İLK KIVILCIM

1297 Words
Defne’den Gecenin karanlığında otel odasının loş ışığında yatağımın köşesine oturmuş, önümdeki kırmızı kaplı deftere bakıyordum. Parmaklarım, sayfalar arasında usulca gezinirken, hayatımın bu yeni dönemine dair bir not daha eklemeye karar verdim. Her madde benim için bir hedef, bir umut olmuştu. Ama bu defa ekleyeceğim madde diğerlerinden farklıydı. Kalemi elime aldım ve hafifçe titreyen ellerimle yeni bir satır açtım. “Amerika’ya yolculuk” Yazdığım kelimeleri okurken, içimdeki hem korku hem de heyecan hissi artıyordu. Hayatım boyunca her şeyi planlamış, adımlarımı dikkatlice atmıştım. Ama bu kez, bilinmeze doğru bir adım atıyordum. Belki de tam da bu yüzden kalbim böylesine hızlı çarpıyordu. Sayfaya bir süre baktıktan sonra derin bir nefes alıp defteri kapattım ve çantama yerleştirdim. Kalkıp bavulumu hazırlamaya başladım. Odanın bir köşesinde duran eşyalarımı düzenli bir şekilde topluyor, kıyafetlerimi dikkatlice katlıyordum. Ancak her eşyayı yerleştirirken içimde tuhaf bir hüzün yükseliyordu. Tayland’a geldiğimde yalnızdım, ama buradan ayrılırken garip bir şekilde yalnız olmadığımı hissediyordum. Ethan ve bu yeni yolculuk, içimdeki boşluğu doldurmak için bir fırsat olabilir miydi? Bilemiyordum. Bavulumu hazırladıktan sonra pencerenin önüne geçtim. Tropikal gecenin sessizliği, hafif bir rüzgarla birlikte odaya doluyordu. Gökyüzündeki kesif karanlık şehrin ışıklarıyla birleşmiş bir görsel şölen oluşturmuştu. İçimden her şeyin iyi olacağına dair telkinlerde bulunuyordum. Gerçi iyi girmese bile en fazla altı ay ömrüm kalmıştı. Bu düşünce içimdeki deli defnenin dahada cesaretlenmesini sağlamıştı. Aklımda deli düşüncelerle yatağa uzandım, gözlerimi kapatmaya çalıştım. Ancak uyku, beynimde dönüp duran düşüncelerin arasında kendine yer bulamıyordu. Amerika, Ethan, yeni bir macera… Hepsi birbirine karışıyordu. Yarım yamalak bir uykuyla sabahı zor ettim. Sabah zor bela daldığım uykudan uyandığımda güneş ışıkları odanın içine dolmuştu. Gözlerim odayı taradığında son iki haftadır bu odada olduğum için istemeden de olsa, evim gibi olmuştu bu otel odası. Yataktan doğrulup bir süre yatağın kenarında oturup etrafı izledim. Derin bir nefes alıp kendi kendime mırıldandım: "Buraya veda zamanım geldi haa!" Ayaklarımı yere bastım ve banyoya doğru ilerledim. Hızlıca hazırlandıktan sonra bavulumu alıp kapının önünde durdum. Son bir kez daha odayı bakıp arkamdan kapıyı yavaşça kapattım. Aşağıya indiğimde Carter otelin lobisinde beni bekliyordu. Her zamanki gibi elinde bir tablet vardı ve giydiği takım elbise, tropikal iklime hiç uymuyordu. Yüzündeki ciddi ifadeyi görünce hafifçe gülümsedim. "Merhaba, Carter," dedim. "Defne Hanım," dedi nazik bir şekilde. Ben ona uyarırcasına baktıktan sonra sözlerini hemen düzeltti. "Affedersin, Defne. Hazır mısın?" "Sanırım öyle." dedim, bavulumun sapını sıkıca kavrayarak. Carter, otelin kapısını işaret etti. "O zaman çıkalım. Araba dışarıda bekliyor." Dışarı adım attığımızda, tropikal güneşin sıcaklığı yüzümü okşadı. Araba, otelin girişinde bekliyordu. Şoför, nazikçe arka kapıyı açtı ve ben içeri geçtim. Carter da arka koltuğa yerleşti. Yol boyunca bir şeyler not alıyor, arada sırada telefonla konuşuyordu. Ben ise pencereden dışarıyı