“ Yoo o da normal, ben kendimi bildim bile böyle. “ Gözlerini yumup derin bir nefes alarak tekrar gözlerimin içine baktı.
“Melek, benim hem ağabeyim, hem erkek kardeşim var biliyorsun.”
Konuyu getirmeye çalıştığı yer hiç hoşuma gitmiyordu. Elimi kaldırarak susmasını işaret ettim.
“ Peri ben şimdi odama girip, annemi arayacağım, sonra üzerimi değiştirip çıkacağım. Döndüğümde bu konuşmayı unutmuş olacağım, beni anlıyor musun” dedim. Şu an bütün arkadaşlığımız pamuk ipliğine bağlı gibiydi. Tek bir hamlesinde koparırdım ve bir daha dönüşü de olmazdı.
“ Melek madem bir daha konuşmayacağız senden tek bir şey istiyorum. Lütfen Aymelek, ben böylece ikna olacağım ve tek bir kez bile seni rahatsız etmeyeceğim. “
“ Söyle, yaparım diye söz vermiyorum ama”
“ Hani Ali sana hep yakın davranıyor da sen uzak duruyorsun ya, bu gün durma, yani yürüyüşte en azından . Sen kaçtıkça dibinde bitiyor zaten. Bu gün kaçma, hem sen kaçmayınca o da kovalamayı bırakır, bu kadar üzerine düşmez, sen de rahat edersin.
“ Ben yakınlaşınca çok kötü oluyorum, onun masumane sevgisini kirletiyormuşum gibi geliyor. Yapamam Peri.”
“ Ama o da sürekli seni kırdım mi , üzdüm mu diye perişan oluyor. Yazık gerçekten. Madem eski küçük Meleğini istiyor, ona birkaç saatliğine küçüklüğünüzdeki kızı ver. Bir defalığına lütfen, çekişip durmanız hepimizi yoruyor ,onu da üzüyorsun”
“ Üzüyorum değil mi”
“ Evet, itip duruyorsun. Bi terslenmeler bir surat asmalar”
Haklıydı.
“ Ben yıllardır kendimi ondan uzak tutmaya alıştım, nasıl davranacağımı bilmiyorum”
“ Özel bir şey yap demiyorum ki tatlım, sadece içinden geldiği gibi ol yeter”
“ Bilmiyorum, bir şey anlarsa diye korkuyorum”
“ Anlamaz anlamaz, bence bu kadar zamandır anlamadıysa hiçbir şey anlamaz kalın kafası”
“ Öyle söyleme”
“ Ne o üzüldün mü”
“ Of peri senle uğraşmayacağım”
Bu konu ne ara böyle konuşulur, hatta şakası yapılır bir şeye döndü anlamasam da tuhaf bir şekilde iyi hissediyordum. Perinin söylediklerini düşünürsem tabiki Alimin bana davrandığı gibi davranamazdım ama en azından kendimi çekmezsem küs olmadığımı anlar üzerime düşmeyi bırakırdı gerçekten. Deneyecektim.
Dün akşam elime aldığım siyah kot, beyaz hoody yi giydim. Kırmızı spor ayakkabılarımı da giyince hazırlanmam bitti. Saçlarıma kulaklarımı da sıcak tutsun diye kırmızı sporcu bandını takmıştım.
Odadan çıktığımda Peri de giyinmiş, hazır bekliyordu. O da benzer şekilde giyinmişti.
Beraberce dışarı çıktık. Tabiki beyler bizden önce hazırlanmış, kapı önündeki masada bizi bekliyorlardı.
“ Öncelikle tebessüm ederek başla” Perinin kulağıma fısıldadığı uyarıyı dikkate alarak yüzüme parlak bir gülümseme yerleştirdim.
“Meleğim, burası yaradı sana, bak yüzüne renk geldi” Tabiki bütün depresif hallerimden sonra bu gülücük dikkat çekiyordu. Ben de cevap olarak daha fazla gülümseyerek başımı salladım.
“Sen iste ne zaman istersen getiririm canımın içi, gel bakayım buraya” deyip kolunu omzuma doladı. Önce her zamanki gibi kasılıp kaldım. Bir kaç adım ilerledikten sonra sıcaklığı iyice beni sardı ,ben de bir elimi belinin arkasından dolayıp oduncu gömleği ne tutundum. Benden bu tepkiyi beklemiyor olmalıydı, şaşkınlıkla yüzüme bakınca bende bakıp tekrar tebessümüm ettim. Şakağıma kocaman bir öpücük kondurdu. Böyle de fazla çift gibi olmuştuk.
Bir bahane bulup kolunun altında çıkmam gerekiyordu zira bu durum sağlığım için hiç iyi değildi.
Restoranda da beni yanına oturttu, kimse fazla acıkmamış basit şeyler yiyerek yürüyüş için ayaklandık.
Alim yine kimselere kaptırmak istemez gibi kolunu omzuma dolamış önden yürüyordu.
Arada bir dönüp Periyi kontrol ediyordum. Kulağında kulaklık görüntülü bir telefon görüşmesi yapıyor, bir yandan etraftaki manzarayı anlatıyordu.
Neredeyse yarım kilometre yürüdük. Önümüze gölün kıyısına sıralanmış bankalar çıkınca oturmayı teklif ettim. Bu esnada Peri de görüşmesini bitirmişti. Masanın etrafında bir yanıma Peri bir yanıma Hasan yerleşti. Alim ve Hüseyin de karşımıza oturdu.
“ Çok güzelmiş burası, getirdiğin için teşekkür ederim. “ Bütün gezi boyunca Peri belki de İlk defa Alime doğrudan bir şey söylüyordu.
“ Önemli değil, ben de geldiğin için teşekkür ederim. Sen olmasan prenses beni daha çok süründürürecek gibiydi.”
“ Hiç de bile, neden süründürecekmişim, siz de beni iyice kaprisli bir şey yaptınız. “
“ Yalan mı küçük hanım, haftalardır yüzünü bile göstermedin, aynı şehirde hasretlik çektim resmen”
“ O benim yüzümden değildi, amcam çok çalıştırıyormuş, kendin söyledin”
“ E sana da özledim, gelemiyorum sen gel dedim”
“ Derslerim yoğun ya ondan”
“ Ciddi ciddi seni kırdığım için benden kaçıyorsun sandım, hatta acaba Ahmet görüşmemizi istemiyor mu diye bile düşündüm”
“Yok artık Ahmet ne alaka” bir anda konu ikizlerin de ilgisini çekti. Hasan
“ Ooo Ahmet’le görüşmeye devam mı ediyorsun Aymelek” Hüseyin
“ Biz de diyoruz kısmetleri çıkar, çoktan çıkmış haberimiz yok”
Oğlanlara eğlence çıkmıştı resmen.
“ Yaah kesin şunu, kısmet falan yok, mezuniyete gittikten sonra bir daha da görüşmedik.”
Peri de boş durmadı
“ Ama çok efendi çocuktu şimdi, hakkını yemeyelim.”
“ Allah sahibine bağışlasın, ne yapayım” Peri ikizlere hitaben konuyu ısrarla uzattı
“ Aslında ben bir şans verir diye düşünüyordum, Meleği ne kadar önemsediği her halinden belli oluyordu”
Cevap hiç beklemediğim Alimden geldi
“ Tamam artık kapatın bu konuyu. Eğer Melek de ilgi duyuyorsa saygı duyacağım diye bütün gece kendimi ikna etmeye çalıştım. Hele sizi terasta baş başa gördüğümde kan beynime sıçradı, biraz daha kalsaydınız çocuğu o kumsala gömebilirdim”
Konuyu değiştirmek için bir şey yapmalıydım.
“ Peri görüyorsun değil mi, güya benim kararlarıma saygılı, salon beyefendisi rolü yapıyor bir de” Peri bana destek olmakta gecikmedi.
“ Eh bir yandan alışsanız iyi olur, bu gün yarın Meleğin karşısına da gönlünü çalan biri çıkacak” Alim sıkıntıyla nefes verdi
“ Yok ya, iyi böyle, kimseler görmesin , almaya kalkmasın, hep bize kalsın benim birtanem” Peri imayla gözlerini kısarak bana baktı
“ Ben daha bir şey demiyorum, ama okulda da herkesin gözü Meleğin üzerinde, pek size bırakacak gibi değiller” Alimin gözlerinden ateş çıkacaktı sanki
“ Melek ne diyor arkadaşın, yine her şeyden en son mu haberim olacak benim, kiminle ne konuşuyorsun bileceğim demedim mi ben sana”
“ Ya kimseyle bir şey konuştuğum yok, cay kahve içmek isteyen olursa da reddediyorum. Benim kimseyle uğraşacak vaktim yok, derslerime ancak yetişebiliyorum. Yeter artık bu ne böyle sorguya çeker gibi”
“ Çay kahve diyenlerin bir listesini istiyorum Melek hepsiyle özel olarak görüşeceğim”
Hah!
“ Oldu, ayrıntılı bir liste sunarım sana”
“ Ben şaka yapmıyorum küçük hanım, etrafında kimler dolanıyor bileceğim”
“ Bilinecek bir şey yok, arkadaşça ilgileniyorlar, ben de uygun bir dille uzaklaştırıyorum. Bahşedemeyeceğim bir konu olursa zaten neredeyse her gün babam okulda, son sınıflara ders vermeye başladı biliyorsun”
“ Yok amcama gerek yok, şimdi o medeni bir şekilde halletmeye falan kalkar, ben anladıkları dilden konuşacağım”
Bu konudan sıkılmıştım.
“ Tamam, peki. Bir daha yanıma yarım metreden fazla yaklaşan olursa sana raporluyorum, yeter lütfen şu konuyu kapatalım.” Peri de bana katıldı
“ Gerçekten de ne kadar uzattınız, ben sadece şakalaşmak istemiştim, başında böyle bir kuzeni varken zaten kesin evde kalır bu kız”
Alim bu fikri fazlasıyla beğenmişe benziyordu.
“ Keşke, keşke ne güzel olur.”
Daha fazla dinlemeyecektim, oturduğum yerden kalkıp yürümeye başladım. İki adım atamadan Peri yetişip koluma girdi. Kulağıma uzanarak
“ Çok mu ileri gittim, küstün mü yine?”
“ Küsmedim, sana küsmedim en azından”
“ Ona mı küstün”
“ Kendime küstüm. Çoktan birkaç arkadaşım olmalıydı, etrafımda birilerini görmeye alışık değiller”
“ Sırf alışık değiller diye yani”
“ Peri lütfen daha uzamasın bu konu”
“ Özür dilerim canım, keyfini kaçırdım yine”
“ Özür dileme ama uzatmayalım da artık”
Öyle tadım kaçmıştı ki etrafımdaki güzellikleri bile göremiyorum. Peri beni bir ağaç kütüğüne oturtup göl manzaralı birkaç fotoğrafımı çekti. Göz ucuyla Alim ve ikizler ne yapıyor diye baktım. Birkaç metre uzağımızda kös kös dikiliyor işimizin bitmesini bekliyorlardı. Hallerine için ezildi. Hâlbuki ne kadar neşeli başlamıştık gezimize. Bir kez daha anladım ki benim keyfim kaçınca etrafımdaki herkes de mutsuz oluyordu.
Gözlerimi sımsıkı kapayıp derin bir nefes aldım. Ben bu günü mutlu geçirmek istiyordum.
“ Hey, gelsenize hadi beraber çekinelim, annemlere atarız. Resim isteyip duruyorlar”
Benden ışık alan üç dev oğlan çocuğu koşturarak etrafıma doluştular. Şimdi tekrar mutluyduk. Peri önce dördümüzü beraber birkaç poz çekti, ikizler beni ortaya alıp ağabeylerini kovarak üçümüzü çektirdi. Alim ben de istiyorum deyip ikizleri uzaklaştırdı. Ellerini arkasından bağlayıp dikleşerek yanımda durdu. Bir poz çekindik. Peri resmi gösterdi, yanında küçücük kalmıştım.
“ Yer elması gibi çıkmışım, şu taşın üzerine çıkayım bir daha çek”
Ayağımın dibindeki bir karışlık taşın üzerinde durarak poz vermeye çalışırken
Dengemi kaybettim. Geriye doğru düşeceğim anda Alim kolunu belime sardı, ben de bir anda refleks olarak omuzlarına tutundum. Diğer elini de boştaki koluma sararak
“ Tuttum seni güzelim” dedi. İki sevgili olsaydık çok büyülü bir an olabilirdi. Değildik. Beni belimden sararak taşın üzerine sabitledi, zoraki gülümseyerek bir kaç poz verdim. Az önceki aksiyonun etkilerini üzerimden atmam kolay olmayacaktı. Peri son çektiği resmi gösterdi, benim resim görecek halim kalmamıştı, Alim beğenince resim çekme işini bitirerek yola devam ettik.
Birkaç yüz metre sonra voleybol, basketbol ve futbol sahaları çıktı önümüze. Ormanın içindeki açıklığı küçük küçük spor alanları ile değerlendirmişlerdi. Toplarla dolu çuvaldan bir voleybol topu seçen Hüseyin maç teklif etti. Perinin lise takımında pasör olarak görev yaptığını biliyordum, benim boyum onun boyundan uzundu ama tecrübem yok denilecek kadar azdı. Hasan telefonundaki bildirimlerle ilgilenmek istediğini söyleyince ikiye iki kaldık. Ben çevreden birilerini daha bulmayı düşünmüştüm ama kısa bir maç için bu alanda sayımızın yeterli olgunu söylediler. Hüseyin’in her tür topla yakından ilgisi vardı, Peri de iyiydi ama Alim ile aynı takımda olmak istemezdi, mecbur Hüseyin ve Periye karşı ikimiz oynayacaktık. Muhtemelen birazdan bizi sahaya gömerlerdi.
Önce epeyce sayı kaybettik, sonra ben oyuna biraz ısındım. Alim düşündüğümden daha iyi oynuyordu, uzun boy da bu oyunda ciddi bir avantajdı. Yavaş yavaş biz de sayılar almaya başlayınca iyice keyfi yerine geldi. Aldığımız her sayıda ya sarılıyor ya öpüyordu, her defasında da birkaç saniye donup kalıyordum, Peri durumumu fark ettikçe dikkatleri kendi üzerine çekiyordu.
Sonları çekişmeli bir mücadele olsa da başlarda kaybettiğimiz puanlar yüzünden kazanamadık.
Alim ısrarla ikici bir maç istiyor, rövanşın acı verici olacağını iddia ediyordu. Ben de halimize gülüyordum bol bol.
Benim kaybettiğimiz halde gülmeme de sinirlenerek bu sefer beni kovalamaya başladı. Boş arazide saklanacak bir yer yoktu ama yine de koşturarak kaçmaya çalıştım. Sonuç çözülen ayakkabı bağıma takılıp bu sefer gerçekten yere uçmam oldu.
Gözlerimi açtığımda önce kulaklarımı “Melek” diye bağrışmalar doldurdu. Sonra canımın acısını hissetmeye başladım. Dizlerim ve dirseklerim muhtemelen yara olmuştu. Avuç içlerim de sızlıyordu.
“ Ah be güzelim, ah birtanem canının hiç kıymeti yok mu, neden hiç dikkat etmiyorsun, bu kaçıncı düşmen aklın nerede senin”
Akıl bıraktın sanki
Bir yandan incitmeden beni doğrulturken, bir yandan yüzümü gözümü sıvazlıyor, muhtemelen tozu toprağı temizlemeye çalışıyordu.
Acımı çoktan unutmuştum, şimdiki derdim kesilen nefesimdi. Ben ona bu kadar yakın olamazdım, bu kadarı çok fazlaydı.
Kendimi ellerinden uzaklaştırarak “iyiyim” dedim. İyi olmanın yanından bile geçmiyordum, yavaş yavaş ayağa kalkarak dizlerimin durumunu kontrol ettim, neyse ki yürüyemeyeceğim kadar acımıyordu.
Gözlerim Periyi aradı, gelsin beni ellerinden kurtarsın istiyordum. Peri ise öylece bizi izliyordu. Göz göze geldiğimizde
“ Meleğim iyisin değil mi “ dedi sadece. Bu sormuş olmak için sorulmuş bir soruydu. Şu an sağlığımdan başka bir konu aklını çok daha meşgul eder gibiydi.
“ İyiyim, geçti, yürüyebilirim” dedim.
Alim elini belimden dolayarak kendince bana destek oldu, halimiz can sağlığım açısından çok daha tehlikeliydi, ama bunu ona söyleyemezdim.
“ Çocuklar isterseniz siz devam edin, ben Meleğimi revire götüreyim. Mikrop kapmadan baksınlar sonra da dinlenir. Hep beraber dönmemize gerek yok.
İkizler yardım gerekirse diye itiraz ettiler, Peri eğer kendimi iyi hissediyorsam biraz daha gezmek istediğini söyledi. İkizler de onu yalnız bırakmadı.
Canım arkadaşım biricik Perimin ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyordum, bunun hesabını bana dönüşte verecekti. Burası bir cinayet için fazla kalabalıktı. Cinayet planlarımdan Alimin sesi ile uzaklaştım
“ Arkadaşın sevdi buraları sanırım, ben seni yalnız bırakmaz diye düşünmüştüm”
“Yalnız değilim ki, hem ne gerek var kalabalık gitmeye, revire bile almazlar.”
“ Haklısın, sana ben yeterim”
Verecek cevabım yoktu.
Alim birkaç metrede bir kucağına almayı teklif etse de yavaş yavaş yürüyerek otele ulaştık. Ben önce kendi evimize girmek istedim. Sebebini anlamasa da itiraz etmedi.
Eve girdiğimde önce banyoya girip üzerimdeki kalın kıyafetleri çıkardım. Dizim de dirseğimde tahmin ettiğim gibi sıyrılmıştı, neyse ki kanamıyordu.
Sonra elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı düzelttim.
Sıra revirde rahat edeceğim kıyafetlere geldi. Bol eşofmanlarımdan birini alıp acele ile giydim. Çıktığımda Alim elini yüzünü yıkamış, toz topraktan arınmış halde beni bekliyordu. Yine sarmaş dolaş ana binanın giriş katındaki revire gittik.
Alim yirmili yaşlardaki esmer hemşireye nasıl düştüğümü anlatıyor, röntgen falan gerekirse hemen dönebileceğimizi söylüyordu. Hemşire bir yandan yaralarımı kontrol ederken bir yandan Alimi teskin etti
“ Merak etmeyin, kırık yada çıkık ihtimali gözükmüyor, söylediğinize göre başını da çarpmamış, bu kadar endişe etmenize gerek yok.”
“ Ama belki sarsılmıştır olamaz mı düştü sonuçta” hemşire tebessüm ederek bana döndü
“ Aymelek hanım, ben sevgilinizi ikna edemiyorum, iyi olduğunuzu siz söyler misiniz lütfen”