Mutfaktan gelen tabak çanak sesleri ile huzurlu uykusundan uyanmak arasında sıkışınca derin bir nefes aldı. Sonra gözlerini açtığında olduğu yere anlam yüklemeye çalıştı. Kendi yatağı değildi. Ancak koku içini öyle ısıtıyordu ki kendi yatağının yerine burada olmayı defalarca kez yeğlerdi. Hareket etmek istedi ancak canı yandı. Nerede olduğunu anlamaya başladı. Bu küçücük oda ona cenneti vaat eden yer, dün akşamki gerilimin ve ondan önce ki iki uykusuz gecenin mükâfatıydı belli ki. Ne çok korkmuştu yetişememiş olmaktan, bulamamaktan. Korku Yiğit Barut için yeni bir kelimeydi. Hayatında babası kendini vurduktan sonraki süreçte ve yurtta yaşadıkları dönemde tutuklu kalmış bir duyguydu. Zaten Yiğit Barut olmayı da korkusuzluğuna borçlu değil miydi? Oysa dün gece Doğan’ nı kaybetme endişesini