FİRUZE GÖKMEN
Canım yanıyordu onu her gördüğümde. Siması gözümün önüne geldiğinde.
Ben buradan kaçarak ondan da ona olan aşkımdan da vazgeçerim, unuturum sanmıştım. Lakin buraya geldiğim gibi yenilmiştim aşkıma karşın.
Onun bulunduğu her ortamdan kaçmaya çalışırken nasıl tekrar aynı masada yer aldım anlamlandıramıyorum. Ben kaçtıkça sanki inatla bir araya getiriyordu kader bizi.
Geldiğimizde ayaküstü kızlarla sarıldıktan sonra Kerim ağabey ve Yusuf ağabeyle de tokalaşıp ona da baş selamı vererek boş olan sandalyeye oturdum.
Şimdi tam karşımda oturuyordu. Geldiğim andan beri bakışlarının üzerimde olduğunun farkındaydım. Konuşmalara arada bir dahil oluyordu.
Kerim ağabey kolunu Meryem ablanın omuzuna doğru atmış parmak uçlarıyla da omuzuna doğru dökülen saçlarıyla oynarken, Yusuf ağabey de Lale ablayı izliyordu gizliden gizliye.
"Firuze var mıydı oralarda görüştüğün biri? geldiğinden beri anlatmıyorsun bir şey."
Lale ablanın sorduğu soru masadakilerin dikkatini çekmiş olmalıydı ki bakışlar birden bana döndü.
Burhan ise duyduğu bu soruyla kasılarak oturduğu yerde dikleşti. Gözlerini üzerime öyle bir dikmişti ki ürperdim.
Bir anda kasılan vücudunu sedefin olduğu tarafa çevirerek
"Yoktur, olsa haberimiz olurdu mutlaka değil mi Firuze?"
Sanki öyle olmasını istermiş gibi benden önce
sorulan soruya cevap vermiş koyu gözlerini gözlerime sabitleyerek onaylamam için bana bakıyordu.
"Evet yok, olsa haberiniz olurdu zaten." diyerek istemeden de olsa onu onayladım. Derin bir nefes alarak arkasına geri yaslandı.
"Aman bişey olmaz. Bir bakarsın o şanslı kişi burada karşına çıkar."
"Aynen öyle. Katılıyorum Meryem'e."
"Yok abla uzun bir süre kimseyi istemiyorum hayatımda." diyerek hemen karşı çıktım.
"Aferin benim kardeşime helal be."
diyen ağabeyim kolunu omuzuma atıp beni göğsüne çekti.
Başımın üzerine de bir öpücük kondurdu.
"Sizde kapatın konuyu ağabeyim ben! benim yanımda böyle konuşmayın."
Bizimkiler ağabeyimin bu kıskanç tepkisiyle koca bir kahkaha patlattılar.
Bende bakışlarımı Burhan'a çevirerek tepkisine baktım fakat ifadesizce duruyordu.
Kerim ağabeyler yeni bir konu açarak sohbetlerine kaldığı yerden devam ettiler.
Bir ara garson masaya gelmiş çaylarımızı tazelemişti. Ben ise yine düşüncelere dalmıştım. Canım sıkkındı zaten Burhan'ın bakışları hâlâ üzerimde idi. En son dayanamadım bakışlarımı kendisine çevirdim.
Kaşlarımı kaldırarak başımı, ne var gibisinden salladım fakat göz kırparak gülümsedi.
Kalbim tekledi yine bir heyecan kapladı içimi. Kendimi dizginledim sinirle bakışlarımı çektim kendisinden önüme döndüm.
Ara sıra bizimkilerin konuşmalarına katıldım.
Saat ilerleyince yavaştan kalkmaya başladık.
Mahalleye girdikten sonra iyi geceler dileyerek herkes evlerine dağıldı.
Ağabeyim kapıyı sessizce açtı ve içeriye girdik.
"İyi geceler ağabey."
"İyi geceler balım."
diyen ağabeyim yanağımdan makas alarak odasına çıktı.
Bende mutfağa geçip bir bardak su içtikten sonra odama çıktım. Çantamın içinde bulunan telefonumu, sigaramı ve çakmağımı alarak balkonda bulunan pufa yerleştim.
Sigaramın ucunu yakarak içime derin bir nefes çekerken karşımda bulunan odanın camına bakındım.
Karşımdaki cam açıldı sonrasında o belirdi. Kendisinin elinde de sigara bulunuyordu.
Bakışları bulunduğum balkona kaydı, elindeki sigarayı kaldırıp dudaklarının arasına yerleştirdikten sonra çakmakla ucunu ateşleyip gözlerimin içine bakarak derin bir nefes çekti tıpkı benim gibi.
Bana bakmaya devam ederken usulca geri verdi dudaklarının arasından dumanı...
Sigarayı dudaklarının arasına yerleştirip birşey arıyormuş gibi ellerini üzerinde gezdirdi.
Bakışlarımı hâlâ üzerinden çekmediğim için hareketlerini dikkatle izliyordum.
Aradığı telefonu olmalıydı ki bulduktan sonra eline alarak uğraşmaya başladı.
Bir süre sonra yanıma bıraktığım telefon çalmaya başladı. elime alarak ekrana baktığımda Burhan'dan bir mesaj gelmişti.
Silmeye hiç cesaret edemediğim numarası hâlâ telefonumda kayıtlı idi ve mesajda tam da şöyle yazıyordu
Burhan;
Kıskanır rengini baharda yeşiller
Sevda büyüsü gibisin sen firuze.
Neden böyle bir mesaj atmıştı ki. Sanki seviyormuş gibi derdi neydi bu adamın anlamıyordum ama aptal kalbimin öylesine hoşuna gitmişti ki.
Yüreğim sanki göğüs kafesimi parçalayarak çıkacakmış gibi kanat çırpmaya başladı heyecanla. Lakin gözlerimi duygusuzca çevirdim kendisine.
Belli etmedim içimde ki heyecanı. Bakışları bendeydi tepkimi ölçüyordu. Gözlerimde aradığını bulamadı hayal kırıklığına uğramıştı.
Daha fazla bakamadı tekrar bakışlarını elindeki telefonuna düşürdü. Bir bildirim daha düştü ekrana.
Burhan:
Firuze...ahh firuze.
Yarın akşam müsait isen seninle konuşmak istiyorum.
Gördüğüm mesajla hırsla baktım kendisine hangi hakla görüşmek istiyordu. Parmaklarımı hızla ekranda dolaştırdım.
Ben:
Hangi hakla? Ne diye?
yazdım ve mesajı gönderdim. Hâlâ yazmaya devam ediyordu beyefendi.
Küllüğe bıraktığım sigaramı aldım sakinleşmek adına bir nefes çektim içime.
Tekrar bir bildirim daha geldi.
Burhan:
Firuze lütfen ısrar ediyorum.
Ne konuşacağını içten içe merak ettim. Dayanamadım daha fazla hızla kabul ettim isteğini "tamam" yazdım mesajına.
Eğer biraz bile düşünseydim reddederim ama ne konuşacağını merak eden tarafım daha ağır basmıştı.
Bakışlarımı kendisine çevirdim derin bir oh çekti içine. Sinirle doğru düzgün içmeden biten sigaramı söndürerek hızla yerimden kalkıp yatağıma geçtim.
Gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım. Lakin gözüme bütün gece boyunca bir damla uyku girmedi bir yanım görüşme isteğini kabul ettiğim için pişmandı.
Aptaldım. Koca bir aptal. Yıllar önce beni iten, aşkımı küçük gören o adama tekrar yenilmeye başlamıştım ne diye kabul etmiştim ki.
Bütün gece aklımı kemiren düşüncelerle uğraşıp durdum. Yine beni bir bilinmezliğe sürüklemeyi başarmıştı.
****
Dün akşam ki konuşmalardan sonra sabah erkenden kalkmış direkt kendimi evden dışarı atmıştım.
Aklımdaki düşünceleri dağıtmak, kafamı toparlamak için bütün gün gezinip durmuştum. Lakin bir fayda etmemişti.
Saat ilerledikçe kendimi boğuluyormuş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.
Güneş batmış yerini akşamın karanlığına bırakmıştı.
Yıllar önce aşkımı itiraf etmek için büyük bir heyecanla geldiğim o parka şimdi ise bomboş hislerle gelmiştim.
Ne konuşmak istiyorsa burada konuşsun du benimle.
Burhan'a parkta onu beklediğime dair mesaj attıktan sonra boş bulduğum bir banka oturdum.
Bankta beklerken ona ilk ne zaman birşeyler hissettiğim anları düşündüm.
Ondan ilk hoşlandığımı anladığım zaman pek kabullenmek istememiştim bu durumu. İçten içe aramızdaki yaş farkından birde beni kardeşi olarak gördüğünden dolayı hislerimden korkmuştum.
İlk başlarda bende, ona olan hayranlığımı hoşlantıya yorduğumu düşünüp durmuştum. Lakin öyle olmak yerine içimdeki o hoşlantı yavaş yavaş içimde derin bir aşka yelken açmıştı.
Zamanla kalbimde büyük bir yer edinmişti kendine. Korktuğum başıma gelmişti.
Aşkımı itiraf ettiğimde aldığım tepki ise beni paramparça etmişti. Evet bir tepki vereceğini tahmin etmiştim ama o kadarını beklemiyordum.
Düşüncelere dalmış iken yanımda bir hareketlilik hissettim. Gelen Burhan'dı. Yanımdaki boşluğa oturup derin bir nefes aldığını işittim.
kafamı çevirip kendisine baktım bitkin görünüyordu. İkimizde bir süre sessizce yan yana oturduk.
Bu sessizlik gittikçe beni germeye başlayınca yerimde rahatsızca kıpırdandım.
Yanı başımda iken hele ki bana bu kadar yakınken kalp atışlarımı kontrol etmek kendimi dizginlemek zor oluyordu.
Her nefes aldığımda burnuma gelen kokusunu içime çekmemek için kendimle savaşıyordum.
En sonunda "Nasılsın?" diyerek aramızdaki sessizliğe bir son verdi.
Ellerimle oynarken "Bak... beni ne için çağırdın bilmiyorum ama bir an önce söyle ne söyleyeceksen işim var, geçelim bu nasılsın sorularını." diyerek bakışlarımı kendisine çevirdim.
"Firuze... ben özür dilerim. O gün öyle konuşmamalıydım. Seni kırmamalıydım."
"Geçen giden bir konu. Eskide kaldı şimdi tekrar gün yüzüne getirmene gerek yok Burhan abi. Zaten senin de dediğin gibi... hayranlıktı benimki."
"Deme öyle Firuze."
"Olanı söylüyorum. Neyse, söyleyeceklerin eskiyi gün yüzüne çıkarmaksa niyetin, sana iyi akşamlar " dedikten sonra ayaklandım gitmek için. Lakin kolumdan tutarak buna engel oldu.
"Firuze dinle beni bi kere. Ben seni o gün dinledim, bugünde sen beni dinle."
"Söyle o zaman ne söyleyeceksen!" hiddetle kolumu kendisinden kurtarıp tekrar yerime oturdum.
Ne söyleyecekse söylesin di bir an önce. Yanında durmayı kaldıramıyordum.
"Bak... ben o gün sen bir anda öyle hislerini dile getirince şaşırdım. Beklemiyordum çünkü. Küçüktün Firuze. Ne istediğini bilemezdin."
"Sen mi bilirsin benim ne istediğimi ya! Ben o gün sana gelirken hislerimden de kendimden de emindim. Hem zaten konuşmaya gerek yok geçmişte kaldı şimdi ben yoluma sen yoluna." delirecektim gerçekten pişkince hâlâ küçüktün diyor karşımda birde.
"Konuşmamı bölmeden dinle beni bir kere de be kızım! Bugün ben konuşayım. Sana tüm şeffaflığımla geldim bugün bırak konuşayım bir daha cesaret edemem..." diyerek sinirle parmaklarıyla saçlarını dağıttı.
"Firuze...Sen benim kardeşim dediğim adamın kız kardeşiydin, aynı sofraya oturduğum babam saydığım adamın, anne gözüyle baktığım kadının kızıydın. Korkak bir herifin tekiyim seni hiçbir zaman kardeşim olarak görmedim yalan söyledim ben sana... Seviyordum kızım ben seni... ama yediremedim kendime... hem küçüktün sen anladın mı? ağabeyine ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum..."
derince nefes alıp bakışlarını yüzüme çevirerek tepkilerime baktı. Fakat duyduklarım beni öylesine şoka uğratmıştı ki ne tepki vereceğimi bilmiyordum.
Az önce beni sevdiğini söylemişti değil mi?
Rüyada falan değildim.
Ben bir tepki vermeyince konuşmaya devam etti.
"Sen o gün bana geldiğinde... yani beni sevdiğini söylediğinde kabul edemedim. İnkâr etmek istedim. Tamam ben seni seviyordum ama senden beklemiyordum karşıma geçip beni sevdiğini söylediğinde çıkmaza sürüklendim o an. Yemin ederim ne yapacağımı bilemedim korktum, kaçmak istedim, seni kendimden uzaklaştırmak için büyük tepkiler verdim. İstediğimde oldu seni kendimden uzaklaştırmayı başardım lakin kendimde bir çıkmaza battım sen gittikten sonra... "
Konuşması bitmişti sanırım sustu çünkü. Bekledi durdu bir tepki vermem için. Lakin benim için beklenmedik olan bu durum karşısında ne diyeceğimi bilemedim.