1. Bölüm - Ezber Bozan Kız
Havadaki elektrik akımı iyi bakan biri için gözle görünecek kadar keskindi.
"Yeşim ve Yalçın’ı annelerinin öldüğü bu mezardan kaleye hapsetmek mi istiyorsun?" diyen ses Yiğit için geri dönülemez kapıları açmak üzereydi.
Nerden çıkmıştı "Bu bu bu...“
Tanımlayamıyordu. Artık o kadar çok duyguları ile aklı arasında kalmıştı ki son 4 günde. Duygu Yiğit Barut için sadece öfkeden ibaretti. Elif’in ölümü ile ortaya çıkan ve karşısında çakmak çakmak yeşil gözlerle kendine kafa tutan kıza yeniden baktı.
Ayağında beyaz spor ayakkabıları, sol ayağında ne zaman görse dikkatini çeken o gümüş halhal bileğinden başlayarak yukarı kadar çıkan ve bütün kıvrımlarını saran lacivert kot pantolonu ve siyah tişörtünün önünü beline sokuşturan arkasını serbest bırakan giyim tarzı, saçlarındaki vanilya gül ve Yiğit’ın daha önce öğrenmek için çaba sarf etmediği diğer çiçek kokularını arkasında bırakarak savurduğu parlak bukleler, iri gözlerini çepe çevre saran kalın kahve kirpikler ( ki bunlara kirpik demek Yiğit’ın kullandığı ok takımına hakaret olurdu.) Eğer bunlardan bir tanesi ile atış yapsa karşıdakini kesinlikle vururdu. Sol yanağında belli belirsiz yara izi ve o dudaklar. Bazen çocuk gibi büzülüyor bazen davetkar bir hareketle açılıyordu. Bu kadar sade giyinip bu kadar seksi olmayı nasıl beceriyordu? Daha da önemlisi bu kadar basit meziyetleri olan bir kız Yiğit Barut ’ya kafa tutma cüretini nereden alıyordu?
Elif’in ailesini. Merak etmemişti. Tıpkı Gülseren’in ailesini merak etmediği gibi. Abileri hayatlarında bir eş ile yol almayı tercih etmişler o da saygı duymuştu. Neticede annesinin ihanetine ve babasının basiretsizliğine şahit olan kendisiydi. Herkesten aynı tepkiyi bekleyemezdi. Daha önce denk gelmediği bu kız neden bu kadar ilgisini çekiyordu? Daha kızın sesini duymadan varlığına vücudu tepki veriyordu ve son dört günde defalarca Yalçın’ın üzerinden tartışmışlardı. Daha doğrusu kız öyle zannediyordu. Yiğit Barut tartışmaz ister ve alırdı.
Sadece daha önce bir başkasının bu kadar cüretkâr olmasına denk gelmediği için ilgisini çekti diye düşündü evet evet öyle olmalıydı. Yoksa basit bir mahalle kızı hiçbir meziyeti olmayan üstelik yeğenlerini almakla tehdit eden (ki bunu da ciddiye almadı Yiğit. Yiğit Barut tehdit edilemezdi zira) bir kıza bu kadar vakit harcamak başka ne şekilde açıklanabilirdi ki. Bir iki denemeden sonra nasılsa vazgeçer diye düşündü.
Hakkında bildikleri de daha doğrusu söylenenlerden çıkardığı anlam anne ve babası trafik kazasında ölünce iki kız kardeş ayrı yurtlara verilmiş Elif yurtta kalırken bu keçi evlatlık olarak bir aile tarafından alınmıştı. Ayakları üzerinde durmak gurur meselesi olduğu için yalnız yaşıyor aynı zamanda geçimini sağlamak için Antep yemekleri satan bir yerde yarı zamanlı çalışıyormuş. Başka bir bilgi var mı diye zihnini yokladı. Zihninde yine ilk gördüğü andaki düşüncelerin cenderesine düşünce gerildi Yiğit.
Mesela teni beyazdı. Yaşı aşağı yukarı 23-24 civarıydı. Bütün kıvrımlarına bakarak 50-51 kilo diye tahmin etti Yiğit. Göğüsleri … Sonra neler düşündüğünün farkına varıp yumruklarını sıktı. Kız karşısında konuşmaya devam ediyordu.
"Alacağım onları senden. Yeğenlerim bir mafya bozuntusunun elinde büyümeyecek".
38 yaşında hayatta her türlü sefaletin içinden gelip geçmiş ve kendine yıkılmaz bir kale inşa etmişti. Kimilerine göre mafya, kimilerine göre fukara babası, kimilerine göre uzak durulması gereken bir adamdı ki bunda çok haklılardı.
Yiğit Barut kendi dünyasında birkaç kişi ile hemhâldı. Deli abisi Hakan, onun eşi Gülseren Yengesi ve Elif öldükten sonra tamamen yalnız kalan Yalçın ve Yeşim ... Yalçın ve Yeşim aklına gelince içi derin bir acı ile sızlıyordu. Tamam olanlar olmuş yaşananlar yaşanmıştı , abisinin emanetiydi neticede ikisi de.
Hikâyesini kimsenin bilmediği sadık çalışanı Ercan, aralarındaki ilişkiyi kimsenin çözemediği adamı Kerim ve bir gece artık bizimle kalacaklar diye konağa getirdiği Atiye ve Beyza. Koskoca Yiğit Barut’un dünyası bu kadardı.
Karşısında mütemadiyen konuşan kızın tepkisi ile düşüncelerinden sıyrıldı.
"Duymuyor musun beni? Bu konak ablama mezar oldu ve Yeğenlerimin burada yaşamasını istemiyorum".
Kız konuştukça Yiğit içinde gerilimi arttığını hissediyordu.
"Buradan alıp o ucuz mahallene mi götüreceksin?" dedi alaycı bir tavırla. Kendi o ucuz mahallelerden birinde büyümemiş gibi.
"Sonra belki mahalledeki kreşe verirsin sen çalışırken onlar da orda vakit geçirir. İstedikleri kıyafetleri de kredi çekerek alırsın".
Bu cümleler Meyra’in beyninde şok etkisi yaratıyordu. Sinirle yaklaştı Yiğit’e.
"Evet belki senin imkanlarını sağlayamam ancak onları çok severim şefkatle sarıp sarmalar yaralarını iyi ederim".
Kızın daha da yakınlaşması ile Yiğit Barutnın vücudunda tehlike çanları çalmaya başladı.
"Burada sevilmediklerini nerden çıkardın"?
"Öyle olsalar annelerinin öldürüldüğü evde yaşamak zorunda bırakılmazdı. Burası tam bir mezarlık ikisi için".
“Ve ablamın ölümünde bir payın olduğunu biliyorum Yiğit Barut. Polis aksini düşünse de ben inanıyorum ve onu bulacağım.”
Kız burnunun dibine kadar sokulup kollarını hareket ettirince siyah tişörtünün yakasından yine bir anlığına kırmızı sutyen askısı göründü. Yiğit Barut şu ana kadar sorsalar kadınların sutyen giydiğini bile bilmeyecek kadar nefret etmişti. Peki şimdi bu kızda bir anlığına gördüğü sutyen askısı ve bunu biliyor oluşuna ne demeli? Burnunun dibinde çakmak çakmak harelenen gözler bide şu koku.
Daha fazla dayanamadı Yiğit ya tutup duvara yaslayacak ve erkeliğinin tüm ihtişamı ile sahip olacak ya da araya mesafe koyacaktı. İkinciyi tercih etti. 38 yıldır kadına dokunmak Yiğit için bir tiksinme nedeni idi. Erkeksel ihtiyaçlarını genelde kendi başına hallediyor halledemediği durumlarda bir vazife gibi gördüğü yakınlaşmalarla çözüme ulaşıyordu. Çoğunlukla bu tür yakınlaşmalardan sonra hem kendinden hem de kadınlardan iki kat nefret ediyordu.Daima kusarak biten bu yakınlaşmalar bir kısır döngü gibi Yiğit buluğ çağına erdiğinden beri bu şekilde devam etmişti.
Tabii ki Yiğit Barut ‘a daha doğrusu sahip olduklarına iştah kabartıcı mevkiine taliplerde olmuştu, ancak bu Yiğit için kadınlara olan bakış açısının sağlaması gibiydi. Gerçekten âşık olanlar da olmuştu elbet. Kendini sunanlar kadınlığını kullanarak baştan çıkarma çabasında olanlar. Sonuç Yiğit’in kadınlardan daima uzak durmasına bağlanıyordu.
Şimdi burada karşısında duran bu hırçın kız yeğenleri dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Son dört günde başka kadınların gözünde gördüğü Barut konağının ihtişamını aşağılamakla kalmıyor içinde sevgi olmadığını da iddia ediyordu.
Sahiden sevgi yok muydu konakta? Yiğit Yalçın’ı ve Yeşim’i seviyordu. Gösteremese de seviyordu. Hakan da Gülseren hanımı. Peki başka, Atiye ve Beyza minnet duyuyorlardı, Ercan ve Kerim de öyle. Bu haklılık payı ve kızın dört gün gibi bir sürede bunu çözmüş olması sinirlendirdi Yiğit’i.
"Yeter" dedi. "Konu kapandı. Yeğenlerim burada benimle kalıyor sende ait olduğun yere dönüyorsun".
Sonra adamlarına işaret etti. Yaka paça atıldı Meyra konaktan.
Odasına döndüğünde kırmızı sutyen askısı aklını kurcalamaya devam etti. Arzusunu kendi başına tatmin etmeye alışmış Yiğit Barut ilk defa Meyra Doğan’nı düşünerek kendini tatmin etti. O tişörtü çıkardığını o sutyenin kopçalarını açtığını. Karşısında duran hayali Meyra’in beyaz tenini ve ilk defa evet ilk defa bundan keyif aldı.
Toparlandı sonra. "Sadece bir kız dedi. Ezber bozacak kadar değeri yok. Basit bir kız ben ise koskoca Yiğit Barutum".