When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
İki haftadır hastanedeydik ve benim kanamam bir türlü bitmiyordu. Azalmıştı ama tam bitti dediğim anda yeniden başlıyordu. Sebebini bilemiyordum, doktorum da sebep bulamamıştı. Kan takviyesi, vitaminler... Bebeklerimi hayatta tutmak için ne gerekirse yapıyorlardı ama içimden bir ses onlara veda etmeye hazırlanmamı söylüyordu. Kimseyle konuşmaya halim yoktu. İlaç niyetine iştahsızca önüme getirilen hastane yemeklerini yiyor, gerekmedikçe solumdan sağıma bile dönmüyordum. Ağladığımı gördükçe diğerleri de üzüldüğü için içime ağlamaktan harap olmuştum ama onlara da kıyamıyordum. Ailem perişandı, Ersin hepsinden beterdi. Doktor izin vermediği için sürekli yanımda olamıyorlardı ama günde birkaç saatliğine yanıma gelip benimle ilgileniyorlardı. Öğlen gibi gelen annem, hemşireyle birlikte kolları