izliyordum. Sokaklar, Tayland’ın renkli kaosuyla doluydu. Pazar yerleri, motorlu araçlar, gülen yüzler… Buraya ilk geldiğimde hissettiğim yabancılık şimdi yerini bir tür alışmışlığa bırakmıştı. Havaalanına vardığımızda VIP girişine yönlendirildik. Carter, beni nazik bir şekilde yönlendirdi ve sorgusuz sualsiz, hiç sıra beklemeden kontrol noktalarından geçtik. Pasaport kontrolü bile bir formaliteden ibaretti. Görevliler, sanki önemli bir devlet adamını ağırlıyorlarmış gibi davranıyordu. Bu duruma hayret etmeden duramadım. "Carter," dedim usulca, yanımda yürürken. "Bu kadar kolay mı? Hiç kimse bir şey sormuyor." Carter hafifçe gülümsedi, ama yüzündeki ciddiyet ifadesi hâlâ yerindeydi. "Ethan Hunt’la çalışmaya başladığında, böyle şeylere alışman gerekecek. Ethan, birçok ülkenin hükumetiyle yakın işbirliği içinde. Bu da bazı kapıların kolayca açılmasını sağlıyor." Kaşlarımı çatarak başımı iki yana salladım. "Garip bir dünya…" dedim kendi kendime, ama Carter bunu çoktan duymuştu ve hafifçe başını sallayarak onayladı. VIP bekleme salonunun kapısından içeri girdiğimde, gördüğüm lüks karşısında bir an durakladım. Yüksek tavanlar, modern sanat eserleriyle süslenmiş duvarlar ve yumuşak deri koltuklar... Her detay, buranın sıradan bir havaalanı salonundan çok uzak olduğunu gösteriyordu. Carter, yanımda sessizce yürürken bir yandan tabletine notlar alıyordu. Onun bu profesyonel tavırları, burada bulunmanın benim için ne kadar alışılmadık bir durum olduğunu daha da belirginleştiriyordu. Burada beklemeden yolumuza devam ederken Carter bana dönerek, “Defne, her şey hazır. İstediğim gibi sözleşme jetin içinde seni bekliyor. Uçuş boyunca gözden geçirebilirsin.” dedi. “Jet mi?” diye sordum, şaşkınlığımı gizleyemeyerek. Ethan’ın şirketine ait özel bir jetle yolculuk yapacağımı tahmin etmiştim ama bunu açıkça duymak şaşırmama engel olmuyordu. Carter, yüzünde hafif bir tebessümle başını salladı. “Evet. Ethan seni jetin içerisinde bekliyor. Jet, ikinizinde tüm ihtiyaçlarınızı karşılayacak şekilde donatıldı. Onun sağlık durumu göz önüne alındığında, bu tür bir seyahatin bu şekilde yapılması gerekiyor.” Bu sözler, Ethan’ın hayatındaki ayrıcalıkları bir kez daha gözler önüne seriyordu. Bu lüks dünya benim için fazlasıyla yabancıydı. Derin bir nefes alıp, kendime bu yeni deneyimin bir parçası olmayı denemem gerektiğini hatırlattım. Carter ile VIP terminalinden çıkıp özel jetin bulunduğu piste doğru yöneldik. Jetin yanına geldiğimde, gördüğüm manzara nefes kesiciydi. Uçak, pürüzsüz beyaz yüzeyi üzerinde altın detaylarla süslenmişti. Kuyruk kısmında Ethan’ın şirket logosu olan modern bir simge dikkat çekiyordu. İçeriye doğru adım atarken, her şeyin bir hayal gibi göründüğünü düşündüm. Uçağın içine girer girmez ilk fark ettiğim şey, havadaki hafif vanilya ve sandal kokusuydu. Parlak ahşap zemin, yumuşak bej tonlarında deri koltuklarla uyum içinde tasarlanmıştı. Uçağın ana salonu, geniş ve ferah bir oturma odası gibiydi. Geniş koltuklar, ortada bir sehpa, köşede yer alan bir kitaplık ve dev bir ekran... “Hoş geldin, Defne.” Ethan’ın alçak ama etkileyici sesi arkamdan geldiğinde, irkilmeden edemedim. Döndüğümde, o çoktan salonda oturmuş, benim tepkimi izliyordu. Siyah gözlerinde hafif bir merak ve memnuniyet karışımı vardı. Yüzündeki morluklar iyileşmeye başlamıştı, ama hala belirgindi. Yine de ifadesinde bir yorgunluk değil, aksine garip bir güç vardı. "Ethan!" dedim, biraz utangaç bir şekilde gülümseyerek. "Bu gerçekten... inanılmaz." Ethan hafifçe başını eğdi. "Bu sadece bir araç, Defne. Önemli olan içindeki insanlar." dedi. Sesi, beklenmedik bir sıcaklıkla doluydu. "Lütfen rahat ol. Carter sana sözleşmeyi getirecek. Uçuş boyunca gözden geçirip imzalarsın." Onun bu açık sözlülüğü beni bir şekilde rahatlattı. Koltuklardan birine oturdum ve çevreme bakmaya devam ettim. Carter’ın dediğine göre uçağın arka kısmında, bir yatak odası vardı. Ethan’ın sağlık durumu için özel olarak tasarlanmış bu alan, tam bir hastane odası gibi düzenlenmişti. Monitörler, tıbbi cihazlar ve bir hasta yatağı vardı. “Burası tam anlamıyla bir uçan hastaneye çevirmişsiniz.” diye mırıldandım, içimden geçeni dışa vurduğumu fark etmeden. Ethan hafifçe gülümsedi. "Bunun benim durumumda bir zorunluluk olduğunu biliyorsun. Ama emin ol, uçuş boyunca sadece kalkışta sana eşlik etmekle yetineceğim. Sonrasında odaya geçip dinlenmem gerekiyor. Burada bir doktorumuz da var, acil bir durum olursa o müdahale edecek." Carter, elindeki sözleşmeyi bana uzattığında, düşüncelerim dağıldı. “Defne, burada senin belirttiğin tüm koşullar eklendi.” dedi. “Lütfen dikkatlice incele. Eğer herhangi bir sorun olursa, hemen düzeltebiliriz.” Sözleşmeyi elime alıp dikkatlice okumaya başladım. Her madde, önceden konuştuğumuz şartlara uygun bir şekilde yazılmıştı. Ethan’ın bu konuda dürüst olacağını tahmin etmiştim ama yine de gözden geçirmek benim için kendimi garantiye alma yöntemimdi. Birkaç maddeyi daha detaylı inceledim ve Carter sorduğum her soruya sabırla cevap verdi. Her şey tamamlandıktan sonra sözleşmeyi imzaladım ve Carter, kağıtları düzenli bir şekilde çantasına koydu. İçimde "Bu da bitti" dedim, yüzümde hafif bir gülümsemeyle. Ethan, ben imza attıktan sonra memnun bir ifadeyle başını salladı. “Anlaşmamızın uzun süreceğini umuyorum.” dedi, sesi kararlı ve sakin. “Birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum, Defne.” Uçak, yavaşça hareket etmeye başladığında pencereye yöneldim. Dışarıdaki tropikal manzara, gözlerimin önünden kayıp gidiyordu. Tayland’ın güneşli havası, altın kumlu plajları ve yeşil dağları... Hepsi geride kalıyordu. İçimde bir tür hüzün hissettim ama aynı zamanda geleceğe dair bir heyecan da vardı. Ethan, karşımdaki koltukta oturmuş, sessizce beni izliyordu. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu bir süre sonra. Ona döndüm, gözlerindeki samimi ifadeyi gördüğümde gülümseyerek omuz silktim. "Her şeyi," dedim. "Geride bıraktıklarımı, önümüzdeki bilinmezi... Çok şey var kafamda." Ethan, hafifçe başını sallayarak anlamış gibi göründü. "Bazen bilinmezlikler, en iyi başlangıç noktasıdır." dedi. "Bunun bir yolculuk olduğunu düşün. Sadece benimle değil, kendinle de." Bu sözleri beni derinden etkilemişti. Ona daha dikkatlice baktım. Gözlerindeki kararlılık, içimde bir tür sıcaklık oluşturuyordu. Sanki o, sadece bir işveren değil, hayatım boyunca tanıdığım bir adamdı. Kendimi ona çok yakın hissediyordum. Gözlerimi kapattım ve bu yeni başlangıca kalbimi açmaya çalıştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD