Rüzgar üzüntüyle izledi yaprağın düşüşünü. Sevdiği can verirken tüm şiddetiyle, çaresizliğiyle esti gürledi.
Rüzgarın Aşkı
"İyi de akıllım o beni hiçbir yere götürmüyor ki? Bir tek hastanelere götürüyor beni. O zaman babamın gittiği heryer mi kötü? Hepsi mi gürültülü? Sende bana yalan söylüyorsun. Seni de sevmiyorum artık."
Hazan üzgünce başını iki yana salladı. Poyraz'ın oğlunu daha önce hiç gezdirmediğini nereden bilebilirdi ki?
"Ama küçüğüm baban işe gidiyor çoğunlukla. Koca şirkette çocukların işi ne? Orası senin yaşındakilere uygun değil. Ama çok istersen ben gezdiririm seni? İster misin?"
Özgür önüne eğdiği başını hızla kaldırdı.
"Gerçekten mi?" diye atıldı heyecanla. "Gezelim Hazan lütfen. Dondurma da yiyelim. Geçen arkadaşım babasıyla lunaparka gitmiş. Bizde seninle gidelim olur mu?"
Hazan tebessüm etmeye çalışıp başını salladı usulca. Bugün Özgür'ü mutlu etmek için her şeyi yapacaktı.
Yarım saat sonra evden çıkmışlar Zeynep Hanımın şoförünün yardımıyla Özgür'ü arabaya bindirmişlerdi. Şoföre Mudanya merkeze gitmesini söyledikten sonra arkaya Özgür'ün yanına oturdu.
Özgür oldukça heyecanlıydı. Mutluluğu yüzünden okunuyordu adeta.
Akşama kadar Hazan ve Özgür lunaparkta eğlenmişler, sahil kenarındaki kafelerden birine geçerek dondurmalarını da yemişlerdi. Çarpışan arabayı Hazan kullanmış, Özgür'e tadını çıkarmak kalmıştı.
“Çarpışan araba çok zevkliymiş Hazan. Acaba bende bir gün kullanabilir miyim ki? Bacağım düzelir mi bir gün?
“İnşallah Özgür. Yarının neler getireceğini kimse bilemez. Bir bakmışsın iyi olmuşsun.”
“İmkansız geliyor bazen. Rüyalarımda yürüdüğümü, koştuğumu görüyorum sonra uyanıyorum ve bir bakıyorum yine bacaklarımı hissetmiyorum. “
“Allah dilerse her şey olur Özgür.”
“Annemin ölmesi gibi mi? Allah dilediği için mi annem öldü?” Hazan bir an ne diyeceğini bilemedi. Yandan çarpan arabayla başı savruldu. Minik direksiyonu çevirirken derin bir nefes aldı.
“Özgür okula gidiyorsun değil mi? Sınavlarını yapıyorsun? Her sene okulunun bitmesine daha az zaman kalmış oluyor değil mi?”
“Evet Hazan abla!” Hazan tebessüm etti. Özgür’ün kimi zaman Hazan kimi zaman abla demesi hoşuna gidiyordu.
“Hayatta tıpkı bir okul gibi Özgür. Herkes aslında bir sınavın içinde. Kiminin sınavı daha erken bitiyor, kiminin daha geç. Annenin sınavı biraz daha erken bitmiş. Tıpkı benim annemle babamın da bittiği gibi. Abim Yunus’un sınavı senin yaşında bitti mesela. Yani sınavı biten bu dünyadan gidiyor Özgür. Anladın mı küçüğüm?”
“Sanırım birazcık anladım. Peki Hazan ben okulda bildiğim sorulardan sınav oluyorum. Hayatın soruları nerede? Bilmeden nasıl sınav olacağım?” Çarpışan arabalar durunca şoför hemen yanlarına koştu. Özgür’ü kucağına alıp tekerlekli sandalyesine oturttu. Hazan küçük çocuğun dizleri önünde çöktü.
“Hayatın sınavı hem kolay hem zor Özgür. Aslında en doğru cevap diye bir şey yok. Ama bütün mesele iyi veya kötü olmakta. İyi insan olan bu sınavı kazanıyor. İnsanlara yardım eden, hayvanları seven, kimseyle alay etmeyen, hastalıklarına sabredip Allah’a dua eden insanlar iyi insanlar Özgür. Mesela sende şuan ki halinle bir sınav içindesin. Bu haline sabretmeye ve bir gün iyileşmek için dua etmeye devam ediyorsun. Böyle olduğun için etrafındakilere kötü davranmayarak, Allah’a küsmeyerek iyi insan oluyorsun.” Özgür’ün kaşları havaya kalktı.
“Bazen küsmüş olabilirim Hazan niye böyleyim diye. Bir daha küsmeyeyim mi?”
“Küsme Özgür. Sadece dua et. Allah'ım beni iyileştir, bana koşmayı nasip et de. Etmezsen de bana güç ver de, olur mu?”
“Peki Hazan, bundan sonra dua edeceğim ve küsmeyeceğim.”
“Aferin benim küçüğüme!” Ayağa kalkarak Özgür’ün saçlarının arasına bir öpücük kondurdu.
Ardından dönme dolaba, trene ve birçok alete binmişlerdi. Özgür uzun zamandır bu kadar eğlenmemişti kesinlikle. Hazan bir kez daha fethetmişti küçük çocuğun kalbini.
Havanın kararmasıyla birlikte eve geçtiler. Akşam yemeğinden sonra Zeynep Hanımla birlikte Özgür'e duş aldırdılar. Hazan küveti doldurmuş, uzun bir banyo keyfi yapmışlardı. Dişlerini fırçalamasının ardından Özgür'ü yatağına yatırdı genç kadın. Oldukça yorulmuş gibi bir hali vardı küçük beyin. Alnına bir buse kondurup, odadan çıkmak için arkasını döndüğü sırada Özgür'ün sesiyle yeniden küçük çocuğa döndü.
"Bu gece benimle uyur musun Hazan abla?" diyen Özgür'ü kıramadı genç kadın. Usulca yanına sokulurken. "Birazdan kalkarım," diye düşünmüştü. Lakin dün gece hiç uyumadığı ve bütün gün koşturduğu için bedeni yorgun düşmüş, Özgür'ün ardından Hazan'da uyuya kalmıştı.
****
Poyraz eğlenceden sonra otele geri dönmüştü. Emir'in "Bize gel," teklifini reddetmiş, otel odasına atmıştı kendini. Elindeki mavi dosyaya gözlerini kısarak baktı. Bütün gece Hazan çıkmamıştı aklından. Yola çıkarken avukatın verdiği dosyaya bakmaya fırsat bile bulamamıştı. Hazan için istediği araştırma nihayet elleri arasındaydı.
Dosyanın kapağını açtı ve bilgileri merakla okumaya başladı. Okudukça kaşları çatılıyor, sayfalara hızla göz gezdiriyordu.
Telefonun mesaj sesiyle öfkeyle dosyayı yatağa fırlattı ve telefonu çıkardı.
"Lanet olsun! Bunun hesabını vereceksin bakıcı parçası!"
Poyraz dosyada işe yarar bir şey bulamadığı için oldukça sinirlenmiş, gelen fotoğrafla sinirleri adeta tavan yapmıştı. Hazan denen kadın bu kez haddini gerçekten aşmıştı. Oğlunu o haldeyken dışarıya çıkarmaya nasıl cesaret etmişti? Annesi gereken uyarıyı yapmamış mıydı lanet kadına? Özgür'ün yürüyemediğini bildiği halde onu nasıl, yürüyen çocuklarının arasına sokabilmişti? Okulda yürüyen çocukları görmesi yetmiyormuş gibi o kadın bu dengesizliği nasıl yapmıştı? Özgür'ün buna üzüleceğini anlamayacak kadar kör müydü?
Telefonu öfkeyle duvara yapıştırdı. Yatağın üstüne uzandı ve ellerini başının altına koydu. Sinirden bütün dişlerini sıkıyor, şuan bir şey yapamayacağını bildiği için daha da çok artıyordu kızgınlığı. Bir yanı kalkıp gitmeyi, o kadına haddini bildirmeyi istiyordu ama arkadaşının düğününde yanında olmalıydı. Zaten o kadar yolu bunun için gelmişti. Özgür'le yakın bir ilişki kuramadığının farkındaydı. Kazanın ardından ilk yıllarda Özgür'e yakın olmak için elinden geleni yapmış ama küçük çocuk her defasında kendinden uzaklaşmıştı. Önüne çıkan duvarlar sonrası Poyraz'da Özgür'ü kendi haline bırakmayı tercih etmişti. Ama genç adamın bilmediği bir şey vardı. Çocuklar bazen çok çabuk unutur, sevgiye ve samimiyete ihtiyaç duyarlardı.
Özgür kaza olduğunda mantıklı düşünecek bir yaşta değildi. Aslında hala öyleydi ama bazı acıları derinlere gömmüştü minik kalbi. Eskisi gibi annesinin ölümünden babasını suçlamıyordu artık. Belki de sevgi eksikliği yüzünden vazgeçmişti babasını suçlamaktan. Kim bilir.
Poyraz oğlundan uzak duruyor görünse de, annesi ve oğlundan başka kimsesi yoktu bu hayatta. Özgür canından bir canıydı. Bir baba nasıl sevmezdi ki oğlunu? Poyraz yaşadıkları yüzünden ve oğlu tarafından suçlanmaktan yorulmuştu belki de.
Hazan'ın yaptığı aklına geldikçe uykuları kaçıyordu. Zaten baş belası kadın geldi geleli huzurlu bir uyku haram olmuştu. Kenarda duran dosyayı yeniden eline aldı. Adı, yaşı, aldığı eğitim, ailesinin ölümü. Doğup büyüdükleri yer bu kadar birbirine yakınken neden hiç karşılaşmamışlardı acaba? Üstelik aynı ilkokul ve liseden mezunlardı. Üniversiteyi neden bıraktığını merak etmişti. Hayatı sanki on dokuz yaşından sonrası yok gibi bomboştu. Hiçbir bilgi yoktu dosyada. Avukatı yarın arasa çok iyi olacaktı. Kafasında birçok soruyla uykuya yenik düşerken, Bursa'da endişeli bir bekleyiş hakimdi.
“Anne…. Gitme… Baba…”
Hazan Özgür'ün inlemeleri ve sayıklamalarıyla uyanmıştı uykusundan. Çocuğun yüksek olan ateşi elini ayağına dolamış, yüreğini ağzına getirmişti. Alelacele Zeynep Hanımı uyandırdı ve Özgür'ün durumunu haber verdi. Zeynep Hanım telaşla odaya yönelirken, bir yandan da Selçuk'un telefonunu aramaya başlamıştı.
Selçuk kısa sürede eve gelmiş, küçük çocuğu muayene ettikten sonra ateş düşürücü bir iğne yapmıştı. Çok ciddi bir şeyi olmamasına rağmen iki kadında oldukça endişelenmişti. Hazan içten içe kendini suçluyordu. Keşke bugün dışarıya çıkarmasaydı Özgür’ü… Ama Özgür o kadar mutlu olmuştu ki doğru bir şey yaptığını düşünmüştü. Hata etmişti. Zeynep Hanım Selçuk'a bahçeye kadar eşlik edip yeniden odaya döndü.
Özgür'ün ateşi düşene kadar "Anne… Baba…" diye sayıklaması iki kadını da üzmüştü. Zeynep Hanım birkaç defa Poyraz'a ulaşmayı denemişti ama genç adamın telefon kapalıydı.
Güneş doğana kadar Özgür'ün ateşi düşmüştü. Ne Hazan ne de Zeynep Hanım küçük çocuğu bırakıp gitmek istememiş, düşen ateşiyle birlikte oturdukları yerde uykuya dalmışlardı. Gece onlar için yorucu geçerken, Poyraz için de durum farklı değildi.
****
Özgür gözlerini usulca açtı ve eline sarılan kadının yüzüne bakmaya başladı. Minik suratı sinsice tebessüm etmeye başlamıştı yine. Dün gece yatmadan evvel sakladığı tebeşir tozunu bir güzel içmiş, Hazan'ı da yanında kalmaya ikna ettikten sonra keyifle uykuya dalmıştı. Eskide olsa bu numaranın işe yaradığını okulda bir arkadaşından öğrenmişti. Babaannesi de yanında olduğuna göre plan başarıyla gerçekleşmişti. Şimdi iş Hazan'ı İstanbul'a gitmeye ikna etmeye kalmıştı. Dün dondurma istemesinin sebebi de buydu zaten. Hazan dışarı beraber çıkalım dediği anda kurmuştu planını. Hazan ablası kendini suçlu hissedecek ve babasının olduğu yere götürecekti. Oranın çocuklara uygun olup olmadığını gözleriyle görmek istiyordu Özgür.
Küçücük aklıyla kurduğu plan tıkır tıkır işliyordu. Şimdi biraz sahte de olsa gözyaşı dökme zamanıydı. Sessiz sessiz iç çekmeye ve ağlamaya başladı usulca. Hazan'ın telaşla uyuduğu yerden doğrulduğunu görünce hıçkırık seslerini artırdı.
Hazan uyku sarhoşu duyduğu sesle açmıştı gözlerini. Özgür'ün ağladığını görünce telaşla yanına yaklaştı.
"Niye ağlıyorsun canım? Bir yerin mi ağrıyor?" dedi merakla. Özgür'ün ateşinin yükselmesinden kendini suçluyordu genç kadın. Son dondurmayı yemesine kesinlikle izin vermemeliydi. Kahretsin!
Zeynep Hanım da uyanmış, endişeyle torununu izliyordu.
"Ben babama gitmek istiyorum," diyerek ağlamasının şiddetini artırdı Özgür. Hazan da işe yaramayacak olsa da, babaannesinde işe yarayacağına oldukça emindi.
"Ama baban yarın akşam gelecek," diye itiraz etti genç kadın. Özgür'ü oyalaması gerekiyordu ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Hele küçük çocuk dudaklarını büzdükçe konuşası bile gelmiyordu. Çaresizce bakışlarını Zeynep Hanıma çevirdi. Belki yardımı dokunur diye ummuş lakin yaşlı kadın kendisini şaşırtmıştı. İstanbul'a gidin de ne demekti Allah aşkına? Kendisi Poyraz yok diye rahat ederken, birde onun ayağına mı gidecekti?
"Siz ne diyorsunuz?" diyebildi sonunda.
“Kızım bu oğlan şimdi yarına kadar susmaz ağlar. Ne yapacağız başka?”
“Ama hasta hasta nasıl götürebilirim? Zaten benim yüzümden hasta oldu. Şimdi o yolu nasıl gider?”
“Şoförle gidersiniz. Hem ateşi de düştü. Giderse keyfi yerine gelir.”
İki kadın birbirini iki zıt düşünceye ikna etmeye çalışırken, Özgür'ün yüzünde genişleyen gülümsemeyi fark etmemişti.
Zeynep Hanım Hazan'a belli etmeden Özgür'e göz kırptı. Torununun her hareketinin, söylediği her sözünün arkasındaki gerçekleri görebilecek kadar cindi. Özgür'ün ne yapmak istediğini tam anlamıyla çözememiş olsa da, Hazan ve Poyraz'ın daha çok vakit geçirebilecek ortamlarda bir araya gelmeleri iyi olabilirdi.
"Poyraz'a kaç defa aramama rağmen ulaşamadım. Özgür'de o gelmeden susmayacak. En iyisi siz oraya gidin."
Hazan sakin kalmaya çalışıp, derin bir nefes aldı. O adama yakın olma düşüncesi bütün vücudunu geriyordu. Onunla karşılaşmaya hazır değildi henüz. Ve bu işten hoşlanmayacağına da adı gibi emindi.
"Ben yol bilmem, iz bilmem. O zaman siz götürün Zeynep Hanım," dedi umutla. Kendisi gitmediği sürece, Poyraz'ın ne tepki vereceği umurunda değildi.
"Kızım senin yol bilmene gerek yok ki. Şoför sizi götürecek. Hem ben bu yaşlı kalple o yolculuğa çıkamam. Tansiyon var bende."
Özgür bıyık altından gülüp, boncuk gözlerini Hazan'ın gözlerine çevirdi.
"Babaannem benimle senin gibi ilgilenemiyor ki Hazan abla. Hem o konuşmayı da sevmiyor. Ben sıkılırım o zaman."
Hazan ikisinin üstünde bakışlarını dolaştırıp, düşünceyle başını önüne eğdi. Poyraz'ı çekebilecek gücü yoktu şuan. Olanlar bu kadar taze ve can sıkıcıyken onun katlanılmaz tavırlarına dayanamazdı. Yüzünü bile görmek istemiyordu şimdilik. Mümkün mertebe ondan uzak durmaya hevesliydi. Bu işten nasıl sıyrılacaktı?