Minik adam elindeki yayı sırtına takıp bir kaç adımda yanıma geldi. Eskisi gibi küçülmüştü.
"Burada yeni olduğunu anlamıştım."
"Sen neden? Neden beni öldürmesine izin vermedin?"
"Avımın başka bir avcı tarafından yem olmasına izin veremezdim."
Güldüm. Şu an buna gülmemem gerekiyordu ama güldüm işte. Böyle soğukkanlı bir şekilde konuşması beni güldürmüştü. Birazdan muhtemelen beni soğukkanlı bir şekilde öldürecek. Öldürecek?
"Ah minik adam gerçekten bağışla beni. Dediğin gibi burada yeniyim. Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum."
Çenesini sıvazladı. Minik ve oldukça yakışıklı bir adamdı. Amcam yaşında olmasa da benden biraz büyüktü ve ona amca demek de eğlenceliydi.
"Pekala. Seni şimdilik affediyorum. Zaten bu halimle sana bir şey yapamam."
"Az önceki haline dönemez misin?"
"Hayır. Kötü bir cadı beni büyüledi. Sadece sinirlenirsem dönüşürüm."
Onu bir daha sinir etmeyecektim. Asla.
"Anladım. Peki bu büyüyü kırmanın bir yolu yok mu?"
"Var. Kralımız.. Gerçek kralımızın kanından birinin büyüsü kırabilir bu büyüyü."
"Gerçek kral kim?"
"Yıllar önce kayboldu. Karısıyla beraber.. Şatoda artık başka bir kral var. Halkını önemsemeyen bir kral."
"Kim o?"
"Kral Dias. Onu tanıdıkça öğrenirsin kim olduğunu."
Aisy de onun hakkında hiçbir şey söylememişti. Ne vardı bu adamda böyle..? Her neyse. Burada olduğum süre boyunca onu tanıyacaktım zaten.
"Adın ne?"
"Lewis."
"Pekala Lewis. Ben de Eris."
Konuşmanın devamı gelmedi. Arkasını dönüp gitti. Ama hazır sinirli değilken onunla konuşmaya devam etmek istedim. Buraya ne kadar hızlı adapte olsam o kadar iyidir.
"Hey Lewis! Kaç yaşındasın? Evli misin?"
Ayağını yere sertçe basarak yürümeye devam etti. Sorularımı es geçti. Belki de konuşmak istemiyordu ama inatçı biriydim.
"Sen de büyücü müsün?"
"Eskiden öyleydim. Cadının büyüsünden önce. Şimdilerde işe yaramaz bücürün tekiyim."
Ona dün ve bugün defalarca minik dediğimi hatırladım. Benim için sevimli bir ifadeydi ama sanırım böyle söylemem onu üzmüştü. Eskiden olduğu adam değildi şimdi. Ve kim olsa bu duruma üzülürdü. Empati yapmalıydım.
"Dün kaçtığın adamlar kimdi?"
"Kral Dias'ın askerleri. Şatoya girdiğim için beni yakalamaya çalıştılar. Gizlice girdiğim için..."
"Neden?"
"Çok soru soruyorsun."
Durup bir kaç saniye bana baktı. Güvenmediği birine belki de çok fazla şey anlatmıştı. Yine de pişman olacak birine benzemiyordu. En fazla sinirlenir ve beni öldürürdü bu kadar.
"Evine git büyücü."
"Büyücü olduğumu nasıl anladın?"
"Değil misin?"
Öyle miydim? Pekala burada büyücü olarak anılacaktım.
"Şatoya giden yolda ilk ev bana ait. Daha doğrusu arkadaşımla kalıyorum. Bir şey olursa bana gel Lewis."
Hiçbir şey demeden arkasını dönüp gitti. Ama gelecekti hissediyordum. Ondan yardım alabilirdik.
Ormanlık alandan çıkıp eve doğru yürüdüm. Aisy bir şey bulabilmiş miydi acaba?
***
Eve girdiğimde Aisy koltuğa oturup boş boş duvara bakıyordu. Ne düşünüyordu acaba? Bir şeyler bulabilmiş miydi?
"Evden çıkma demiştim." bakışlarını üstümde gezdirdi.
"Yürüdüm sadece. İyiyim."
"İyi olmanı merak etmedim." ses tonu baya sertti. Sinirliydi anlaşılan.
"Sinirliyiz sanki?"
"Değilim." yalancı Aisy.
Ayağa kalkıp merdivenleri çıkmaya başladı. Öylece konuşmadan yatmaya mı gidecekti? Hem de bu saatte?
"Ne oldu anlatmayacak mısın?" meraktan deliye dönebilirdim.
"Yorgunum. Yarın."
"Şimdi duymak istiyorum."
Durdu. Arkasını dönmedi. Bir kaç saniye boyunca konuşsun diye bekledim ama o tekrar yürümeye başladı. Israr etmedim. Belki de gerçekten dinlenmeye ihtiyacı vardı. Pekala. O zaman yarın konuşurduk biz de. İyi uykular Aisy.
***
Gece uykumu bölen tiz çığlıkla uyanmıştım. Ter içinde kalmıştım havanın soğuk olmasına rağmen. Kabus mu görmüştüm acaba?
Çığlık bir kez daha duyulduğunda yatağımdan fırladım. Aisy'nin odasından geliyordu. Yardıma ihtiyacı olabilirdi.
Kapıyı hızla açıp odasına girdim. Yatağının köşesine oturmuş bacaklarını kendine çekmiş ağlıyordu. Elleriyle kulaklarını kapatıp bağırmaya devam ediyordu.
"Aisy sen iyi misin?" yanına yaklaşıp oturdum. Ellerini tutup kendime çekip sıkıca sarıldım. Ağlayıp bir yandan da bağırırken sakinleşmesini bekledim. Ama o bu seferde yüksek bir sesle kahkaha atmaya başladı. Duygusal bir boşalma yaşıyordu sanırım. Bu ani duygu geçişlerinin başka nasıl bir açıklaması olabilirdi ki?
"Her zaman bu kadar aptal mıydın merak ediyorum."
Kollarımın altında sarıldığım bu kız bana yabancı gelmişti şimdi. Ses tonu ve sözleri... Aisy iyi misin gerçekten merak ediyordum.
Yavaşça onu kendimden uzaklaştırıp yüzüne baktım. Önüne düşen bir kaç saç tutamı onu görmemi engelliyordu. Omuzlarındaki elimi çekip yavaşça saçlarına uzandım. Kulağının arkasına yavaşça saçlarını iteledim. Hala canı yanmasın diye uğraştığım bu kız bana siyahın en koyu tonunda bakıyordu. Gözleri simsiyahtı. Tıpkı Yura gibi. Yura'nın bana baktığı gibi bakıyordu. Ayağa kalktım.
"Aisy nerede?"
Cevap vermeden gülmeye devam etti. Ayağa kalkıp bir adım attı.
"Yedim onu. Çok zayıftı. Çok kolay oldu."
Hayır Aisy zayıf değildi. Onu hissediyordum. O yaşıyordu, buralarda olmalıydı. Onu bulup bu durumun da altından kalkacaktık.
"Sana inanmıyorum. Aisy nerede?"
"Cık cık cık... Sen sandığımdan da kolay lokma çıktın. Aisy kadar direnemeyeceksin sanırım."
Aisy'e bir şey olduysa gerçekten bu her kimse elimden çekeceği vardı. Güçsüz olabilirdim ama kendimi de Aisy'i de koruyabilirdim. Önce onu bulmam lazımdı ama.
"Bana onun nerede olduğunu söyle. O zaman canını bağışlarım."
Kahkahası tekrar kulaklarımı sağır etmeye başladı. Ve bu beni deli ediyordu. Bir kadına asla yapmamam gereken şeyi yaptım.
Yumruğumu sertçe savurdum. Yatağa yüz üstü bir şekilde düştü. Omuzundan tutup kaldırdım. Dudağı patlamıştı. Gülümsedi dişlerine bulaşmış kanla.
"Aisy nerede? Son kez soruyorum."
Baş parmağıyla kendini gösterip daha çok güldü. Gülüşü sinir bozucuydu.
"İçimde. Onun bedeni artık bana ait."
Sertçe yere ittim. Aisy.. Ona nasıl ulaşacaktım ben? Aisy olsa bir yolunu bulurdu. Beni şimdiden üç kez kurtarmıştı. Ben de onu kurtarmalıydım.
"Seni kim gönderdi?"
Yura gibi bunun da tasmasını tutan biri olmalıydı. Piyonlarıyla değil kendisiyle yüzleşmeliydim. Bunun için de yaşamak zorundaydım. Daha da önemlisi Aisy'e ihtiyacım vardı. O olmadan ben de olamazdım.
"Bunun ne önemi var? Birazdan ölecek biri için fazla meraklısın."
Zaman durmuştu. Artık ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim. Fiziksel olarak ondan güçlüydüm. Ama o beni yenebilirdi ve bunu ikimiz de biliyorduk. Aisy sana ihtiyacım var.
Gözlerim boynundaki tılsıma kaydı. O kolye... Bizi kurtarabilir miydi? Ona ilk dokunduğum zaman Aisy'nin uyanışı canlandı gözümde. O tılsım yeniden Aisy'i uyandırabilir miydi?
Elini açtı, bir hançer belirene kadar siyah bulutlar yükseldi avuçlarından. Bu sefer gücümle o hançeri durduramazdım. Öne atıldım. Elini yakalayıp onu duvara itip elini baş ucunda sabitledim.
"Birazdan senden kurtulacağım ucube yaratık."
Son kez gülüşüne izin verdikten sonra kolyesine dokundum. Uyan Aisy. Uyan. Sana ihtiyacım var.
Ağzından kan gelmeye başladı. Aisy'nin bedeni onu dışarı atıyordu sanırım. İşte benim kızım, böyle devam et.
Yavaşça ondan uzaklaştım. Bedeni yere yığıldı. Öksürmeye başladı. Ağzından ve burnundan kanlar gelmeye devam ediyordu.
"Bana ne yaptın sen?"
"Ben değil, Aisy seni öldürüyor şu an. Elveda."
Aisy'nin bedeninden siyah dumanlar yükselmeye başladı. Onu ele geçiren ruh yok oluyordu. Aisy geri geliyordu.
Aisy'nin bedeni yere yığıldığında yanına çöktüm. Yavaşça kucağıma alıp onu yatağına yatırdım. Nabzını ve nefesini kontrol ettim. Yorgun düşmüş olmalıydı.
O uyurken bir bezi ıslatıp yüzündeki kanları sildim. Kanaması durmuştu ama her yeri kan içinde kalmıştı. Her yerini temizleyip üstünü örttüm.
Çok aptal bir kızdı. Onu tanıdığımdan bu yana yapmadığı aptallık kalmamıştı. Önümüzdeki günlerde daha da aptal olacağından emindim. Ama yine de bu aptal kıza razıydım. Onunla olmaktan şikayetçi değildim. Bu da benim aptallığımdı işte.