Saat gece yarısı ikiyi gösterirken yeni iş için oluşturduğum tabloya son kez baktım. Bu sefer ki iş her zamankinden farklıydı. Her zaman tek tabanca ve yahut Tarsan' ın uygun gördüğü biriyle çalışırdım, bu sefer benden istenen şey ise müşterimin emri altında hareket etmemdi. Bu iş taşşaklı bir işe benzese de aklıma yatmayan çokça şey vardı. Kazancı her zamankinden fazla olan iş her ne kadar cezbedici dursa da, bunun bir aldatmaca olmadığını nereden bilecektik ki?
Normalde Müşterilerimize değil, müşterimiz istediği şeye yoğunlaşırdık. Bu sefer ise direkt müşterimizi anlatan bir ek dosya da yanında gelmişti. Adamın dosyasını tekrar elime alıp fotoğrafını dosyadan kopardım. Elime aldığım fotoğrafı dikkatlice süzdüm. Yakışıklı olmasının yanı sıra farklı bir aurası vardı. Fotoğraftan bile belli olan bir ağırlığa sahipti. Her an fotoğrafı canlanıp otoriter bir sesle emirler yağdırmaya başlayacak gibi duruyordu. Geniş omuzlarıyla kumral teni güzel bir ahenk içindeydi. 30 yaşında olmasına rağmen dünyanın en zengin insanları arasına girmeye aday bile olabilirdi.
Kafamı karıştıran şey ise tam olarak buydu. Bu kadar güç ve kudret sahibi olan bir adamın bizimle ne işi olabilirdi. Kendisi isterse bir parmak şıklatmayla bu işi halledebilirdi. Yani bence öyle olmalıydı. Ya bu adamın bizim için başka planları vardı yada başka bir beklenti içerisindeydi. Fakat bizim gibi insanlarla ne işi olabilirdi ki...
''Amacın ne Şanlıkan.''
sesli olarak dile getirdiğim düşünceme kulak vererek acaba dedim. Acaba neden yolu bize düşmüştü. Tamam genelde zengin insanlara hizmet ederdik ama bu sefer ki adam farklıydı. Büyük servetinin yanında yaptığı kirli işlerinin de olduğunu biliyordum. Gerçi aklı ve mantığı az daha olsa çalışan her insan bunu tahmin edebilirdi. Genç bir adam bu kadar büyük bir serveti 6 sene içinde nasıl elde edebilirdi. Yağız Şanlıkan cemiyette büyük bir ün sahibi olmasının yanı sıra yaptığı işler ne kadar göz önündeyse de özel hayatı bir o kadar muammaydı.
Gerçekte nasıl biriydi diye düşünmekten kendimi alamadım. Acaba onunla çalışırken adamlarıyla mı, yoksa onunla muhatap olacaktım. Böyle bir adamın bize başvurması bile bir mucize iken kalkıp birde bu iş için kendi uğraşacak değildi. Gerçi Tarsan onunla iletişime geçen kişinin onun sağ kolu olduğunu söylemişti. Demek ki bu iş onun için büyük önem taşıyordu. Eğer öyle olmasaydı bu adam bizle değil sağ kolunu, Kıçı kırık şirketlerinin bir tanesinde ki güvenlikçisini bile muhatap etmezdi. Belki de gerçekten müşkül bir durumdaydı.
Canımı sıkan bir başka şey ise dosyada ne sikim yapacağım tam anlamıyla yazmıyordu. İşin belli bir kısmını anlatan bir dosyayı önüme koymaya cüret eden Tarsan' a ettiğim küfürlerin haddi hesabı yoktu. Kaşlarımı çatmaktan ağrıyan başıma elimi götürerek ovmaya başladım.
''Ah siktir.''
Saatlerdir kağıt parçalarına bakmanın vermiş olduğu yorgunlukla, oturmaktan düzleşen kıçımı kaldırarak salona geçtim. Masadan telefonumu almak için uzandığım esnada Yağız' ın fotoğrafını hala elimde tuttuğumu fark etmem çok zamanımı almadı. Masanın köşesine fırlattığım fotoğraf hızını alamayıp yeri boylarken bende Tarsan' ı aramak için numarasını tuşladım. 3 kez çalan telefonun ardından Tarsan 'ın sesini duymamla derin bir nefes verdim.
''İyi geceler kızım. Bu saatte aramanı neye borçluyum acaba.''
Ah babalık, gerçekten mi ?
'' Tarsan sayende bana iyi bir gece olmuyor. Babalık affedersin de benle dalga mı geçiyorsun amına koyayım.''
Şuh kahkasını duymamla gözlerimi devirdim.
''Ne oldu? beğenmedin galiba işi. Ben seni çok heyecanlandıracağını düşünmüştüm oysa ki. ''
Yalandan üzgün çıkarmaya çalıştığı sesi ile tatlı değil bu yaştan sonra anca ahmağa döndüğünü biri bu adama söylesin lütfen.
'' Gırgır şamata çekecek durumda değilim. Kısaca soracağım sende sorularıma direkt cevap ver de bitsin bu işkence.''
İyice artan baş ağrımla 3 lü koltuğuma yayıla yayıla yatıp gözlerimi kapadım ve Tarsan' ı dinlemeye başladım.
''Bende fazla bir şey bilmiyorum aslında ama bildiğim kadarıyla cevaplarım. Sor bakalım fıstığım.''
Öncellikle hangisinden başlasam diye düşünürken en merak ettiğim sorudan başlamam gerekir diye düşündüm.
'' Bu Yağız denen herif yürüyen taşşak, bizle ne bok işi var ?''
Sigaradan ötürü öksürükle karışık olan gülmesiyle yüzümü buruşturdum. Başım ağrıyor bunak az yavaş gülsene demek isterken Tarsan konuşmaya başladı.
''Yağız bey Patronun arkadaşı onu ve onun altında çalışan herkesi tanıyan biriyle karşı karşıya olması onu bize getirdi. Şimdi karşı tarafının anasını bellemek için de bize geldi işte.''
Mantıklıydı ne kendi adamını riske atacaktı ne de dışardan tanımadığı birini devreye sokacaktı. Bizi tanımasa da arkadaşlarının gizli adamları olmamız onun işine gelirdi. Hem de fazlasıyla.
''Gene mi daldın yoksa telefonun mu çekmiyor?''
Babalığın sesiyle kendime gelerek iç hesapları bir kenara koyarak diğer soruma geçtim.
''Buradayım.. Peki neden yapacağım iş yazmıyor? Müşterinin bile sabıkasına kadar göndermişsin ama işle ilgili sadece ufak ufak bilgiler var. O kadar yükseltin ki beni daha güzel ve farklı bir iş bekliyordum.''
derin bir sessizlik... Düşünme sırası şimdi ondaydı. Çok bekletmeden cevaplara ulaşmıştı sanırım ki sesi kulaklarımda çınlama etkisi yarattı.
''Kanımca işi güzel yapan şeyde gizemi, Ben bile bilmiyorum aslında tam olarak ne iş yapacağını, normalde müşterinin ne istediğini ve istediği şeye nasıl ulaşacağımız hakkında bilgiler alırız. Ona göre planı biz kurar biz oynarız ama bu ..''
Sözünü yarıda keserek lafa daldım.
''Bunları bana anlatma istersen zaten seninle çalışıyorum. Bu konulara gayet hakimim.''
Derin nefes çekmesiyle tekrar sözü o aldı.
''Bu sefer dosyaları sana gönderen ben değildim. Yağız bey planı kurdu ve dosyaları o hazırlayıp gönderdi. Dosyalarda yazan kısım onun için perdeymiş yani öyle söylemiş.''
Yumduğum gözlerimi açarak yattığım yerden doğruldum. Sesimin pürüzlü çıkmasını engellemek adına boğazımı temizleyerek lafa girdim.
''Kime söylemiş? Bu adamla sen muhatap olmuyorsun herhalde.''
''Araf beye söylemiş işte kızım. Ayrıca o adam bizle konuşur mu Allah aşkına, adam sağ kolunu gönderdi. Pardon sağ kolunun sağ kolunu göndermiş. Oda sadece hazırladıkları dosyayı sana ulaştırmam içindi.''
Araf ismini duymamla derin bir nefes çektim. Araf... 2 yıl önce Tarsan' ı bulmamla ile birlikte bir ceket parçasıyla tanıdığım ama bir daha asla göremediğim adamdı. Aynı zamanda bizim kurucumuz büyük patronumuzdu. İlk zamanlar evimin adresini bildiği için evime gelip ceketini ister diye düşünerek atmadığım ceketi sonralarda ise eski beni hatırlatması için saklamaya başlamıştım.
''Okudun mu dosyayı?''
Tarsan' dan cevabı alamadan yumruklanan kapımla hızla yerimden kalktım. Tarsan' a onu daha sonra arayacağımı söyleyerek kapatıp hızla kendi kapımdaki ve evimin her yerinde olan kamera sisteminden gelen kişiyi teşhis etmeye çalıştım. Takım elbiseli bir adam, ensesinden 2 parmak uzunlukta ki saçını arkadan toplamıştı. kemikli bir yüzü olan adamın tahminimce boyu 1.85 e yakındı. Tanıdık yüz görmeyi bekleyen bedenim hızla stresle kasılmıştı. Evimin adresini bilen insan sayısı bir elimin parmağını geçmezken bir yabancının kapımda dikilmesi sinirime dokundu. Bunun böyle olmayacağını farkına vararak yatak odamda komidinde duran silahımı alıp kapıya yürüdüm.
''kim o?''
''Beeen...''
Kalın sesinin yanı sıra alaylı bir tonlamaya cevap veren adamın ağzını burnunu dağıtmamak için dişlerimi sıktım. Ulan dağ kaçkını sen kimsin bende onu soruyorum işte.
'' Sen kimsin kardeşim?''
Belki de evleri karıştırmış bir ahmaktı. Sakin olup onu dövmeyeceğime dair kendimi telkin etmeye başlamıştım.
''Senin görevin cici kız. Aç şu kapıyı artık yoksa kıracağım anasını avradını.''
Kısık sesle ya sabır çeken adam hafif bağırır tona geçince alayla sırıttım.
''Gecenin köründe hırsız olacak halim yok. Ha olsam kapıdan gelmem. Yağız abimle Araf abim seni bu salaklıkla bok bu işte tutar bacım, benden demesi.''
İsimleri duymamla birlikte kapının arkasına geçip kapıyı hafif açıp aralık bıraktım. Adam içeriye adım atar atmaz bana döndürdüğü suratına silahımı tutarak onu kapının girişindeki duvara yaslayıp sağ ayağımla kapıyı ittirerek kapadım. Nede olsa komşularım rahatsız olmasındı.