Kuzey'den...
Kuzey'dim ben... Karadeniz'in hırçın denizinin kuzeyden esen rüzgarı. Hiçbir kadına gönlünün kapılarını açmayan, çatık kaşlarının altındaki buz mavisi gözleriyle her kadını etkileyen Kuzey!
Anam hep derdi "Kuzey'um içunuzdeku en yakuşuklu olanunuzdur." Pek oralıklı olmaz, erkeklerin sonuncusu olduğum için böyle dediğini düşünürdüm ama büyüdükçe kadınların üstünde bıraktığım etkinin farkına vardım. Girdiğim her ortamda gözleri üstüme çekmeyi başarırdım. Çapkın mıydın diye soracak olursanız, yanından dahi geçmezdim. Bizdeki çapkın Toprak'tı. O da zaten sonunda evlenip, gönlünü tek kadına bağlamayı başarmıştı.
Gerçi evlenirken kendimden dahi sakındığım bacımı ateş çukurunun içine atmıştı ama aramızdaki kan bağından ötürü küs kalamıyordum p.şta!
Ve Kuzey Kurt, sonunda gönlünü hiç olmayacak bir kadına açmıştı. Kız istemeye gittiğimiz gün, bana bakan bir çift göze sevdalanmıştım. Cilveli bakışları, utangaç hareketleri ile beni kendine bağlamayı başarmıştı. O günden beri başımı yastığa her koyduğumda 'acaba' diye sordum kendime.
Seviyor muydum acaba? Ben aşık olmak ne demek, onu bile bilmiyordum ki... Onu her gördüğümde kalbim hızla atıyordu. Bu aşk mıydı ki? 2 senedir aklımdan çıkmıyordu. En sonunda tüm cesaretimi toplayarak, sosyal medyadan yazmaya karar verdim ama hesabını bile bilmiyordum ki...
Neyse ki benim güzel kardeşim Yıldız'la takipleşiyorlardı... İlk baş istek attım, sonra hikayesine döndüm, şimdi ise sevgiliyiz... Eleştirdiğim şeyi yaptığımı bilsem de, ben de Doğulu bir güzele kaptırmıştım kalbimi.
İlk kez yüz yüze buluşacaktık ve kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi hissediyordum. Aynanın karşısında kendime son kez bakmak için durduğumda kapım pat diye açıldı. "Uu habu uşak nereye gidiy? Sevgilisu var! İdris! La İdris kop haburaya! Habu uşak sevgili etmuş kendune!" diye evin içinde bağırmaya başladı annem.
Ya bir kadın nasıl olurda ilk bakışta anlardı durumu? Koşarak yanına gidip ağzını kapattım. "Anne sus ya! Ne sevgilisi? Nerden uyduruyorsun bu saçmalıkları?"
"Biliyrım işte! Pirak ağzumi. Bendan çiktuğunu unuttun herhalde Kuzey. Diyeceğum senu babana!" Kapıyı kapatıp giden annemin ardından evden kaçmam için sadece 1 dakikam vardı. Yoksa olayı babama yetiştirdiği gibi ikisi de beni sorgu odasına alacaktı.
Montu üstüme çektiğim gibi aşağı koştum. "Kuzey..." sesini duymama rağmen, arabaya binip kaçarcasına ilerledim. Daha doğrusu kaçtım.
Telefonu elime alarak numarayı çevirdim. "Abin ayrıldı mı otelden?" dedim, telefonun diğer ucundaki kadına.
"Ayrıldı Kuzey. Ne zaman geliyorsun?"
"Yola çıktım, 5 dakikaya otelin önünde olurum."
"Tamam Kuzey. Hadi bekliyorum seni."
Telefonu kapattıktan sonra dikiz aynasından saçlarımı yine düzelttim. Kalbimin bu denli çok atması normal miydi?
***
Karşı karşıya oturmuş, çaylarımızı yudumluyorduk. Aslında o rahat rahat içerken, ben onu izliyordum. "İçsene Kuzey." dedi bardağını bana göstererek.
"İzlemek daha güzel." dediğimde güldü. Her şeyin bu denli hızlı gelişmesi beni korkutuyordu aslında.
"Ne zaman evleniyoruz Kuzey?" dediğinde çayımdan aldığım ilk yudumumu da püskürttüm. "Ne? Evlenmek mi?" dedim doğal olarak. Ortalık bile daha yeni durulmuşken, evlilikte neyin nesiydi? Hem de aileler birbirine düşmanken... En azından olayların üstünden 1 sene geçsin, herkes yatışsın istiyordum.
"Evlenmek tabii Kuzey. Yaşım ilerliyor ve annem şimdiden görücü kabul etmeye başladı."
"Ne görücüsü?" dedim gerilerek. "Görücü falan yok Helin! Hem yaşım ilerliyor dediğin, daha 21 yaşında değil misin sen?"
"Sen... Sen evlenmek istemiyorsun." dediğinde gözleri dolmuştu. Hemen ellerini tutarak "Hayır güzelim. Ortalık yatışsın istedim. Benim abim, senin abin... Bizimkiler karıştı birbirine. Şimdi bir de ikimizin evlilik haberini duyarsalar iyice kızışacak ortalık." dedim.
"Biliyorum Kuzey ama ben de şöyle düşündüm. Biz de diyelim de bari hepsi aynı an da çıksın aradan. Belki arada kaynar." dedi o da elimi tutarak.
"Helin..." diyerek cümleye giriş yapmıştım ki, masanın üstüne sertçe koyulan çantayla sustum. Helin'in bir numara büyüğü gözlerimin içine öfkeyle bakıyordu.
"Senin bu herifle ne işin var Helin?"
"Tuğba... Tuğba valla gördüğün gibi değil."
"Ne gördüğüm gibi değil Helin? El ele tutuşmuşsunuz, ne gördüğüm gibi değil? Üstünüze su mu püskürtmem lazım ayrılmanız için?" dediğinde ikimizde aynı an da geri çekildik.
"Bacım... Biz ciddiyiz." dediğim gibi tüm sinirini gözleriyle bana aktarmıştı. "Ne ciddisi ya? Siz farkında değilsiniz belki ama iki ailede yeterince gergin."
"Biz mi gerdik sanki?" dedim.
"Doğru! Sen değildin dimi? Bir numara büyüğündü sanırım." diyince ben de sinirlenmeye başlamıştım. Tam kalkacakken, Helin elimi tutarak engel oldu.
Başımızda dikilen kız ise alkışlayarak "Bravo size!" dedi. "Hani bir söz varya; köy yanarken, or.spu saçını tararmış." demesiyle kendimi daha fazla tutamayarak ayağa kalktım.
"Ne biçim konuşuyorsun sen?" diyip elimi havaya kaldırdım. "Vuracak mısın?" diye sordu diklenerek.
Elimi yeni farketmiş olacağım ki, hemen indirerek "Ne saçmalıyorsun? Bizde kadına el kalkmaz." dedim.
"Belli oluyor! Sen de yürü gidiyoruz Helin! Bu ilişkide hiç başlamadan burda bitecek!"
"Sana ne lan! Sana ne!" diye bağırdığımda masada hiç dokunmadığım tatlıyı çatala alarak ağzıma soktu. Evet evet! Zorla tatlı yiyordum şu an. "Çok konuşuyorsun Kuzey misin nesin? Fazla uzamadan bitmesi iyi olur yoksa işler iyice sarpa sarar!" dedi Helin'e mana dolu bakış atarak.
"Yürü Helin! Ben senin ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyorum yürü!"
"Dur!" dediğim an, elindeki çantayı bu sefer kafama yedim. "Sakın peşimizden gelmeye kalkma yoksa seni tüm Trabzon'a rezil ederim!"
Çattık iyi mi? Kadın psikopat çıktı. "Yürü Helin! Erkeklerin hepsi aynı yürü! Bu da gider başkasına aşık olur bir gün yürü!"
"Tuğba... Tuğba dur." Helin bana baka baka gidiyordu. Hesabı fazlasıyla masaya koyarak peşlerinden uçtum.
"Yav bir dursana deli!" dediğim an Helin'i taksiye bindirip "Sana peşimizden gelme demedim mi?" diyerek cırladı. Sesi kulaklarımı tırmalarken, tek gözümü kapatmıştım. "Ben bırakayım sizi." dedim son çare.
"Sen laftan mı anlamıyorsun? Bir daha kardeşimle sakın ama sakın görüşme anladın mı?"
"Yok ya!" dedim ve güldüm. "Sen kimsin ki buna engel olacaksın?" dememle dibime girip işaret parmağını bana doğrulttu. "Her gördüğüne inanma Kuzey! Aşk insanın gözünü kör eder ama sen daha da ileri düzeydesin. Aileleri görmüyor musun aptal herif! Birbirlerine girmek için fırsat kolluyorlar! Ya senin kardeşin kurban gitti töreye! Daha ne istiyorsun be adam? Dön git yoluna! Kendi memleketinden, kendi coğrafi bölgenden kız bul kendine." dedi ve taksiye bindi. Arkalarından sadece bakmakla yetinmiştim.
Ne yapacaktım ben şimdi? Bir bakımdan haklıydı ama gönül ferman dinler miydi? Dinlemezdi...
Taksinin arkasından sakalımı kaşıyarak baktım. Vazgeçmek gibi bir niyetim yoktu. Zaten Helin'de vazgeçmediğini belli ederek, mesaj atmıştı.
HELİN - Sen Tuğba'nın dediklerine bakma, biz ne zaman evleneceğiz, onu kararlaştıralım.
Bu kızın acelesi neydi cidden? Tamam, ben de ciddi düşünüyordum ama sahiden de ortalığın yatışması gerekiyordu.
- Ablan haklı Helin. Ortalık yeterince karışık, bir düğüm de biz atmalayalım.
HELİN - Ya yarın gider o nikahı kıyarız ya da beni başkasıyla evlendirirler!
Mesajını okuduğum an ellerim sinirden titremeye başladı. Aleni olarak tehdit ediliyordum. Mesajlaşmakla olmayacağını anlayarak, aradım ama açmadı. Akşama kadar evin içinde kendi kendimi yiyip durdum. Baran'ın otelden çıkması lazımdı ama nasıl?
"Abi..." sesinden sonra odamın kapısı açıldı. "Abi ben çıkıyorum, evde kimse yok." dedi Yıldız.
"Nereye bu saatte?"
"Baran'la evlilik konusu hakkında konuşacağız."
Tam 'Bu saatte mi?' diyecektim ama Baran'ı oyalacak tek kişinin Yıldız olduğunu çaktım. Bir şeyler olursa, Yıldız ile iletişime geçebilirdim. "Tamam çık ama dikkatli ol." dememle yanıma gelip elini alnıma koydu.
"Ateşin de yok. Sen iyi misin abi?" dedi. "Çek elini Yıldız, iyiyim." diyerek elini alnımdan çektim. Yıldız'ın peşinden çıkarak gizlice takip ettim. Baran'la buluştuklarına emin olduktan sonra otele geçtim.
Neyse ki otel bi arkadaşındı da, bana oda numarasını vermişti. Biraz zorlamıştım ama olsun...
Elbette ki içeri girecek halim yoktu. Asansörün düğmesine basıp 8. kata çıktığımda ellerimi ovuşturarak yürümeye başladım. Heyecandan ne yapacağımı şaşırmıştım. Daha bugün görmüştüm oysa ki...
Köşeyi döner dönmez duvara yaslanmış iki kişiyi gördüm. "Tövbe tövbe!" diyerek başımı öteki tarafa çevirmişken, kadının benden yana dönmesiyle geri çıkıp duvarın arkasına yaslandım. S.ktir! S.ktir! S.ktir!
Helin lan bu! "Bi gören olacak Onur." diyerek öpüşüne karşılık verdi. Hayallerim, hayatım, tüm aşk serüvenim tepetaklak olmuştu. Öfke bedenimi ele geçirmişken, beni artık kimse tutamazdı. Karşısına çıkıp hesap soracaktım. Adımımı atmamla kolumda hissettiğim sıcak ten, beni yerimde durdurdu.
Tuğba tüm benliğiyle bana bakıyordu. "Sana uzak dur, aşkın gözü kördür dedim dimi Kuzey." dediğinde tüm olaylar beynimde sıraya girdi. Benimle konuşma tarzı, aşıkmış gibi bakmaması, sürekli evlilik demesi... İnsan sevmediği, aldattığı adamla neden evlenmek isterdi ki?
"Bakma bana öyle Kuzey. İnsan ne yazık ki kardeşini seçemiyor..." dediği an gözünden akan bir damla yaş yere düştü. Meğer kardeşini çok iyi tanıdığından beni sert mizahla uyarıyormuş.
"Ben şimdi ikisini de birbirinden seçerek ayıracağım!" der demez yine harekete geçmiştim ki, Tuğba beni hızlıca kendine çekti.
"Yapma Kuzey! Öfkeyle hareket edersen Helin seni daha basit kullanabilir."
"Ne kullanması? Göz göre göre beni aptal yerine koymuş! Daha ne kullanması!" dedim damarlarım çatlayacak şekilde kendimi sıkarak.
Kafasını sağa sola sallayarak "Sen onu tanımıyorsun. Seni öyle manipüle eder ki, kendini onun kollarında bulursun."
"Salak mıyım ben? Bırak beni gideceğim!" Kolumu çekmeye çalışsam da bırakmıyordu. "Bekle dedim sana!"
"Ha ben senin niyetini anladım! Senin amacın kardeşini korumak dimi?" dememle güldü ama acı bir gülüştü dudaklarında beliren. Önceden yaşanılan olayları yansıtıyor gibiydi daha çok. İki kız kardeşin pekte anlaşamadığı belliydi.
Tuğba karşımda dururken, Helin'in yanına gidip yakasından almamak ağrıma gidiyordu. Hiçbir erkek ya da hiçbir kadın kandırılmayı hak etmezdi. İlk kez birine aşık olayım dedim, onda da aşkı başımıza geçirdi kadın. Zaten benim neyime ki sevmek?
"Ne kardeşi Allah aşkına? Aynısını bana da yaptı. Ben bir adamı seviyordum, onu benden soğuttu. Hakkımda yalan yanlış bilgilerle benden uzağa taşıdı onu. Kardeşim dedim, milletin ağzına laf vermeyelim dedim sustum ama sen susma! Helin'in sana yaklaşma amacını biliyorum Kuzey." dediği an ilk önce az ilerideki iğrenç iki pisliğe ardından yanımda ki kadına baktım.
Cevabını bekliyorum dercesine yüzüne odaklandım. "İlk baş söz ver bana... Dediğim olay aramızda kalacak ve hiçbir şekilde taşkınlık çıkartmayacaksın." dedi ama ben şimdiden taşkınlık çıkartmaya meyillenmiştim. Burnuma çok pis kokular geliyordu.
"Dediğin şeye bağlı." dedim direk. Ben bile bazen kendime güvenmiyordum çünkü. "Söz ver dedim yoksa söylemem."
"Söz be kadın söz!" dememle "Erkek sözü mü?" diye sordu. "Of of! Erkek sözü!" dedim bıkkınlıkla.
Derin nefes alarak "Helin, yanındaki adamdan hamile." dedi. Demesiyle beraber kollarım iki yana kendilerini saldı. Ben... Ben nasıl bir kıza aşık olmuşum böyle? Durmuş durmuş turnayı gözünden vurmuş değil de, durmuş durmuş or.spuyu gözünden vurmuş dedirtecektim kendime.
"Bu yalan..." dedim inkâr ederek. İnanmak istemiyordum çünkü... Gerçeklerden kaçarak kurtulabileceğimi düşünüyordum. "Bir insan kardeşi için böyle konuşur mu? Ben de istemezdim bunu söylemek ama kurtar kendini Kuzey!"
"Bebek..." dedim son söz olarak. Aklıma gelenin uyarılmasaydım başıma geleceğini iyi biliyordum. "Ne yazık ki tahmin ettiğin gibi. Bebeği kendinden bilecektin." dediği an beynime giren kurşun her yerime saçmalar halinde yayılmıştı.
Tekrar dönerek ikisine baktım. Hâlâ dudak dudağaydılar. Zorla yutkunarak Tuğba'ya geri döndüm. "Bebek ondansa..." sözümü bitirmeden araya girdi çünkü ne diyeceğimi biliyordu.
"Onur nişanlı ve nişan bozulursa herkes birbirine girer. Yani anlayacağın o ki, alan razı veren razı..."
"Kazık yiyen razı değil ama." diyip harekete geçtiğimde "Erkek sözü demiştin." cümlesiyle durdum.
Erkek sözüydü dimi? Tek yapabildiğim, sıktığım yumruğumdu. Erkek adam ağlar mıydı? Ağlarmış işte... Sevdasına yenik düşen adam ağlarmış. Kandırılan, aldatılan, ihanete uğrayan adam çokta güzel ağlarmış.
Kalbim vücuduma kan pompalamak dahi istemiyordu artık. Yediğim yıkım, bana giren kazık hayatımın en büyük acısıydı. Lan... Lan sadece sevmek istedim, sevdiğim tarafından sevilmek istedim. Kafama boynuz mu tak dedim?
Kendi kendime "Ne yapacağım ben? Nasıl başa çıkacağım bununla?" diye söylendim.
"Abimle kardeşinin düğününden sonra istemeye geleceksin!" dedi ardımdaki. İrkilerek ona döndüm. Ne dediği hakkında hiçbir fikir yürütemiyordum.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Hem uzak dur diyorsun hem de gel iste diyorsun." Hafif kenara çekilip gözleriyle Helin'i gösterdi.
"O öyle bilecek ama sana onu isteyeceğini kim söyledi?"
Ve kartlar yeniden dağıtılıyordu her iki ailede de... Madem ki karışmıştı ortalık, sular durulmasın o zaman!