1. Bar

2758 Words
Kendimi bildiğim bir şehrin ortasında kaybolmuş gibi hissediyordum ve bunu engelleyebilecek hiçbir şey yoktu. Oysaki burayı avucumun içi gibi bilirdim ama bunu artık umursamıyordum. Son zamanlarda yolunda giden hiçbir şey yoktu ve hayatım ne zaman bu kadar yolundan çıkmıştı, doğrusu bunu hatırlamıyordum. İnsanların ucuzlukları, üçkâğıtçı ve içten pazarlıklı tavırları hep var mıydı, yoksa ben mi yeni fark ediyordum bilemiyorum. Sanırım bu gece hiçbir şeyi kafaya takmamaya karar vermiştim. Tam olarak şu an tabii ki... Sokaklardaki bomboş gezintimi sona erdirip kafayı bulmam gerektiğini düşündüm. Eskiden bunu arkadaşlarımla çok sık yapardık. Tabii bu fi tarihinden önce falandı. O zamanlar tam bir parti kızıydım ve yaptıklarımdan dolayı çok da gurur duymuyorum. Suratsız insanların olduğu bir yola saptım. Burası barları ile ünlü bir sokaktı. Eski hayatımı kesinlikle özlemiyordum ama bazen anlamsızca kafa dağıtmayı istiyordum. Sıradan yerel bir eğlence mekânını gözüme kestirerek ilerledim. İçkileri kalitesiz sayılmazdı ama bu konuda bir efsane değillerdi. Dizaynı oldukça sade olan sıradan bir mekândı. Ahşap ağırlıklı döşemesi ortama sıcaklık katmıştı. Daha demin dışarıdayken serin havadan şikâyet eden insanlarla karşılaşmıştım. Sanırım burada öyle bir sorunla karşılaşmayacaktım. "Harika." diye düşündüm. Ortamı coşturacak disko müzikleri çalıyordu. Eğlence anlayışım her zaman kaliteden yanaydı ama bu gece tüm kurallarımı yıkacaktım. Buraya gelirken de kesinlikle bunu amaçlamıştım. Bir gece bile olsa doğruları ya da yanlışları düşünmek istemiyordum. Kendi içime kapanarak geçirdiğim yılların, hatta sadece doğru şeyleri yapmaya çalışarak geçirdiğim anların sonunda bile elde ettiğim tek şey hiçlikti. Bu gece eski ben olmasam bile şimdiki doğruları yapmaya çalışan kişi de olmayacaktım. Kapıdan girdiğimden beri müziğin ritmine ayak uydurarak dans eden kalabalığa şöyle bir göz attım. Onlardan daha çılgın dans ettiğim zamanlar olmuştu ama önce o havaya girmem gerekiyordu. Kendimden emin adımlarla yürüdüm ve bir bar taburesine oturdum. Barmen bana yaklaşırken sevimli bir şekilde bir absent istedim. O bardağımı hazırlarken etrafa bakınmakta bir sakınca görmedim. Dikkatimi daha çok boya küpüne batarak kendini kaybetmişçesine dans eden kızlar çekiyordu. Birkaç tanesi yanlarındaki adamların içine düşecek gibiydi. Gözlerimi onlardan çektim ve barmenin uzattığı bardağı yudumladım. Herkes ortama uygun giyinmişti ya da ona göre davranıyordu. Bardağımdan küçük yudumlar alırken kendi kıyafetlerime baktım. Bunlar günlük bir gezinti için daha uygundu. Çünkü yırtık bir kot ve beyaz bir gömlek giyinmiştim. Hava serin olmasına rağmen üzerime başka bir şey almamıştım. Güya yarım saatliğine dışarıya çıkmıştım ama markete gitmek yerine buraya gelmiştim. İçimden kendime küfrettim. En azından bir elbise ya da mini bir etek giyebilirdim. Gerçi planlarımın arasında burada bir şeyler içmek de yoktu. Bundan dolayı sadece bardağımı bitirip gidebileceğimi düşündüm. Kısa bir süre içinde bardağımı bitirdim. Fakat hemen gitmek yerine birazcık daha kalabileceğime karar verdim. Tercihim bu sefer de tekiladan yana oldu. Tadına rağmen onunla çok iyi bir ikili olabilirdik. Attığım shotları saymakta başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim ama bayağı fazla olduklarına eminim. Arka arkaya aldığım tekila bardaklarının da dibini görmeye başlamıştım çünkü. Gözlerimin önünde boşalan bardakların sayısı dolu olanlardan daha fazlaydı ve buna bir dur demekte zorlanıyorum. Karşımdaki taburelere birkaç genç adamın gelmesiyle oraya yan bir bakış attım. Oldukça yakışıklı birkaç genç adam az önce başka adamların içine düşmeye gönüllü olan o kadınlardan bazılarıyla takılmaya başlıyordu. Hatta bir iki tanesi gözlerine kestirdikleri kızlara içecek bir şeyler ısmarlıyordu. Onların çapkın bakışlarını kendi üzerimde istemediğime emindim ve etek giyinmediğime ilk kez memnun olmuştum. Yanımdaki tabure çekilince istemsizce rahatsız oldum. Çok geçmeden bunun gereksiz bir tepki olduğunu anladım. Çünkü genç bir çiftti ve birbirleri ile flört ediyorlardı. Bardağımı elimde tutarken aklımdaki tek şey yalnız olduğumdu. Galiba buradan çıktığımda da yalnız olacaktım. Uzun zamandır doğruları yapmaya programlanmış kişiliğim, şu an burada ne halt yediğimi soruyordu. Hâlbuki iç sesim, çoktan kendi sesini yükseltmişti. İç sesim, bana, "Eskiden nasıl bir parti kızı olduğunu hâlâ hatırlıyorsun değil mi seni sürtük?" diye sormuştu. Evet, o kızı çok iyi hatırlıyordum ve onunla kesinlikle gurur duymuyordum. Seslerini işittiğim çiftin birbirini tanımadığını anladım. Bazen erkeklerle flört etmeyi özlüyordum. Çoğu zaman daha fazlasını istemiyorum desem yalan olurdu. Ciddi bir ilişki aramıyordum ama anlamsız bir seksi de isteyip istemediğimden artık emin değildim. Tabii ki bunun anlamsız olması gerekmiyordu. Yine de tanımadığım bir yabancıya arada hiçbir çekim hissetmeden kendimi teslim etmek, yapmak istediğim bir şey değildi. Geçmişimdeki anlamsız ilişkilerimi göz önüne alınca şu an dönüştüğüm kişiye "Bu benim." diyemiyordum. Kesinlikle şimdi dönüştüğüm kişiyi tanımıyordum ve sanırım tam da şu anda bile doğru davranmaya çalışıyordum. Belki de bu gece yalnız kalsam daha iyi olacaktı. Nakit olarak içeceklerin parasını öderken kendime kısacık bir zaman tanıdım. Sarhoş gibi hissetmiyordum. Uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen alkole yine de dayanıklıydım. Daha fazla içmesem iyi olacaktı. Çünkü sosyal içicilik ile bağımlılık arasında ince bir çizgi vardı. Bu sınır geçilirse sarhoş olmak ya da ayyaş bir çapulcuya dönüşmek fazla uzun sürmezdi. Zihnimin ayık olmasını seviyordum. İrademi kaybetmek istediğim en son şey bile değildi. Sabah gözlerimi açtığımda tanımadığım birinin yatağında uyanmak istemiyordum. Bunu kesinlikle kaldırabileceğimi sanmıyorum. Hem kendime geldiğimde baş ağrısıyla da uğraşamazdım. Üstelik kusmak da işime gelmezdi açıkçası. Taburemde dönerek çevreme bakındım. Gitmek için hâlâ geç sayılmazdı. DJ hareketli müzikten sonra daha slow olanlara geçmişti. Yüzümdeki garip bir gülümsemeye engel olamadım. Az önce zihnimin ayık olduğunu mu söylemiştim? Sözümü geri alıyorum. Sanırım hafiften sarhoş oluyordum. İçime daha önce fark etmediğim bir cesaret kaçmıştı. Ben de tamamen onun kuklası olmuştum. Ayaklarım kesinlikle beni dinlemiyordu. Nereye gidiyordu bunlar diye sorarken kendimi DJ'in yanında buldum. Zihnim hâlâ berrak denecek kadar açıktı ama içimde engelleyemediğim cesur bir kız vardı. Konuşurken dilimin birbirine dolanacağını sanıyordum ama tamamen yanılmıştım. Sesim pürüzsüz çıkıyor ve kendinden emin konuşuyordu. DJ'den bir şarkı seslendirmek için izin istiyordum. Yerel bir barda canlı müzik yapıyordum sanırım. Kesinlikle kendime engel olamıyordum. Genç adama birkaç şey daha söyledikten sonra elimde bir mikrofonla piste çıkmıştım ve genç DJ benden başlamak için onay bekliyordu. Ben bu adamı neye ikna etmiştim ki diye düşünürken "Ah! Evet." dedim sessizce. "Şarkı söylemek için..." diye tamamladım sözlerimi. DJ'e müziği başlatması için onay verdim. Dans müzikleri bittiğinden beri dans pistinde hemen hemen kimse kalmamıştı. Seçtiğim şarkının melodileri duyulurken ben de şarkıya eşlik ettim. Sarhoşluğun etkisindeyken peltek konuşacağımı düşünmüştüm. Ben şarkıyı söylerken konuşmam her an bozulabilirdi. Lakin öyle olmamıştı. Üstelik bir şey fark etmiştim. Sesim hâlâ güzeldi. Güzel bir sesim olması bazen kibirlenmeme yol açar. Nedendir bilmem. Ancak her zaman insan ruhunu okşayan bir sesim olduğunu düşünürüm. Umarım insanların kalplerine dokunabilen bir sesim vardır. Kısa bir süre içinde benden Don Diablo'nun "We Are Love" şarkısını dinleyenler, gerçekten de bunun devamını getirmemi bekliyordu. Şarkının giriş kısmını daha çok seviyordum ve şu an ki ruh halime uyuyordu. "Ne yaptığımızı bilmiyoruz, Ama gururluyuz. Bazen her şey kafa karıştırıyor. Çok gürültülü bir dünyada Bağlanıyoruz, parlıyoruz, her nefesi tutuyoruz... Pişman olmayacağız, asla unutmayacağım." anlamına gelen giriş kısmını gerçekten büyük bir zevkle söylemiştim. Nakarat kısımlarında hareketlenen şarkı beni de hareketlendirmişti. Yerimde duramadan sürekli dans edesim geliyordu. Elimdeki mikrofonu bir yerlere bıraktım ve tamamen müziğe adapte oldum. DJ şarkının devamında hareketli parçalara geçti. Kendimi yıllar önceki o aptal kız gibi hissettim. Uslanmaz, arsız tarafım yeniden ortaya çıkmıştı ve ben yine küfrettim. Sürtük olan tarafım tüm kontrolümü ele geçirmişti. Ben şimdiden pişman olmaktan korkuyordum. Sanırım tek bardak bile olsa alkollü bir şey içmemeliydim. Kıvrak bir şekilde bedenimi hareket ettirirken ellerim kendiliğinden gömleğimin düğmelerine gitti ve onu üzerimden attım. İnce dantelli sütyen ve ip askılı atletim ile kalınca artan bir enerjiyle kendimi ortama iyice kaptırdım. Çevremde dans etmeye başlayan bir adamı kendime çektim. Tıpkı, az önceki kızların yaptığı gibi, adamın içine düşercesine dans ettim. Adamı kendime sabitleyerek bir nevi direk dansı yaptığımı bile söyleyebilirdim. Kendimi ondan uzaklaştırıp başka bir adamın kollarına girdim. Bu sefer de bir kucak dansı yapmıştım. Biraz öncekinin aksine şimdi herkesin odağında ben vardım. Tıpkı eskiden olduğu gibi... Bir tarafım ilgi odağı olmaktan keyif alıyordu. Diğer taraftan doğruyu yapmaya çalışan tarafımla bağlarımın koptuğunu hissediyordum. Kendimi yavaş yavaş başka kucaklarda buluyordum. Hepsine birer ziyafet sunar gibi kıvrımlı bedenime bakma şansı veriyordum. Karşılığında da beni öven, ne kadar güzel olduğumu söyleyen bir söz duyuyordum. Yine de bana dokunmalarına izin vermiyordum. Bu onları hem tahrik ediyordu, hem de onlara daha fazla karşılık vermiyor olmam onları deli ediyordu. Bunu onların gözlerinde görüyordum. Hepsi de şu an deli gibi beni arzuluyordu ama ben buna izin vermeyecektim. Müzik bitince kucak dansıma son verip nereye attığımı hatırlamadığım gömleğimi aradım. Bunda başarısız olunca az önceki tabureme yöneldim. Birilerinin benim hakkımda konuştuklarını duyuyordum. Islık çalan bir adam dikkatimi çekti. Adam "Kim bu fıstık?" diye sordu. Yanındaki ise "Umarım bana numarasını verir." dedi. Hepsi bunu rüyasında görürdü. Öyle bir şey olmayacaktı. Buradan tek başıma ayrılmaya kararlıydım. Tabureme döndüğümde barmene bana bir taksi çağırmasını rica ettim. Kulağıma oldukça slow bir fon müziği çalındı. İşte yine kendi sessizliğimde boğuluyordum. Üstümde sadece ip askılı atlet ve ince dantelli sütyenim vardı. İncecik kumaşın örtemediği kısımlardan taşan göğüslerim kendimi çok çıplak ve savunmasız hissettiriyordu. Kendimi korumak istercesine kollarımı bedenime doladım. Ben burada ne halt ediyordum? Genç bir adam yanıma yaklaştığında gözlerimde beliren korkuyu görmemesini umdum. Cesaret kırıntılarından arta kalan bir güvenle başımı kaldırdım ve tereddütle baktım. Elinde kirlenmiş gömleğim vardı. Sanırım yere atmıştım ve birileri ona kirli ayakkabılarıyla basmıştı. Kesinlikle hiç iyi görünmüyordu. Oturduğum tabureye yaklaşan genç adam gömleği bar tezgâhına bıraktı. O sırada barmen taksinin biraz geç kalacağını söyledi. Bunun üzerine genç adam, "Sonunda doğru bir karar verdin." diye geveledi. Ne demek istediğini sormadım. Barmene teşekkür ettim. Yanımdaki genç adama döndüm. Giyilemeyecek kadar kirlenmiş gömleğimi almaya elim varmadı. Onun gitmesi gereken yer tamamen çöptü. Genç adamla daha konuşamamıştık. Gömleğimi verince adamın gideceğini düşünüyordum. Gitmedi, ama başka bir şey de söylemedi. Yanıma yaklaşan başka bir adam laf atar gibi oldu. İstemsizce huzursuz oldum. Koluma değen elini ittirdim. Gömleğimi getiren adam koruyucu bir şövalye gibi ortaya çıktı. Sonra da "Bir sorun mu var arkadaşım?" diye sordu sert bir sesle. Diğer adam, ona kendi işine bakmasını söyledi. Yanımdaki genç adam barmene bir işaret yaptı. Çok geçmeden ortaya çıkan iki izbandut gibi adam -muhtemelen güvenlik- beni rahatsız eden adamı yaka paça uzaklaştırdılar. Genç adama çok minnettardım ama kollarımı bedenimden ayıramıyordum. Rahatsızlığımın farkına varmış gibi üzerindeki deri ceketi çıkararak omuzlarıma bıraktı. Bu hareketine de çok minnettardım. Teşekkür ederek deri ceketi üzerime geçirdim. Fermuarını yakamı kapatana kadar yukarı çekmeyi ihmal etmedim. Sonra da uzun saçlarımı serbest bıraktım. Genç adam barmene benim için sert bir kahve yapmasını söylediğinde bunu yadırgadım. Burada alkolden başka bir şeyler bulabileceğimden emin değildim ama bunu söylemedim. Çok geçmeden acı olduğuna emin olduğum ve bunu tarif ederken her zaman zehir zıkkım diye tarif ettiğim kahveyi yüzümü buruşturarak içmeye çalıştım. Genç adam, buna değişik bir anlam yükleyip yüklememekte kararsız kaldığım kadar tatlı gülümsedi. Sonra da "Nasıl, çok güzel değil mi?" diye sordu. O da bir tabureye oturmuş ve ne diyeceğimi bekliyordu. "Ya, ne demezsin!" diyerek sustum. Acı kahveden zorla bir yudum daha aldım. Orta şekerli olsa ayılamaz mıydım yani? Düşündüm de sanırım bu kadar etkili olmazdı. Beni bu iğrenç tat kendime getirirdi ancak. Birkaç yudumda yarısını bitirdiğimde yüzümü inceleyen adamın sesini duydum. "Kaç yaşındasın sen? Ergenleri buraya aldıklarını bilmiyordum." dediğinde onun bana takıldığını anladım ve gözlerimi kısarak ona ölümcül bakışlar attım. "Yirmi altı yaşında olunca ergen mi olunuyor?" dedim onu tersleyerek. Bana güvenmeyen genç adam, sanırım sahiden de söylediğime inanamıyordu. Kendini toparlayıp "Adın ne senin?" diye sordu. Hâlâ ayılıp ayılamadığımdan emin olmaya çalışır gibiydi. Gözlerimi açıp kapattığımda ben de zihnimdeki berraklığı yokladım ve sanki biraz bulanmış gibiydi. "Aleyna." dedim ama bu sırada yine hareketli bir şeyler çalmaya başlamıştı ve beni tam anlamıyla duyabildiğini sanmıyordum. Birine bir şeyler söyledi ya da hareketlerinden dolayı ben öyle sandım. Çok geçmeden sesler kısılmış yine slow bir şeyler çalıyordu. Tekrar odaklanan gözleri tüm dikkatini bana yönelttiğini gösteriyordu. Daha aklı başında davranarak oturduğum yerden doğruldum ve bedenimi ona çevirdim. Artık beni tamamen duyabildiğine emindim. Biraz daha ona yaklaşarak hafiften sesimi yükselttim. "Ben Aleyna. Sen kimsin?" diye sordum. Ona doğru yaklaşmış bedenime bakındı sonra da kulağıma yaklaştı. "Yetkin." dediğini duyduğumda gülümsedim. Elimi uzatarak hafiften dolaşan dilimle "Memnun oldum." dedim. Elimi tutarak beni kendine çekti. Uzaklaşmama izin vermeden telefon ekranından bugünün tarihini gösterdi. Genç adam, "Dikkatli bak. Tarih kısmında ne yazıyor?" diye sordu. Bilincim henüz beni terk etmediği için minnettar bir şekilde ekrandaki tarihi okudum ve "19 Mart 2020 yazıyor." dedim. Bana biraz daha yaklaşarak kulağıma eğildi ve "Bugün itibariyle reşit olabilmen için en az 19 Mart 2002'de doğman gerekiyor. Bunu biliyorsun değil mi?" diye sordu. Sonra da "Aksi takdirde sanırım seni karakola bırakmam gerekecek. Velin seni oradan alır." dedi. Bilinç bulanıklığı mıydı üzerimdeki? Emin değilim. Karakol ve ailemin beni alması kısmına tepki veremedim. Bir çocuk gibi dudaklarımı büzerek "Ne 2002'si? dedim. "Ben 1993'te doğdum." Yüzünden anlamlandıramadığım bir ifade geçti. Bana yaklaşarak "Yanında bir kimliğin var, değil mi Aleyna?" diye sordu. Ben bu sorusuna çoktan kaşlarımı çatmıştım bile. "Kimliksiz dışarı çıkılır mı hiç?" derken buldum kendimi. Boşta kalan elimle pantolonumun derin arka ceplerinden birini karıştırdım. Elime geçen kartı çıkarıp karşımdaki meraklı genç adama uzattım. Yetkin eline aldığı kimliğimi incelerken hâlâ bir elimi tutuyordu. "Aleyna Candar." dedi ve kısa bir duraklamanın ardından yine o çok tatlı gülümsemesine büründü yüzü. "Doğum tarihin 8 Aralık 1993'müş. Bak sen şu işe. Gerçekten de yirmi altı yaşındaymışsın." dediği anda ona surat astım. "Bana inanmadın!" dedim kırgınlıkla. Buna neden takıldığımı ben de bilmiyordum ama bozulmuştum işte. Yetkin iyice yanıma yaklaşarak "Kafan güzel olunca dediğine inanmak benim için biraz güçtü." dedi. "Üstelik dudak uçuklatan kucak dansın aklının tam anlamıyla yerinde olmadığını düşündürdü." Son sözlerine ilkinden daha çok bozulmuştum. Elimi tutan kolunu iterek onu kendimden uzaklaştırdım. Hâlâ elinde olan kimliğimi aldım ve arka cebime tıkıştırdım. Oradan kaçıp gitmek istiyordum ve tabureden inerek hareketlendim. Yetkin kolumu tuttuğunda, imdadıma yetişen barmeni fark ettim. Onun bir cankurtaran olduğuna karar vermiştim. Barmen, "Taksi geldi hanımefendi." dediğinde boynuna sarılabilirdim. Kolundan bir kez daha kurtulduğumda "Hemen gidiyorum." dedim. Fakat üzerimdeki deri cekete takılan gözlerim sıkıntıyla kapandı. Ceketi Yetkin'e vermem gerekiyordu. Sanırım bunu yapmak zorundaydım. Fermuara giden parmaklarımı aşağı indirdiğimde elime yapışan bu genç adam gözlerime öfkesini kusuyordu. İndirdiğim fermuarı tekrar yukarı çekerek aynı şiddetle havayı bir bıçak gibi kesip "Hanımefendi hiçbir yere gitmiyor." dedi. Yetkin'in bakışlarıyla barmene işkence ettiğine emindim. Cebinden yüzlük bir banknot çıkardı ve barmene "Bunu taksici arkadaşa ver. Buraya kadar zahmet ettiği için teşekkür ettiğimizi söyle." dedi. Başka bir banknot daha çıkararak genç adamın cebine sıkıştırdı. Sanki sus payı verirmiş gibi bahşişini bu şekilde bırakmayı tercih etmişti. Barmenin ortadan kaybolmasıyla tekrar sevimli bir ifadeye bürünen yakışıklı yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmıştı. Kendimden şüphe ediyordum ama sanırım onunda kafası hafiften güzeldi. Kirlenmiş gömleğimi alarak başıyla kendisini takip etmemi istedi. Ben de istediği gibi onu takip ettim. Dışarı çıktığımızda serinleyen havayla biraz irkildim. Onun deri ceketi bendeydi ve bu biraz vicdanımı sızlatmıştı diyebilirim. Bunu umursamamaya karar verdim. Çünkü iyi bir fikri olduğunu umuyordum. Bir sokakta yürümeye başladığımızda kendime onunla bir başıma ne yaptığımı soruyordum. Sonrasında ne düşündüğümü tekrar unutuyordum. Ücretsiz bir otoparka geldiğimizde burayı hatırladığımı düşündüm. Gelişigüzel park edilmiş onlarca araç vardı. Galiba biz de onlardan birine binecektik. İçimde hâlâ tereddütle bunun nedenini sormam gerektiğini düşünen bir tarafım vardı. Fakat bu tarafım sustuğunda ne düşündüğümü yine unutmuştum. Sanırım alkole olan dayanıklılığım geçen yıllar içinde körelmişti. Yine de düşünebildiğim için memnundum. Artık yürümediğimizi fark edince önünde durduğumuz arabaya baktım. Adam Mercedes'e biniyordu ve tamamen sıradan yerel bir bara geliyordu öyle mi? Sanırım şu an baba parası yiyen bir zengin züppesiyle karşı karşıyaydım. Barmene bıraktığı banknotları düşününce bu fikrimde haklı olduğuma kanaat getirdim. Yetkin'in yönlendirmesi ile ön koltuğa oturdum. Yanımdaki yakışıklının dünyaya düşmek üzere olan bir meteor olduğundan neredeyse emindim. Şoför koltuğuna geçip gözlerini benim üzerimde gezdirdi. Ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyormuş gibi göründü gözüme. "Nerede yaşıyorsun?" diye sordu, ben de bu sorunun cevabını düşünüyordum. "Eşyalarını yanına almış gibi görünmüyorsun. Ailen ya da arkadaşın varsa arayalım." dediğinde ağırlaşan göz kapaklarıma karşı gelmeye çalışıyordum. "Burada yaşamıyorum. Buraya birkaç günlüğüne geldim." demeyi başardığımda genç adam otelde kaldığımı zannetmişti ya da kaldığım yeri hatırlamadığımı düşünüyor olmalıydı. "Burada kimseyi tanımıyorum." dedim ve bu konuda tamamen doğruyu söylüyordum. Ortada bir sorun vardı. Kendim hakkındaki bu bilgileri tanımadığım bir adama söylemek ne kadar güvenliydi acaba? Onun yerinde başkası olsaydı çoktan canımı yakabilirdi veya beni öldürebilirdi. Olumsuz düşüncelerle arama set çektim. Bana gözlerini kararsızlıkla çevirdi. "Eğer korkmazsan bana gidelim diyeceğim ama kaldığın yeri hatırlıyorsan seni bırakabilirim." dedi fikrini söyleyerek. Uykuyla uyanıklık arasında kaldığım yeri hatırlamaya çalışıyordum. O an istediğim tek şey sadece uyumaktı. Odamı hatırlıyordum ve maalesef şimdi hatırladığım tek şey odamın dizaynı ile yumuşak yatağımdı. Adres olarak nasıl tarif edeceğimi ya da yolu nasıl bulacağımı bilmiyordum. Üzüntüyle dudaklarımı büzdüm ve bir an için gözlerimin dolduğunu hissettim. "Nerede kaldığımı biliyorum ama nasıl gidildiğini bilmiyorum." dedim. "Nasıl tarif edeceğim ki?" diye sordum. Dudak büzen halimin hoşuna gittiğine emindim. Yine yakışıklı bir meteora dönüşmüştü. "Sanırım bana gidiyoruz." dedi ve insanın yüreğini hoplatan bir gülümseme takındı. Belki de şimdi de kurtarıcı bir şövalyeye dönüşmüştü ya da her gece başka bir kadınla olan arlanmaz çapkınlardan biriydi ve bu geceki hedefi bendim. Saçmalama Aleyna, dedim kendi kendime ve başımı cama yasladım. Aklımda deliksiz bir uykunun hayaliyle beliren bir yatak vardı. Başka bir şey düşünmeden "Tamam." dedim ve çok geçmeden tanımadığım bir adamın arabasında uyuyakaldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD