16. Ağa'nın Öfkesi

2256 Words
Elimdeki telefonu ittirerek masaya bıraktım. Gözlerim hâlâ masaya sabitlenmiş, zihnimde mesajın yankısı devam ediyordu. "Ne saçmalıyor bu adam?" diye düşündüm içimden. Evli bir kadındım artık; eskiden olsa belki umursamazdım ama bu, tüm sınırları aşmıştı. Üstelik yabancı biri de değildi ki buraların töresini, adetlerini bilmesin. Kocama rağmen böyle bir mesaj atacak cesareti nasıl bulmuştu? İçimde yükselen öfke, Civan’ın öfkesine eşlik ediyordu. Civan masadan hızla kalktı, yüzü öfkeyle gerilmişti. Peşinden seslendim, "Civan!" diye. Ama beni duymadı ya da duymazlıktan geldi. Adımları, kararlı bir fırtına gibi konağın kapısına doğru yöneldi. "Berin, ne oldu?" dedi Asmin, merak ve endişeyle. Telefonu eline aldı, gözleri mesajı okudukça şaşkınlıkla büyüdü. Gözlerini benden çekmeden, kısık bir sesle mırıldandı: "Abim bu adamı öldürür." Haklıydı. Civan’ın bu mesajı karşılıksız bırakacağını düşünmek saflık olurdu. Gidip ne yapacağını bilmiyordum ama bunun iyi bir şey olmayacağı kesindi. "Asmin, Emrah’ı çağır!" dedim panikle. "Bir şey yapmalıyız, yoksa adamı gerçekten öldürecek." Asmin hiç vakit kaybetmeden yerinden kalktı, hızlı adımlarla üst kata yöneldi. Civan’ın öfkesi evi sarmış gibiydi; duvarlar bile onun şiddetle atan kalbini hissediyor gibiydi. Emrah'ı çağırırken, benimse içimdeki korku büyüyordu. Civan’ın öfkesi sınır tanımazdı. Ama bu durum, sadece onun değil, hepimizin başını belaya sokabilirdi. Asmin ve Emrah hızlıca yukarıdan indiklerinde, merdivenlerin bitiminde onlara yöneldim. Telaş içindeydim, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. "Yenge, ne oldu? Abim nerede?" diye sordu Emrah, yüzünde endişeli bir ifadeyle. "Emrah, abin öldürecek!" dedim nefes nefese. Emrah şaşkınlıkla gözlerini kısarak bir adım yaklaştı. "Kimi öldürecek? Sakin ol, yenge. Bir anlat hele," dedi. "Adar Ağa’yı! Civan mesajı görünce delirdi, bastı gitti. Hemen peşinden gitmemiz lazım!" dedim, sözlerim hızla dökülüyordu. "Adar Ağa mı?" dedi Emrah, kaşını kaldırarak. "Seni istemeye gelen Adar Ağa, öyle mi?" "Emrah! Adam mesaj atmış işte, şimdi de Civan çıldırdı. Lütfen, zaman kaybetmeyelim!" dedim sinirle, gözlerimi devirdim. 🌼🌼🌼🌼🌼🌼 Civan, masadan fırladığı gibi kimseyi dinlemeden konağın önüne çıktı. Adımları sert, nefesi öfkeliydi. Hiç düşünmeden son model Mercedes G serisi arabasına bindi, kapıyı öfkeyle çarptı. Telefonunu eline aldı, birkaç saniye duraksadıktan sonra en yakın arkadaşı Devran’ı aradı. Telefon iki kez çaldıktan sonra Devran’ın neşeli sesi duyuldu: "Ooo, damat bey! Ne oldu, beni mi özledin?" Civan dişlerini sıkarak, "Kes zırvalamayı! Adar denen o piçi hemen bul!" diye patladı. Devran bir anlığına sessiz kaldı, sonra ciddileşerek sordu: "Adar kim lan? Ne yaptı ki?" Civan sinirle direksiyona vurdu. "Berin’i istemeye gelen o piç işte! Karıma mesaj atmış! Bana adresini bul, hemen!" dedi, sesindeki öfke gittikçe yükseliyordu. Devran, "Tamam, tamam sakin ol. Hemen hallediyorum, konum atarım. Bekle beni," dedi ve telefonu kapattı. Civan telefonu bir kenara fırlattı, gözleri öfkeyle doluydu. "Kimse benim karıma yaklaşamaz. Hele o piç! Bugün o işi bitireceğim," diye mırıldandı. Motoru çalıştırdı ve hızla konağın önünden uzaklaştı. Her vites değişiminde öfkesi artıyor, direksiyonu daha sıkı kavrıyordu. Bugün birisi bedel ödeyecekti. Buna kararlıydı. Civan, yaklaşık yarım saat sonunda Devran’ın attığı konuma ulaştı. Adar Ağa, Van'da bulunan lüks otellerden birinde kalıyordu. Ailesi Mardin’e geri dönmüş, o ise burada kalıp işleriyle ilgileneceğini söylemişti. Ancak belli ki başka niyetleri vardı. Civan arabasını sert bir hareketle otelin önüne park etti. O indiğinde Devran ve yanında getirdiği birkaç adam da onu bekliyordu. Civan öfkeyle Devran’ın yanına yürüdü. "Hangi odada?" diye sordu, sesi keskin ve tehditkârdı. Devran başını salladı. "912 numarada, tek başına. Ama sakin olman lazım, burası otel. Görünürlük yüksek." Civan kaşlarını çattı, Devran’ın sözünü dikkate almadı. "Benim karıma uzanacak kadar cesursa, sonuçlarına da katlanır," dedi ve öne geçti. Devran, gözleriyle adamlarına işaret etti. Hepsi yerlerini alırken Civan otelin kapısına doğru ilerliyordu. Kapıdaki güvenlik görevlisi onu durdurmaya çalıştı: "Affedersiniz beyefendi, içeri bu şekilde giremezsiniz." Civan güvenliği umursamadı bile. Devran’ın adamları hemen müdahale edip güvenlikleri kenara çekti, Civan ve diğerleri içeri girdiler. Asansörlerin önüne geldiklerinde, Civan öfkesini kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Devran yanında durup bir kez daha onu sakinleştirmeye çalıştı: "Kardeşim, bak içeride ne yapacaksan yap ama dikkatli ol. Başımıza bela alma." Civan, Devran’ın sözlerine aldırmadan asansöre bindi. Diğer adamlar da peşlerinden geldiler. Asansör 9. kata ulaştığında, Civan’ın yüzündeki ifade herkesi susturacak kadar keskindi. Koridorun sonunda bulunan 912 numaralı kapıya doğru yürüdü. Kapının önüne geldiklerinde Devran, içeriyi dinlemek için durdu. Hafif bir müzik sesi geliyordu. Bu bekleyiş, Civan’ın sabrını daha da zorluyordu. Gözleriyle kapıyı işaret etti. Civan, Devran’ın hiçbir şey yapmayacağını anlayınca belindeki susturucu taktığı silahı çıkardı. Hiç beklemeden silahını ateşleyip kapının kilidini dağıttı ve kapıyı sert bir tekmeyle açtı. İçeri girdiğinde, Adar Ağa kanepede elinde şarap bardağıyla oturuyordu. Civan’ın aniden karşısına çıkması Adar’ı şaşkına çevirmişti. Daha bugün attığı mesajın böyle bir karşılık bulacağını hiç beklemiyordu. "Sen!" diye mırıldandı Adar, elindeki şarap bardağını önündeki masaya bırakırken. Sinirlenmişti; bu şekilde odasına girilmesi gururunu zedelemiş ve onu öfkeden deliye çevirmişti. "Sen, ne hakla benim odama böyle girersin!" diye bağırdı Adar, öfkesini kontrol edemeyerek. Civan, tehditkâr bir adım atarak silahını Adar’a doğrulttu. "Kes o sesini yoksa o şarap bardağını alır götüne sokarım!" diye bağırdı, sesi öyle yüksekti ki koridorda bile yankılandı. Adar ayağa kalkmaya çalıştı ama Civan bir anda silahını masaya doğrulttu ve bir el ateş etti. Masanın üzerine yayılan cam kırıkları ve şarapla Adar donup kaldı. "Sen kimsin lan!" dedi Civan, her kelimeyi vurgulayarak. "Benim karıma mesaj atacak cesareti bulmuşsun, ha? Ben sana o ellerini nasıl kullanacağını göstereceğim!" Adar’ın yüzündeki alaycı ifade Civan’ın öfkesini daha da alevlendirdi. "Sen o kadını hak etmiyorsun, Civan," dedi Adar, alaycı bir tonla. Cümle, odadaki gerilimi bıçak gibi kesti. Civan bir adım daha yaklaştı, silahını Adar’ın alnına dayayarak. "Ne dediğini bir daha söyle," dedi, sesi soğuk ve keskin. Gözleri karanlık bir öfkeyle parlıyordu. Adar, bu tehdide rağmen cesaretini kaybetmiş gibi görünmüyordu. "Berin'i hak etmiyorsun," diye devam etti Adar, dudaklarında küçük bir gülümsemeyle. "Onu benim gibi biri hak eder. Senin gibi kaba ve düşüncesiz bir adam değil." Civan’ın sabrı tükenmişti, ama bir yandan da kan davası çıkarma riskini biliyordu. Bu adamı burada öldürmek, iki şehir arasındaki yıllardır süregelen barışı yerle bir ederdi. Ama öldürmeyecek olması, Adar’ın bu hakaretlerinin cezasız kalacağı anlamına gelmiyordu. "Sen kim olduğunu sanıyorsun, ha?" dedi Civan, alaycı bir kahkaha atarak. "Benim karıma kafayı takacak kadar küçülmüşsün, ama sana güzel bir ders vermenin zamanı geldi." Adar geri çekilmeye çalıştı ama odanın sınırları belliydi. Civan silahını yavaşça indirdi, ama bu bir rahatlama anı değil, fırtına öncesi sessizlikti. Bir işaretiyle Devran’a döndü. "Devran, bağla şu piçi," dedi sert bir emirle. Devran başını salladı ve yanındaki adamlara işaret etti. Adar panikle ellerini kaldırdı. "Ne yapıyorsun, Civan? Saçmalama!" diye bağırdı. Civan, sessiz bir şekilde Adar’a yaklaştı, gözleri onunkine kilitlenmişti. "Bugün canını bağışlıyorum. Ama bu, acı çekmeyeceğin anlamına gelmiyor Karımın adını bir daha ağzına alırsan, seni öyle bir hale sokarım ki, kimse seni tanıyamaz," dedi. Civan, Adar’ın tehditlerini umursamadan ona doğru birkaç adım daha attı. Adar ise sandalyesinde kıpırdanarak, cesaretini toplamış gibi konuşmaya devam ediyordu. "Çöz beni, Civan. Bak, bu iş yanına kalmaz, bilirsin," dedi tehditkâr bir tonda. Civan, bu sözlere aldırış etmeden gözlerini kıstı. Tam o sırada adamları, ellerinde çeşitli ameliyat malzemeleriyle içeri girdiler. Adar, malzemeleri gördüğünde yüzü soldu, ama korkusunu belli etmemeye çalışıyordu. "Ne sanıyorsun? Böyle yapınca Berin’den vazgeçeceğimi mi? Öldürsen bile vazgeçmem. O benim olana kadar durmayacağım," dedi, alaycı bir ifadeyle. Civan bu sözlerle iyice deliye dönmüştü. Bir anda Adar’ın boğazına yapıştı, yüzünü kendi yüzüne yaklaştırdı. "Öldürürüm lan seni! Duydun mu beni? Karımın adını ağzına bir daha alma dedikçe, hâlâ ne sikime saçmalıyorsun?!" diye bağırdı, sesindeki öfke odada yankılandı. Adar, boğazındaki baskıya rağmen alaycı gülümsemesini kaybetmiyordu. "Senin gibi kaba bir herifi ne yapsın? Baksana hâline. Şiddet bağımlısı manyağın tekisin," dedi, gözlerini Civan’ın yüzüne dikerek. Civan daha fazla dayanamadı. Öfkeyle yumruğunu sıktı ve Adar’ın burnuna sert bir yumruk attı. Burnundan gelen kemik kırılma sesi ve ardından akan kan, odadaki gerilimi artırdı. Adar’ın yüzü acıyla buruştu, ama hâlâ pes etmiyordu. Civan üst üste Adar'ın yüzüne yumruklarını indirmeye devam etti. Adar, elleri bağlı bir şekilde, savunmasızca sandalyede oturuyordu. Civan’ın öfkesi her darbeyle daha da artıyor, odadaki hava giderek ağırlaşıyordu. Sonunda dayanamayarak bir tekme savurdu Adar’ın göğsüne. Adar, nefesinin kesildiğini hissetti; canı yanıyordu ama ağzını açmaya devam etmekten de geri durmuyordu. "Kaldırın şu döl yatağını!" diye bağırdı Civan, Devran’ın adamlarına. Adamlar, Civan’ın öfkesinden nasibini almamak için hızlıca harekete geçti. Sessizce sandalyeden düşen Adar’ı doğrulttular ve yeniden yerine oturttular. Civan, bir köşeye fırlattığı silahını aldı ve Adar’ın boğazına dayadı. Gözleri delirmiş gibi öfkeyle parlıyordu. Parmakları tetiğin üzerinde titremeden duruyordu. "Şehadetini getir, lan!" diye bağırdı, sesi odada yankılandı. Adar, yüzü kan içinde, yarı baygın bir haldeydi. Nefes almakta zorlanıyor ama pes etmeyeceğini göstermek istercesine mırıldanıyordu. "İyi sen bilirsin," dedi Civan, öfkesini içinde tutarak ve tam tetiği çekecekken, odada birden Berin'in tiz sesi yankılandı. "Civan, dur!" diye bağırdı Berin, sesinde çaresizlik ve korku vardı. Civan, silahını hızla Adar'ın boğazından çekerek, şaşkın bir şekilde arkasına döndü. Gözleri Berin'in odada durduğu yeri aradı, fakat kadının bakışları, ona karışan acı ve korkuyla doluydu. Berin bir adım daha ileri attı, elleri titrerken, gözleri Civan'a odaklanmıştı. "Yeter, Civan," dedi, sesi sarsılıyordu. "Yapma, lütfen." "Devran, Berin’i çıkar dedi," Civan sert bir sesle. Kadının burada daha fazla kalması, Civan’ın kararını değiştirebilirdi. Devrandan, burada olduklarını öğrenmişlerdi zaten. Devran ise sadece Emrah’ın gelmesini bekliyordu; o yüzden yeri söylemişti. Yoksa asla konum vermezdi. "Yaklaşma, Devran. Gitmiyorum hiçbir yere," dedi Berin, Civan’ın sertliğine karşın aynı sertlikle. Civan, "Berin!" diye bağırarak, Adar ve Berin’in daha fazla bir arada kalmalarını istemediğini belirtti. Berin’in kalbi, Civan’ın bağırışıyla acıyla sıkıştı, ama geri adım atmadı. Onca adamın arasında, topuklu ayakkabılarının sesi yankılandı. Arkadan, Civan’a doğru gelip onun bedenine sarıldı. Adamı ancak böyle durdurabileceğini biliyordu. Civan kaskatı kesildi, bu hareketiyle kadının çiçeksi kokusu aniden burnuna doldu. Tanıdıktı, yakın ve etkileyiciydi. Arkasına döndü, aniden. Şanslıydı ki, adam yarı baygın bir şekilde yatıyordu; yoksa kadının sesini ilk duyduğu an, kolundan tuttuğu gibi dışarı çıkarırdı. Kadının kolunu tuttuğu gibi, onu kendi bedenine çekti. Adamları zaten saygıyla kafalarını eğmişti çoktan. Emrah ve Devran, dikkatlice etrafa bakıyor, gözlerini onlardan kaçırıyordu. Asmin ise hayranlıkla abisi ve yengesini izliyordu. "Çıldırtacaksın beni, niye dinlemiyorsun ki?" dedi Civan, sessiz bir yakınmayla. Kadının kokusunu içine çektikçe sakinleşiyordu. O kokunun bağımlısıydı adeta. Omuz silkmekle yetindi sadece, Berin. "Yavrum, dışarı çıkın. Geliyorum ben," dedi, sesi bu sefer daha yumuşaktı. Kadını ancak tatlı dille gönderebileceğini biliyordu. Berin, daha sıkı sarıldı kocasına. "Gidersem öldürürsün adamı," dedi, sesi titriyordu. Civan, Berin’in hâlâ Adar’ı düşünmesine sinirlenmişti. Bu düşünce kanını kaynatıyordu. "Berin, hadi güzelim, zorlama beni daha fazla. Asmin’i al, dışarı çık. Geliyorum," dedi, sabrını zorlamadan ikna etmeye çalışarak. "Söz mü?" diye sordu Berin, gözleri endişeyle doluydu. Kocasının başına bir iş açmasını engellemek için kendi yöntemince bir önlem almaya çalışıyordu. "Söz, güzelim, söz," dedi Civan, ardından Asmin’e dönüp onay almak istercesine baktı. Berin’i nazikçe kendinden ayırdı. "Hadi git," dedi karısına, sesine kararlı bir ton yerleşmişti. Berin, odadan çıkmadan önce nefretle Adar’ın yaralı bedenine baktı, ardından Asmin’i yanına alarak odayı terk etti. Berin ve Asmin çıktıktan sonra Civan, Adar’ın sandalyede kıvrılmış yaralı bedenine tiksintiyle baktı. Silahını yeniden doğrulttu; öldürmeyecekti ama cezasız bırakmaya da niyeti yoktu. Yaptıkları ona yetmiyordu. Soğukkanlı bir şekilde, "Bu daha başlangıç," diye mırıldandı ve silahı Adar’ın bacağına sıktı. Kurşunun bedene giriş sesi odayı doldururken, Adar keskin bir acıyla inledi. Ama Civan’ın yüzündeki ifade tek bir pişmanlık belirtisi taşımıyordu. "İyi ki yaptım," diye düşündü. Sonra, arkasına dönüp adamlarına baktı. "Alın bunu, kendi çöplüğüne atın," dedi soğuk bir sesle. Çöplük dediği yer Mardin’di. Her horoz kendi çöplüğünde öterdi ve Adar oran'ın ağası olsa bile buradaki güç Civan’ın elindeydi. Ardından gözleri Emrah’a kaydı. Emrah’ın yüzü korkuyla kasılmıştı; yengesini buraya getirdiği için pişman olmuştu bile. Civan, kardeşine tehlikeli bir ifadeyle yaklaştı. "Bir daha karımı peşimden getirirsen bu piçten daha beter yaparım seni. Anladın mı beni?" dedi, sesindeki öfke keskin bir bıçak gibiydi. Son olarak, Devran’a döndü. Öfkesi hâlâ dinmemişti. Onu da payından mahrum bırakmayacaktı. "Sen ne sikime haber veriyorsun lan buna?" diye bağırdı Devran’a. Devran, sakinliğini korumaya çalışarak, "Nereden bileyim lan karını da peşine takıp geleceğini?" diye kendini savundu. Ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın, lafın kısası tüm suç yine Emrah’ın üstüne kalmıştı. Oteldekiler çoktan polise haber vermişti. Bu karmaşadan haberdar olan Devran, Civan’a dönerek, "Polis gelir şimdi, çıkalım. Halletiririm ben buraları," dedi. Her zamanki gibi tüm pis işler yine ona kalıyordu. Civan, Devran’ın dediğini kabul ederek başını salladı. "Eyvallah, kardeşim," dedi ve Devran’ı olay yerinde bırakıp Emrah’ı peşine takarak aşağı inmeye başladı. Berin ve Asmin ise dışarıda, arabanın önünde sabırsızlıkla Civan’ın gelmesini bekliyordu. Bir an önce onu görmek istiyorlardı. Uzaktan Civan’ın sağlam ve dimdik yürüyen bedenini gördüğü anda Berin’in içi rahatladı, yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Gönlü ferahlamıştı; ne kadar sert ve korkutucu olsa da onun güvende olduğunu bilmek Berin’in en büyük huzuruydu. Civan, karısının yanına geldiği gibi belinden tutup kendine çekti ve başına derin bir öpücük kondurdu. Onun çiçeksi kokusunu derin derin içine çektiği an gözlerinde bir yumuşama belirdi. "Bir şey yapmadın, değil mi?" diye sordu Berin, kollarını Civan’ın geniş bedenine sararak. Sesindeki endişe ve merak göz ardı edilemeyecek kadar belirgindi. "Berin," diye uyardı Civan, sert ama sakin bir sesle. Bu uyarı, "fazla uzatma" anlamına geliyordu ve Berin de bunu hemen anlamıştı. Sessiz kalmayı tercih etti. "Abi, sizin sırnaşmalarınızı mı izleyeceğiz burada? Gidelim artık," dedi Asmin, huysuz bir şekilde kollarını göğsünde kavuşturmuş halde. Civan, Berin’i bırakıp bu kez Asmin’e döndü ve kardeşinin saçlarını karıştırmaya başladı. "Kıskandın mı sen, ha?" dedi alaycı bir gülümsemeyle. "Ne kıskanacağım ben be!" dedi Asmin sertçe, Civan’ın elinden kurtulmaya çalışırken. "Ama Berin’e sabır diliyorum, seni almış bir kere. Kolay iş değil." Civan, Asmin’in bu tepkisini eğlenceli bulmuştu ve inadına saçlarını daha da karıştırmaya devam etti. "Civan, bırak kızı artık, yeter," dedi Berin, gülerek. Onun bu tatlı müdahalesiyle Civan, sanki emir almış gibi hemen durdu. Emrah ve Asmin ise abilerinin bu güçlü kadının yanında nasıl yumuşadığını görmekten eğleniyorlardı. Göz ucuyla birbirlerine bakıp hafifçe gülümsediler. Berin, Civan’ın tüm sertliğine rağmen bir bakışıyla onu durdurabilen tek kişiydi. Asmin ve Emrah, Emrah’ın arabasına binerken, Civan ve Berin de Civan’ın arabasına geçti. Herkes araçlarında sessizdi; yaşananlar, hepsini fazlasıyla yormuştu. Motorların sesi geceyi bölerken, araçlar konaklarına gitmek üzere yola çıktılar. Bugün yaşadıkları gerginlik ve stres, hepsini yeterince yıpratmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD