6. Kabuk

2915 Words
Huzursuzca olsa da uyumak iyi gelmişti. Sabaha uzun zamandır olmadığım kadar dinç uyandım. Ders vaktimize iki saat vardı. Sabahlığımı giyerek Perinin odasına yöneldim. Odası boş, yatağı düzeltilmişti. Annemin yanında olgunu hesap ederek odama geçtim. Kendim de oyalanmadan hazırlanıp yanlarına indim. Beklediğim gibi masanın hazırlanmasına yardım ediyordu. Ayak seslerimle bana döndüler, beni gördüklerinde ikisinin de yüzü aydınlanmıştı. Çünkü günlerdir ilk defa benim de yüzüm gülüyordu. Annem hevesle kollarını açtı “ Meleğim, günaydın “ deyip sıkıca sarıldı. Sanki gurbetten gelmiştim. Aynı evin içinde beni özlüyordu. Bende ön ayak uydurdum. “ Günaydın annelerin bir tanesi” deyip en sulu öpücüklerimden birini bahşettim. Kızmadı. Nermin Sultan benim için bütün kurallarını hiçe sayacak gibiydi. Sevinemedim. Arkadan gelen ayak sesleri babamın olmalıydı, döndüm. Pırıl pırıl gözlerle bizi izliyordu. “Ooo hayatımın kadınları bensiz sevgi topu olmuş. Derhal payımı istiyorum” deyip kollarını açtı. Ben de kollarımı beline sararak başımı göğsüne yasladım. Bütün hayatımı bu güvenli limanda geçirebilirdim. Tek korkum içimde taşıdığım utancı onlardan gizleyememekti. Bu sebeple kendimi bu sevgiden de mahrum ediyordum çoğu zaman. “ Peri, kızım, kusura bakma. Bu güzel bayanlar aklımı başımdan aldı. Hoş geldin, ne iyi ettin , her zaman gel olur mu” “ Teşekkürler Fuat amca, Nermin teyze de aynını söyledi. Bundan sonra arayı açmamaya çalışacağım” dedi gözlerimin içine bakarak. Benden izin ister gibiydi. Ben de onaylamak için gözlerimi kırpıştırdım. Hava mevsime inat güneşliydi, böyle havalar hiç kaçırmaz terastaki masada hep beraber yapardık kahvaltımızı. Fakat bu kez belki Peri rahat olsun mutfağa hazırlamışlardı. Okuldan, derslerden ,arkadaşlardan konuşarak kahvaltımızı tamamladık. Vakitlice hazırlanarak okula doğru yola çıktık. İkimiz de sanki geceki konuşmamız öyle noktalanmamış gibi davranıyorduk. Her ne olursa olsun konuşmak bir şekilde iyi gelmişti. “ Peri ben zor bir insanım, biliyorsun. Benim için sevgimi ifade etmek kolay değil. “ “ Biliyorum canım, sen kelimelerle değil kalbinle seviyorsun, çok güzel seviyorsun” “ Hayır seni kırıp duruyorum” “ Kırmıyorsun, asla. Ne kadar çabaladığını görebiliyorum Meleğim, keşke seninle yıllar önce tanışsaydık. Belki o zaman kendini bu kadar kapatmazdın.” Son kelimeler ağzından o kadar tereddütlü çıktı ki davranışlarımın üzerindeki etkisine üzüldüm. Beni kaybetmekten korkuyordu besbelli. Zaten gizlediğim ne varsa öğrenmişti, onu dışarda bırakmak istemiyordum. “ Her şey için teşekkür ederim” dedim arabadan inerken. Sanki yine o konuların dolayında geziyor gibiydik, tamam Periyi terk etmeyecektim, fakat daha fazla o konudan koşacak da değildim. Uzatmanın anlamı yoktu. Bazen ilginç bazen sıkıcı geçen derslerle günümü tamamladım. Okul çıkışı annemle buluşup alışveriş yapacaktık. Dersten çıktığımı haber vermek için aradım. Annem yoldaymış, beş dakikaya oradayım dedi. Benim almak isteğim kitaplar için sahaflara gittik. Sonra annemin özel terzisine uğradık. Kadın yine fiziğimin manken gibi olduğundan Katalog çekiminde benimle çalışmak istediğinden söz etti. Her gidişimizde aynı konu açılıyordu, ben de mutlu olmakla beraber reddediyorum. Oradan kuaföre uğradık. Onların elinden de zor kurtuldum. Gençliğimin ışıltısını ortaya çıkarak bir saç boyası yapmak istiyorlardı. Benim içimdeki karanlık bu kadar koyu iken saçtaki ışıltı nedir Allah aşkına. İyice acıktığımızı fark edince babamı aradık. Akşam üstünü bizim için boş bırakmış, arama bekliyordu. Hep beraber sevdiğimiz restoranda yemek yedik. Alim döndüğünden beri geçirdiğim en normal gündü. Annem ve babamın mutluluğunu fark etmemek imkansızdı. Kendime söz vermek isterdim, bir daha kendimi yıpratmayacağıma, tutamayacağı için vermedim. Yine de sonraki günler olaysız geçti. Alimin stajı çok vaktini alıyordu. Artık kendi müvekkiller vardı, eve neredeyse uğramıyordu. Evlerimiz şehirden uzak olduğu için Şirketin çatı katında küçük bir stüdyo daire hazırlanmıştı, babam, amcam yollar kardan kapalı olmadığı sürece hiç kullanmazlardı. Herkes için yapılmıştı ama Alimin özel mülkü muamelesi görüyordu. Örneğin okul çıkışı babamı beklediğim günler ne kadar ısrar etseler de çıkıp orada vakit geçirmek istemedim. Babam da anlayışla karşıladı. Yokluğunda kendimi toparlayınca tekrar yemek yemeye de başladım. Hastalıklı görüntüm bir nebze de olsa düzeldi. Yengem beni tekrar aralarında gördüğüne memnun olduğunu söyleyip şakalaştı. Ben de onları ihmal ettiğim için özür dileyerek okulum müsaade ettiği sürece odama kapanmayacağıma sözü verdim. Derslerimi bile babamla yapmaya çalıştım. Yalnız kalmamak iyi geliyordu. Gündüzler, yani bir şeylerle kendimi oyalayıp kendimden kaçabildiğim zamanlar neredeyse normal bir insana donuyordum. Animasyon filmdeki gibi gece olup da kendimle kalınca içimdeki lanet sahneye çıkıyordu. Saatlerce ağlamamak için ilaç alıp kendimi uyutuyordum. Aynı şehirdeyken yüzünü görememenin getirdiği yakıcı özlem, iliğimi kuruluyordu. Odasının ışığını yanık gördüğüm geceler penceremin önüne tüneyip karanlığın içinden kapalı perdelerini seyretmek sanki nefes almamı kolaylaştırıyordu. Sabah onunla aynı masaya oturmak, hatta okula da beraber gitmek için yalvaran küçük zavallıyı ancak kapalı perde ile teselli edebilirdim. Daha fazlası, yaşamaya devam etmek istiyorsam bana haramdı. Peri ile o gece o konuşmayı yapmamışız gibi arkadaşlığımız devam etti. Birkaç kez daha bizde kaldı. Alim evde olmadığı için yemeği maaile yedik. Yengemlerin de Periyi sevdiği her hallerinden belliydi. Gelinleri olarak görmekten eminim memnun olurlardı ama işte benim bencilliğim yine güzel şeylere fırsat tanımıyordu. Telefonum Alimin beni özlediğini söylediği mesajlarla doluyordu, Buna alışkındım. Okuldayken de beni hep özlerdi. Mesajlarına uzun süre dönmezsem arar daha olmadı çıkar gelirdi. Hatta bir keresinde uzun süre bana ulaşamamış. Kendime Alim detoksu yaptığım dönemlerden biri. İçimdeki canavara sahip çıkamayacağımdan korktuğum zamanlarda bulduğum bir önlem. Daha fazlasını istediği anda tamamen mahrum bırakarak cezalandırıyorum. Çok uzun süremiyor tabi. Benim telefonumdan ulaşamadığında annemden, yengemden istiyor beni. Onlar da kaçmak istediğimi bilirmiş gibi “rahat bırak çocuğu “ deyip geçiştiriyorlar.  İşte yine böyle bir hafta on gün geçmiş. Ben odamın penceresinden boş odasının penceresini seyrediyorum yine. Bahçe girişinden firen sesi duyunca camdan sarkıp kim diye baktım. Alim.  Demir kapının açılmasını bekleyemedi. Arabayı öylece kapı önünde bırakarak evlere doğru fırladı. Ben kendi evlerine gireceğini düşünürken bizim evden ayak sesleri duyuldu. “ Nerde o cadı!” anneme soruyor, selam sabah yok. Acele ile sabahlığımı giyip odamın kapısından gözüktüm.  Sırt çantasını verandaya atmış, ayakkabıları ayağında merdivenlere yürüyor.  Beni görünce birkaç saniye öylece donduk kaldık. Merdivenleri ne zaman çıkmış, beni kollarına ne zaman almış bilmiyorum. Kendime geldiğimde bir eliyle beni kendine bastırıyor bir eliyle saçlarımı okşuyordu.  “ Sana bir şey odu, benden gizliyorlar diye aklım çıktı bitanem. Canımın içi. Çok şükür iyisin” diye sayıklıyordu.  Ellerimi göğsüne yaslamışım, farkında değildim. Hızlı hareket ettiği için kalbi yerine sığmıyordu. Tıpkı benimki gibi. Annemin sesi ile ayrıldı benden. Ayakkabıları ile Nermin Sultanın halısına basmış, tiz ayakları yerden kesile... Birkaç dakika sonra yengem de bize geldi. Arabayı girişte görmüş, endişelenmiş, geleceğini bilmiyormuş. Hep beraber salona geçtik.  Kolunun altından çıkmama izin vermedi. Cezalıymışım. Garip bir şekilde ikimiz de bana ceza veriyorduk. Bir farkla, ben kendime ondan mahrum kalmayı, o da beni kendine bulamayı seçmişti ceza olarak . 6 saatlik yolu 4 saatte gelmiş. Ertesi gün sınavı varmış, aslında hafta sonu sınavları bittiği için zaten gelecekmiş, ama dört gün daha bekleyememiş. Dönüş biletini uçaktan almış. Arabayı burada bırakıp uçakla dönecekmiş. Hiç adeti değildir uçak kullanmak. Sınava yetişmek için gece yola çıkacakmış. Sırf iyi olduğumu girmek için gelmiş. Bu kadar sevilmek beni boğuyor, mutlu olamıyorum. İçimde dünya savaşı çıkıyor. Sevgisini kendine yara bandı yapmak isteyen hain tarafım, onun kardeşlik duygularına saygı duymak isteyen tarafımı boğmak istiyor, beni böyle sarıp sarmaladıkça direnecek gücü bulmakta zorlanıyorum. Bir daha onu bu kadar ihmal etmeyeceğime dair benden söz alıp gitti. Ben de tekrar detoksa kalkışmadım. Sonuçları daha yakıcı oluyordu çünkü. Şimdi attığı ihmal edildiğine dair mesajlara kısa da olsa cevap veriyordum. Çevrim içi olduğumu görünce aradı. Çaresiz açtım. “ Meleğim nasılsın, yüzünü göremiyorum bari sesini duyayım dedim” “ İyiyim, sağ ol da Abartma istersen, ders çalışıyorum işte. Sen okulunun ilk zamanlarını unuttun galiba” “ Unutmadım, hiç de bu kadar kendimi kaptırmadığımı çok iyi hatırlıyorum. “ “ Eh senin kadar zeki değilsem demek ki” “ Okuldan sonra gel beraber çalışalım diyorum, onu da kabul etmiyorsun” “ Biliyorum, sağ ol. Ama ben yalnızken daha iyi odaklanıyorum” “ Amcam öyle söylemedi, beraber çalışıyormuşsunuz” “ Haa tabi bilmediklerimi babama da soruyorum” “ Bana ihtiyacın yok yani” sesindeki kırgınlık içimi dağlıyordu. Pes edemezdim. “ Ya öyle mi söyledim ben şimdi.” “ Zaten babam da beni büroya hapsetti. Ne kadar kağıt kürek dosya işi varsa bana yaptırıyor. Tecrübe ediniyormuşum. Görüşmelerim akşamın bilmem kaçında bitiyor, eve bile gelemiyorum, bazen annemle özel işleri var da bilerek yapıyor diye düşünüyorum”  Çocuk gibi mızmızlanmasına gülmemek elde değildi. Sesi yorgun ve mutsuz geliyordu. “ Sen evde olmasan ne olacak, ikizler yengeme göz açtırmıyor ki. Sınav çalışacakları yerde biri top peşinden ayrılmıyor, öteki bilgisayar başından. Yengem hangisini hizaya sokacağını şaşırdı” “ Evet, beni mumla arıyormuş öyle söyledi. Hafta sonu geleceğim eve, babam da kusura bakmasın artık. Yine Görüşme ayarlamış bana ama ben hafta içine aldım. Evim burnumda tütüyor, gurbette gibi hissediyorum artık” Hafta sonu evde olacaksa ben Perilerde mi kalsam acaba. Ne zamandır davet edip duruyordu. Anneme söylememiştim, bir deneyeyim. “ Kaytarma bence, amcamın bir bildiği vardır. Seni gelecekteki parlak kariyerine hazırlıyordur” “ Yapma be güzelim, özledim diyorum. Hiç insafın yok mu. Aynı şehirde hasretlik çekiyoruz. Ben okuldan bile daha rahat kaçıyordum seni görmeye” Ah böyle konuşması yok mu, elim ayağım boşalıyor işte elimde değil. Gözlerimden yaşlar akarken sesimi sabit tutmaya alıştım zaten. “ Evet haklısın ama merak etme amcam da fark eder yakında seni çok yorduğunu.” “ Yok artık onun insafını beklemeyeceğim, Cuma aksam bir görüşmem daha var, sonra pırrr. Üç günümü boşalttım. O beni dolu sandığı için başka iş de ayarlamaz. İkizleri alıp bir yerlere mi kaçsak acaba üç gün, ne zamandır vakit geçirmedik, iyi gelir aslında “  Beraber tatil mi yapacağız, yok artık.  “ Yani bizim Peri ile cumartesi programımız var ama, siz gidin tabi. Hem baş başa daha iyi olur konuşmanız, üzüyorlar yengemi, kulaklarını çekersin” “ Öyle yan çizmek yok prenses anca beraber, kanca beraber. Arzu ederse Peri hanım da gelsin. Geçen sizin kapıda hoş geldin dedim, yüzüme bakmadı, daha işim olmaz onunla, kaçmasına gerek yok.”  Demek arkasından o yüzden bakmıştı şaşkın şaşkın. “ Nereye gideceğiz ki, ne diyeyim kıza. Kabul edeceğini hiç zannetmiyorum” “ Göl evlerine gideriz. Hava güzel sen dökülen yapraklarla oynarsın biz de balık tutarız”  Geçen yaprakların içinde zıpladığımı yüzüme vurmasa olmaz. “ Bilemiyorum, şimdiden söz vermiş olmayayım. Ders yoğunluğuma göre bakarız hafta sonu” “ Hayır efendim karar verildi. Sen arkadaşına sor, ona göre rezervasyon yaptırayım. Gelirse size ayrı ev tutmak lazım, gelmezse tek kalamazsın, üç odalı evlerden tutarız. “  Her şeyi ince ince düşünmesi.. Hiç açık kapı bırakmıyordu. Tamam deyip kapadım mecbur. Tek başıma gidip aynı evde kalmaktansa Periyi ikna edecektim, kırmaz beni herhâlde. Telefonu İkinci çalışta açıldı “ Oo Melek hanım, siz beni arar mıydınız, bu onuru neye borçluyum “ “ Yapma Peri, hayatta aramalarına en çok döndüğüm ikinci kişisin, birincisi de annem. Ulaşamayınca polis takıyor peşime malum” “ Tamam, tamam bir şey demedik, sen de böyle seviyorsun alıştım artık. Ee şöyle bakalım neler oluyor, özledin de aradın değil herhâlde” “ Peri ben senden çok önemli bir şey isteyeceğim “ Hayırdır kızım, insanı korkutma” “ Korkulacak bir şey yok demek isterdim ama var ne yazık ki. Alim eee yani kuzenim tutturdu hafta sonu göl evlerine gidecekmişiz. Kaytarmak için Peri ile plan yaptık dedim. O da gelsin dedi. Haa bu arada en son yüzüne bakmamışsın, daha onla işim olmaz, kaçmasına gerek yok dedi” “ Dur bir güzelim, tek tek anlat. Hiç bir şey anlamıyorum” “ Ya işte Ali—kuzenim iki haftadır falan eve gelemiyor, amcam yoğun bir programa sokmuş onu, akşamları bile büronun üst katındaki dairede kalıyordu. Bu hafta sonunu bir şekilde boşaltmış, ikizler, ben beraberce iki gün kaçamak yapalım diyor. Gelmek istersen seni de davet etti.” “ Meleğim beni hiç karıştırma, bu birbirinizi anlamanız için çok güzel bir fırsat. Sen de kendini ölçüp biçersin, kaç kaç nereye kadar.” “ Ya Peri sen ne dediğinin farkında mısın, neyin anlaması, neyin tartması Allah aşkına. Kaçmayıp ta ne yapayım, biri bir şey fark edecek diye aklım çıkıyor zaten, başka çarem mi var. Sen geliyor musun onu söyle”  “ Gelemem Melek, bu hiç uygun olmaz. Sanki istemem yan cebime koy der gibi yanlış bir mesaj vermek istemiyorum. Herkes için uzak durmam en iyisi”  “ Hayır, öyle anlamaz merak etme. Bitti dedi ise bitmiştir. Seni rahatsız edecek bir şey yapmaz. O konuda güveniyorum, onun laftan anlamadığı tek konu benim, kendini üzerimde hak sahibi gördüğü için.” “ Ne desem bilemedim ki canım benim, seni kırmak da istemiyorum ama, nasıl olur ki yani” Çekimser kalmakta haklıydı tabi, ama ben de en yakın arkadaşım ve tek sırdaşım olduğu için onu yanımda istemekte haklıydım. Bu yüzden azıcık duygularıyla oynamakta sakınca görmedim. “ Bak eğer sen gelmezsen de o beni zorla götürür, biliyorum. Ben de yine yemeden içmeden kesilip herkesten kaçmaya başlarım, çünkü sadece bu şekilde mücadele etmeyi biliyorum” “ Uhh tamam, tamam beni ikna ettin. İtiraz edeceğini sanmıyorum ama anneme sorayım, kesin cevap öyle vereyim olur mu bitanem, sen de daha fazla sıkma canını, her şey olacağına varır biliyorsun.” Vedalaşıp kapattık. Birazdan da annesinden izin aldığını, geleceğini yazdı. Ben de Alime yazdım, Perinin de geleceğini. Hangi şartla kabul ettiğini de ilave etmeyi unutmadım.  Üç gün ışık hızında geçti. Cumartesi sabah erken saatlerde iki araba yola çıktık. Günler zaten iyice kısaldığı için oyalanmak istemedik.  İki saati biraz geçen yolculuğumuz Perinin Beni sakinleştirme çabaları ile geçti.  Göl evleri dediğimiz yer göl kenarına yakın bungalov evlerinden oluşan bir oteldi aslında. Evler tek tek istenilen genişlikte kiralanıyordu.  Yemek için otelin restoranı vardı, yada kendi mutfağında hazırlamak istersen küçük bir süpermarket hizmet veriyordu.  Kiralık olta takımları, tekne vs de hizmetlerin içindeydi. Saat ona yaklaşırken otele ulaştık. Yanyana kiraladığımız evlere dağılıp yerleşiktik. Küçücük iki oda, Amerikan tarzı küçük bir mutfak, en fazla dört kişilik bir masa ve iki tekli bir üçlü kanepeden oluşan oturma grubu. Çok sevimli ve sıcak bir ortamdı. Yolda iyice acıktığımız için oyalanmadan dışarı çıktık. Beyler de hazırlanmış bizi bekliyordu. Alim grup lideri havasında konuştu. “ Evet gençler karar verin, otelin açık büfesi bu saate kapanmıştır, isterseniz restoranda serpme alırız, yada buraya semaver isteyelim marketten bir şeyler ayarlarız.” Hava tatlı tatlı eserken sanki sonbahar değil ilk bahar gibi hissettiriyordu. Hiç kapalı alana tıkılmak istemedim. Ama marketten alacaklarımız ne kadar doyurucu olur bilmediğim için sesimi çıkarmıyordum. Kurtarıcım ikizlerden Hasan oldu “ Abi, bu güzel havayı bırakıp hiç içeri tıkma bizi, gidelim bakalım ne varmış markette. İçerde mutfak var yumurta falan da pişiririz” Hüseyin onayladı. Biz de itiraz etmedik, benim zaten canıma minnetti. Alim, ve Hasan markete giderken biz de mutfaklardaki malzemeleri kontrol ettik. Tava, bardak, çatal kaşık ihtiyacımız olan her şey var gibiydi. Arabadan bir örtü çıkarıp masaya serdim. Üzerine de bardak çatal ne gerekiyorsa dizdim. Hüseyin getirdiği topu dizinde sektiriyor bazen Peri ile paslaşıyordu. Ben de masaya gelecek diye arada bir cırlıyodum. Çok geçmeden Alim ve Hasan elleri boş geldiler. “ Çok şanslıyız, normalde evlere yemek servisi vermiyorlarmış, fakat resepsiyondaki kız abim için bir ayrıcalık yapabileceğini yani kahvaltımızı buraya yollayacağını söyledi” Hasan’ın sözlerini Hüseyin tezahüratla karşıladı, Peri ne hissettiğimi anlamak ister gibi yüzüme baktığında tebessüm ederek omuzlarımı çektim. Gittiğimiz her yerde kızların dibi düşüyordu Alime, alışmıştım artık. Gün gelip birisi onu tamamen alacaktı, bunlar ne ki. Çok geçmeden tepsi tepsi kahvaltılığımız, semaverde çayımız ayağımıza geldi. İkizlerin neşeli sohbetlerini dinleyerek uzunca oturduk sofrada.  Peri benim yanımda olduğundan Alim dibime sokulmuyordu. O mesafeli durunca Peri de rahat etmiş, ortamımız sıradan bir arkadaş grubuna dönüşmüştü.  Kahvaltı bittikten sonra beyler olta kiralayıp göle indiler. Biz de Peri ile kısa bir yürüyüş yaparak bol bol fotoğraf çektik.  Sabah erken kalkmanın, belki de bol oksijenin verdiği rehavetle bir süre sonra uykum geldi, Peri de getirdiği ders notlarına bakmak istedi. Beraberce evimize döndük. Dışarıdayken fark etmesem de biraz olsun üşümüştüm. Evler doğalgazla ısıtmalıydı, birkaç derece ısıyı arttırıp Eşofmanlarımı çıkararak yatağıma girdim. Tıpkı dışarıda iken ne kadar üşüdüğümü anlamadığım gibi onu görene kadar da nasıl özlediğimi fark etmemiştim. Ben ona bir adım yaklaşsam o bana koşarak gelirdi. Satır aralarında eski çekincesiz hallerimi aradığını hep söylüyordu zaten.  Yıllarca emek verip büyüttüğü kardeşini geri istiyordu, haklıydı. Haksızdı o masum kızın öldüğünü bir türlü anlayamıyordu.  Çocuk olan Aymelek artık yoktu. Onun tanımadığı başka birini yaşatıyordum ben içimde. Tanımış olsa arkasına bakmadan kaçacağı biri. Yine de bu gün güzeldi, şimdi mutluydum. Sebebini, kaynağını düşünüp tekrar kendime küsmeden çarçabuk uyumak istedim. Uyandığımda güneş batmış akşam olmuştu. Telefonumun saati altıyı gösteriyordu neredeyse dört saattir uyuyordum. Uzerimi değiştirip salona geçtim. Peri leptobuna yumulmş birşeyler okuyordu. Beni görünce yüzü aydınlandı, kim bilir yalnız ne kadar sıkılmıştı. “ Ne çok uyumuşum, keşke uyandırsaydın, çok sıkıldın değil mi” dedim. “ Daha uyanmasan geliyordum zaten, aslında ben de derslere bakarken zamanın geçtiğini fark etmemişim. Az önce Hasan kapıyı tıkladı, birazdan yemeğe gitmek için hazırlanın dedi. Ben de şu sayfayı düzeltip uyandıracaktım seni” “ Doğru ya, yemek saatini kaçırmayalım acıkmıştır herkes” “ Ben zulamdaki krakerlerden atıştırdım ama Hasan’ın hali pek iyi gözükmüyordu” gülüşerek ayaklandık. Peri hardal sarısı salaş bir kazak altına tayt pantolon ve diz altı botlar giydi. Ben de çantamdan siyah bir kapüşonlu ve kot pantolon çıkardım. Peri elimdekileri görünce dehşetle isyan etti.  Ormanda yürüyüşe gitmiyormuşuz. Otel kalbur üstü olduğu için restoranına da şık insanlar geliyormuş.  Aslında haklıydı. Kendi çantasından bordo triko bir elbise çıkardı. Ona diz altı oluyormuş, bende bayağı kısa kaldı.  Haliyle bunu giyemem diye itiraz ettim. Elime kalın siyah külotlu çorap tutuşturdu. Paketi açılmamıştı. Belli ki benim için getirmişti bunları.  Bir şey söylesem ikimiz de üzülecektik. Ne yapmaya çalıştığını farkında değilmiş gibi yaptım.  Saçlarımı önlerden toparlayıp omzuma dağıttı. Yanaklarıma allık sürdü. Fazlasına izin vermezdim zaten.  Asıl çatışmayı giymemi istediği sivri topuklu bootylerde yaşadık. Ben topuklu giymezdim, yaşıma yakıştıramazdım. İtiraz kabul etmedi. Çocuklar da açız diye kapıya dayanınca el mahkum kabul ettim.  Alim masayı ayarlamak için önden gitmiş. Bence Peri için alan açıyordu, gayet memnundum. Hasan Hüseyin önde biz arkada taş döşeli yoldan restorana ulaştık. Kabanlarımızı vestiyere bırakıp salona geçtik. Elbisemi gören ikizler tezahürat yapmayı ihmal etmediler. Alim ormanlık alana bakan camekanın önünde bir masaya oturmuş mönüyü inceliyordu. Kulağına giden seslerimizle geldiğimizi fark etti.  Çatık kaşlarıyla oğlanları azarlamaya hazırlanıyordu ki arkalarından beni fark etti.   
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD