Yazardan...
Sular durulmuş, genç çiftimiz nişan hazırlıklarını tamamlamıştı. Akşam 8 gibi Baran, Yıldız'ı konvoy hâlinde evden alarak salona doğru gidiyordu. Yıldız diretmiş, o balık modeli elbiseyi giymişti. Baran ise sinirden köpürmek üzereydi.
"Noldi, bufalo gibi burnundan soliysın?"
"Üstündeki kıyafete bak! Beni deli edersin sen Yıldız!"
"Çok güzel dimi? Ben de beğendim." dedi Yıldız, gayette saf düşünceyle. Oysa o sahiden de kendini fazlaca beğenmişti. Evlilik işine alışmasa da, Baran'a alışmış gibiydi. "Ne demezsin! Çok güzelsin çok!" diyip iki elini de direksiyondan çekti Baran.
Kıskançlık damarları kabarmıştı bizim Mardinli oğlanın. Seven kıskanırdı zaten. Kıskanmayan kişiden eş mi olurmuş? Sadece kıskançlık ile kısıtlama arasındaki ince çizgiyi ayırt etmek lazım.
"Güzel olduğumu biliyorum yakışıklı." diyen Yıldız, Baran'dan makas aldı. Öpüşmek haricinde ilk yüz temaslarıydı. Baran kızarırken, Yıldız karadeniz şarkısı açarak kafasını dağıtmak istedi.
***
"Eski yarun ömrüni var Allah yenisune..." der demez Baran şarkıyı kapattı. "Eskini özledin herhalde."
"Anlamadım? Eski kim, neyi özlemişim ben?"
"Şarkı söylüyordun ya, 'Eski yarun ömrüni' diyordun. Furkan mıydı neydi, onu özledin sanırım."
Yıldız'ın morali bir an da sıfıra inmişti. Her ne olursa olsun, arada geçen anılar ve yaşadıkları günler vardı. Furkan ile Yıldız birbirlerine sahiden aşıktılar.
Sevdiği kadını bir anlık gafletle kaderine terkeden Furkan, aklı başına gelince geri dönmek istese de Yıldız geç kalınmışlığı kabul etmedi. Ölen çiçeğe su dökülmezdi onun kitabında.
"Ne oldu Yıldız? Sessiz kaldın. Özledin herhalde."
Yıldız kendini silkeleyerek "Bizde gidenin arkasından yas tutulmaz Baran. Gidene de gelene de kapımız açıktır; ama gidenin dönmesi yasaktır. Hem şarkıyı niye kapattın ya?" diyip açmak için eğildiğinde elbisesinin süsü koparak yere düştü.
"Aa! Nereye düştü bu şimdi ya?" dedi ve koltukların altına bakmaya başladı Yıldız. "Ayaklarını çek bilama daa Baran."
"Yıldız araba sürüyorum farkında mısın?"
"Ama süsüm düştü, bulmam lazım."
"Tamam varınca bakarsın." Yıldız, Baran'ın bacaklarını yana kaydırarak bakmak istediğinde Baran gülmemek için kendini tutuyordu. "Habu nedu Baran? Habu kadar uzun bacak mi olur yav?"
"Sen kısaysan ben ne yapayım?" diyen Baran'a bakmak isteyen Yıldız, kafasını kaldırır kaldırmaz göz göze geldiği adam ile donup kaldı. Aralarındaki mesafe o kadar azdı ki, her ikisinin de aklına o öpüşme gecesi geldi.
Çalan korna ile kendini toplayan çiftimiz hiçbir şey olmamış gibi önüne dönerek yol boyunca tek kelam daha etmediler.
Mekana vardıkları an Baran koşarak kapıyı açtı ve Yıldız'ın koluna girdi. Ne olursa olsun, nişanlanacağı kadının çok güzel olduğunu o da biliyordu. Yıldız ilk baş tereddüt etse de Baran'ın koluna girerek mekana ilk adımını attı. Bir tarafta zılgıt varken, diğer tarafta silahlar patlıyordu. Karadeniz'in yaprak döken dağlarını Yıldız'ın yeşil gözleri süslüyordu.
Çınar ve Kuzey ise hâlâ kız kardeşlerini kıskanıyorlardı. Hele Çınar... Yıldız'ın evlenmesinden yana asla değildi. Toprak ise sorun çıkmaması için gelememişti nişana; ama düğüne gideceğini açık şekilde beyan etmişti.
Oyunlu olan nişan da horon çalınca Karadeniz, halay çalınca Doğu tarafı sahneye çıkıyordu. Yıldız ise her iki tarafında gönlü olsun diye ayırt etmeden iki oyuna da giriyordu. Sonunda yorularak masasına geri döndüğünde tanımadığı 3-4 tane kadın ve Gülayşe hanım yanına gelip oturdular.
"Gülayşe hanımım, gelinin pek güzelmiş. Su gibi MaşaAllah." diyen kadının cümlesinin ardından Gülayşe hanım gururla baktı gelinine.
"He valla, gelinim pek güzeldir."
"Doğulu alacağım dedin dedin durdun Gülayşe. Günün sonunda yapıştın bi Trabzonlu'ya."
"Kime niyet kime kısmet hanımlar. Siz de alın Karadeniz'den kız."
"Gelininin dili pek uzunmuş, öyle derler." Yıldız karışmak istemediği için, susmayı tercih etmişti. Gülayşe hanım ise kaşlarını çatarak "Kim demiş onu? Yıldız gayet saygılıdır." dedi.
"Köylü bunu konuşur Gülayşe hanımım."
"Köylü anca konuşur. Benim gelinim saygılıdır." diyerek Yıldız'ın elini tuttu. Yıldız'da aynı duygularla elini tutarak gülümsedi. "Hak savunmak dil uzunluğuysa eğer, susmayacağımı hepinize söylüyorum hanımlar. Siz susan, boyun eğen kadın görmek istiyorsunuz herhal ama ben öyle değilim. Saygım da kusur etmem fakat hakkım yiyildiyse, şeytana pabucunu ters giydiririm." dedi. Gülayşe hanım, gelinine gururla bakıyordu. Nişanlısıysa elini ağzına koymuş, öylece Yıldız'ı izliyordu.
Bir Karadenizli'ye göre fazlaca düzgün burnu olduğunu farketmişti ve ilk uygun fırsatta estetik mi diye soracaktı. Ağzı küçük ama dudakları kararınca dolgundu. Gözleri hafif çekik ve kirpikleri oldukça kıvrık ve uzundu. Hayranlıkla bakıyordu ona. O kadar hayrandı ki konuşma tarzına, duruşuna, hak yedirmemesine... Tamam, bazen ileri gidiyordu ama her güzelin bir kusuru vardır dimi?
"He oğlum?" diyip onu dürten kadına sersem suratla baktı. "He... Ne oldu anne?"
Hepsi birden gülerken, Yıldız'da çaktırmadan tebessüm etmişti. "Yıldız pek güzeldir dimi?" Baran iç çekerek yanındaki kadına baktı. İlk aşkına olan gururundan ötürü hâlâ onu sevdiğini düşünse de, kalbi düşmüştü bir kere Karadeniz kızına.
İç çekerek "Lazların geneli güzel zaten anne." dedi. "Hayır, biz laz değiliz." diyerek karşı çıktı Yıldız. "Nasıl değilsin Yıldız?"
"Lazca bilmiyoruz biz. Lazlar çok azınlıkta olan kesim. Trabzon'dan yanı sıra; Rize ve Artvin taraflarında varlar. Yani Lazca bilene laz derler, biz Çepni Türk'üyüz."
Baran ilk kez duyduğu olay karşısında dudaklarını aşağı doğru büzdü. Kafasında ona 'Laz kızı' diye hitap etmek varken, bunu zihninden silerek çöpe attı. Ona takma ad bulmalıydı ama ne? Bunu enine boyuna düşünmesi lazımdı. Klişe olmayan bir sözcük bulmak epeyce zor olacaktı onun için; ama yine de vazgeçmeyecekti...
***
Nişan bittiğinde Baran, Yıldız'ı da alarak yemeğe çıktı. Kendi yanında 2 kız kardeşi, Yıldız'ın yanında da abisi Kuzey vardı.
Bizim deli oğlan Kuzey, kız kardeşiyle nişanlanan adamın boğazına yapışmamak için zor duruyordu. "Gerekli miydi şimdi bu yemek?" diye fısıldadı kardeşinin kulağına.
"Ben de ayılıp bayılmıyorum abi. Yememiz gerekiyormuş." diyen Yıldız'da aynı tonda konuşmuştu. Herkes masaya oturduğunda gerginlik devam ediyordu. Hepsi önündeki tabağı çatallarken, sessizliği ilk bozan Tuğba oldu.
"Ee böyle susacak mıyız biz?" Teker teker kalkan kafalar ve yavaşça tabağa bırakılan çatallar. Yıldız ellerini önünde bağlayarak "Bu gün yeterince mutlu Yıldız rolü gösterdim fazlasına gerek yok bence tatlım." diyip iki gözünü birden kırptı.
"Ama bugün gayet mutlu gözüküyordun Yıldız..."
"İyi oyuncuyum diyelim biz ona. Kimse istemediği bir evliliğe giden adımlarında kahkaha atmaz Tuğba. Hele ki saçma sapan töreler yüzünden." demesiyle Baran masaya vurdu.
"Yeter Yıldız! Töremize laf edeceğin vakti o salak abini dizginlemeye ayırsaydın, şimdi ne sen burda olurdun ne de ben!"
"Bana bak! O elinin ayarına dikkat et, yoksa kırarım oğlum!" dedi Kuzey. Geldi bizim Karadeniz uşağının atarlı damarı!
"Kırsana!" diyen Baran ayağa kalktı, aynı anda da Kuzey. İkisi de lokantanın ortasına geçip, birbir yakalarına yapıştılar. "Sağa çok kıl oliyrım zati, afkurma da otur yemeğunu ye!"
"Ben sana bayılıyorum çünkü dimi Kuzey? Sana bayılıyorum, ailene bayılıyorum, kız kardeşine bayılıyorum dimi?" dediği an Yıldız'ın gözleri doldu. Oysa ki o bir şeylerin düzeleceğini hissetmişti bugün.
"Eehh! Siz kavga etmeden oturamaz mısınız hiç ya?" dese de Tuğba, Kuzey'i sakinleştirecek kişi farklı isimdi. "Lütfen artık kavgayı kesin!" sözünün ardından Kuzey, Baran'ın yakasındaki ellerini çekti. Aynı an da Baran'da çekince ikisi de birbirinden uzaklaşarak masaya geri oturdular.
Nişan yemeğinden çok birbirini çiğ çiğ yemenin buluşması olmuştu. Gerçi yemek yiyecek iştah mı kalmıştı hepsinde? Helin'in kalbi bir Karadenizli'de, Tuğba'nın kalbi ise ablasının eski nişanlısı Diyar'daydı... Hep içine atmış, bu zamana kadar da kimseye dememişti; Berivan hariç.
İlk yüzük taktıklarında ablasına tavır alsa da, "Bu yüzük senin parmağına girecek bacım ama biraz sabır. Toprak ile konuştum, kaçacağız." diyen ablasının cümleleriyle mutlu olmuştu Tuğba. Ablası olmazsa onu alırlar diye düşünmüştü ama Diyar hiç olmayan töreyi varmış gibi sayarak adını dahi bilmediği Trabzonlu'yu istemişti kendine. İşte şimdi tüm umutları denizin derin sularında dibe batmıştı. Tuğba artık aşka küsmüş, kimseyi sevmeyeceğine dair kendine söz vermişti...
***
Yemek bittikten sonra Baran, Yıldız'la konuşmak istemişti. "Biraz konuşabilir miyiz Yıldız?"
Oysa onun kalbi az önce sofrada tuzla buz olmuştu. "Çok yorgunum." dedi ve abisinin yanına gitti Yıldız. Yemek boyunca yüzüne bile bakmadığının farkına varan Baran, nedenini merak etmişti.
Aklı öyle karışıktı ki, aşk hayatı iyice girdaba girmişti. Günlerdir Berfu'nun aramalarını açmıyor, mesajlarına geri dönmüyordu. Yıldız'ı yıldırma çabalarının boşa gittiğini ve bu evliliğin olma zorunluluğunu anlayınca zor da olsa onu kalbinden atmaya çalışıyordu.
Berfu; uzun boylu ve çok güzel olmasına rağmen, Yıldız'ın kısa boyu bile onu çekici gösteriyordu onun gözünde. Aslında bir girdabın içinde olan Baran değil, kalbiydi. Çocukluk aşkı dediği kızdan kopmak ağrına gidiyordu.
Yıldız'a bağlanmak, gözlerinin içinde hayat görmek hoşuna gitse de, gururundan kabul etmiyordu. Heyecanlı, deli dolu, yerinde durmayan bir kadın onu zorlasa da, bu zorluk yoğun duygular barındırarak tahrik ediyordu. Ah Baran! Sen Yıldız'a aşık oluyorsun be gülüm...
***
"Geçtiniz mi eve?" diye mesaj attı yine de şansını deneyerek. Yıldız susuyorsa mutlaka ortada sorun vardır düşüncesindeydi.
"Vardık." Kısa bir mesajla cevaplaması Baran'ı daha da kuşkucu hâle getiriyordu. "İyi o zaman, bugün çok yoruldun. Biraz dinlen de kendine gel." yazan Baran, kalbi ağzında atarken cevap bekliyordu. "Beni en çok senin sözlerin yoruyor Baran, iyi geceler."
Gördüğü cümle karşısında donup kalan adam, yazmak yerine aramayı seçmişti ama Yıldız telefonunu çoktan kapatmıştı. 'Ne demiş olabilirim?' diye düşünüyordu Baran. Yataktan kalkarak odada dolaşarak düşünmesine devam etti ama aklına hiçbir şey gelmiyordu.
"Yok yok! Bu böyle olmayacak!" der demez otelden çıkarak Yıldız'ın evine doğru direksiyon salladı. Kırdıysa sebebini öğrenmek istiyordu. Kapının önünde gelişigüzel duran arabadan inerek kapısı açık kalan bahçeden içeri sızdı. İstese bu kadarı olmazdı...
Eve şöylece bir göz gezdirdi ama hangisi Yıldız'ın odası çözemedi. İşte tam o an da açılan cam sesiyle ağacın arkasına saklandı. Kafasını gizlice çıkarıp cama baktığında aradığı kadını görmüştü. Yıldız bu soğuk havada camı açmış, ellerini mermere koyarak derin nefesler alıyordu.
Yaklaşık 2 dakika öylece nefes alan Yıldız sonunda ağlamaya başlayınca Baran'ın bütün duyguları yerle bir olmuştu. Öyle ağlıyordu ki camdaki kadın... Canından can gidiyormuşçasına...
Buna daha fazla kayıtsız kalamazdı. Saklandığı yerden çıkarak Yıldız'ın onu farketmesini bekledi. Çıkan çalı sesiyle Yıldız ağlamayı bırakmış, dikkatle aşağı bakıyordu. Baran'ı görünce ilk baş inanamayarak gözlerini ovuşturdu ve tekrardan baktı.
"Aşağı gelsene Yıldız." dedi Baran, kısık sesle. Yıldız ise gözyaşlarını silerek "Senin ne işin var burda bu saatte?" dedi aynı ses tonuyla. "Aşağı in dedim!"
"Git burdan!"
"Gelmezsen sabaha kadar burda beklerim Yıldız! Ha sabah beni ilk kim görür bilmiyorum artık..." diyen Baran'ın söylediği Yıldız'ı ikna etmeye yetmişti. Camı kapatıp içeri giren kadını bekliyordu Baran. Hava cidden buz gibiydi.
Kapıdan sessizce çıkan Yıldız'ı görünce yanına doğru yürüdü. Yıldız ise kolundan çekip, kimsenin göremeyeceği yere götürdü.
"Hasta mısın sen Baran? Gece gece kör kurşuna mı denk gelmek istiyorsun?" Yıldız konuşuyordu ama Baran'ın aklı sadece kızaran gözlerdeydi. Kim bilir kaç saattir böyle ağlıyordu ki, kıpkırmızı olmuştu.
"Ben senin kalbini kıracak bir cümle mi söyledim?" dedi direk. Bu cümleyi beklemeyen Yıldız'ın ağzı açık kaldı. "Bunu sormak için mi geldin?"
"Cevap alabilir miyim?"
"Yok cevap falan! Babamlar görmeden yürü git Baran!" Kolundan tutup sürüklemeye çalışırken, Baran diğer koluyla onun kolunu tutarak, gözlerine bakmasını sağladı. Ardından baş parmağıyla gözlerine hafifçe dokundu. "Çok kızarmış Yıldız." dedi sesi titreyerek.
"Niye ağlıyorsun ki? Ben..." öküz herifin tekiyim, bakma sen sarf ettiğim cümlelere diyecekken, gelen arama ile yarıda kesildi. Ekrana bakınca 'Berfu' ismini görse de sessize alarak karşısında duran kadına bakmaya devam etti. "Ben öküz..." dedi ve telefon tekrar çaldı. "Açsana!" dedi Yıldız, acı tebessümle gülerek.
"Açmayacağım! Sen beni dinle bi..." demesiyle bu sefer mesaj geldi. "Hay senin ben Berfu..." diyip sinirle mesajı açtı.
"Çok özledim Baran, her zaman ki yerimizde buluşalım." Mesajı silip cebine geri koyduğunda Yıldız'a döner dönmez yine ağladığını fark etti. Kafasını sağa sola sallayarak "Senden adam olmaz!" dedi sadece. 'Muhtemelen mesajı okumuş, benim Berfu ile buluşacağımı düşünüyordu.' diye düşündü Batan
"Yıldız ben onunla uzun..." zamandır görüşmüyorum demesine bile izin vermedi Yıldız. "Dinlemek istemiyorum tamam mı?" Ve artık sesi değişmeye başlamıştı. Baran anladı ki, bu durum Yıldız'ı çok kırıyordu. "Ya bi dinlesen..."
"İstemiyorum Baran!" Gözler konuşur muydu? Çeşme gibi akan gözler konuşuyordu işte... Yeşil ırmak gibi akıyordu Yıldız'ın güzel gözleri.
"Anlatayım ama..."
"İstemiyorum tamam mı? Çünkü sen saygısız adamın tekisin!" diyen Yıldız, Baran'a sertçe vurdu. Beklemediği için sendeleyen adam, az arkasında bulunan ağaca zorla tutunarak ayakta kaldı.
"Bana saygısı olmayan, hâlâ o kızla görüşen pisliğin tekisin!"
"Yıldız..."
"Sakın tek kelam daha etme!" dedi ve işaret parmağını salladı. Ardından parmaklarını saçlarından arasından geçirerek "Ben senin yapmadığını yaptım ama biliyor musun?" dedi. İmasını anlamamakla beraber, duymak istemediği cümleleri duyacağını önceden sezerek vücudunu gerginleştirmişti. Şu an hücrelerine kadar gergindi Baran.
"Furkan bana geldi..." dediği an yumruğu kendiliğinden sıkıldı. "Pişmanım, ne olursa olsun seni seviyorum, evlenelim dedi!" Yumruğunun ardından gözlerini de birbirine bastırarak sıkı sıkı kapattı.
"Ama ben kabul etmedim! Senin yaptığını yapmadım anlıyor musun beni?"
'Evlenelim demiş! Benim müstakbel karıma gelerek evlenelim demiş. Soyunu sopunu s.ktiğim! Şimdi seni benim elimden kim alacak?' Bu düşünce ile yerinden fırlayan Baran'ın ardından şaşkınlık ile bakan Yıldız, Berfu'nun yanına gittiğini düşünerek küfür ede ede eve geri girdi.
Şimdi iki adam karşı karşıya gelerek kozlarını paylaşacaktı...