♫ ♪ ♫
Naz Özçal – Yoksun
Eve girdikten kısa bir süre sonra kapım çaldı. Annem ve babam büyük bir telaşla içeri girdi. Gece onlara haber vermediğim için oldukça öfkeli ve üzgündüler. O anlarda tek başıma olmam yüreklerini parçalıyordu. Yanımda Ahmet Kürşat'ın olduğunu söyleyemedim. Kendi başıma halletmek zorunda olduğumu söylediğimde her ikisinin omuzları kabulleniş ile çöktü.
"Yine de bize haber verseydin keşke, kızım." Dedi bana sarılırken babam.
"Halledemeyeceğimi düşünseydim arardım, babacığım. Üzmeyin kendinizi. İpek şu anda daha iyi."
Önce odasında uyuyan kızımı gördüler. İçleri rahat etmeyecekti öbür türlü bu yüzden ben de mutfağa gidip çay koydum. Babam salona geçerken annem yanıma geldi. Birlikte kahvaltı hazırladık.
"Sen çok telaşlısındır kızım, nasıl tek başına hallettin?" diye sordu kuşku dolu bir sesle.
Bakışlarım anneme döndü. Dilim tutuldu bir an ve annem beni yakaladığını anladı.
"Biliyordum!" dedi heyecanla. "Kim vardı yanında, Akif mi?"
"Hayır!" dedim hemen sanki yanlışmış gibi.
Sonuçta İpek'in babası oydu, yanımda onun olması çok daha normal olurdu...
"Kim vardı?"
Daha fazla yalan söyleyemeyeceğimi bildiğimden anlatmayı seçtim. Her kelimemde annemin şaşkınlığı biraz daha arttı.
"Akif'e haber vermeyi düşünüyor musun?" dedi konu üzerine tek yorum bile yapmadan.
Biraz şaşırdım. Annemin bu durumu irdelemesini bekliyordum. Tepkisi bu nedenle fazla kuşkuluydu.
"Bilmiyorum..."
"Senin olduğu kadar onun da evladı, bence haber vermelisin."
Annemin sözlerine şaşırdım. Akif'e karşı daima tepkili olduğu içindi bu şaşkınlığım ama sanırım bu konuda haklıydı. Ona da haber vermeliydim.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra kızımı uyandırdım. Elbette keyifsizdi. Dedesinin kucağından inmedi. Babam sayesinde de birkaç lokma bir şey yedi. Doktor bir ilaç vermemiş, kendiliğinden iyileşeceğini söylemişti. Annemler salonda, İpek'le beraber çizgi film izlerken ben de odama geçip Akif'i aradım.
"Efendim, Meva?" diyerek açtı telefonu.
Tepkisini önemsemedim. Son görüşmemizden sonra normaldi!
"İyi günler, Akif." Dedim imalı bir ses tonuyla. "Nasılsın?"
"Harikayım!" dedi öfkelendiğini belli eden ses tonuyla. "Nasıl geçti akşamınız?"
"Akşamımız güzel geçti fakat gece İpek rahatsızlandı. Endişelenmeni gerektiren bir durum yok, çocuklar arasında salgın varmış. Sınıfından birkaç çocuk daha..."
Sözlerimi bitirmeme izin vermedi. Öyle yüksek sesli bir şekilde bağırdı ki nevrim döndü. Öfkelenmesine hak verirdim fakat tepkisi dehşet vericiydi!
"Kızım gece hastaydı ve sen bana yeni mi haber veriyorsun?"
O an öylece kaldım. Ne diyeceğimi bile bilemedim. Zaten Akif beklemedi ve suratıma telefonu kapattı. Telefonun ekranına şaşkınlıkla bakarken ne olduğunu idrak edemedim. Sanırım öfkesinde haklıydı, gece haber vermem gerekirdi ama kendi anne ve babamı rahatsız edememişken eski kocamı arayamadığım için kendimi suçlayamazdım...
Bir saat sonra zil sesi işittiğimde oturduğum yerde derin bir nefes aldım. Umarım bir taşkınlık çıkmazdı! Annem ve babam buradaydı sonuçta. Çıkacak tek bir soruna bile tahammülüm yoktu.
Kapıyı açtığım an karşımda öfke soluyan bir Akif ile karşılaştım. Hiçbir şey demeden içeri girip direkt İpek'in odasına yöneldi. Onu orada göremeyince öfke ile bana döndü. Gözlerinden taşan öfkesi ile baktı. Zaten haklı olduğunu kabul ediyordum ama tepkisi aşırıya kaçıyordu.
"Kızım nerede?" dedi yine ses tonunu ayarlama ihtiyacı hissetmeden.
"Kızımla konuşurken ses tonuna dikkat et, Akif!"
Babamın sesini işittiğim an gözlerimi yumdum. Bir olay çıkmaması için içten içe dua ediyordum. İki babanın birbirine girmesine dayanamazdım!
