✨️Gelecek✨️

1173 Words
Sabah saçta pişirilen ekmeğin kokusunu alarak uyandım. Günlerdir abur cuburla besleniyordum. Kaçtığım zaman yoldayken aldığım yiyecekler tükenmek üzereydi. Gurur yapmayı bırakıp evden çıktım. Komşu kadınları selamdım ana dilimle. Ekmeği saçta pişiren yaşlı kadının soğuk bakan gözleriyle karşılaşınca istemsizce gerildim. Yaşlı kadının gelinleri beni içtenlikle selamladılar. Onlara yardım edemediğimi hamilelikten dolayı ağrım olduğunu söylediğimde yaşlı kadın insafa gelip bana iki tane sıcak ekmek uzattı. Kendileri için hazırladıkları kahvaltıdan yiyebileceğimi söyleyince utanma duygusundan yoksun bir halde yanıbaşımda olan kahvaltı tepsisinin önüne oturup iştahla yemeğimi yedim. Karnım doyunca onlara teşekkür edip oradan ayrıldım. Ne zamana kadar böyle sürecekti bilmiyordum. Biriktirdiğim mutluluklar göz yaşlarımla harcanıyordu. Amaçsızca yürüyordum. Kendi kendime şarkı mırıldanıyordum. Buruk bir tebessümle kıvrıldı dudaklarım. Eski beni hatırladım birden. Tükenmez bir neşem vardı benim. Mavi gözlerimle övünür uzunca aynaya bakar gurur duyardım kendimle. Dalgalı koyu sarı saçlarımı altına benzetir annemle ablalarıma takılır 'benim binlerce altınım var' diye gülerdim kendime. Harçlıklarımı biriktirir sonu mutlu biten romanlar alır babamdan gizli okurdum. Televizyonda sevdiğim şarkılar çalınca sesi yükseltir şarkıya eşlik ederdim. Benim dünyam müziklerden romanlardan oluşuyordu. Romanların kahramanlarını arkadaş edinmiştim kendime. Dış dünyadan babam kimseyle arkadaş olmama izin vermemişti çünkü. Orta okuldan sonra okumama izin vermediler. Okuldaki arkadaşlarım bir iki kez evimize gelmişlerdi babam buna şahit olduğu zaman arkadaşlarıma ateş püskürmüş bir daha evimize adım atarlarsa onları döveceğini söylemişti. Arkadaşlarımın önünde rezil olmuştum. O zaman bütün öfkemi kusmuştum babama. Beni öyle bir dövmüştü ki hastanelik olmuştum fakat hastaneye götürmediler. Haftalarca ağrı kesici yutmuş annemin eczaneden aldığı morluklar için olan kremler sürmüşlerdi vücuduma. Yıllar böyle sürüp gitmişti. Ama benim yüreğim orta okulu okuyan kızda kalmıştı. O kızın üniversite okuyup hemşire olduğunu hayal ettim hep. Kendimi böyle avuttum. Sonra Orhan çıkmıştı karşıma. Aynı mahallede oturuyorduk. Babam tüm parasını metresine kaptırdığı için iflas etmişti. Babam gırtlağa kadar borca batmıştı. Artık benimde eve ekmek getirmem gerekiyordu. Orhan bana ustabaşı olduğu tekstil fabrikasında iş bulmuştu. Babam Orhan'a güveniyordu. Beraber işe gidip geliyorduk. Orhan iş çantamı taşırdı fabrikaya kadar. Hiç ilgi görmeyen ben bu davranıştan öyle etkilenirdim ki saatlerce karnım tatlı tatlı sancırdı. Biz kadınların ortak tek bir hassas noktası vardı oda kalbimizdi. Hemen yumuşuyorduk erkekler karşısında. Bir çiçek bir yüzük bir şiirle aklımızı yitirir gibi oluyorduk. Elin oğlunun sevgisine muhtaç yetiştirilmiştik bir kere. Suçlu biz değildik ki. Suçlu babalarımız abilerimizdi. Hiçbir kız hayattan bıkıp huzuru koca evinde aratacak duruma getirilmemeliydi. Belki çoğu kadın itiraf edemiyordu ama birçok kadın baba evinden kurtulmak için evleniyordu. Benim Orhan'la evlenmem de bu yüzdendi. Acı acı güldüm bende diğer kadınlar gibi umduğumu bulamadım. Koca evi de başka bir dertmiş. Orhan'ın beni komşumuzla aldatmasından sonra dünyamın rengi gri oldu. Daha sonralar da yataklarımızı ayırdığım için Orhan öfkelenmiş beni birlikte olmaya zorlamıştı. Çiçek koyduğum vazoyu kafasına geçirmiştim. Böykelikle Orhan bir daha yaklaşmak istememişti. Sürekli telefonu çalıyordu Orhan yanımda konuşmuyor evden çıkıp sokakta yürüyerek konuşuyordu. O uyurken parmak izi şifresini koyduğu telefonu alıp parmağını telefona bastırıp açmıştım. Bir değil bir sürü kadınla meşajlaştığını onlarla yan yana oldukları fotoğraflar görmüştüm. Nefretim daha çok artmıştı. Güzeller köyünü bulmak epey zamanını almıştı Arslan'ın. Helikopterden indiğinde hızlıca yürüdü. Derelerden geçti. Koyun sürülerinin arasından geçtiğinde uzağında uzun koyu sarı saçları olan bir kadını arkası dönük bir halde gördü. Mahru'nun saçlarıda sarıydı. Hızlıca yürüyüp ona yetişti. İncecik bileğinden nazikçe kavradı kadını. Kadın irkilip ona bakınca onun Mahur olduğunu gördü. Ansızın beliren adam yüreğimi ağzıma getirmişti. Bileğimi sertçe çekip "Sende kimsin ne istiyorsun benden?" Diye tersledim onu. "Sen Mahru'sun" Bu yabancı adam beni tanıyordu. İyi ama nereden tanıyordu "Kimsin sen?" "Arslan Karadağ ve bebeğinin babası" Başım döndü birden. Nefesim tıkandı. Her şey herkes dönüyordu etrafımda. Bebeğinin babası. Bu sözler beynimde uğulduyordu. Gözlerim karardı yer ayağımın altından kaydı. Arslan Mahru'nun bayıldığını görünce onun yere düşmesine mani olup kucakladı birden. Bu yabancı kadını bulduğu için tarifsiz bir mutluluk yaşıyordu içinde. Mahru'ya minnet etti. Canı pahasına bebeklerini korumak için kaçmıştı. Her kadının cesaret edemeyeceği bir özveriydi bu yaptığı. Helikoptere yaklaştıklarında "seni biraz kaçırmış gibi olacağım" dedi. Ve helikoptere bindirdi Mahru'yu. Yanına oturup şişedeki sudan biraz avucuna döküp Mahru'nun solgun yüzünü serinletti. Sırf çocuğunu öldürmesinler diye bilinmezliğe doğru kaçmıştı. Yüce bir insandı Mahru. Arslan ona saygı duyuyordu. Saatler sonra gürültülü bir sesle uyandım. Bebeğimin babasını karşımda oturmuş bana bakarken görünce panikle doğruldum. "Nerdeyim ben?" "Helikopterdeyiz evime gidiyoruz. Adana'ya" "Seninle geleceğimi kim söyledi?" Diye parladım birden. "Beni resmen kaçırıyorsun herif. İndir şu uçağı hemen" "Özür dilerim. Hastanedeki karışıklığı öğrendiğimden beri ne yapacağımı şaşırdım. Bebeğimi canınız pahasına korudunuz" "Bebeğim bana ait anladın mı? Sadece bana ait." Arslan Mahru'ya doğru eğilip "Bebeğimiz ikimize ait" dedi. Yutkundum. Dengem sarsılmıştı. İkimize ait. Demişti. "Annesi sensin babası da benim" dedi Arslan yumuşak bir tavırla. Mahru'nun çok korktuğunu görebiliyordu. "Bebeğimi benden alacaksın" diye sızlandım. "Neden öyle bir şey yapayım ki?" "Karın başka bir kadından olan bebeğinin annesini görmek ister mi hiç? Hiçbir kadın istemez" "Ben evli değilim" dedi Arslan düz bir sesle. Şaşırmıştım. Evli olmadığı halde beden tüp bebek yapmak istemişti bu adam. Derdi neydi. Arslan sabırla "Karım çok uzun bir zaman önce öldü. Kızım lösemi oldu bir kez yendi bu lanet hastalığı fakat hastalık tekrardan nüksetti. Kök hücre bağışında bulunan birçok insan oldu ama hiçbiri kızımın dokusuyla uyuşmadı. Tek bir şansım vardı oda bebek" dedi. Arslan'ın hasta olan kızına içim acımıştı. "Peki bebeğimizden mi kök hücre alacaklar? Ya zararlıysa bu?" "Yeni doğan bebeklerin kordon kanında kök hücre bulunuyor. Yani bebeğimize bir zarar gelmeyecek için rahat olsun" "Hastanede bir karışıklık oldu tüpler karıştı. Ya yine bir karışıklık olduysa? Belkide senin yerine başka bir adamdan hamile kaldım olamaz mı?" "Bunun için babalık testi yaptıracağım. Ama iki defa hata yapmayacaklarını umuyorum. Çünkü kızımın bir kardeşe ihtiyacı var" "Peki ben ne olacağım? Bebeğimi öldürmedim diye ailem beni öldürmek istiyor." "Benimle birlikte yaşayacaksın. Seni ben koruyacağım" "Bebek doğana kadar mı?" Dedim buz gibi bir sesle. "Sen anlamıyorsun ama ben anlatayım. Aileme ve kocama göre ben zina yapan biriyim. Bebeğimde zina ürünü. Nefret tohumu yani. Şimdi sen beni ailemden ve kocamdan nasıl koruyacaksın?" "Kocanı seviyor musun?" "Sanane" diye sertçe çıkıştım. "Anladım sevmiyorsun. Boşanmana yardım edeceğim. Ailene gelelim onlar sana yaklaşamazlar" "Ailemi tanımıyorsun" Arslan yılgınca "Evlenelim ailem o zaman bir şey demez mi diyorsun yani?" Öfkeyle "Seninle evlenmek isteyen yok" dedim. Gökyüzünde olmanın verdiği korkuya dayanamayıp kustum birden. Midem fena ekşimişti. Birdenbire şaşırtıcı bir şey oldu. Arslan'ın eli sırtımdaydı ve 'iyi misin Mahru' diye soruyordu okşayıcı bir sesle. Ürpermiştim. Sırtımdaki güçlü elini hissetmek beni heyecanlandırmıştı nedense. Her tarafı berbat etmiştim. Arslan'a baktığımda feci utandım. Tuhaf olan şey Arslan'ın kötü olmamasıydı. Halbuki kocam kustuğum zaman nefret ederdi. Ortalığı temizlememi tembihler çekip giderdi. Arslan ise hiç kötü olmamıştı. Utanmıştım. "Peçete falan yok mu temizleyim burayı" diye etrafıma bakındım. Arslan ıslak mendili uzatıp "Sen yüzünü sil. Burayı ben hallederim" dedi. Ve peçeteyle temizlemeye başladı. "Ama olur mu öyle şey bırak ben temizleyim" diye ısrar ettim. "Sen bebeğimize iyi bak yeter. Kızımın yaşaması kardeşine bağlı. Bebeğimiz geleceğimiz bizim" Arslan kızı için korkuyordu. Ne güzel bir babaydı bu adam. Bir an onun kızını kıskandım. Babaların sevdiği kız çocuklarını hep kıskanmıştım. İçimden acaba benim bebeğimi de bu kadar çok sevecek mi diye geçirdim. Elimi karnıma götürüp okşarken "Gelecek" dedim bebeğime. Gelecek umutlu bir şeydi. Yaşanacak bir zamandı gelecek. Kalıcı bir şeydi. Daha gelmemişti geleceğim. Zamanı vardı ve gitmemek üzere gelecekti. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD