Ağalar kararlarını verip konuşmuştu. Yarın Civan ile imam nikahım olacaktı. İçimde tarif edilemez bir acı vardı. Öte yandan, Asmin doğru düzgün tanımadığı biriyle evlenecekti. Onun için de ayrı bir hüzün içindeydim. Abimin başını da yakmıştım.
Babam, büyük bir düğün yapılmasını istemişti. Düğün ne kadar gösterişli ve şatafatlı olursa, o kadar iyi olurmuş. Madem kızı evleniyordu, en iyisi olması gerekiyormuş. Düğün için en az bir hafta boyunca hazırlanmak gerekiyordu: gelinlik, düğün salonu… Bir sürü iş vardı.
Asmin, düğün istemediğini söylemişti. Civan ise, en azından evleneceği için içinde bir şey kalmasın diye düşünmüştü. Asmin'in abimin yanına çok yakışacağını düşünüyordum. Kumral saçları ve bembeyaz teniyle fıstık gibi bir kızdı.
Umarım iyi anlaşırlar. Elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. İmam nikahı kıyılacak, bizim düğün üç gün sonra, Serhat ve Asmin'in düğünü ise bizimkinden iki gün sonra olacaktı. Civan, “Ben hallederim,” demişti. Bu kadar kısa sürede nasıl halledeceğini merak ediyordum.
Şimdi, babamlarla birlikte evime
dönüyordum. Beni evden alacaklardı. Civan beni geri göndermek hiç istemese de, mecburen göndermişti. Ne bir isteme, ne bir nişan… Yarın direkt nikah kıyılacaktı. Tanıdıklarını araya sokup, üç gün sonra resmi nikahı yapacaktık. Bu adamın her şeye bu kadar çabuk ulaşması, sinirlerimi iyice bozuyordu.
Serhat, arabada kuduruyordu, kendi kendine. Babamlar ve abilerim bana hiçbir şey söylememişti ama yüzlerinde bir hayal kırıklığı vardı. Ne olduğunu anlayamıyordum. Herkes, Civan’ın beni kaçırdığını düşünüyor, fakat aslında durum öyle değildi. Gerçekten buna ne kadar üzülsem de, durumun iç yüzü çok farklıydı.
Konağa vardığımızda, ard arda 5-6 araba durdu. Arabalar durunca hepimiz indik. Konağın adamları hemen kapıları açtı ve biz içeri girdik.
Arabaların sesiyle herkes aşağıya toplanmış gibiydi. Babam önde, ben ve abilerim arkadaydık. Annem, yaşlı gözlerle sendeleye sendeleye bana doğru geldi. Sarılacak gibi olmuştu, fakat elini kaldırarak suratımı öyle bir tokatladı ki, bu annemin bana ilk tokadıydı.
"Yazıklar olsun sana," dedi, yüksek sesle. Kafamı kaldırmamıştım ama herkesin anneme şaşkın bakışlarla baktığını hissedebiliyordum. Saçımın telini kıyamayan annem, bana tokat atmıştı.
Zaten ruhen yaralıydım, bir de bu hareketiyle ruhum daha da yara aldı. Acılar içinde kıvranıyordum, hem bedenim hem de ruhum buna dayanamıyordu. Herkesin yükü omuzlarımdaydı, ama bir tek ben çırpınıyordum.
Kafamı kaldırdım ve anneme doğru bakarken gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı
"Anne…" diye fısıldadım. Yaptığı hareketten sonra, beni teselli etsin diye bekliyordum hâlâ.
Anneme ihtiyacım vardı. Ama o, beni hiç beklemediğim bir şekilde itti. "Anne deme bana," dedi, "Benim senin gibi bir kızım yok artık." O kadar duygusuz bakıyordu ki gözleri, bir yabancı gibiydi. Annem böyle biri değildi.
O sırada, dedem anneme doğru seslendi. "Gelin çekil hele torunumun yanından," dedi. Dedem de mi vuracaktı bana?
Annem dedemin sesini duydu, biraz uzaklaştı, ama çok mesafe yoktu aramızda.
Dedem, "Gel kızım," dedi, kollarını açarak. Hiç düşünmeden arasına girdim. Yaşlı olmasına rağmen dinçti. Kafamı göğsüne yasladığımda, hıçkırıklar ağzımdan kaçtı.
Sıcak bir kola ihtiyacım vardı, teselli etsin diye. Hiç kimsenin yanında ağlamayan ben, dedemin kolları arasında hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Biraz kaldıktan sonra sakinleşmiştim. Kafamı kaldırdım ve yüzümdeki yaşları sildim. Yeterdi bu kadar gözyaşı.
"Ne oldu oğlum, de hele?" diye sordu dedem babama.
"Ne olacak baba, berdel oldu. Civan'la Berin evlenecek, Serhat'la da Asmin," dedi babam sinirli bir şekilde.
"Abinin de başını yaktın, aferin sana," dedi annem, oradan sinirle.
Babaanem, sedirlerden kalktı ve yanımıza geldi. "Ne dersin sen oğul? Civan Ağa, kaçırmış kızı, ne diye berdel yaparlar?" dedi babaanem, biraz alaycı bir şekilde.
Amcamlar kenarda sessizce bekliyorlardı. Kuzenlerim sedirlerin orada duruyordu. Zeynep okulda olmalıydı, ya da başka bir yerdeydi.
Babam, "Civan Ağa Berin Hanım'ın da rızası olduğunu söyldi," dedi. Ama sesinde alay vardı, kabul edemediği bir durumdu bu.
Annem, niye şaşırmamıştı ki bu duruma? Bir dakika, Civan ne demişti, Berin’in de rızası varmış. Civan ne yapmış böyle? Nelere mal olduğunun farkında mıydı bu adam? Annem asla affetmezdi beni, abimin katilleri onlar.
"Ben yapmadım," dedim, kafamı sallayarak. Ama kimse bana inanmıyordu. Civan’a inanıyorlardı, ama kendi kızlarına inanmıyorlardı.
"Yazıklar olsun sana," dedi babaanem, onaylamaz bir şekilde bakarak.
"Yarın gelip imam nikâhı yapacaklar, 3 gün sonra da düğün var. Serhat’ınki de 5 gün sonra olacak," dedi babam.
Sonra bana döndü ve, "Kızım, ne yapmışsa yapsın, babasının evinden gelinliğiyle çıkacak," dedi. Sonra diğerlerine döndü ve, "Siz de hazırlıklarımızı yapın," dedi. Bu sözler daha çok babaannem ve anneme gibiydi.
"O kızcağızın da başını yaktı ha, Berin! Bu kadar insanın vebalini nasıl aldın?" dedi annem.
"Gülistan, al ananı, çıkar yukarı," dedi dedem Ferhan abimin karısına.
Yengem hemen harekete geçti, annemin yanına yaklaşıp, "Ana, hadi yukarı çıkalım," dedi çekingen bir sesle. Annem, hiç olmadığı kadar sinirliydi ve öfkeyle derin bir nefes alıp verdi.
Son bir kez bana nefret dolu gözlerle baktı ve hiçbir şey söylemeden yukarı çıktı. Yengemin onunla gitmesine izin vermedi; yalnız kalmak istiyordu.
Babam bana döndü, sakin bir sesle, "Kızım, sen de odana çık. Biz biraz dedenle ve amcanlarla konuşacağız," dedi. Beni bu konuşmalardan uzak tutmaya çalışıyordu, üzülmemi istemediği belliydi. Ama artık fark etmezdi, çünkü ben çoktan kırılmıştım. Annemin o tokadını ve nefretle bakan gözlerini ölsem de unutamazdım.
Sessizce başımı salladım ve odama yöneldim. Yengem de hemen arkamdan geliyordu. Odaya girer girmez, yengem, "İyi misin?" diye sordu.
Yüzümde buruk bir tebessüm belirdi.
"Çok iyiyim yenge, görmüyor musun? Herkes Civan'la kendi rızamla kaçtığımı düşünüyor," dedim, sesimde derin bir acı vardı. İçimde büyüyen kederin dışa vurumuydu bu.
Yengem biraz duraksadı, sonra beni teselli etmeye çalışarak, "Yapacak bir şey yok canım. Olanla ölene çare olmaz. Hem belki seversin adamı," dedi.
Yengemin niyetini anlıyordum, ama bu cümle bana daha da ağır gelmişti. Sorun Civan'ı sevmem değildi. Seviyordum, hem de çok. Ama onun yüzünden annem bana böyle davranmış, "Benim senin gibi bir kızım yok artık," demişti. Bunun hesabını kim verecekti bana?
Gözlerimden bir damla yaş süzülürken, buruk bir sesle, "Sorun onu sevmem mi, yenge? Annemi görmedin mi?" dedim.
Yengem, beni güçlendirmek istercesine, "Dirayetli ol Berin. Annen abin için üzgün. Hem nerde benim o dik başlı, kimseye eyvallahı olmayan görümcem?" dedi.
Kendimi tutamadım ve sessizce, "Öldü o kız, yenge," dedim, gözlerimden yaşlar süzülürken.
Yengem bir şey söylemedi, sessizlik odada yankılandı. Ardından, "İzin verirsen duşa gireceğim," dedim yengeme. O başını sallayarak odadan çıktı, ben de kendimi banyoya attım.
Küveti doldurup içine girdim. Suyun sıcaklığı, bedenimi gevşetirken gözlerimden süzülen yaşlar durdurulamaz bir şekilde akıyordu. Her şey bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu: abim, annemin nefret dolu sözleri, yüzümdeki tokadın izi ve üzerimdeki bu ağır yük... Tüm bunlar, ruhumu kemiren bir kabusa dönüşmüştü.
Nefes almakta zorlanıyordum, sanki göğsümün üzerinde görünmez bir ağırlık vardı. Ne yapacaktım? Nereye kaçacaktım? Her şey üst üste gelmiş, beni boğuyordu. O kadar yorulmuştum ki, keşke o gün her şey son bulsaydı diye düşünüyordum. Gözlerim kapalı, suyun içinde bir ağırlığa teslim olmuştum. Ama ne yaparsam yapayım, içimdeki fırtınayı dindiremiyordum. Her şey, ama her şey, avuçlarımın arasından kayıp gitmişti.
❇️❇️❇️❇️❇️❇️
Küvetten çıkıp kendimi bir havluyla sardım. Suyun sıcaklığı bedenimi biraz olsun rahatlatmıştı, ama ruhumdaki ağırlık hâlâ oradaydı. Dolabıma yönelip siyah, sade bir elbise seçtim ve üzerime geçirdim. Siyah, bu karanlık ruh hâlime en uygun renkti.
Oturup biraz dinlenmek istiyordum ki odamın kapısı çalındı. Hafif, çekingen bir vurma sesi... Ardından Zeynep’in titrek sesi duyuldu.
"Abla, gelebilir miyim?" dedi. Sesi kırılgan, neredeyse bir fısıltı gibiydi.
Derin bir nefes alarak, "Gel Zeynep," dedim.
Kapı yavaşça açıldı ve içeri girdi. Yüzündeki ıslak gözler, ilk anda dikkatimi çeken şeydi. Zeynep’in ağlamış olduğunu görmek içimi bir kez daha burktu.
"Sarılabilir miyim?" diye sordu çekingen bir şekilde.
Kollarımı hemen açtım ve Zeynep koşar adımlarla gelip kollarıma sığındı. Benim de ona ihtiyacım vardı. Kardeşimin sıcaklığı, bir nebze olsun beni teselli ediyordu.
"Çok korktum, abla," dedi, hıçkırıklarla dolu bir sesle. "Sana bir şey olacak diye çok korktum."
"Sakin ol , ablacığım," dedim onu rahatlatmaya çalışarak. "Benim suçum her şey," diye ekledim, gözlerimde biriken yaşları tutmaya çalışırken.
"Öyle deme, abla," dedi Zeynep, göğsüme yasladığı başını kaldırarak bana baktı. Gözleri acıyla doluydu.
"Öyle, Zeynep, öyle..." dedim derin bir nefes alarak. Zeynep, kollarımı bıraktı, ama gözlerini benden ayırmıyordu. Yatağıma geçip oturdum.
"Abla, herkes senin Civan’a kaçtığını söylüyor. Bu nasıl olabilir?" dedi Zeynep, şaşkınlıkla.
Derin bir nefes daha alıp Zeynep’e bakarak, "Anlatacağım," dedim. "Her şeyi anlatacağım." Ve o an, en başından itibaren her şeyi anlattım. Civan’ın yaptıklarını, söylediklerini, düştüğüm zor durumu bir bir açıkladım. Zeynep sessizce dinledi, gözleri kocaman açılmıştı.
"Abla, Civan abi niye böyle bir şey söyledi sence?" diye sordu sonunda. Şaşkınlığı ve hayal kırıklığı sesine yansıyordu.
"Bilmiyorum, Zeynep," dedim. Artık her şeyden o kadar yorulmuştum ki, kelimeler ağzımdan dökülürken bir isyan tonu taşıyordu. "Ben artık hiçbir şey bilmiyorum."
Kafam karmakarışıktı, düşüncelerim bir yere odaklanamıyordu. Hava iyice kararmıştı. Odaya sessizlik çökmüş, sadece dışarıdan gelen hafif bir rüzgâr sesi duyuluyordu. Ama içimdeki fırtına, o sessizliği paramparça ediyordu.
Bir anda kapı çalındı ve Zerya’nın çekingen sesi geldi dışarıdan.
“Gel, Zerya,” dedim derin bir nefes alarak. Kapı yavaşça açıldı ve Zerya, kafasını eğerek içeri girdi.
“Hanımım, Şerif Ağa sizi akşam yemeğine çağırıyor,” dedi ürkek bir şekilde.
Of çekerek başımı ellerimin arasına aldım. “Gelmesem olmaz mı?” dedim, yorgunluğum sesime yansımıştı. Yatağıma uzanıp her şeyden uzaklaşmak istiyordum sadece.
Zerya biraz daha eğildi. “Şerif Ağa’nın kesin emri var, hanımım. Ailesiyle birlikte yemeğe katılsın, dedi,” diye ekledi.
Gözlerimi kapatıp içimden bir kez daha ofladım. “Tamam, sen çık Zerya. Geliyoruz,” dedim ve onu gönderdim.
Zerya odadan çıkarken başımı toparlamaya çalıştım. Zeynep’e döndüm ve yavaşça, “Hadi, inelim,” dedim.
Konuyu kapatmak istiyordum, ama bu mesele daha çok konuşulacak gibiydi. İçimdeki huzursuzluk bir türlü dinmiyordu.
Beraber Zeynep'le aşağı indik ve masadaki yerlerimize oturduk. Amcamlar çoktan gitmiş olmalıydı. Bu iyiydi.
Annem, biz merdivenlerden inerken bile gözlerini benden ayıramıyordu. Bakışlarındaki soğukluk içimi parçaladı.
O an, her şey daha da zoruma gitti.
Halbuki bilse, canıma kıyacakken Civan’ın son anda yetişip beni kurtardığını… Ama gerçekler başka türlü anlatılmıştı. Kimse de asıl olanı bilmeyecekti.
Yemeğe başladık, herkes sessizdi. O kadar çok konuşulacak şey vardı ki, ama kimse tek kelime etmiyordu. Derken, babam sessizliği bozdu.
“Civan Ağa aradı,” dedi, ağır ama kararlı bir sesle. “Yarın öğleye doğru buraya gelecekler. Nikah için hazırlıklar yapılacak. Asmin’in nikahı da onların konağında olacakmış.”
Babamın sözleri evin havasını daha da ağırlaştırdı. Ardından, annem ve babaanneme dönerek ekledi:
“Sabah erkenden kalkın, hazırlıklarınızı yapın. Onlar geldiğinde her şey hazır olacak. Nikahtan sonra düğün için çarşıya çıkıp gerekli eşyaları alırsınız.”
Annem, babamın söylediklerini dinledikten sonra yüzünde soğuk bir ifadeyle konuştu:
“Öylece oğlumun katillerinin kızını konağıma gelin diye mi getireceğim?”
Sesi sakin ama bir o kadar keskin ve soğuktu. Sanki o cümleyle beni tamamen yok etmişti. “Artık benim kızım değilsin” sözlerini ne kadar ciddiyetle söylediği belli oluyordu.
Babam derin bir nefes aldı ve anneme hiddetle karşılık verdi:
“Başka çaremiz mi var, hanım? Sanıyor musun ki ben çok memnunum kızımı verip onların kızını almaktan? Kan dökülmesin diye buna mecburuz.”
Bu konuşmalar beni daha da köşeye sıkıştırdı. Dedem, ortamın tansiyonunu düşürmek ister gibi buruk bir ifadeyle konuştu:
“Torunuma yüklenmeyin. Belli ki sevmiş oğlanı.”
Dedemin sözleri masada bir an için sessizliği getirdi ama hemen ardından herkesin dikkatini üzerime çekti. Civanı sevdiğimden bahsediyordu. Ne kabul edebildim ne de inkar ettim; sessizce başımı eğdim.
Annem, dedemin sözlerine kızgınlıkla karşılık verdi:
“Ne geldiyse başımıza bu sevgi yüzünden geldi zaten, baba.”
Sesi alaycı ve öfkeliydi. Benimse yüzüm kızarmıştı. Sessizce her şeyi kabullenmiş gibi davrandım.
Sessizlik, bir kez daha Serhat abimin patlayan sesiyle bozuldu:
“O kıza bu evde cehennemi yaşatacağım!”
Abim, öfkeyle yumruklarını sıkıyordu.
Dayanamadım. Sesim titreyerek ama kararlılıkla cevap verdim“O kızın bir suçu yok, abi! Her şey benim yüzümden oldu.”
Asmin’in haksız yere suçlanmasına izin veremezdim. Suç, sadece bendeydi.
Abim bana bağırarak karşılık verdi:
“Evet, senin suçun! Her şey senin yüzünden oldu!”
Öfkesi gözlerinden okunuyordu. Asmin’le evlenmek zorunda kalmayı hazmedemiyordu. O da kırgındı bana bunu da öfkesiyle perdeliyordu.
Annem de araya girdi, abimi destekler bir şekilde:
“Oğlum haklı. Kanlımızın kızını başımızın tacı yapacak değiliz!”
Sözleri kalbime bir bıçak gibi saplandı. Annem... Ne zamandan beri bu kadar sert, bu kadar acımasız olmuştu?
Tam o sırada babam, masaya yumruğunu vurur gibi bir tonla konuştu:
“Leyla! Serhat! Berin haklı. O kızcağız, kan dökülmesin diye her şeyi kabul etti. Ona yüklenmeyeceksiniz. O kız, bu evin gelini olacak ve ona göre davranacaksınız!”
Babamın sözleri masadaki gerilimi biraz olsun azaltmıştı, ancak bu geçici bir sessizlikti.
Masanın çevresindeki herkesin içinde, yılların birikimi olan öfke, kırgınlık ve düşmanlık hâlâ kımıldıyordu. Huzur sadece bir yanılsamaydı, çünkü bu evde kimse tam anlamıyla huzur bulamazdı.
Daha fazla yiyemezdim. Her lokma boğazımda düğümlenmişti. Yediklerim mideme değil, sanki direkt ağırlık olarak kalbime oturuyordu. Sandalyemi usulca çekip ayağa kalktım. "Afiyet olsun," dedim masadakilere bakmadan.
Dedem, kısık bir sesle konuştu:
"Torunum, yemeğini yememişsin ki..."
Ona döndüm, zoraki bir gülümseme ile cevap verdim:
"Sağ ol, dedem. Doydum ben."
Bir an bile daha orada kalmak istemiyordum. Hızla masadan ayrıldım ve salondan çıkarak merdivenlere yöneldim.
Babaannem de amcamlarla gitmişti bu gece. Bu kadar olayın ortasında neden gitmişti, bir fikrim yoktu. Resmen koşa koşa merdivnleri çıktım ve odama girdiğim gibi üstümü çıkarıp yatağa girdim. Ancak uyuyarak geçerdi bu dert.
❇️❇️❇️❇️❇️❇️
"Abla, abla uyan!" Başımda bir ses duydum.
"Abla!" diye bağırdı son kez. Hızla yerimde doğruldum. Kimdi bu manyak sabahın köründe beni uyandıran?
"Nihayet!" dedi Zeynep. Gözlerimi açtığımda sesin ona ait olduğunu anladım.
"Ne oluyor, Zeynep? Sabahın köründe bu neyin telaşı?" dedim isyanla.
"Ne olacak, ablam, evleniyorsun!" dedi Zeynep alaycı bir gülümsemeyle.
O an her şey bir bir zihnime geri geldi. Uyku ne güzeldi... Tüm dertlerden uzakta, tasasız bir dünya. Ama şimdi bu gerçekle yüzleşmek zorundaydım.
"Sana da günaydın, Zeynep," dedim alayla.
"Abla, uyan artık! Saat on ikiye geliyor. Nasıl bu kadar uyuyabiliyorsun, anlamıyorum!" dedi sabırsızlıkla.
Bunlar da hiçbir şeyden memnun olmuyordu. Uyuyorsun sıkıntı, uyanıyorsun sıkıntı. Ne yaparsan yap yaranamıyorsun. O sırada Zeynep’in elindeki beyaz elbise dikkatimi çekti.
"O ne Zeynep?" dedim elindekini işaret ederek.
"Babaanem gönderdi. Civan ağalar birazdan gelecekmiş. Abdestini alsın, sonra da bunu giysin dedi. Onlar geldiğinde seni çağıracaklarmış," dedi Zeynep. Elindekileri yatağıma bıraktı.
Beyaz elbiseyi elime aldım. Uzun kollu, sade ama gösterişli bir elbise. Yanında bir de başımı örtmek için bırakılmış bir şal vardı. Bu elbiseleri giyip Civan’ın Allah katında karısı olmaya gidecektim. Şaka gibiydi, ama bu sefer şaka değil, gerçeğin ta kendisiydi.
Zeynep sanki düşündüklerimi duymuş gibi, "Abla, şaka maka evleniyorsun Civan abiyle," dedi sevinçle. Hiç şüphesiz aramızdaki en mutlu kişi oydu. Asmin’i eskiden de severdi; yaşları birbirine yakın olduğu için aralarında ayrı bir bağ vardı.
"Evleniyoruz, Zeynep, ama Civan’ın kendi isteğiyle bana geldi demesini unutamıyorum. Annem yüzüme bakmıyor. Abimler desen aynı. Nasıl mutlu olayım ki?" dedim içimde birikenleri dile getirerek.
"Haklısın, abla... Ama onlar da zamanla affeder. Şu an sinirliler, o yüzden böyleler," dedi Zeynep teselli etmeye çalışarak. Ama benim buna inancım yoktu.
"Duygusala bağlama şimdi, abla. Hadi kalk!" dedi ve beni resmen yataktan sürükleyerek çıkardı.
"Hadi abla, git abdestini al. Ben burayı toplarım," dedi, yere dağılmış elbiseleri ve yatağı işaret ederek.
Onaylayarak elbiseyi de aldım ve banyoya girdim. Abdestimi alıp üzerime giydim. Babaanemin gönderdiği bu elbise, hiçbir yerimi açıkta bırakmayacak şekilde tasarlanmıştı.
Banyodan çıkıp odaya girdiğimde Zeynep odayı toplamış, yatağın üzerinde telefonuyla uğraşıyordu. Kapıyı sesli bir şekilde kapatınca irkildi ve bana döndü. Gözleri bedenimde hayranlıkla dolandı.
"Çok yakışmış, abla!" dedi hayranlıkla.
"Sağ ol, Zeynep. Sağ ol," dedim iç çekerek.
Kocaman sırıttı ve elindeki beyaz şalı uzatarak, "Bunu da tak, abla. Eniştem gelmiş, bekletmeyelim değil mi?" dedi göz kırparak.
Elindeki şalı aldım ve dikkatlice kafama taktım. Şüphesiz, beyaz tenime oldukça yakışmıştı. Aynadaki görüntüme kısa bir süre baktım; üzerimdeki beyaz elbise ve şal beni bambaşka biri gibi hissettiriyordu. Derin bir nefes aldım, sanki bu nefesle beraber tüm korkularımı bastırmaya çalışıyordum.
Zeynep kapıyı açtı, ben de peşinden adım attım. Merdivenlerden yavaşça inmeye başladık. Her adımda kalbim biraz daha hızlı atıyordu. Aşağıda bekleyenler... Özellikle o. Sevdiğim adamın helali olacaktım birazdan. Düşüncesi bile inanılmaz bir şeydi.
Ama bu mutluluk, içimdeki karmaşayı bastıramıyordu. Sevdiğimle evleniyordum, evet, ama bu evliliğin ardında ne kadar büyük bir fırtına vardı kimse bilmiyordu. Göz ucuyla Zeynep'e baktım; yüzünde bir mutluluk vardı.
Salonun kapısına yaklaştığımızda içeriden konuşma sesleri geliyordu. Derin bir nefes daha aldım. Bu nefesler yetmez gibi görünse de kendimi sakinleştirmek için başka bir çarem yoktu. Kapıdan içeri adım attığımda ise herkesin bakışları üzerime çevrildi.