlarını yapan evliliğindeydi. Mihriban'ı alıp mekândan ayrılırken, bizim hikâyenin başrolleri yine kavgaya tutuşmuştu... *** Baran'dan... Arabaya binene kadar sesimi dahi çıkartmadım Yıldız'a. Her deliğe girip çıkması canımı sıkmaya başlamıştı. "Ne hükmü verdiniz Yıldız Hanım ağam!" diyerek sitem ettiğimde sesli nefes alarak susmayı tercih etti. "Senin orda ne işin vardı acaba canım sözlüm?" dedim, dişlerimi sıkarak. "Merak ettim ve geldim Baran." Arabayı ani frenle durdurup kenara çektim. Kolundan tutarak kendime çevirdiğimde yine o sinirli bakışlarıyla karşılaştım. "Merak ettin öyle mi Yıldız?" Tek kaşını kaldırarak "Evet merak ettim." dedi. "Adam nerdeyse seni nikahına alacaktı." dememle kahkaha attı. "Ne edecektu?" "Duydun işte." diyerek yakamı düzelttim. "O kız orda olmasaydı seni alacaktı. Ya diretseydi Yıldız? Ya bu kızı vereceksiniz ya da kan akacak deseydi? Ya seni verseydiler." dediğimde hafifçe önüme doğru eğilerek "Sen de bunu istemiyor muydun Baran? Zil takıp oynardın işte." dedi. Bir an öksürük tuttu. Sigaradan ötürü arada böyle gıcık tutardı. "Yıldız su alsana!" dediğimde "Gitte sen al dedi." "İnatçı mısın kızım? Öleyim mi Yıldız?" dedim ve yüzüme bakmaya devam etti. Ne gaddar bir kadındı bu ya! Başımı direksiyona koyduğumda Yıldız arabadan iniyordu. Öksürüğüm geçince geri çağırdım. "Gerek kalmadı gitmene." dememle geri dönüp bana bakıp arabaya geri bindi. "Sağol Yıldız! Ölsek bir damla su vermeyecekmişsin, onu anladık. Evlenince de böyle olma ha!" dedim. O da "Ömrümün sonuna kadar seninle evli kalacak değilim herhalde." dediği an dibine kadar girdim. İnat desen, kızda alâsı vardı. Gözüm tadına baktığım dudaklarına kayıp ardından gözlerine geri döndü. Bana bu kadar yakınken, o nasıl heyecan yapmıyordu? Allah kahretmesin ki, benim kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Gözlerini gözlerimden ayırmadan bakıyordu. Dik başlı ve dediğim dedik bir kadın olması beni epeyce zorluyordu. "İstersen kalabiliriz." dediğimde daha da yaklaştım. Dudaklarımızın arasında santimler varken, nefeslerimiz birbirine çarpıyordu. Sesimi kısarak "Ne dersin bu evliliği gerçek yapmaya karıcığım?" diyerek bu sefer hedefini şaşırmadan sadece dudaklarına baktım. Susuyordu ve konuşmamayı tercih ediyordu. Biraz daha yaklaştığımda dudaklarımız hafifte olsa birbirine değmişti ve işte o an benim için paha biçilemezdi. Neden uzaklaşmıyordu ki? Biraz daha yaklaşıp öptüğümde gözlerini kapatmıştı. Ne değişmişti bir anda? Elleriyle yüzümü kavrarken, ben de belinden tutmuştum. Bir an benden ayrılıp "Gerçek olsun Baran! Ben seni istiyorum..." demesiyle "Baran... Baran... Lan Baran... Ay ölmüş mü? Allah'ım ben ne yapacağım? Adam benden su istedi, inadımdan geç getirdim! Baran... Baran uyan Baran! Uyan, söz veriyorum sana istediğin kadar su getireceğim. Baran!" sesiyle kendime geldim. Direksiyona koyduğum kafamı kaldırıp Yıldız'ı görünce "S.ktir! Rüya mıydı cidden?" dedim. Uyanmamla koltuğa kendini bırakarak "Of!" dedi. "Baran bir şey oldu sandım. Manyak mısın sen ya? İki dakika da nasıl uyudun?" Ellerinin titrediğini farkettim. "Yıldız tamam, bir şeyim yok." diyerek ellerini ellerime aldım. Şaşkın bakışla bana dönmüştü. Gözlerinin dolduğunu görünce ben de duygulanmıştım. Bu kızdan olurdu ya! "Tamam Yıldız..." derken dudaklarına bakıyordum. Rüyada ki ateş gerçek hayatta da bedenime yansımıştı. Dalmışım herhalde ki, Yıldız önüme doğru eğilip elini salladı "Sana diyorum Baran!" "He... Ne diyorsun?" dedim. "İyi misin diyorum? Öyle daldın gittin de. Gören de beni çok seviyorsun sanır!" diyerek göz çevirirken, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Al suyunu!" diyip elime verdi, pardon üstüme fırlattı! "Vermeseydin, direk yüzüme çalsaydın Yıldız!" "Sen bunu yaptığıma dua et! Öldüm korkudan ya! Bir şey oldu sandım..." Cidden çok korkmuştu. İnsan sevmediği kişi için neden bu kadar korkar ki? "Beni öldü sanırken, bana istediğim kadar su vereceğinin sözünü verdin bir kere." dememle "B-ben öyle bir şey demedim tamam mı?" diyerek inkâr etti. Arabayı çalıştırarak gözlerimi kısıp yola bakarken "İnat olduğunu da kabul ettin." dedim. "S-sen rüya görmüşsün herhalde. Ben inat değilim bir kere." Gururundan burnu yere düşse, eğilip onu da almazdı. "Yanlış yola saptın Baran. Bizim ev sol da kalıyordu." "Sizin eve gittiğimizi kim söyledi ki?" dememle korkuyla baktı yüzüme. "Nereye gidiyoruz?" diyerek geri çekildi. "Korkma Yıldız. Yemek yemeye gidiyoruz sadece. Ama istersen seni de yiyebilirim." diyip göz kırptığımda bana iğrenerek baktı. Hay ağzına fare düşsün Baran! Ne dediğimin farkına varmamla kendimi silkeleyerek "Çok pardon, ağzımdan kaçtı." dedim. "O ağzından kaçan kelimelere dikkat yoksa bir daha kaçacak ağız bulamazlar!" dedi ve tehditini eksik etmedi Yıldız. Sahiden o cümle neydi öyle ya? Onunla ne zaman yan yana gelsem, dengemi şaşırttırıyor bana. Lokantaya girdiğimizde Yıldız tavuk dürüm, ben de et dürüm yedim. Neymiş efendim, et ağır bir yiyecekmiş, ağır kokuyormuş. Oo... Bizim evde etin olmadığı gün yoktur ki. "Biraz bak tadına ya!" diyip dürümümden bir parça koparıp zorla ağzına sokmaya çalışıyordum. "Yemicem Baran." "Ya bir kere bak sadece, ne olacak sanki?" "İstemiyorum ya! Çok ağır, mideme iyi gelmiyor." Ağzını sıkıca kapatmış, kafasını sağa sola sallıyordu. Masanın karşı tarafında oturan kadına iyice uzanarak iki yanağından sıkıp ağzını açacak pozisyona getirdim. "Aç Yıldız!" "Manyak mısın Baran? Çocuk muyum ben, ne yapıyorsun?" dediğinde açılan ağzını fırsat bilerek dürümü ağzına soktum. Çıkartmak istese de izin vermedim. "Bir kere ye diyorum ya. Beğenmezsen söz daha zorlamam." Zorla ağzında çiğnemeye başlayınca geriye yaslanıp izledim. Lan sanki ağzına nükleer bomba atmışım! Yüzü gözü ekşidi kızın. "Yıldız yutsana." Ağzı dolu şekilde "Yutamıyorum." dedi. "Kızım yutsana Yıldız. Çiğne yut..." diyip elimle gösterdim. "Ben... Ben yutamıyorum Baran!" diyerek peçete yardımıyla ağzından attı. "Ayh! Nasıl yiyorsunuz siz bunu? Bir de tereyağı var, daha da ağır olmuş." "Biz evlenince ne yapacaksın sen?" dediğimde peçete elinde kaldı. Gözlerimin içine öyle bakıyordu ki, kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyordum. "Ne mi yapacağım? Yemekleri ben mi yapacağım Baran?" dediğinde şaşırdım. "Ya ben mi yapacağım? O evin yeni gelini olacaksın, yapman lazım Yıldız." "Ben çalışacağım Baran, ne yemeği?" Rahat tavrım sona ermiş, stres bedenime geri dönmüştü. Bir kere de ters düşmesek şaşardım zaten! Peçeteyle ağzımı silerek "Pardon, ne çalışması?" diye sordum. "Çalışma çalışması. Moda tasarımcısıyım ben. O kadar sene okudum, emek verdim. Elbette işe girmek, mesleğimi yapmak benim de hakkım." "Çok çalışmak istiyorsan bizim şirkete girer, orda yaparsın bir şeyler. Hatta benim yanıma falan gelirsin. Gözümün önünde olursun." "Ne saçmalıyorsun sen ya? Oldu olacak boynuma tasma da tak!" "Yıldızzz... Elin adamları gelecek, beraber çalışacaksınız ve ben buna izin vereceğim öyle mi?" "Dedi sevgilisini gözümün içine sokan canım sözlüm!" "Lan herifler ağzının içine düşer lan!" "Nerden biliyorsun?" diye bağırdığında ben de aynı ses tonuyla "Çünkü çok güzelsin!" dedim. *** Yazardan... Oysa ki onların gönlüne sevda ateşi düşmüştü ama ikisinin de haberi yoktu. İnatlaşmak ve rekabete girmekten gözleri kendi sevdalarına kör olmuştu. Yıldız; dışarıdan sert gözükse de, Baran'a karşı her daim saygısını korumaya çalışacaktı. Pekiyi Baran? Baran; Yıldız'ı her seferinde kırmaktan, gözünden yaş akıtmaktan geri durmayacaktı. Onu bu denli acımasız yapan da, sevdim dediği kadın olacaktı. Berfu sevdası uğruna Yıldız'ı yakmaktan çekinmeyecekti. Ve bir gün bu iki kadının arasındaki soğuk savaş büyüyüp, ikisinden birinin sonunu getirecekti. Ama Yıldız, ama Berfu... Bu hikâyede iki kadından birisi kaybedecekti... Ya hayatını ya da hayatı bildiği insanları...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD