Rüzgar hüzünle esiyordu artık. Şarkıları neşe değil hüznü çağrıştırıyordu. Sevdiğinin solan teni yüreğini dağlıyor, onun yeniden eski haline dönmesi için elinden bir şey gelmiyor olması öfkesini besliyordu.
Rüzgarın Aşkı
Bir Kaç Gün Sonra //
Zaman su misali akıp geçiyordu. Hazan zamanın hızla ilerlemesi karşısında şaşkındı. Nasıl olmasındı ki? Cezaevinde dakikaları saatlere, saatleri günlere katarken hain zaman oldukça yavaş geçiyordu. On gün olmuştu özgürlüğüne kavuşalı. Oysa hala demir parmakların arkasında gibi hissediyordu kendini. Gözleri boş boş beyaz tavanda gezdi bir süre. Bu evin hapishaneden tek farkı manzarayı gören bir bahçesi olmasıydı ve istediği zaman dışarı çıkabilmesiydi. Bazen burada bile kendini hapishanede gibi hissetmesine engel olamıyordu. Hele bazı geceler uykusunda kendini cezaevinde görüyor ve korkuyla açıyordu gözlerini. İnsanoğlu değişikliklere uyum sağlamakta oldukça başarılıydı. Şimdiden iyi kötü alışmıştı dışarıda olmaya ve kesinlikle bir daha düşmek istemezdi dört duvar arasına…
Hastaneden çıkıp eve geleli üç gün olmuştu. Özgür'e ne kadar çok alıştıysa, Poyraz'a bir o kadar uzaktı. Adamın devamlı üzerinde gezen delici mavi gözleri canını sıkıyordu. Devamlı bir açığını arar gibiydi beyefendi. Yaptığı her işe bir kulp buluyor, mutlaka devamlı bir laf sokuyordu. Şüphesiz bu atışmaları en çok minik veledin hoşuna gidiyordu. Yalan da değildi hani! Özgür arsızca bir zevk alıyordu babasının ve Hazan ablasının atışmalarından. Bu evden birilerini yollamak kendi işiyken, görevi babası devralmıştı. Nedenini bilmese de babasının huysuz halleri hoşuna gidiyordu. Küçücük dünyasında kendince eğlenecek bir şeyler bulmuştu belki de kim bilir.
Hazan yattığı yerde bir of çekip başını yastığa daha çok gömdü. Saat gecenin üçünü gösterirken hala uyuyamamış olmasının sebebi, Poyraz denen heriften başkası değildi. Nerede kalmıştı bu adam? Eve gelmeyi düşünüyor muydu acaba? Lanet olsun neden her defasında yaygara koparan o adamı merak ediyordu ki? Otuz beş yaşında adamdı. Annesi bile merak etmiyorsa kendisi neden merak ediyordu? Aklına gelen Zeynep Hanımla kaskatı kesildi. Eve geldikleri gün yaptıkları konuşma bir türlü istediği gibi sonuçlanmamıştı. Yalan söylemekten de, yalan söyleyenden de oldum olası nefret ederdi. Şimdi buna zorunlu tutulmak oldukça rahatsız ediyordu kendisini. Hiç bir zaman yalana başvurmamış biri için düştüğü durum oldukça can sıkıcıydı. Zeynep Hanıma doğruyu söylemeleri için saatlerce dil dökmüş ama bütün çabaları sonuçsuz kalmıştı. Zeynep Hanım Poyraz öğrendiği anda dinlemeden hükmü verir demişti. Biraz fevri ve dediğim dedik biri olduğunu anlatmıştı. Hazan'a kalsa yine de gerçeği söylemeyi tercih ederdi ama o an Özgür gelmiş, konuşma da böylece kapanmıştı.
Zeynep Hanım her şeyi düşünmüştü bu bir kaç gün içinde. Poyraz'ın şirket avukatına Hüzün'ün adını ve soyadını verdiğini biliyordu. Avukatı ikna etmek biraz zor olsa da başarmıştı. Poyraz yarın eline geçecek bilgilerden sonra Hazan'ı kovabilecek hiçbir bahane bulamayacaktı.
Hazan sinirle yataktan kalktı. Saatin huzursuz tik takları beynine beynine işliyordu sanki. Kaldığı küçük odadan çıkıp, mutfağa doğru ilerledi. Evde erkek olmadığından mı yoksa önemsemiyor olmasından dolayı mı bilinmez ama incecik geceliğiyle mutfağa doğru salına salına yürüdü. Su ısıtıcısını çalıştırıp kahve hazırlamaya başladı. Poyraz kendisini bu saatte burada yakalarsa yeni bir tartışma çıkaracağını iyi biliyordu ama umursamıyordu. Onunla karşılıklı laf atışmasına bir kaç gün içinde alışmıştı nede olsa. Adamın evine ve çocuğuna karşı umursamaz ve soğuk halleri sinirlenmesine sebep oluyordu. Koca çiftlikte tek alışamadığı şey evin patronuydu. Zeynep Hanım kendisini ne kadar yalana mecbur bıraksa da, itiraf etmesi gerekiyor ki seviyordu onu. Yaptıkları çay sohbetleri, yaşlı kadının hiçbir art niyet olmadan yaşadığı hayatı dinlemesi, kendini yargılayacak tek bir laf etmemesi onun yanında rahat davranmasına neden oluyordu. Bir de Özgür vardı tabi. Küçük çocuğa hissettiği sıcaklığı ailesinden başka hiç kimseye hissetmemişti bu zamana kadar.
Özgür ile aralarındaki iletişim herkesi kıskandıracak cinstendi. Aslına bakılırsa iyi anlaşacakları daha hastanedeki ilk tanışmadan belliydi. Evin emektar çalışanı bile şaşkındı Özgür'ün davranışları karşısında. Yataktan kalkar kalkmaz babasını soran küçük çocuk son üç gündür Hazan'ı soruyordu ilk önce. Şüphesiz bu durum en çok Poyraz'ın canını sıkıyordu. Oğluyla ne kadar uzak olurlarsa olsun kendisine olan düşkünlüğünü iyi biliyordu genç adam.
Lakin son günlerde Özgür Hazan'a ne kadar yaklaşıyorsa, babasından da bir o kadar uzaklaşıyordu. Poyraz'ı deli eden de buydu zaten. Oğlunu parayla tuttuğu bir bakıcıdan kıskandığına inanamıyordu. Özgür ilk defa kendisinden başkasına bu kadar yakınlık duyuyordu. Hazan abla aşağı, Hazan abla yukarı… Büyü yapmıştı bu kadın oğluna kesin, bunun başka bir açıklaması olamazdı.
Herkes evin yeni düzeni, Özgür'ün itiraz etmez hallerinden memnundu. Bir tek evin sahibi hiç memnun değildi gelişen olaylar karşısında. Özgür'ün üç yıl aradan sonra böyle gülümsüyor olması bile tam anlamıyla mutlu etmiyordu Poyraz'ı. Kızgınlığı kimeydi ondan bile emin değildi aslında. Yeniden hayata dönen oğluna mı yoksa oğlu ile kendi yapamadıklarını yapan Hazan'a mı? Emin değildi. Belki de kendineydi bütün kızgınlığı. Bir bakıcı parçası kadar yakın olamamıştı oğluna.
Poyraz ceketini eline alıp geldiği gibi yavaş ve düşünceli adımlarla Filiz'in evinden çıktı. Filiz'le bir daha görüşmeme kararı almasına rağmen, bu gece soluğu genç kadının evinde almıştı. Aralarında tek bir kelime geçmesine müsaade etmeden kapıyı açtığı gibi kadının dudaklarına yapışmış, soluğu yatak odasında almışlardı. Beynindeki hesaplaşmalardan biraz da olsa uzak kalmak istiyordu genç adam. Düşündükçe boğulacağını hissediyordu. En iyisi düşünmemekti bir süre…
Ne kadına nasıl olduğunu sormuştu, ne de neden burada olduğunu açıklama gereği.
Sözcüklere ihtiyaç duymamıştı her zamanki gibi. İstediğini almış ve yine tek bir kelime etmeden evinin yolunu tutmuştu.
Arabasına bindiği gibi derin bir nefes aldı. Başını direksiyona gömerken aklındaki kişi biraz önce seviştiği kadın değil, her hareketini mercek altına aldığı basit bakıcı parçası Hazan'dı. Her gün onunla tartışmak, hareketlerini takip etmek olağan bir hale gelmişti. Tartışmalarda her defasında kaybeden olmak artık canını sıkıyordu. Ölü gözlü kadın devamlı kendisini şaşırtmayı başarıyor, lafları bir güzel ağzına tıkıyordu. Ya çok zekiydi ya da laf cambazı. Sonuç ne olursa olsun bu durumdan memnun olmadığı bir gerçekti. İstemese bile onun evdeki varlığına alışmaya başlamıştı. Aslında onu izlemek bile hoşuna gidiyordu ama bu gerçeği görmezden gelmeyi iyi başarıyordu. Hele Özgür'le ilgilendiği anlarda genç kadını izlemekten kendini alamıyordu. Hayat ışığı olmayan gözleri bir tek Özgür'ün yanında sıcacık kahvelere dönüşüyordu. Özgür Hazan’a, Hazan da oğluna iyi gelmişti. Birbirlerinin bilinmeyen yaralarını sarıyorlardı sanki. Hazan’ın gözlerinde oğluna bakarken gördüğü hayat ışığını sevmişti.
Başını kaldırıp etrafına bir bakış attı ve iç çekerek arabayı çalıştırdı. Her boş anında aklına gelen kişinin Hazan olması gerilmesine sebep oluyordu. Gecenin karanlığında çiftliğe doğru yol alırken, aklında yarın çıkacağı yolculuk vardı. Ne kadar Özgür'ü Hazan'la yalnız bırakmak istemese de, Devran'ın mutlu gününde yanında olması gerekiyordu. Görüştüğü sayılı insanlardan biriydi Devran. Eskiden çevresi ne kadar kalabalıksa, şimdi bir o kadar boştu. İş adamı olmasına rağmen kolay kolay kimseyle samimi olmuyor, dostluk bağları kurmuyordu. Herkesten uzaklaşmıştı zamanla. Mecburi iş yemekleri dışında kimseyle yemeğe çıkmaz, sayılı birkaç dostu dışında kimseyle görüşmezdi. Fazladan bir insan yoktu hayatında. Az ve özdü ve bu halinden oldukça memnundu. Nalan kendisini hayattan soğuttukça, aşılması güç kalın duvarlar örtmüştü etrafına. Kolay kolay kimsenin o duvarları aşmasına izin vermiyor, yakınına istemediği kimseyi yanaştırmıyordu.
Saatin 4'e yaklaştığını fark edince hızını biraz daha artırdı. Bir an önce uyuması gerekiyordu. Yarın erken saatlerde bir toplantıya katılacak ve sonra yola çıkacaktı. İki günlük şehir dışı yolculuğu için randevu defterini boşaltmıştı. Çiftliğe giriş yapınca arabayı garaja park etmeye gerek duymadan indi ve karanlık eve doğru yürüdü.
Hazan gelen aracın sesini duymuş, elindeki yarısı içilmiş kahveyi lavaboya döktüğü gibi odasına gitmek için mutfaktan çıkmıştı. Koridoru döneceği sırada yanan ışık ve duyduğu sesle adımlarını durdurmak zorunda kaldı. İçinden odasına geç kaldığı için kendine saydırırken yavaşça yüzünü Poyraz'a döndü.
Poyraz genç kadını bu saatte ayakta görmeyi beklemiyordu. Evde ayak sesleri duyunca hemen ışığı açmış ve "Kim var orada?" diyerek sakince konuşmuştu.
Yaktığı ışıkla birlikte karşısında Hazan'ı kısacık ve incecik bir gecelikle görmek belki de beklediği son şeydi.
"Bu saatte ne yapıyorsun?" diye sordu genç kadının vücudunu süzerek.
Hazan'a bu evde yetişkin bir erkeğin yaşadığını anlatması gerekiyordu. Bu nasıl bir sorumsuzluktu böyle? Kendi evindeymiş gibi nasıl böyle rahat davranabilirdi? Gece gece sinirleri ayağa kalkmıştı. Sinirlenmişti sinirlenmesine ama gözleriyle Hazan’ı süzmeyi ihmal etmemişti. Çok zayıftı genç kadın… Fit olmak için zayıflamak gibi değildi gördüğü. Çelimsiz, ince bir vücudu vardı.
"Şey uyku tutmadı da kahve içmek istedim." dedi mahcup sesiyle. Başka zaman olsa Poyraz'a gıcık bir cevap verirdi ama şu anda bunun için uygun bir ortam olmadığının farkındaydı.
"Sen bu evde hep böyle mi dolaşıyorsun?" diyerek konuyu değiştirdi ve genç kadına doğru sakin ve yavaş adımlarla yürümeye başladı. Ona laf sokma fırsatını kaçırmak istemedi ve ekledi.
"Yoksa niyetin vücudunu gösterip beni baştan çıkarmak mı? Üzgünüm ama vücudun bir erkeği baştan çıkarmak için fazla biçimsiz."
Hazan üstünde ne olduğunu çoktan unutmuştu. Kıyafetini incelemek için başını eğdiği sırada kulağında hissettiği nefesle tüyleri ürperdi.
Hazan hızla Poyraz'dan uzaklaştı. Donuk bakışlarını genç adamın koyu mavi gözlerine dikerken, sözleri de bakışları kadar donuktu.
"Sizi hayal kırıklığına uğratmış olmalıyım. Eminim koynundan çıkıp geldiğiniz kadın size istediğinizi vermiştir. O yüzden benim vücudumla ilgilenmek yerine gidip yatmanız daha iyi olur. Ayrıca birini baştan çıkarmak istesem bu kişi siz olmazsınız emin olun. Öküzlere karşı zaafım yok ve hiçbir zaman olmadı. Size iyi geceler."
Hazan arkasını dönüp odasına yönelirken gözlerinin önüne adamın boynundaki ruj izleri geliyordu. "Pislik" diye mırıldandığı esnada hızla kolundan çekildi.
Poyraz aldığı cevaptan hiç memnun olmamış, daha çok sinirlenmişti. Bu kadın kendini ne sanıyordu böyle? Yakışıklı olduğunu bu zamana kadar bir çok kadından duymuştu ve kendine güveni tamdı. Hazan'ın söyledikleri hırslandırmıştı kendisini. Genç kadının kolundan tuttuğu gibi kendine çevirdi.
"Ateşle oynuyorsun." dedi buz gibi sesiyle.
Daha çok kendini ikna etmeye çalışıyordu aslında.
Hazan öfkeyle kolunu kurtarmaya çalıştı. Poyraz'ın bakışlarını hiç beğenmemiş, hissettiği korku saniye saniye vücuduna yayılmaya başlamıştı.
"Ne sizinle ne de ateşle oynamak gibi bir isteğim yok. Lütfen bırakın kolumu."
"Madem niyetin beni baştan çıkarmak değil, kim için böyle geziniyorsun çalıştığın evde? Yoksa niyetin bekçiyi mi baştan çıkarmak?" dedi düşüncesinin verdiği rahatsızlıkla. Kendine kızıyordu ister istemez. Çekip odasına gitmek varken neden bu kadınla uğraşıyordu emin değildi. Hem sinirleniyor, hem kızıyor, hem de yaptığından aptalca bir haz alıyordu. Aklını kaçırmış olmalıydı.
Hazan gittikçe öfkelendiğini hissetti. Vücudu bir yay gibi gerilmiş, karşısındaki adama yumruk atmamak için kendini zor tutmuştu. Erkeklerden bu kadar tiksinirken, bu adam neyle suçluyordu kendisini? Midesinin bulandığını hissetti.
"Bırak kolumu manyak herif? Ne biçim bir beynin var senin? Bu kadar iğrenç olamazsın? Rahat bırak beni. İğrenç düşüncelerini kendine sakla! Benden uzak dur."
Poyraz'ın kollarından kurtulmak için çırpınmaya başladı. Hazan çırpındıkça, Poyraz daha çok çekiliyordu genç kadına. Birbirine değen tenleri, hissettiği yumuşak kıvrımlar düşünmesini zorlaştırıyordu. Bir ikilemin içine düştüğünü hissetti. Galip gelen kalbi oldu. Bir de karşısındaki günlerdir beynini işgal eden kadın olunca, bütün mantığını bir kenara itti. Yapmaması gerektiğini biliyordu. Bu bir hataydı…
Ve dakikalardır yapmak için fırsat kolladığı şeyi hiç düşünmeden uyguladı.
İstekli ve zorlayıcı dudaklarını Hazan'ın yumuşak dudaklarına bastırırken, aldığı tatla birlikte vermek istediği ders aklından uçup gitmişti. Niyeti genç kadına haddini bildirmek ve böyle dolaşmasının nelere sebep olacağını uygulamalı olarak göstermekken, şimdi bambaşka niyetlerle dokunuyordu o dudaklara. Karşılık vereceğini umarak…