Zelal
Dağ evinde sessizce bekliyordum. Gülnaz ve Aziz abiye karşı mahcuptum. Benim yüzümden umarım azar işitmemişlerdir. Gülnaz uzaktı. Anlaşılan kızmıştı. Haklıydı. Benim yüzümden işlerinden olabilirlerdi. Yine de gülnaz geldiğinden beri bana öfkeyle yaklaşıyordu. Hanımı ölmüştür diye ses etmedim. Ama farklıydı. Kendini üstün görüyordu. Bu hep böyleydi. Bizim çalışanlarımız da ben edildikçe onlar da beni hor görürdü. Kim ezilirse ona bir tekme de diğerleri vuruyordu. Gülnazdan bakışlarımı çektim. Kendi bilirdi.
Evi inceledim. Bu dağ evi, sakinliğin ortasında yalnızlığımı saran bir korunaktı. Rüzgârın uğultusu, çatının çıtırtılarıyla birleşiyordu. Ateş’in söylediklerini kabul etmek zorunda kalmam hâlâ içimi kemiriyordu, ama içimdeki öfkeyi ve inadı yenmek kolay değildi. İntikam almak istiyordum. İçten içe aileme karşı öfke doluydum. Beni görmezden gelip resmen pazarlık konusu etmişlerdi. Bu çok zoruma gidiyordu. Bunun için kabul etmiştim. Çünkü düşman dedikleri Ateş Miroğlu bile onlar kadar acımasız değildi. O bile bana acıyordu. Kendi ailem bana acımadı. Ateşi düşündüm.
Beni burada tutarken nazik olmaya çalışması aklımı karıştırıyordu. Bazen gerçekten bu kadar anlayışlı biri olabilir mi diye düşünüyordum, bazen de bu iyi niyetin arkasında bir hesap arıyordum. İntikam planının parçası olsam da yine de daha beni bir kez bile dövmemişti. Bu sanırım tuhafıma gidiyordu. Babam ve abimden sayısız şiddet görmüştüm. Şimdi onun bana vurmaması kafamı karıştırıyordu.İçimdeki gelgitlerle mücadele ederken, akşam için hazırladığı yemeğin kokusu evi doldurdu. Gülnaz mutfakta dolanıp duruyor, göz ucuyla beni süzüyordu. Kaçtığım için hâlâ öfkeli davranıyordu. Ne bekliyordu ki? Güle oynaya Ateş cenazedeyken onu beklememi mi? Çok beklerdi. Huysuzdu. İnce ince laf sokmaları sinirlerimi zorlasa da cevap vermemek için dişlerimi sıktım. Sakin ol Zelal diye içimden kendime telkinler verdim.
-Yemek hazır, diye ılımlı sesiyle Ateş düşüncelerimi böldü.Gözlerimi ona çevirdiğimde yüzünde hafif bir gülümseme vardı.Bu hali beni rahatlatıyor ama aynı zamanda kızdırıyordu. Sonuçta daha önce de suçum yoktu. Yine böyle nazik olabilirdi. Şimdi teklifini kabul edince öfkeli hali gitmişti. Ortak olmuştum. Zoraki ortak.
Aziz ve Gülnaz’la birlikte masaya oturduk. Sohbeti başlatan yine Ateş oldu, ince espriler yaparak ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Her konuştu mu şaşırıp kalıyordum. Deli falan mıydı? Daha önce niye bu kadar yumuşak değildi. Başımı iki yana salladım.
- Belli etme Zelal. Sana da iyilik batıyor. Ayak uydur, dedim içimden.
İtiraf etmeliyim, onun bu kadar kolay iletişim kurabilmesine hayran kaldım. İnsanlarla olan bu samimi tavrı, beni etkiliyordu. Kim Zalim Ağa demişti bu adama. Gayette pamuk gibiydi. Demekki dostlarına böyleydi. Düşmanlarına da Zalim ve Acımasızdı. Hayran olmuştum. Ama bu duyguyu hemen bastırdım.
Kendime, Unutma Zelal, o bir düşman, diye hatırlattım. Her ne kadar düşmanım olsa da aramızdaki bu sakin dakikaların tadını çıkarıyordum. Bir daha böyle sıcak bir ortamda bulunur muydum bilmiyordum.
Bir süre sonra Gülnaz ortalığı toparlamak için mutfağa geçti. Yardım edecektim ki bakışlarıyla yerime oturdum. Aziz yardım etti.
Ateş’le baş başa kalmıştık. Bir sessizlik oldu. Ateş, karşısındaki şömineye bakarak konuştu.
-Burada olmak, ne garip bir his değil mi ? Bazen insan en çok kaçtığı yerde huzuru bulur, diye mırıldandı. Sanki buradan kaçıyormuş gibi. Söylediği şey biraz komikti.Ondan kaçarken onda huzur bulduğumu düşünüyor olamazdı. Kesinlikle kendi için söylüyordu.
-Bunu bana mı söylüyorsun? dedim, hafif alaycı bir sesle. Gözlerini bana çevirdi, yüzünde alışılmışın dışında bir ciddiyet vardı.
-Belki de. Kim bilir? dedi, sonra gülümseyerek konuyu değiştirdi. Tuhaf davranıyordu. Bir insan üç yüz altmış derece dönmezdi. Ateş bir anda dönmüştü. Tek yaptığım şartlarını kabul etmekti.
Sohbet bir şekilde daha samimi bir hâle geldi. Hayatın küçük anılarını paylaşmaya başladık. Rojdadan bahsederken hüzünlüydü. Bir anda çocukluğundan bahsetmişti. Sonra konuyu hemen kapattı. Hafif içmiş olmalıydı. Yoksa bu kadar konuşkan biri olduğunu düşünmüyordum. Söyledikleriyle onun adına üzüldüm. Çok zordu. İnsanın sevdiği birini kaybetmesi ne demek biliyordum. Özellikle başkası buna sebep olmuşsa bu daha zordu.
Anlata anlata fark etmeden birbirimize daha fazla yaklaşmıştık. Söylediği bir şeyin üzerine kahkaha attım, aynı anda o da eğildi ve… bir an duraksadım. Dudaklarımız yanlışlıkla birbirine değmişti. Biz ne ara böyle yakınlaştık?
O an, zaman durdu. Ateş’in yüzündeki şaşkınlık ve benim hızla atan kalbim… Gözlerimizin birbirine kilitlenmesi. Kokusu. Geri çekildim, ama ne diyeceğimi bilemedim. Ne hissettiğimden emin değildim, ama bunun üzerimde bıraktığı etkiyi inkâr edemezdim.
-Oyunun bir parçası mı bu? dedim, sesim titrek çıkmıştı. Bir anda böyle bir şey olmasını hiç ama hiç beklemiyordum. Ateş bir şey demedi, sadece beni izliyordu. Bu bakış, kelimelerden daha fazlasını söylüyordu. Ama ne dediğini anlamak istemiyordum ya da korkuyordum.
Kalktım, yüzümdeki kızarıklığı gizlemek için aceleyle odama doğru yöneldim. Arkadan seslenmedi. Ama arkamdan bakan gözlerini hissettiğime emindim.
Bir süre orda kaldım. Dudaklarıma dokunan parmaklarım dudaklarımın aksine buz gibiydi. Bu bir öpücük sayılıyordu. Bu kadar güzel hissettirmesi ne kadar doğruydu? Benden ve ailemden intikam almaya çalışan adama fazla anlam yüklüyordum. Yalnızlığımızı paylaştığımız için olabilirdi. Ya da şartları kabul ettikten sonra iyi olması. Bilmiyordum. Tanıdık hissiyatı da ona nedense güvenmemi sağlıyordu. Nereden tanıyorum seni Ateş Miroğlu? Nereden?
Aniden gelen silah sesleriyle korkuyla irkildim. Kulaklarımı sıkıca kapadım.
- Çık lan dışarı! Ateş Miroğlu seni yakmaya geldim, diyen abimle şaşkın bir şekilde cama koştum. Abim hangi cesaretle buraya gelmişti. Beni kurtarmak için mi gelmişti? Hiç sanmıyorum. Ateşin aramasından sonra kesinlikle ağaların içinde namusumuz falan diyerek gelmişti. Gerçi baktığımda tek abim değil, ağalar, babam herkes buradaydı. Yerimizi bulmuşlardı. Demek ki abim yetiştirmişti.Ateş dışarı çıkınca elindeki silahı direk ateşleyip abimi kolundan vurdu. Hayretle Ateşe baktım. Gözünü hiç kırpmamıştı. Bir eli cebinde diğer elinde silah abimi acımadan vurdu.
- Ulan soysuz. Sen bir kibrit bile yapamazsın beni mi yakacaksın. Sesi sert ve intikam doluydu. Bir daha silahı ateşleyecekti ki ağzımdan çıkan çığlığı tutamadım.
Ateş sanki hissetmiş gibi cama baktı. Sonra beni gören tüm ağalar içeri girince bende aşağı indim. Ateşin dediği plana uymam gerekiyordu. Bu adam kan dökmeden asla vazgeçmezdi. Abimi sırf ben berdeli kabul etmediğimi söyledikten sonra vurmak için beklediğini biliyordum. Gerçi çığlık atmasam orada öldürecek gibiydi. Korkuyordum. Böyle anlarda başka biri gibiydi. Acıma duygusu olmuyordu. Bir an önce berdeli kabul etmediğimi söylemeliydim. Ondan sonrası Ateşe güvenmek zorundaydım. Beni kurtaracaktı. Yeni hayatım için bunu yapmak zorundaydım.
Aşağı indiğimde bir sürü erkek olunca çekindim. Gözlerim istemsizce Ateşe kaydı. Ateş bu kadar erkeğin içine girmeme sinirlenmiş gibiydi. Haklıydı. Buralarda erkek ve kadınlar iç içe olmazdı. İstemsizce utandım. Ateşe tekrar baktığımda boynundaki damarlar belirginleşmişti. Bense ürkek bir şekilde ona bakıyordum. Dedesi ayağımdaki sargıya baktı. Sonra öfkeyle ateşe döndü.
- Ateş naptın kıza! dedi şaşkın bir şekilde.
- Ne yapabil... Ateşin cümlesini hızla böldüm. Bölmez olaydım. Emir komutayla mı çalışıyorsunuz Zelal?
- Öptü beni! diye sözünü böldüm. Ağzımdan çıkan şeyle gözlerim büyüdü. Ayağımı sormuştu. Ben ne söylemiştim. Patavatsız Zelak. Akılda ne varsa zikirde de o olurdu. Öpmesini atlatamamıştım. Fark etmeden bir anda söylemiştim. Korkuyla Ateşe baktım. Sonra ne yaptığımı anlayınca utançla yüzümü kapattım. Gözümü açtığımda Ateş yakınımdaydı. Babam, abim, dedesi, ağalar yani tam yeriydi. Aferin Zelal.
Bu halim ağa oğluna komik gelmişti. Yüzünde bir an küçük bir tebessüm oluşturdu bu görüntü. Sonra hemen sildi. Kimse görmesin diye lakin benle birlikte dedesi görmüştü.
- Doğru mu bu ? diye öfkeyle babam sorunca sustum. Kendimi rezil etmiştim. Daha ne diyecektim.
- Evet doğru dedi Ateş , neşeden uzak bir şekilde gülerek. Söylememe kızar derken onun hoşuna gitmişti. Şaka gibiydi. Ben burda utancımdan ölüyordum. Ben de bu ağız olduktan sonra milletin beni reklam etmesine gerek yoktu. Ben zaten kendi kendimi reklam etmiştim. Dedikodular uçuşurdu. Oflamamak için zor tuttum kendimi.
- Nasıl öpersin lan kardeşimi diyen abime, öfkeyle dönünce Ateş, abimin sesi içine kaçtı. Korkaktı. Ateşin kaşları çatıldı. Sonra bana döndü. Ateş gözlerimin içine bakarak bir adım attı. O an kalbimin hızla çarptığını hissediyordum. Gözlerim, onun bakışlarının ciddiyetine kilitlenmişti. Geriye doğru kaçmak istedim ama sanki ayaklarım yere kök salmış gibiydi. Herkesin bakışları üzerimdeydi. Babamın öfkesi, abimin şaşkınlığı, dedesinin anlam yüklemeye çalışan ifadesi... Ama Ateş hiçbirini umursamıyordu.
- Bak böyle! dedi, sesi tok ve kararlıydı. Daha ne dediğini anlamadan , bir anda bileğimden tutup beni kendine çekti. Her şey saniyeler içinde oldu, ama bana bir ömür kadar uzun geldi. Vücudum Ateş’in sert göğsüne çarptığında, nefesim kesilmişti. Sonra...
Sonra dudaklarını benimkilere bastırdı.Dünya durdu. Gerçekten durdu. Gözlerimi şaşkınlıkla kocaman açmış, yaşananları kavramaya çalışıyordum . Ateş, aşiretin ortasında, herkesin gözleri önünde beni öpüyordu! Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi, yüzüm alev alev yanıyordu. Gözlerimi kapattım, ama o anki hislerden kurtulamıyordum. Ateş’in dudakları sıcak ve kararlıydı; ne dediği, ne yaptığı apaçık bir meydan okumaydı.
Herkesten bir - Aaa! , sesi yükseldiğinde, utancımın zirveye çıktığını hissettim . Elleri belimde sıkıca duruyordu, sanki beni bırakmaya niyeti yoktu. Zihnim karmakarışıktı. Kaçmak mı istiyordum, yoksa kalmak mı? Kendime bile itiraf edemediğim bir şeyler vardı. Bu sahneye tanık olan onlarca kişi, onun bu cesur hareketi, dudaklarımda bıraktığı o his… Ateş’e bakamıyordum ama hala onun nefesini hissedebiliyordum.
İşte o an , kendime yalnızca bir cümle fısıldadım:
-Zelal, sen bittin.
Dedesi gülüp gülmemek arasında kalıp hemen kaşlarını çattı.
- Arsız. Bırak kızı. Yeri değil. Yarın alışveriş diğer gün düğün var. Sonra ne yaparsan yaparsın diye sinirli çıkarmaya çalıştığı sesiyle konuştu. Ateş beni bırakmıştı. Lakin kalbim göğsüme öyle bir vuruyordu ki kalp krizi geçirmem an meselesiydi. Diğerlerinin sesi bir fısıltıdan ibaretti. O an sadece ben ve Ateş vardık. Ellerini hala belimde , dudaklarını hala dudaklarım da hissediyordum. Afallamış kalmıştım.
Ahhh Zelal . Ahhh . Herkesin içinde söylersen öptüğünü herkesin içinde de öpülürsün Zelal. Alnıma vurmamak için zor tuttum kendimi. Utançtan ölecektim.
Abim, Ateşin üzerine atlayacaktı . Babam onu tutmuştu. Umrunda değildi. Kızını ağaların içinde rezil eden , namuslarına leke getiren adama yapma bile diyemiyorlardı . Abim sadece Ateşe karşı gelmek için bağırmak istiyordu. O da Ateşin görkemi karşısında yok oluyordu. Gözlerim doldu.
Babam bana öfkeyle bakıyordu . Sanki ben Ağa oğlunu öpmüştüm . Sonra ne olduysa çekti bakışlarını üzerimden .
Ateş bana döndüğünde ağlıyordum . Utanmıştım. Ellerime bakıyor, korkuyla ara sıra abim ve babama bakıyordum. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu . Bense korkudan tir tir titriyordum. Beni babamlarla gönderirse ölüm çıkardı o evden.
- Zelal gel buraya! diye, bağırdı abim. Korkuyla yerimden sıçradım. Şimdi başladık.
- O sesinin tınısını kes! dedi Ateş öfkeyle. Ondan bu çıkışı beklemiyordum. Daha fazla ortalık karışmasın diye hareketlendim . Ateş bileğimi tutunca korkuyla kahvelerine baktım. Bana bağıran o olmasa da abim ve babamın şerrinden korkuyordum. Bana dokunduğu yerleri yaralarlardı.
- Kardeşimi nikahla benden almadınız. Ben niye kızınızla nikahlanayım, dedi alaycı bir tavırla.
Söylediği sözler içime kor ateş gibi düştü. Daha ilk günden adı gibi yakmaya başladı beni. Kabul etmeyecektim. Evliliği kabul edip bu acımasız Ağa ile evlenmeyecektim. Ondan ayrılıp tam konuşacaktım ki babam yaklaşıp kulağıma içimi yakan o sözleri söyledi. Gözlerim dolu dolu Ateşe baktım. Kafamı iki yana sallayıp sustum. O ise hayretle bana bakıyordu. Dedesi ona döndü. O ise yanıma yaklaşıp bileğimi tuttu. Neden sustuğumu anlamaya çalışıyordu ama konuşamazdım.
- Aşiret karar verdi. Bu söylediğin mümkün değil oğul. Şimdi kızı bırak. Tek mümkün olan evlenmeniz.
Öfkeyle kolumu bıraktı. Babamın kaş göz hareketiyle ona doğru gittim. Ailemden korkuyordum. Bir umut arkamı döndüm. Ne ailemle ne de o Ağayla oluyordu. Ama o ailemden daha iyiydi. Ta ki sözleri beni yaralayana kadar. Hiçbir yere ait hissetmiyordum.
Babam kulağıma acımasızca fısıldıyordu.
-Eğer berdeli kabul etmezsen, okumana yardımcı olan hocanı öldürürüm.
Gözlerim doldu. Sustum. Hep yaptığım gibi yine sustum. Başımı iki yana hayır dercesine sallasam da babam kolumu iyice sıktı. Yaparlardı. Hocamı hiç acımadan öldürürlerdi. Boynum büküldü. Gözlerimden yaşlar bir bir akmaya başladı. Onlar her şeyi planlamıştı. Bana sadece uymak düşünüyordu. Yine bir şey beceremedin Zelal. Yine olmadı.
- O kolunu kırarım. Hem ben berdel değil kan istiyorum. Kız benle evlenmek istemiyorsa abisinin ölmesine razıdır. Kıza soralım. Benle evlenmek istiyor musun Kalender,dedi tehlikeli bir sesle. Ben onlardan tehlikeliyim diye bağırıyordu. O beni tehdit ediyordu. Babam hocamı. Yapacağım tek şey hocamı kurtarmaktı. Yine de evlenirsem olacakları biliyordum. Yalvaran gözlerle babama döndüm. Başımı iki yana sallayacaktım ki babamla göz göze geldim. Gözlerinde bana karşı zerre merhamet kırıntısını yoktu. Acımayacaktı. Abim yüzünden yıllarca cezalandırıldım. Şimdi hocamın da cezalandırılmasını istemiyordum. Gözlerimden bir bir yaşlar aktı. Ağlayarak dedesine döndüm.
- Töre'nin kararı berdel kabulüm , dedim, ağlayarak .Ateş öfke ve tiksinti karışık bana bakıyordu. Kabul etmemi beklemiyordu. Bende istemiyorum Ağa oğlu. Bende istemiyorum. Sadece çaresizim. İçimden söylediklerimi duymadı. Artık beni duymazdı.
- Pişman olacaksın. Hepiniz pişman olacaksınız , dedi bağırarak.
- Olmayız yeni damat , diye pişmiş kelle gibi sırıtan abime aynı Ateşin yaptığı gibi bir yumruk atmak istesem de ben güçsüzdüm. Güçsüz olmasam bugün berdeli istemediğimi söyleyebilirdim. Boynum büküktü. Babam kolumu tutup daha fazla burda kalmamak için çekiştirdi. Ateş bir adım attı.
- Bekleyin, dedi gözlerime bakarak. Siz çıkın kızla konuşacaklarım var. Ne konuşacağımızı biliyordum. Gözlerinde hayal kırıklığı ve intikam vardı. Benim kabul edeceğimi düşünürken ona ihanet ettiğimi düşünüyordu. Artık hayatta beni bırakmazdı. Hayatın bitti Zelal. Hemde kendi ellerinle bitirdin.
- Ne konuşaca...
Konuşan abime öfkeyle bakıyordu. Dedesi öfkelendiğini anlamış olacak ki babama biz gidelim dedi. Onlar çıkınca korkuyla ona baktım. Dedesi bile öfkesinden korkuyordu. Herkes gidince tek başımıza kaldık.
- Verdiğin karardan dolayı pişman olacaksın. Bu evlilik sana acıdan başka bir şey getirmeyecek. Ona göre gel kapıma. Ya da vazgeç berdel bozulsun,dedi öfkeyle.
Söylediği çok kolaydı sanki. Ağlayarak başımı iki yana salladım. Anlamıyordu. Benim karar verme hakkım yoktu.
- Ben o kadar güçlü değilim Ağa oğlu. Kolaysa sen bu düzene karşı çık! dedim.
Gidecektim ki kolumdan tuttu öfkeyle.Başımı kaldırıp tam gözlerinin içine acıyla baktım. Biraz olsun anlasın diye. Elektrik çarpmış gibi bıraktı kolunu. Sonra zaten çekip gittim. Bile bile ecelime gidiyordum.
Şimdi beni kim kurtaracaktı ailemin elinden? Babam ve abimin gözlerinde gördüğüm öfkeyle zorda olsa yanlarına gittim. Şimdi gerçekten umudum bitmişti. Babam ve abim beni yaşatmazdı.
- Kızımız size emanet. Emanetimize dikkat edin, diye imayla konuşan Ateşin dedesine baktım. Babamların nasıl insanlar olduğunu anlamış olmalıydı. Bu yüzden sesi keskin sakın bir şey olmasın der gibi çıkmıştı. Kendi torunu ölmesine rağmen beni koruyordu. O da torunu içindi. Ben ölürsem torunu kan çıkardı. Ya da bilmiyorum ilk defa beni düşünen biri vardı. Öyle olmasını umsam da artık umudum tükenmişti.
- Hiç merak etmeyin kızıma gözüm gibi bakacağım, diyen babama ne ben ne dedesi inanmıştı. Kesin baba kesin gözün gibi bakarsın.
- Hadi uğurlar ola!
- Sağol ağam, babam saygıyla duruyordu dedesinin önünde. Hepsi numaraydı. Kendinden başka kimseyi sevmez saymazlardı. Kendilerini dünyanın hükümdarı sanarlardı. Onların da hükümdarlığını Miroğlu aşireti yıkmıştı. Zelal Kalenderi de Ateş Miroğlu yakacaktı. Bugünün intikamını benden alacağına emindim. O iyi adam gitmişti. Her şey mahvoldu. Evlenirsem ölümüm Ateşin elinden olacaktı. Babamlar sağ bırakırsa olurdu. O öpücüğün bedelini ödeyecektim. Babam ve abimin yüzünden gördüğüm öfke bunu iliklerime kadar hissettiriyordu.
Babam, bana kaş göz hareketiyle arabayı işaret etti. Korkarak yürüdüm. Gülümseyen babamın yüzüne baktım. Altında yatan gerçek yüzü biliyordum. İşte en çok ondan korkuyordum.
Şimdi babamların elinden kim beni alacaktı? Kalbim korkuyla atıyordu. Eve gitmek istemiyordum. Başıma geleceklerden ödüm kopuyordu. Okuduğumu öğrenmişlerdi. Beni öldürmezlerdi. Lakin yaşatmazlardı da. İzliyorsan beni Ağa oğlu mecburdum. İnan bana mecburdum. Bir günahsızın daha canı töre yüzünden alınmasın diye kabul etmek zorundaydım. Arabaya binmeden arkamı döndüm. Beni izliyordu. Hissediyordum. Lakin göremedim kahvelerini. Üzgünce başımı eğip arabaya bindim. Kendi sonumu kendim hazırlamıştım.