Ethan’dan
Gözlerimi açmaya çalıştığımda, yoğun bir ağrı alnımın tam ortasına saplandı. Göz kapaklarım o kadar ağırdı ki sanki beton dökülmüşçesine açılmıyorlardı. Çevremde duyduğum hafif bip sesi ve steril bir kimyasal kokusu, nerede olduğumu anlamamı sağlamıştı. Hastanedeydim.
Zor da olsa hafifçe açılan gözlerimle başımı çevirmeye çalışarak bulunduğum odanın detaylarını incelemeye başladım. Beyaz duvarlar, tek bir pencere ve yanımda duran bir sürü medikal makineler… Oldukça sıradan bir hastane odasıydı. Tavandaki floresan lambalar gözlerimi kamaştırıyor, ancak çevremdeki her detayı yavaşça zihnime kazıyordum. Vücudumun çeşitli noktalarında bir acı dalgası beni armıştı. Göğüs kafesimde derin bir baskı hissi, nefes alıp verirken beni zorlayacak kadar yoğundu.
“Bay Hunt, uyanmışsınız.” Doktorun sesi açılan kapıyla odaya doldu. Doktor orta boylu ince bir fiziğe sahipti. Doktor, elindeki tabletle notlarına bakarken biryandan yanıma doğru yaklaşıyordu.
“Doktor…” diye kısık bir sesle konuştum. Sesim benim bile tanımadığım kadar zayıf ve titrekti.
“Merhaba bay Hunt. Ben Dr. Aran.” dedi yaklaşıp dosyasından bir kağıt çıkarırken. “Kaza anında büyük bir darbe aldığınız için kaburgalarınızın birkaçı kırılmış. Ayrıca sol akciğerinizde bir zedelenme var. Neyse ki, omuriliğinizde ya da beyninizde ciddi bir hasar yok. Ama bu hasar bir süre hareketlerinizi kısıtlayacak ve bakıma ihtiyacınız var.”
Çenesini yukarı kaldırıp bana baktı. “Sizin çok şanslı olduğunuzu söylemeliyim. Saniyelerle kurtulmuşsunuz. Orada bulunan birinin hızlı müdahalesi hayatınızı kurtarmış.”
Hayal meyal bana yardım eden kadını hatırladım ve ona şükran duymam gerektiğini hissettim. Ne ironikti. Hayatım boyunca hep varoluş savaşı vermiştim ve şimdi, bir yabancının elleri beni hayata geri getirmişti.
Doktor bir kağıda bakarken devam etti. “Durumunuz şu anda gayet iyi. Bir hafta hastanede kalmanız gerekecek. Sonrasında ise bir hemşire yardımıyla iyileşme sürecinizi tamamlamanız gerekiyor. Bu süreçte fazla hareket etmemeniz, kaburgalarınızı ve akciğerinizi zorlamamanız önemli.”
Başımla onayladım. Çok fazla enerji harcayacak durumda değildim. Doktor biraz daha bilgi verdikten sonra odadan çıktı ve yerini Carter aldı.
Carter her zamanki gibi elinde tabletle yanımda belirdi. Kısa sarı saçlarının uçları hafif terle parıldıyordu. Belli ki dışarıda koşturup durmuştu. “Ethan, nasılsın?” dedi, sesi endişeyle doluydu.
“Dağılmış durumdayım dostum. Hayatta olmam şans eseriymiş.” dedim, sesi zayıf bir tebessümle. “Beni kurtaran kişiye ulaştın mı?”
Carter, tabletindeki notlara göz gezdirirken, her zaman olduğu gibi konu işe geldiğinde sesi profesyonel bir tona bürünmüştü. “Elbette, Bay Hunt. Seni kurtaran kişi bir hemşireymiş. Adı Defne Soylu. Olay anında tesadüf eseri oradaymış ve hemen müdahale etmiş. Doktorların söylediğine göre, zamanında yaptığı kalp masajı sayesinde hayata tutunmuşsun.”
“Onunla konuştun mu?” diye sordum, şu an daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı. Beni hayata geri getiren kişi hakkında her şeyi bilmek istiyordum.
“Sadece kısa bir süreliğine,” dedi Carter. “Ona ulaşabileceğimiz bir telefon numarası verdi. Sonrada seninle hastaneye gelmem gerektiği için onu orada bıraktım.”
Doktorun odadan ayrılmasından sonra gözlerimi tavana dikmiş halde öylece kala kaldım. Hastane odasının sessizliği beni boğmaya başlamıştı, zihnim bir o kadar karışıktı. Carter birkaç adım ötede, telefonuyla meşgul görünüyor, bir şeyler yazıp duruyordu. Başımı yana çevirip derin bir nefes aldım. Vücudum ağır, ama zihnim daha da ağırdı.
"Carter," dedim, sesim kısık ama dikkat çekici bir tondaydı.
Başını hızla kaldırdı, beni duyduğu an yanıt vermeye hazır bir pozisyona geçti. "Evet, dostum."
"O kadını bulmanı istiyorum."
Gözlerindeki şaşkınlık, bir anlık bir duraksama ile yüzüne yansıdı. "Hangi kadını?" diye sordu, sanki anlamamış gibi.
"Hayatımı kurtaran kadını, Defne’yi…" diye açıkladım. Sözlerim net, ama bir o kadar da doluydu. "Onu bul. Onun hakkında her şeyi öğrenmek istiyorum."
Carter, başını oynarcasına sallayıp hızla notlarını aldık. “Elimden gelen her şeyi yapacağım Ehtan.” dedi sonra odadan çıktı. Kapı kapanır kapanmaz, zihnimde o kadının yüzü tekrar canlandı. Bu yalnızca bir teşekkür meselesi değildi. Hayatımı kurtaran bir yabancı, bir anda benim için bu kadar önemli hale gelmişti. Onunla ilgili bir şey vardı, sanki sadece benim hayatımı kurtarmamış, aynı zamanda ruhuma da dokunmuştu.
Ertesi gün Carter, yüzünde hafif bir tebessümle odama geldi. Elinde tabletini sıkıca tutuyordu. "Ethan, Defne hanımla ilgili bütün bulabileceğim bilgileri buldum."
Hızla doğrulmaya çalıştım, ama vücudumdaki ağrı beni yerimde kalmaya zorladı. "Kimmiş?" diye sordum, sabırsızca.
"Bildiğin üzere adı Defne Soylu ve hemşire. İstanbul, Türkiye'den geliyor. Birkaç gün önce Tayland'a gelmiş. Havalimanı kayıtlarına göre, seyahat planı oldukça kısa görünüyor" dedi.
Carter devam etti. "Defne Hanım'ın mali durumuyla ilgili de bazı bilgiler var. Görünüşe göre Tayland'a gelmeden kısa bir süre önce evini satmış ve iş yerinden ayrılmış. Bu parayı kullanarak buraya tatile gelmiş olmalı."
"Evini mi satmış." dedim, kaşlarımı çatarak. "Üstelik işinden de ayrılmış. Kulağa hiç mantıklı gelmiyor."
"Bu konuyu tam olarak öğrenemedim." diye itiraf etti Carter. "Ama bu, onun hayatında büyük bir değişikliğin olduğuna işaret ediyor.” dedi. Çenesini ovuşturan Carter “Fakat, hastaneden çıktığınızda size yardımcı olabilecek bir hemşire arıyorsak… Belki kendisine iş teklifinde bulunabilirsiniz."
Kaşlarımı kaldırdım. "Ne demek istiyorsun?"
"Bir hemşire olarak deneyimi, senin mevcut durumun için oldukça faydalı olabilir," dedi Carter, mantıklı bir tonla. "Ayrıca, ona maddi destek sağlamak istiyorsan, bu onun gururunu incitmeden yapmanın bir yolu olabilir."
Bir an düşündüm. Bu gerçekten mantıklı bir fikirdi. Hem hayatımı kurtaran bu kadını daha yakından tanıyabilir, hem de ona yardımcı olabilirdim. Ama bu sadece mantıklı bir karar değil, aynı zamanda içimdeki onu tekrar görmek için karşı konulamaz hislerin ürünüydü. Sanki Defne ile tanışmam gerekiyordu, onun hikâyesini öğrenmem, hayatının bir parçası olmam gerekiyordu.
"Carter!" dedim, yüzümde ciddi bir ifadeyle. "Onunla iletişime geç. Ona bir iş teklif et. Burada, benim yanımda, bu süreçte benim hemşirem olarak çalışmasını iste. Hem ona ödeme yapacağız, hem de onun burada kalmasını sağlayacağız. Bu arada maaşında bir limit yok. Ne isterse onayla"
Carter başını salladı. "Tabii ki, dostum. Bu konuda hemen harekete geçeceğim."
"Ve Carter," diye ekledim, gözlerimi ona dikerek. "Ona bu teklifin, hayatımı kurtardığı için olduğunu hissettirme. Ona borçlu olduğum duygusuyla burada olmasını istediğimi düşünmesini istemiyorum. Onu burada istiyorum çünkü onun burada olması gerektiğini hissediyorum."
Carter, bir şey demeden, onaylarcasına başını salladı ve odadan çıktı. Yalnız kaldığımda, düşüncelerim tekrar Defne'ye döndü. Onun hikayesini öğrenmek istiyordum. Bu kadın, benim hayatımı kurtarmaktan çok daha fazlasını yapmıştı. Şimdi sıra bendeydi. Onun hayatına bir şekilde dokunmalıydım.
Bütün bedenim sızlarken aklımdan atamadığım şey Defnenin ela gözleriydi. Bugüne kadar hiçbir kadın beni böyle allak bullak etmemişti. Belkide ölüm bizi birbirimize bağlamıştı.