"Bir şey yok, baba." Diyerek araya girdim.
"Kimse kızımla bu şekilde konuşamaz!" dedi öfke ile babam.
"Dede..." dedi miniğim paytak adımlar ile gelip dedesinin bacağına sarılırken.
"Kozlarınızı daha sonra nerede paylaşmak isterseniz orada paylaşırsınız, bu evde bir çocuk olduğunu hiçbiriniz unutmayın!" diyerek araya girdi annem.
"Kızım..." diyerek İpek'e yöneldi Akif, denilen hiçbir şeyi umursamadan.
Kızım kollarını açıp babasının ona sarılmasını beklerken fazla sevimli gözüküyordu. Birbirlerine sarıldıkları anda gözlerim doldu. Aynı şey bana yapılsa dünyayı yerinden oynatırdım, bu yüzden Akif'in haklı olduğunu biliyordum. Ne düşünürsem düşüneyim, İpek onun da kızıydı. Elbette endişelenecek ve korkacaktı. Saatler sonra bunu duymayı hak etmiyordu.
Akif, kucağında İpek ile birlikte salona geçti. Babam da hemen peşlerinden gitti. Annemle birlikte mutfağa gidip kahve yaptık ve birkaç aperatif hazırlayıp salona döndük. Sehpanın üstüne elimizdekileri koyup oturduk. Annem, havadan sudan bir sohbet başlattı. Akif, pek dahil olmasa da en azından birkaç kelime etti. Birkaç saat sonra da işi sebebiyle kızına veda edip ayaklandı.
Kapıya kadar eşlik ettim. Tam kapı ağzındayken bana döndü ve dikkatli bir şekilde gözlerimin içine baktı.
"Seni ne kadar kırmış olduğumu tahmin bile edemem, Meva." Dediği an boğazıma bir düğüm atıldı. "Yine de ne olursa olsun konu kızımsa lütfen beni bunun dışında bırakma."
Sözleri içimin burkulmasına sebep oldu. Böyle yaptığımı o söyleyene kadar fark etmemiştim. Gözlerimi kırpıştırıp kendime geldim ve olumlu anlamda başımı salladım.
"Akşam gelebilir miyim?" diye sorduğundaysa şaşırdım.
"Elbette," dedim. "İpek çok mutlu olur."
Onu yolcu ettikten sonra annemlerin yanına döndüm. Akif'in sözleri zihnimi adeta oyuyordu. Gerçekten öyle yaptığımı bilmek vicdanımı rahatsız ediyordu. Bundan sonra daha dikkatli olmam gerektiğini hatırlattım kendime.
***
Annemler de birkaç saat sonra gittiğinde kızımla baş başa kaldık. Biraz oyun oynadıktan sonra uykusu gelen İpek'i yatırıp mutfağa girdim. Bulaşık makinesini çalıştırdıktan sonra akşam için yemek yapmaya karar verdim. Ne yaşandıysa bitmişti, Akif ile daima birbirimizin hayatında olacaktık. İpek için her zaman orta yolda buluşmayı bilen iki ebeveyn olabilmeliydik.
Düşüncelerimin içine kaybolduğum esnada kapım çalındı. Gelen kişi kızımın uyuduğunu biliyor gibi zili çalmamıştı. Bu sebepten yüreğimi bir heyecan sardı. Gelenin o olabilme ihtimalinde bile heyecanlandığıma inanamıyordum. Hızlıca elimi yıkayıp kapıyı açmaya gittim.
Açtığım gibi karşımda Tülin Teyzeyi gördüm. Elinde bir saklama kabı ile duruyordu. Hemen içeri buyur ettim. Oturduğumuzda öncelikle evimi inceleyip ardından bana döndü.
"Ne zevklisin kızım," dedi anaç bir tavırla. "Her neyse çok geçmiş olsun. Kürşat anlattı, gece İpek kızımız kötüleşmiş."
"Teşekkür ederim, Tülin Teyze. Bir anda ne olduğunu anlayamadım ama çocukların arasında salgın varmış zaten."
"Haber verseydin ya kızım," dedi biraz kırgın. "Kendi başına gidilir mi hastaneye, biz ne güne duruyoruz?"
"Haklısın, Tülin Teyze ama o an annemleri bile aramak aklıma gelmedi."
Sohbetimiz arasında yemekleri kontrol etmeyi ihmal etmedim. Tülin Teyze elleri ile açtığı baklavasından getirmişti. Bir çay koyup hemen ikram ettim. Sohbet esnasında İpek'te uyandı ve yanımıza geldi. Akşam saatlerine kadar sohbet ettik. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamadık.
Tülin Teyze, hava karardığında müsaade isteyerek kalktı. Onu geçirdikten sonra kızımı doyurdum. Daha fazla bekleyememişti hanımefendi. Babası geldiğinde bir daha yiyeceğini söylese de ona elbette inanmadım. İpek, salonun ortasında oyuncakları ile oynadığı esnada Akif geldi.
