Baran'dan...
Araba yolculuğumuz boyunca ağzımızından tek kelime dahi dökülmemişti. Sessiz ortamın sessizliğini benim öfkeyle burnumdan solumam bölüyordu. Onun haricinde ağzımızı bıçak açmıyordu.
Nişanda ne işi vardı bunun? Ayağı çatlak, parmağı kırık, bileği incinmiş! Senin bu nişanda ne işin var Karadenizli!
Sonunda dayanamayarak elimle direksiyona sert darbe indirdim. Yıldız yerinden sıçrarken, parmak boğumlarım sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Göz ucuyla farkettirmeden yüzüğüne baktım, yerindeydi. Daha ne yapmam lazımdı acaba? Yok yok! Ben o kafam kadar olan tek taşı alacaktım o gün! Kadın güzel, fazlaca dikkat çekiyor... Görücü ona değil de bana mı gelecekti?
Konuşmasını, açıklama yapmasını bekliyordum ama inatçının ağzı kıpırdama bile kıpırdamıyordu. "Yıldız hanım... Görücünüzü kabul etmeyi düşünüyor musunuz?" diye sordum sonunda. Elbet ikimizden birisi sessizliği bozacaktı.
Cevap vermeyerek elindeki sargı ile oynamaya devam etti. "Dediğimi duydun mu Yıldız?" Sinirlenmemek adına mücadele veriyordum ama sabrımı zorluyordu. Yine cevap vermeyince tüm gücümle bağırdım. "Kime diyorum lan!"
Yerinden sıçrayarak "Ay!" diye çığlık atıp kalbini tuttu. "Ben... Ben hiçbir şey bilmiyorum Baran. Valla hiçbir şeyden haberim yok. Bana da Mihriban söyledi."
Öfkemi dizginleyerek arabayı kenara çekip Yıldız'ı çenesinden tutarak kendime çevirdim. "Senin orda ne işin vardı Yıldız?" dedim.
Gözlerini kaçırmaya başlayınca çenesini daha sıkı kavrayarak iyice kendime odakladım. İki kaşımı birden kaldırarak "Sana soruyorum Yıldız." dedim.
"Ben... Amcamın kızı diye gitmiştim."
"Pekiyi orda sizden niye sadece sen vardın, hiç düşündün mü?" Düşünmediğini bakışlarından bile anlamıştım.
"Evliliğe zorunlu tutulduğu için, babanlar tepki olarak söze gitmediler. Sen ne yaptın?" diyince kafasını çevirmek istedi ama çenesini bırakmayarak kendime doğru çektim ve "Sen ne yaptın Yıldız?" diye sorumu tekrarladım.
"Bırak beni!" dedi sadece. "Soruma cevap ver." dedim karşılığında.
"Sana beni bırak dedim!" demesiyle koltukta kayarak dibine kadar girdim. Elimi çenesinden yavaşça çekerek yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına koydum. "O günü hatırlıyor musun?" dediğim an gözüm dudaklarına kaydı.
Yutkundu ve "Hangi günü?" dedi. Oysa o da hatırlamıştı. "Unuttun mu? İstersen hatırlatayım." diyip dudaklarına yaklaşırken geri çekilip başını camdan yana çevirdi. Anlayacağımı anlamıştım ben, unutmamıştı...
"İyileştiğin an, düğünü yapacağız." dedim ama sesini çıkartmamakta kararlıydı. Yıldız'ın suskun hâli gücüme gidiyordu.
Evin önüne geldiğimizde kapıyı açacakken kilitledim. "Ne yapıyorsun Baran? Açar mısın kapıyı?" dedi.
"Canım öyle istedi. Madem benimle konuşmaktan kaçınıyorsun, o zaman burada kal." dedim omuzlarımı silkerek. "Kapıyı aç! Babamlar seni görürse vururlar!"
"Vursunlar." dedim hızla dibine girip. Kaçacak yer kalmamıştı. Eliyle kapıyı açmak için zorlarken, kitlenmiş hâlde yüzüme bakıyordu. "Uzak dursana benden ya!"
"Duramıyorum Yıldız!" dedim arzu dolu sesimle. "Ağzını kırarım senin." dediğinde kafamı geriye atarak güldüm. Yapardı valla. Bileğimi kırdığı günden sonra beklerdim ondan bu performansı.
Tekrar eski pozisyonuma geri dönerek yüzümüz arasında santim bırakacak kadar yakınına girdim. İşte şimdi olay benim için de zor olmaya başlamıştı. Hâlâ tadını hatırladığım dudaklarını öpmek için, kanım kaynıyordu.
Yıldız geri çıkmaya çalışsa da, kafası çoktan arabanın camına yapışmıştı. "Baran bu yaptığın t.ciz..." dediği an afallayarak geri çıktım. Kapının kilidini açıp yüzüne dahi bakmadan inmesini bekledim. Hızlıca aşağı inerek eve girmişti.
'Baran bu yaptığın t.ciz...' Kadın sonuna kadar haklıydı ama amacım asla o değildi! Arabayı çalıştırıp kaldığım otele geri döndüm. Yatakta bir sağa bir sola döne döne sabahı etmiştim.
"Yok ben dayanamıyorum!" diyerek ayağa kalkıp hazırlandım ve Yıldız'a mesaj attım.
- Bugün altın bakmaya gideceğiz, hazırlan.
YILDIZ - Sen al, ben gelmeyeceğim.
- Gelmezsen kapıya dayanır, kavga çıkartırım.
Kavga çıkmasından yana olmadığını bildiğimden aynanın karşısına geçip ıslık çalarak saçlarımı fönledim. Yıldız'dan 6 yaş büyüktüm ve yanımda kız kardeşim gibi duruyordu. Yüzüme iyice baktım. "İyisin iyi!" diyerek otelden ayrılıp Yıldız'la ortak buluşma noktamıza geçtim.
Berfu'yu çok hızlı unuttuğumu düşünüyordum. Ya da unuttuğumu sanıyordum... Sonuçta yaşadığımız onca olay ve birbirine çarpan kalplerimiz vardı. Şimdilik... Sadece şimdilik Yıldız'ın enerjisine kapılmış gidiyordum. Bakalım bu kapılış beni hangi kıyıya vuracaktı?
Yıldız'ın arabasını görünce yaslandığım arabadan doğrularak artist gibi gözlük takan nişanlıma odaklandım. Güneş vardı ama hâlâ kış ayıydı. Neydi bu assolist olma çabaları?
Yaklaştıkça kemençe sesi kulağıma vuruyordu.
'Kurudum çalı gibi
Yarim gül dalı gibi
Senin anlattıkların
Çingene falı gibi'
Trabzon'daysanız, bu müziklere alışmış olmanız lazım. Geldiğim günden beri kemençeden başka müzik duymadım!
Müziğin sesi yavaşça kısıldı ve Yıldız arabadan inerek manken gibi bana doğru yürümeye başladı. Yanıma vardığında gözlükleri çıkarmadan "Altını alıp geri dönelim." dedi...
Cevabımı dahi beklemeden benim arabama binerek kemerini taktı. Vardı bunun bi karın ağrısı ama öğreniriz...
"Ne altını alacağız?" diye sorunca "Ne altını?" diye ben de aynı şekilde sordum. "Kafa mı buluyorsun benimle Baran? Altın bakacağız dedin."
Hay aklımı s.kiyim! Başka yalan mı bulamadım ben de? Şimdi bakmayacağız, sana yalan söyledim desem kesin arabadan inerdi. En iyisi gidip o göktaşını almaktı.
"He evet... Sana hediyem var." dediğim de heyecanla "Ne?" diye sordu. Kadınlar hep mi aynı olur? Hediye lafını duyunca tüm akan suları durduruyorlardı. "Baran hediye ne?"
"Sürpriz." dedim, gözlerimi kısarak. "Ya hadi söyle!"
Yıldız varana kadar ısrar etse de, hiçbir şekilde söylemedim. Göktaşını aldım ve sonunda Yıldız'a taktım.
Kuyumcudan çıkar çıkmaz Yıldız parmağına bakarak "Sürpriz bu muydu?" dedi. Aynı anda da yüzüğü inceliyordu. "Beğendin dimi?"
"Çok!" diyerek sitem etti. "Bir sürü para verdin şuncacık şeye. Onun yerine başka bir şeyde alabilirdin Baran. Bu ne ya?" diyip iyice yüzüğün dibine girdi.
"Pırlanta mı şimdi bu? Hiç beğenmedim ki ben bunu!" Kafasını kaldırıp yüzüme bakarak "Ay yok Baran! Ben bunu takamam, çok büyük." dedi.
"Takacaksın! Bu sefer de görücü falan çıkarsa, bu kadar sakin kalmam bak!"
"Of Baran of! Bana diyorsun ama sen benden de inatçısın." diyerek gözlüklerini tekrar takınca bir çırpıda çekip aldım. "Film artisti misin sen? Niye gözlükle geziyorsun?" dedim.
"Ya ver şunu!" diyip elime uzanmaya çalıştı ama boyu benden çok küçüktü. "Versene Baran!" Parmak uçlarında dahi yükselmesi işe yaramıyordu. "Hop! Alamazsın Yıldız hanım!"
"Ya ver diyorum sana Baran!"
"Bir kere öpersen veririm!" dediğim an Yıldız yere düz basarak gözümün içine baktı. Bana böyle baktıkça dengem şaşıyordu. Dünya üzerinde görebileceğim en güzel gözlere bakıyordum ve yeşillerinde kaybolmak istiyordum. "Öp bir kere, vereyim." diyerek cümlemi tekrar ettim.
"Gözlük sen de kalsın!" demesiyle yanımdan geçip arabaya bindi. Ben de şoför koltuğuna geçmiştim. Yıldız'ın öfkeli soluma sesini net şekilde duyabiliyordum.
"Fazla sinirlenme Yıldız. Eve varınca vereceğim gözlüklerini."
"Ben sana ne edeceğimi iyi biliyorum." diye mırıldanınca "Efendim, duyamadım?" dedim ama açık şekilde duymuştum. "Yok bir şey! Eve bırak beni hemen! Daha bir sürü çizecek modelim var."
"Model mi?" diyerek doğal olarak şaşırdım. Çalışıyor muydu bu kız? Çalışıyorsa benim neden haberim yoktu?
"Evet model." diyince "Ne modeli?" diye sordum. Başladı heyecanlı heyecanlı anlatmaya.
"Geçen ay bi abiye mağazasıyla anlaştım Baran. Ben çizeceğim, onlarda dikecekler. Düşünsene, insanlar benim tasarladığım elbiseleri giyecekler. Çok güzel değil mi?" dediğinde hafif tebessüm ettim.
"Hayırlı olsun diyelim o zaman. Var mı hiç çizimlerinin fotosu falan?" dediğimde çantasından telefonunu çıkarıp galerisine girdi. Ben de göz ucuyla bakıyordum. En son açtığı fotoğrafa bir baktım... Dönüp bir daha baktım. Oha! O neydi lan?
Yıldız'da anlamış olacak ki, yavaşça kafasını bana çevirdi. Göz göze geldiğimizde sahte gülümseme ile baktı bana ve telefonu düğmesinden kapattı. "Sonra göstersem daha iyi olacak.
Bi fotoğrafa da yerinden salınmazsın dimi ufaklık? Rezil etme beni de, kendini sakinleştir! Cidden o neydi öyle ya? Habersiz çekildiği belli olsa da, bikinili hâli taş gibiydi hatunun. Boyu küçüktü ama fiziği düzgündü.
"Şey... Bizim kızlar habersiz çekmişler herhalde." Yüzüne dikkatlice bakınca kıpkırmızı olduğunu gördüm. "Of!" diyerek yüzünü kapattı. "Bak, bu aramızda kalacak tamam mı? Abimler bikini giydiğimi bilmiyorlar."
"N-nasıl? Sen onu kadınlar plajında giymedin mi?" diye sorduğumda kaşlarını yukarı kaldırdı. Ben de salak gibi ilk görenin ben olduğumu düşünmüştüm. "Ama kimse yoktu. Geçen yaz gitmiştik, sabah erken saatte. Yani kimse görmedi öyle. Zaten ben de rahat edemeyip üstüme şortumu çekmiştim. Eski foto ama kızlar gruba atmıştı dün, o yüzden yukarı çıkmış."
"Eski olarakta kalacak zaten! Bir daha bikininin b'sini duymak istemiyorum Yıldız. Mardin'de de daha üsturuplu giyinmeye çalış. Bazen görüyorum, antik kuntik şeyler giyiyorsun."
"Ya anne babanın yanında elbette düzgün giyinirim Baran." dediğinde şerefsizlik dilime vurmuştu ve "Ama benim yanımda istediğini giyebilirsin. Hatta hiçbir şey giymene bile gerek yok." demiştim. Zaten dememle çantayı başıma yemem bir oldu.
"Bak bu iki oldu Baran! İkidir pis pis konuşuyorsun, beni deli etme!"
"Tamam tamam ya! İç çamaşırı da kâfi!" dememle çanta yine kafamda patladı. "Seni mahvederim uşak! Bak benumle düzgün konuş, senu haburaya gömerum!" dediğinde çantayı elinden alıp arka koltuğa atarak yanağına dokundum ve "Beni buraya gömebilirsin." dedim.
Bana fazla gülmediği için, gamzelerini pek fazla göremesem de, varlıklarından haberdardım. Teni pamuk kadar yumuşaktı. Her dokunduğumda rahat yataklar gibi beni içine çekiyordu. Hele burnuma vuran o koku...
Çantasını arkadan alıp, duran arabadan indiğinde peşinden gittim. Kolunu tutmamla "Seni bizim kafullarun arasuna gömerum!" dediğinde anlamaz yüz ifadesiyle baktım. Yanımdan ayrılınca bir mühlet yerimde durup kelimenin anlamını düşündüm.
"Kaful... Yıldız kaful ne?" diyip arkamı döndüğümde ayağının üstüne basamadığını farkettim. İnatçı keçi işte! Doktor ona ayağının üstüne basma dedi ama dinleyen kim? Gerçi bu durumda onu ayakta durmaya iten ben oluyordum dimi?
"Dur yardım edeyim." diyerek koluna girdiğimde itiraz etmeden bana tutundu. Şaşılacak hareketler sergiliyordu bugün Karadenizli. "Abim kızacak bana. Üstüne basma demişti bir kaç hafta. Of! Baran yürüyemiyorum daha." dedi ve hafifçe çömeldi.
"Ay ayağım! Ay ayağım bu sefer gitti. Bileğim de gitti, parmağımda gitti. Hepsi senin yüzünden Toprak! Oy ağzuna mallar ede! Oy munzurlaruna ne ola senun!"
Nece konuşuyordu bu kız? Lisanı kaymıştı bir anda. "Oy abi! Fuşki var idu hamile biraktun kızı." demesiyle Yıldız'a uzanan elim havada kaldı. Hamile mi? Berivan hamile miydi? İyide evleneli daha ne kadar oldu ki hamile çıktı? S.ktir! Evlenmeden birlikte olmuşlar!
"Yıldız ne dedin?" dedim sinirle. "Oy ayağım..." diye yakınmasına devam ederken, omzundan tutarak silkeledim. "Sana az önce ne dedin dedim?"
"Ne yapıyorsun ya? Zaten canım acıyor..."
"Az önce ne dedin, bir daha söyle!" diye bağırdığımda "Ayağım ağrıyo dedim Baran. Niye sinirleniyorsun?" dedi. Hizasına doğru çökerek çenesinden kavradım.
"Berivan ile o şerefsiz abin evlenmeden mi birlikte oldular?" diye sordum. Gözlerime korkuyla bakarak zorla yutkundu. "Sana bir şey sordum Yıldız. Bak eğer cevap vermezsen, bunun doğru olduğunu anlayacağım."
İnkâr etmesi için her şeyi yapabilirdim. Kardeşimin böyle olaya cesaret etmesi, beni hayal kırıklığına uğratmakla kalmaz, o evi onların başına yıkardım. Bir süre bekledim ama cevap gelmedi. Gözlerimi sıkıca yumarak "Doğru dimi? O s.ktiğimin adamı benim kardeşime..." dedim ve devamını getiremeden hızla doğruldum. Gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Arabaya doğru giderken, Yıldız arkamdan "Nereye? Dinle bi Boran!" diyip koşturuyordu.
"Ah! Yavaş olsana gelemiyorum." dedi ama arkamı dönüp bakmadım. Benden 10 metre uzakta kalınca bir çığlık ile açtığım arabanın kapısını hızla kapattım.
"Yıldız..." diyerek anında yanına koştum çünkü yerde acı ile kıvranıyordu. "Yıldız... Yıldız iyi misin?"
"Değilim!" diyerek bağırdı. "Ayağım çok acıyor. Senin yüzünden düştüm."
Tekrardan dizinin dibine oturup "Ben şimdi bizimkilerden birisine haber veriyorum ve seni gelip burdan alıyorlar tamam mı? Seni böyle bırakmak asla istemezdim Yıldız ama öfkem ikimize de zarar verecek boyutta büyük." dedim.
"Laf dinle ve burdan kalkma tamam mı?" diyip ayağa kalkmaya niyetleniyordum ki, Yıldız kolumdan tuttu. Yüzümü ona dönmemle bedenini ışık hızıyla bana yaklaştırıp dudaklarımızı bütün haline getirdi. Kısa çaplı şok yaşayarak iki elimi de havaya kaldırmıştım.
Neden yaptığını bildiğim hâlde ona yenilmemden nefret ediyordum. Sakinleştirmek amaçlı yapmıştı ve başarmıştı da... Ama ipleri elime alma zamanım gelmişti. Elimin tekiyle at kuyruğu olan saçındaki tokayı çıkarıp cebime koydum. Omuzlarına düşen saçlarını kavrarken, yüzüne daha fazla yaklaşarak uzak öpüşmeyi yakınlaştırdım.
Bir öpücükle bile canlanan uzuvlarım, aynı yatağa girince ne yapacaktı? Hay ben böyle işin... O da istekle karşılık veriyordu. Aklıma o gün geldi. Asla karşılık vermeyerek, dudaklarımın arasında çırpınmıştı resmen. Şimdi ise, ellerim arasında eriyip gidiyordu.
Gözlerimi bir kaç saniye açıp yüzüne baktım. Onun yeşilleri kapalıydı. Alt dudağını ısırmamla masallar diyarından uyanıp, beni kendinden itti. Şimdiye Toprak'ın bacağına sıkmış olmam lazımken, küçük bir kadın beni tek öpücükle durdurmuştu. A.ına koyayım, cidden sinirler bedenimden alınmış gibi hissediyordum ve bu beni çok pis germişti.
"Niye öptün Yıldız? Tüm sinirim gitti, niye yaptın?" dedim afallayarak. "Şey..." demesiyle yüzü yine kırmızıya boyandı. Yap yap, sonra da utan! "Ney Yıldız?"
"Beni eve bıraksana." dedi sadece. Anında dibine girip dudaklarına doğru "Planın işe yaradı süpürgesiz cadı! Şimdilik sakinleştim ama o ikisine de gününü göstereceğim." diyerek fısıldadım.
"T-tokam nerde?" cümlesi çıkmıştı ağzından, o da kekeleyerek. Üzgünüm Yıldız ama o artık benim tokam. "Bilmiyorum, öpüşürken fırlattım bir yere." dedim.
"Tamam... Uzaklaşsana benden ya! Dibime dibime giriyorsun."
"Az önce öperken öyle demiyordun süpürgesiz cadı."
"Ben... Şey... O da ne?" diyip uzağa bakınca istemsizce ben de o yöne döndüm. "Ne ne?" diyip geri döndüğümde Yıldız benden uzaklaşmıştı.
"Ömrümde senin kadar numaracı görmedim." dememle güldü ve gamzesini gördüm. Pamuk gibi teninde küçük bir çukur vardı ve o çukur beni yeterince tahrik ediyordu.
"Ee sen beni istemeden öptün. Şimdi ben t.cize mi uğradım? Hii! Namusum elden gitti..." diyip dert yandım.
"Abart istersen!"
"Dün arabada biraz dibine girince bana t.ciz damgasını yapıştırdın hemen." Sabahtan beri söylemek için fırsat kolladığım konuyu nihayet suyun üzerine çıkarabilmiştim.
"Ama bana zorla yaklaştın. Seni öptüğümde istemeseydin geri çekilirdin fakat pek istekliydin." demesiyle gülerek "Refleks diyelim ona." dedim.
"Of tamam! Hadi eve götür beni, ayağım şişti zaten."
"Şişti mi?" Kol kola yavaş adımlarla hem yürüyor hem de tatlı tatlı atışıyorduk. "Doktora gözükelim o zaman ilk baş."
"Gerek yok ya. Biraz üstüne basmasam iner."
"Yıldızzz..."
"Israr etme Mardin öküzü." demesiyle gözlerimi kısıp yüzüne dikkatlice baktım. Numara yapmayı aşırı beceriyordu. Zaten o oynuyor, ben de gerçekmiş gibi inanıyordum. Zekası ileri derecede olduğundan, kandırması pekte uğraştırıcı olmuyordu. Tek bakışıyla bile dengemi kaybettirip, terazimi şaşırtabiliyordu.
Ne ara bağlandım ona bu kadar? Ya da Berfu'yu unutabilmek için kendimi mi kandırıyordum? Belki de o da benden sevdiğini hayal ediyordur. Sonuçta bundan bir kaç ay öncesine kadar ikimizde farklı kişilere aşık insanlardık. Değiştik mi yoksa sevdamızın üstünü mü örttük? İşte bunu zaman gösterecekti...