"Ellerini yıka, yemeğe oturalım. İpek Hanım bekleyemedi seni." Dedim tebessüm eşliğinde.
"Babayı beklemeden mi yemek yediniz küçük hanım?" dediğinde İpek kıkırdadı.
"Acıkmıştım," dedi ısırılacak bir tatlılıkla.
Sofradaki eksiklikleri tamamladığım esnada Akif geldi. İpek, yemek yiyen babasının kucağından inmedi. Gündelik bir sohbet ile yemeği bitirdik. Akif, ilk kez sofrayı toplamama yardım ettiğinde açıkçası biraz şaşırdım. Son bulaşığı makineye koyup döndüğümde Akif direkt olarak bana baktığı için göz göze geldik.
"Hiç aklıma gelmezdi," dedi sanki bir şeyi itiraf eder gibi. "Benden vazgeçebileceğini hiç düşünmezdim."
"Zaten bu yüzden bitti," diye mırıldandım.
Sözlerim canını yaktı, bunu gözlerinde gördüm. Sonu kötü de olsa başı güzel bir birlikteliğimiz olmuştu. Pişmanlıklarımız da olsa artık arada suçlu aramayı bırakmıştım. Sonuçta zorla sevdirmemişti kendisini. Sonu hazin de olsa...
"Meva..." dedi titreyen bir sesle. "Özür dilerim."
O kadar çok beklediğim bir andı ki bu dile dökemezdim. Son anda bile söyleseydi kurtarılabilecek bir şey olduğuna beni inandırabilirdi fakat susmuştu.
"Artık doğrunun ya da yanlışın bir önemi yok, Akif." Dedim anlayışlı bir şekilde. "İpek için iyi ebeveynler olabilmek her ikimize de yetmeli."
Bunun aksini söyleyecek gibi kıpırdandığında bir telaş kapladı tüm bedenimi. Bunu duyamazdım, söylemesine izin veremezdim.
"Efendim, annecim?" diye seslendim içeriye doğru.
Ardından onu ardımda bırakarak salona gittim. İpek, afallamış bakışlarla bana baktı. Ona sarılıp kucağıma aldım yalnızca. Uyuyabilmesi için odasına götürecekken Akif koridorda karşıma çıktı.
"Ben hallederim," dedikten sonra kızımı kucağına alıp odasına götürdü.
Salona dönüp oyuncakları ve etrafı topladım. Onları rahatsız etmedim. Televizyonu açtım. Söylenen tek kelimesini dinlemiyordum, dalgın bir şekilde ekrana bakarken yalnızca düşünüyordum.
Çalan kapı ile düşüncelerimden sıyrılıp ayaklandım. Korku boğazımı sarmaladı. Gözlerim duvardaki saate ilişti. Akif evdeydi ve gelen tahmin ettiğim kişiyse huzursuzluk çıkacaktı. Tüm bedenimi saran korkuya rağmen yine de kapıyı açtım ve korktuğum şey başıma geldi.
"İyi akşamlar, Meva." Dedi usulca Ahmet Kürşat.
Kirpiklerimi kırpıştırarak suratına bakakaldım. İpek'in kapısı açıktı...
"İyi akşamlar..."
Tuttuğum kapının geri çekilmesi ile sendeledim. Bakışlarım korku ile Akif'e döndü. Çattığı kaşları ile karşısındaki adama bakıyordu.
"İyi akşamlar?" dedi ima dolu bir sesle.
Ahmet Kürşat'ın çehresini saran şaşkınlık ve öfkeyi anbean izleme fırsatım oldu. Konuşursam kekeleme ihtimalim olduğundan o an sustum.
"İyi akşamlar," dedi kısaca ona bakıp ve bana döndü. "İpek nasıl oldu?"
Biri göğsümün ortasına bıçak sapladı sanki. Nefesim kesildi korkuyla. Akif'in öfkesinin had safhaya ulaştığını anlamam için ona bakmama gerek yoktu.
"Neden merak ettiniz?" dedi öfkeyle hırlarken.
"Hasta olan bir çocuğun iyi olup olmadığını her insan merak eder..." dedi kaskatı kesilen ifadesi ile.
"Gecenin bu saatinde mi?"
O an ne ben ne de Ahmet Kürşat hiçbir şey diyemedik. Bunun Akif'i ilgilendirmediğini haykırmak istesem de çenemi kapalı tuttum çünkü onu daha fazla öfkelendirerek olay çıkartmak gibi bir niyetim yoktu.
"Evet," dedi dişlerinin arasında. "Bir sorun var mı, Meva?"
Ayağındaki topla kaleci ile karşı karşıya kalmış futbolcu gibi hissettim o an. Golü kendi kaleme atma ihtimalim bile vardı!
"Hayır," dedim bir anda panikle. "Elbette yok!"
"Meva?" dedi Akif, uyaran bir ses tonuyla.
"İpek nasıl oldu?" diye yeniledi Ahmet Kürşat, Akif'in sorusunu umursamadan.
"Çok daha iyi," dedim aceleyle.
Bir an önce bu an bitsin diye her şeyi yapabilirdim. Yoksa birazdan birbirlerini boğazlayacaklardı!
"Sevindim, sen daha iyi misin?"
Akif'in dehşet dolu bakışları o an bana döndü. Başımdan aşağıya kaynar su döküldü. Şimdi mahvoldum!
"Evet," dedim tek kelimeyle.
"İyi akşamlar." Dedikten sonra dönüp karşı evin kapısına yürüdü.
Kapıyı usul usul kapatırken Akif'in ürkütücü bakışlarından özenle kaçtım. Ardından arkamı dönüp salona gittim hiçbir şey yok gibi. Az önce kalktığım koltuğa oturdum, kolumun altına yastığı yerleştirdim ve ekrana bakmaya devam ettim.
Birkaç dakika sonra duyduklarını nihayet sindiren Akif geldi. Salonun ortasında durduğu esnada ellerini beline yerleştirdi ve bir açıklama bekler gibi suratıma baktı. Bunu sanki hiç görmemiş gibi televizyona bakmaya devam ettim.
"Meva?" dedi ölümcül bir sakinlikle.
"Efendim?" dedim anlamazlığa vururken.
"Bana haber vermeyi unutmanın sebebi zaten yanında o adamın oluşu mu?"
Bakışlarım şiddetle Akif'e döndü. Oturamayacağım için usulca yerimden kalktım ve kollarımı göğsümde kavuşturup tam karşısına dikildim.
"Sana haber vermeyi unutmamın Ahmet Kürşat ile hiçbir ilgisi yok, o an yanımda olup olmamasıyla da!" dedim öfkeyle. "Gerçekten çok berbat bir andı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Nasıl bir telaşla kızımızı hastaneye yetiştirmeye çalıştığımı bilemezsin bile. Aklıma bile gelmedi kimseye haber vermek, nasıl bununla bağdaştırabilirsin?"
Sözlerim ile duraksadı. Öfkesinin yavaş yavaş suyunu çektiğini anladım. Oldukça kritik bir anda yanımda olan ve bana yardım eden birisiydi sadece. O yanımda diye herkesi unutup bile isteye bir şey yapmamıştım ki, gerçekten panik doluydum ve o an aklıma gelmemişti. Sonrasında da tereddüt etmişsem de yine de arayıp haber vermiştim!
"Meva..." dedi ama diyecek bir şey bulamamış olacak ki duraksadı.
"Özel hayatının her alanı seni ilgilendirir, ben hiçbir şekilde müdahale etmem. Aldığın kararlar kızımı ilgilendirmediği sürece... Yelda ile kızımı tanıştırmana gelelim o halde..." dediğim an yüzü ekşidi.
Üzgünüm, sözlerimi işitmek zorundaydı!
"Buna karşı değilim. Elbette kızının hayatındaki insanı tanımasını isteyeceksin, en doğal hakkın ama ben böyle bir şey yapacak olsaydım sana en azından haber verirdim. Biz ne yaşamış olursak olalım, hiçbir zaman amacım seni incitmek olmadı, Akif."
Son cümlemde titreyen sesime lanet ettim. Bu kadar hassas olmaktan nefret ediyordum.
"Biliyorum..." dedi yalnızca.
Gerisin geri kalktığım koltuğa bıraktım bedenimi. Söyleyeceklerim bittiğinde nereden geldiğini bilmediğim cesaretim gitti. Başımı ellerimin arasına alıp şakaklarımı ovmaya başladım. Gerçekten artık stresi kaldırmıyordu vücudum.
"İpek, uyudu mu?" diye sordum.
"Evet," dedi.
"Ben de uyuyacağım. İstersen kızının yanında istersen salonda yatabilirsin, gerekli olanları getiririm fakat evimde sana uyacak pijamam yok, bilgin olsun."
"Evime gideceğim." Dedi usulca.
Bakışlarım ona çarptı. Sebebini gözlerinde gördüm. Hiçbir şey demeden odamın yolunu tuttum. Onu geçirecek mecalim yoktu. Üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağıma attığım esnada kapanan kapının sesini duydum. Ona gidiyordu...
Sabah erken bir saatte uyandım. Gece sık sık kalkıp İpek'i kontrol ettiğim için uykumu almış gibi hissetmiyordum. Çay koyduktan sonra sürünerek banyoya gittim.
Kızımla baş başa güzel bir kahvaltı yaptık. Tüm gün bizimdi. Bugün de işe gitmeyecek ve kızımı kreşe göndermeyecektim. Annem arayarak davet ettiğinde ikimiz içinde değişiklik olması için kabul ettim. Üşütmemek için kalın giyindikten sonra evden çıktık. Kapıda da Tülin Teyze ve geçen akşam gördüğüm kadınların bazıları ile karşılaştığımda duraksadım.
"İyi günler," dedim gülümserken.
"İyi günler, kızım." Dedi sıcacık bir tebessüm ile Tülin Teyze. "İpek kızımız nasıl oldu?"
"İyiyim," derken el çırptı kızım.
Ona bakıp gülümsediğimiz esnada duyduğum sözler ile adeta dondum.
"Geçen gün Ahmet Kürşat ile hastaneye gittiniz gecenin bir saatinde o halde."
Mürüvvet Hanım yine formundaydı. Sözleri ile bir sessizlik oluştu. Herkes önce birbirlerine ardından bana baktığında kendimi baskı altında hissettim. Tülin Teyzenin bozulan suratını görmek her şeyden daha kırıcıydı. Oğlu ile yakıştırılmamdan aleni bir şekilde rahatsız oldu.
"Benim oğlum zor durumda olan herkese yardım eder, Mürüvvet!" dedi sertçe.
"Biliyorum Tülin Abla ama gecenin o saatinde görünce insan farklı düşünebiliyor."
Bu kadın hâlâ orada olduğumun farkında değil miydi?
"Anlayamadım?" derken sesim beklediğimden daha sinirli çıktı.
"Ateşle barut sonuçta canım..." diye başlayacak oldu sözlerine Mürüvvet Hanım.
"Mürüvvet doğru düzgün konuş!" diyerek sözünü kesti Tülin Teyze. "Oğlum hakkında yakıştırma yaparken iki kere düşün!"
Yok olmak istedim. Tülin Teyzenin bu yakıştırmaya olan öfkesinin sebebini sesli söylemesine gerek yoktu. Anlıyordu insan neden onu bu kadar rahatsız ettiğini.
"Hâlâ buradayım, Mürüvvet Hanım." Dedim o an tüm kırgınlığımı bir kenara bırakıp. "Boşandım, kendi ayaklarımın üstünde durmaya ve kızıma güzel bir gelecek hazırlamaya çalışıyorum. Kendimi birine yamamak gibi bir niyetim yok çünkü zaten istediğim her şeye sahibim. Lütfen bir daha benim hakkımda olur olmadık konuşmayın!"
Tülin Teyze ile göz göze geldik. Bakışlarımdaki ifadeden ne hissettiğimi anladığını düşünüyordum. Beni Mürüvvet Hanımın sözleri zerre örselemezdi ama Tülin Teyzenin tavrı paramparça etti.
"İyi günler, hanımlar!" dedim dikteli bir tonda.
Ardından asansöre binerek oradan uzaklaştım. Tülin Teyzenin yüz ifadesi aklımdan çıkmadı. Dul ve çocuklu bir kadın ile oğlunun aynı cümlede geçmesinden bile rahatsız olmuştu. Oysaki oldukça anaç, sevecendi. Sanırım konu oğlunun aşk hayatına geldiğinde pençelerini gösteriyordu.
İpek'i oturttuktan sonra yerime geçtim. Yaşlar gözlerime hücum etti. Toplumun bu düşünce yapısı bir kez daha midemi bulandırdı. Bu durumun toplumsal bir sorun olduğunu zaten biliyordum ama bizzat maruz kalmak çok ayrıydı. Sanki eksik, kusurlu bir eşyaymışım gibi...
Gözyaşlarımın akmasına mâni olamadım. Kızımın endişeli sesini işitene kadar kendimi sakinleştiremedim.
"İyiyim, annecim." Dedim gözyaşlarımı silerken.
O anda arabanın camına tıklatıldı. Bakışlarım biraz korkuyla döndü. Orada olanın Ahmet Kürşat olduğunu gördüğümde kalbim sıkıştı. Camı açıp ona baktım.
"Bir sorun mu var, Meva?" dedi endişeli bir şekilde.
"Hayır," dedim ağlamaktan tiz çıkan sesimle.
"Bu halinin sebebi nedir?"
Sana ne, diye haykırmak istedim. Uzak dur benden çünkü bana yasaksın, diye de ekleme yapmalıydım ama sessiz kaldım.
"O adam mı bir şey yaptı?" diye sorduğu an kendime geldim.
"Hayır, onunla hiçbir ilgisi yok." Dedim sakince. "Arkadaşım kötü bir haber verdi yalnızca."
Bana inanmayan bir şekilde baksa da üstelemedi. O esnada arkadan seslenen Tülin Teyzenin sesini işittik. Vedalaştıktan sonra arabayı çalıştırdım ve derhal oradan uzaklaştım. Annemlere gidene kadar kendimi toparlayacağıma inanmak istedim.
***
Günler geçip gitti. Ben hem Tülin Teyzeden hem de Ahmet Kürşat'tan adeta köşe bucak kaçtım. Ne Tülin Teyze ile yüzleşmeye cesaretim vardı ne de Ahmet Kürşat'ı görmeye...
Kızım nihayet iyileşmiş ve kreşe dönmüştü. Hayatım sıradan rutininde devam ediyordu. Mahalledeki dedikoduları elbette işitme fırsatım olmuştu. Mürüvvet Hanım sağ olsun, herkes Ahmet Kürşat ile beraber olduğumuzu düşünüyordu. Sonrasında birisi, elbette Tülin Teyze, bunu düzeltmek için fazlasıyla çabalasa da insanlar en çok hangisi ilgilerini çekiyorsa ona inanmayı seçmişti.
Tüm bunları görmezden gelmeye çalışıyordum her ne kadar beni gören herkes dik dik suratıma bakıyor olsa da. Keşke insanların ağzını poşet gibi büzebilseydim, önceliği Mürüvvet Hanıma verirdim...
Kızımı kreşten alıp eve dönerken uğradığım mahalle marketinde de yine herkesin ilgisi benim üzerimde oldu. Sakince gerekli olanları alıp evime döndüm. Akşam yemeğimizi yedikten sonra Sanem aradı. Evime yakın bir kafede canlı müzik olduğunu söyledi. İpek'in son hastalanmasından sonra uzun bir süre bir yere çıkmadığımız için kabul etmeye karar verdim.
Biraz süslendim mahalledekilerin yapacağı dedikoduyu umursamadan. Hayatımı onlara göre yaşayacak değildim. Ne istiyorlarsa öyle konuşuyorlardı zaten bu yüzden umursamayacaktım. Hazırlanmamız bittikten sonra Sanem'i otobüs durağından alıp kafeye doğru yola çıktık. Yoldayken Sanem'e her şeyi anlatmayı elbette es geçmedim.
"İnsanlar canı ne isterse onu konuşacaklar, boş ver güzelim ne derlerse desinler. Kime ne ayrıca sizin özel hayatınızda!"
"Onların ne dediğini umursamıyorum." Dedim samimiyetle. "Beni kıran Tülin Teyze oldu. Oysa aramızda bir bağ kuruldu sanmıştım..."
"Ahmet Kürşat'ın annesinin bu işi onaylamamış olmasına daha çok üzülmüş gibisin?" dedi ima dolu bir ses tonuyla.
"Güzel Abi..." diyerek ellerini çırptı kızım.
Bu hareketine başta şaşırıp ardından kahkahayı koyuverdik.
"Sanem, dediğinle hiç ilgisi yok. Tülin Teyzenin böyle bir şeyi onaylamasına ihtiyacım yok..."
"Sen bunları benim külahıma anlat, Meva Hanım. Ben senin ciğerini bilirim, ciğerini..." dedikten sonra radyonun sesini açtı.
"Ne yapıyorsun şu an mesela? Kim var yanında? Ben ölüyorum galiba... Canım yandıkça!"
Radyoda çalan şarkıyı bağıra bağıra söylemeye başlayan arkadaşıma baktım. Bu çocuksu ruhunu daima korumasını temenni ediyordum. Ona eşlik ettim.
On beş dakika sonra geleceğimiz yere vardık. Kafe, boğaza sıfırdı. Sekizgen bir şekilde tasarlanmış, ahşaptan yapılmaydı. Oldukça otantik ve hoş bir şekilde dizayn edilmiş olmasına bayıldım. Sesten rahatsız olmayacağımız, denizi gören bir masaya geçtikten sonra siparişlerimizi verip canlı müziğin başlamasını beklemeye başladık.
İpek, elindeki oyuncak ve önüne gelen meyve suyuyla meşgulken biz de rahat rahat dertleştik arkadaşımla. Sohbetimiz koyu olduğu bir anda canlı müzik başladı. Doksanların en güzel şarkılarını canlı performansla dinlemek çok güzeldi. Şarkı söyleyen kızın dinlendirici ses tonu oldukça hoştu. Sohbetimize güzellik katmıştı.
"Güzel Abi!" diyen kızımı işittiğim an başımdan vurulmuşa döndüm.
Bakışlarım heyecanla kızımın baktığı tarafa döndüğünde kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kendimi boğazlamak isterken kalbimle düştüğüm tezatlıkta bakışlarım onu buldu. Kızımı duymuş olacak ki göz göze geldik. Günler sonra karşılaşmış olmak heyecanımı mahmuzladı.
"Yoksa..." dedi heyecanla Sanem.
"Güzel Abi!" diyerek el çırpan kızıma hayretle baktım.
Ahmet Kürşat, yanındaki arkadaşlarından müsaade isteyip bize yöneldiğinde kalbim artık yerinden çıkacak sandım. Heyecan dört bir yanımı sararken Sanem'e yardım et dercesine baktım. Arkadaşımın da kızımdan farkı yoktu.
"İyi akşamlar, hanımlar." Diyerek tam sandalyemin yanında durdu. "Ne güzel bir tesadüf."
"İyi akşamlar," dedim sesimi kendim bile zor duyarken.
"İyi akşamlar," diye şakıdı Sanem. "Sanem, Meva'nın arkadaşıyım."
"Memnun oldum," dedi Sanem'in uzattığı eli sıkarken.
"Güzel Abi," diye şakıyan kızım ile ilgisini ona çevirdi.
"Fıstık," dedi gülümserken.
Kızımın uzattığı kollarına uzanıp onu kucakladı. İpek'in hiçbir çekince duymadan, müthiş bir güven ile onun kollarında duruşuna hayranlıkla baktım. Yanağını sıkan, saçlarını karıştıran adama hayranlıkla bakıyordu kızım, aynı annesi gibi...
"Sen nasılsın, Meva?"
Adımı dudaklarından uzun zaman sonra işitince uyuştuğumu hissettim. Bu adamın üstümdeki etkisinden kaçamıyordum. Mürüvvet Hanım bazı şeyleri tahmin etmişti sadece tek taraflı olabileceğini düşünmemişti...
"İyiyim, sen nasılsın?" dedim masanın altından Sanem dürtünce.
Arkadaşım bana kıkırdayarak bakıyordu. Tüm vücudum ısındı, utanç her zerremi sardı.
"Çok iyiyim, İpek'i özlemişim." Dedi bakışları beni delip geçerken.
Boğazıma bir şey takıldı ama ne olduğunu inanın bilmiyordum. Kısa bir an öksürürken garsondan su istedi.
"Hay Allah, ne oldu ki bir anda canım arkadaşım?" diyen Sanem'i boğmak istiyordum.
Suyu yudumlarken uyarı dolu bir bakış attım ona fakat hiç işlememiş olmalıydı.
"Oturmaz mısınız?" diye sormasından anladım.
Bakışları bana döndü. Ne diyeceğimi bilemedim ve kendisi yine konuşamayacağımı anlamış olacak ki sandalyeyi çekip oturdu. Mahalledeki dedikodu kazanını dolduracak yeni bir şey!
"Meva da sizden bahsediyordu," diyen Sanem'e dehşetle döndüm. "Çok sağ olun, imdadına yetişmişsiniz. Meva, kızı konusunda çok hassastır. Ani anlarda kilitlenebiliyor, komşusu siz olduğu için çok şanslı."
Sanem'i öldürecektim! Ağzım açık kalmış bir vaziyette ona bakıyordum. Arkadaşım resmen bana düşmandı!
"Biz komşu değiliz," dedi gülümserken. "Annemle komşular."
"Öyle mi?" dedi büyük bir şaşkınlıkla Sanem. "Siz nerede oturuyorsunuz?"
Bakışlarım merakla ona döndü. Tüm dikkati kızımdaymış gibi gözükse de öyle olmadığına emindim. Söylenen hiçbir sözü kaçırmamasının başka açıklaması olamazdı.
"Birkaç bina ileride. Uzun zamandır kendi evimde yaşıyorum."
"Evli misiniz?"
"Sanem!" dedim daha fazla sessiz kalamayarak. "Bu bizi ilgilendirmez."
Bakışlarımı bilerek ondan tarafa çevirmedim. Göz göze gelirsek dağılırdım. Yerin dibine girme isteğim her an perçinleniyordu!
"Bekârım," dedi usulca.
"Bekâr ne demek?" dedi dili bile dönmeyen kızım.
Sorusu Ahmet Kürşat'a kulaklara şenlik bir kahkaha attırdı. Lahuti kahkahası beni ele geçirdi. Resmen altüst ediyordu bu adam beni. Aklıma mukayyet olamıyordum!
"Evli olmayan kişilere denir." Diye mırıldandı usulca.
"Annem bekâr," dedi İpek hepimizi şaşırtırken. "Çünkü babamla evli değil."
"Evet," dedi Ahmet Kürşat ses tonundan ne ima ettiğini anlamazken. "Bekâr."
Ahmet Kürşat, müsaade isteyip arkadaşlarının yanına döndü. Bakışlarım hemen arkadaşımı buldu.
"Siz ikiniz bana düşman mısınız?" diye sordum acı çeker gibi. "Yer yarılsaydı içine balıklama atlardım!"
"Bebeğim abartmıyor musun?" dedi Sanem oldukça rahat. "Sakin ol ve akışına bırak. Sen peşini bıraksan da bu adam seni bırakmayacak..."
"Sanem!" dedim sinirle.
"Ah şuraya yazıyorum," dedi parmağını diline sürdükten sonra masayı boydan boya çizip. "Bu adamın gözü ne annesini ne de mahalleyi görmeyecek!"
Elimle yüzümü sıvazladıktan sonra sabır çektim. Kapanışı çay ile yaptıktan sonra kalktık. Yarın hafta sonu olsa da İpek yorulmuştu. Hatta bebek arabasında uyudu uyuyacak gibi görünüyordu. Hesabı Sanem'e ödetmeyerek onu çıldırttığım anlarda büyük keyif aldım.
Kafeden çıkmadan Ahmet Kürşat ile göz göze geldik. Ona baktığım için boynumu koparma arzusu ile dolup taşsam da içimde bir yer değdiği için mutluydu. Başımla selamladım aynı şekilde karşılık verdi. Ardından oradan çıktık. Sanem'i taksiye bindirdikten sonra evime doğru yola koyuldum.
Kucağımda uyuyakalmış kızımla birlikten evime girmek üzereyken arkamdan açılan kapı sesini işittim. Arkamı döndüğümde Tülin Teyze ile karşılaştık.
"İyi akşamlar, Tülin Teyze." Dedim gülümserken.
"İyi akşamlar," dedi yalnızca.
Resmiyeti beni derinden yaraladı. Son olanlardan ve mahalledeki dedikodulardan sonra böyle soğuk oluşunu anlayabiliyordum.
"Oğlumdan uzak dur kızım," dedi bir anda.
Neye uğradığımı şaşırdım. Kapıyı açıp kızımın pusetini kapının önüne koydum ve ona döndüm. Söyleyeceklerim için pişman olmayacağımı bilerek tüm vicdan rahatlığım ile başladım sözlerime.
"Tülin Teyze, beni pek tanımadığını biliyorum. Çok kısa zaman oldu tanışalı ve gerçekten sana saygım büyük. Bir anne şefkati ile yaklaştın, zor anımda yanımda oldun Allah senden razı olsun ama yalvarırım bana bunu yapmayın!" dedim ona doğru gidip ellerini avuçlarımın arasına alırken. "O insanların ne dedikleri zerre umurumda değil ama beni böyle incitmeyin, yalvarırım bana böyle bakmayın. Kimsenin peşinde olduğum yok. Sırf boşandığım için bu yakıştırmaları bari siz yapmayın!"
Öylece gözlerime bakakaldı. Gerçekten ağrıma gidiyordu bu muamele.
"Kimsenin oğlunda gözüm yok, yalvarırım bana şu yakıştırmayı yapıp durmayın. Ayrıca sevsem bile, boşanmış ve çocuğumun olması neyi değiştirir ki? Sen beni sevmedin mi? Sana bir kötülük mü ettim, bir saygısızlığım mı oldu neden bu önyargınız?"
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Kendimi tutamıyordum artık. Her şey üstüme geliyordu adeta daha ne kadar altında kalacaktım?
"Neden sırf boşandığı ve çocuğu olduğu için bir kadının sevmekten, sevilmekten mahrum kalmasını istiyorsunuz? Herkesin tek şansı mı var? Bir insanın diğerini sevmesi için kriter mi var? Neden boşanmış çocuklu adamlar sevdiğinde sorun olmuyor da aynı şey kadın olunca farklılaşıyor?" Bu sözleri haykırmak istiyordum, tüm dünyaya duyurmak istiyordum. "Yalvarırım siz yapmayın. Zaten ömrüm boyunca bana yetecek yaralarım var, siz de kanatmayın beni..."
Merdivenlerden çıkan adamı fark eden ilk Tülin Teyze oldu. Neden orada olduğunu bile anlayamadığım adama bakakaldım. Merdivenlerde ne işi vardı?
"Anne?" dedi şaşkın bir tonda.
"Oğlum... Neden merdivenlerden çıktın?" derken avuçlarımdaki ellerini çekti.
Öylece bakakaldım. Ahmet Kürşat yanımıza kadar geldi ve beni bileğimden tutup arkasına doğru çekti. Ne olduğunu bile anlayamadım ama tutuşu ile sanki elektrik akımına kapıldım.
"Mahalledekilerin ne dediği zerre umurumda değil ama sen... Ayla kadar sevdim dememiş miydin?"
O anda asla anlamadığım bir dilde konuşmaya başladılar sanki. Bir bileğimi tutan ele bir de Tülin Teyzeye bakıyordum yalnızca.
"O birlikte adınız anılmadan önceydi. Milletin ağzı torba değil, büzemiyorum! Sürekli konuşup duruyorlar. Uzak durun birbirinizden, ağızlarına laf vermeyin!"
"Ayla'ya aynı muamele yapılsa söyleyeceğin bu mu olurdu?" dedi öfke dolu bir sesle Ahmet Kürşat. "Çünkü haberin olsun, kardeşim boşanma kararı aldı ve çok yakında evine geri dönecek!"
O an aile kavgasının ortasında kaldığımı anladım ama daha çok şaşırdığım son söyledikleri oldu. Bu böyle dan diye söylenecek şey miydi? Empati yaptırmaya çalıştığının farkındaydım ama hiçbir anne böyle bir şeyi bu şekilde duymayı hak etmezdi!
"Ne? Kızım... Ayla..." diyen Tülin Teyzenin hali hal değildi.
"Ahmet Kürşat!" dedim mâni olmak için fazlasıyla geç kalırken. "Tülin Teyze!"
Bedeninin kapının önüne yığılması ile dudaklarımdan dökülen çığlığa engel olamadım...