~Roy~
Günün ilk ışıklarıyla, bizi bekleyen işlerin başına bir an önce geçebilmek için babamla birlikte mutfakta kahvaltımızı yapabilmek için hazır olmuş, Andy ve Megan'ında aşağıya inmelerini bekliyorduk.
Gülümseyerek babama baktım.
"Dünden sonra, Megan hala uyuyor olmalı," dediğimde, babam küçük bir kahkaha attı. Başıyla beni onaylarken, Andy yüzünde heyecan dolu bir tebessümle mutfak kapısında belirdi. Bakışlarımız, oğlumu bulduğunda, yüzündeki tebessümün solduğunu, yerini endişeye terk ettiğini gördük.
"Sorun nedir Andy?"
"Megan'ı mutfakta sanıyordum," derken alnını kaşıyordu. Demekki bir hayli tedirgin olmuştu. Ancak çok tedirgin olduğunda böyle yapardı.
"Evdedir oğlum? Buhar olup uçmadı ya bu kız?"
"Hayır, yani odasına baktım, salonda da yok. Burda olacağını düşünmüştüm."
Babam ve ben birbirimize soru soran gözlerle bakarken, aklımda kırmızı alarm veren bir ışık yandı. Olabilir miydi?
'Tanrım! Lütfen olmasın!'
Düşünceminde etkisiyle hemen ayağa kalktım ve mutfaktan çıkmak için harekete geçiyordum ki Andy'de benimle gelmek için bir iki adım atmıştı ve bakışlarımız karşılaştı.
"Hayır! otur ve kahvaltına başla! Son zamanlarda az yiyorsun, dikkatimden kaçtı sanma.
Kendine dikkat etmelisin oğlum!" dedim ve hemen yanıma gelmişken, o çok sevdiğim yüzüne yumuşak, zararsız bir tokat attım.
İtiraz istemediğimi sesimin tonundan ve yüz ifademden anladığını görebiliyordum. Oğlum, her zaman düşüncelerime ve isteklerime karşı saygılı bir tutum sergiler. Yine sözümü dinliyor ve geri çekiliyor. Üzmez beni o. Tabii bu karşılıklıdır. Başka türlüsünü düşünemeyiz, olmazda zaten.
Biliyorum, benimle gelmeyi çok istiyor ama bugünlük olmaz, olmamalı.
Masada ki yerini almasını başımla işaret ettiğimde, diretmedi ve yerine geçti.
Peggy onun fincanına süt doldurmakla meşguldü.
"Süt mü?" Andy şaşkındı ve bu durum Peggy'i eğlendirmişe benziyordu.
"Evet evlat, süt. Hemde taze sağılmışından, kaynatılmışından. Baban haklı, kendine dikkat etmelisin. Güçten düşmeni hiçbirimiz istemeyiz. Özellikle de genç kızlar hiç istemez. Öyle değil mi?"
Sözleri bittiğinde oğlumun sırtına öyle bir vurdu ki ben bile şok oldum. Resmen içim acıdı ya! Az daha çocuğumun ciğerleri ağzından fırlayacaktı. Öksürmeye başladı bizim oğlan.
Bu kadının elinin ayarı hiç yoktu. Birini severken, son nefesini onun ellerinde vermesi fazlasıyla olasıydı.
Andy öksürüğü geçince ilk nefeste "çok kötüsün Peg, beni utandırmayı ve öldürecek olmayı nasıl başarıyorsun?" dedi haklı olarak. Yarı şaşkın, yarı kızgın bakışlarını onun yüzüne odaklamışken, Peg, hepimizin çok sevdiği o kahkahasını patlattı yine. Zor da olsa sustuğunda o kara gözlerini öyle çok açarak Andy'e baktıki, oğlum gülmemek için bir hayli çaba göstermek zorunda kaldı.
Ama ben ve babam bu çabaya katılamadık, gülmeye başlamıştık zaten. Andy dönüp babama ve bana, gülmemize bozulmuş bakışlarını attığında daha fazla orda olmayı göze alamadım.
Sahi bizim bir kaçağımız vardı ve ben iyi kötü onu nerde bulacağımı biliyordum. Umarım yanılıyorumdur.
Onları kendi hallerinde bırakıp, aceleci adımlarımla hemen evden çıktım.
Aklıma nerden geldiyse Andy'nin bir süre önce Peggy'i ünlü jazcı Louis Armstrong'a benzettiğini söylediği o küçük dedikodumuz geldi ve gülmeye başladım. Aslında haksızda sayılmazdı, yaşlandıkça daha çok benzer olmuştu. Onun kadın haliydi sanki.
İyiden iyiye hızlanan adımlarım, beni ağıla götürüyordu. Ağılın kapısına yaklaşırken, içerden tuhaf seslerin geldiğini, ardından da orda büyük bir gümbürtünün koptuğunu duydum ve artık koşuyordum.
Tanrııım! Artık kesinlikle emindim. Megan içerdeydi ve attığı küçük çığlık kesinlikle bu düşüncemi doğruluyordu.
Ağıla girdiğimde bir an gözlerime inanamadım. Resmen ağzım açık kalmıştı.
Megan, samanların içinde tepe taklak olmuş şekilde yatıyordu ve her nasıl olduysa, süt kovası başına geçmişti.
Daha fazla tutamadım kendimi. Gülüyordum, ciddi ciddi kahkaha atıyordum. Bu kız, her yaptığıyla olay yaratmayı nasıl başarıyordu?
Hızla doğrulurken, aynı anda süt kovasını başından çıkarmaya çalıştı ve nihayet kovadan kurtulabildi. Bende o anda gülmeyi kestim, biraz zor oldu ama başardlm.
~Megan~
Kovadan kurtulduğum an, onu karşımda ellerini beline dayamış, öylece ayakta dikiliyo ve bana bakıyo görünce ölmek istedim. Özellikle de yüzünden silmeye çalıştığı o gülme izlerini gördüğümde iki kere ölmek istedim. Ordan bakınca çok komik ve beceriksiz göründüğümü çok iyi biliyodum.
~Roy~
Sütten birbirine yapışmış, aslında siyah olan o saçlarını pervasızca geriye atarken ayağa kalktı ve süte bulanmış kara kirpiklerinin gölgelediği mavileriyle umursamazca gözlerimin içine baktı ama artık gözlerimde gördüğü tek şey, gülümsüyor olmama rağmen kızgınlıktı.
Megan'dan ayırdığım bakışlarım etrafı tararken, ürktüklerini kocaman kocaman açtıkları simsiyah gözleriyle adeta bağıran koyunlarımda takıldı, kaldı. Hayvanlarımı öyle delicesine korkmuş görmekten nefret ettim ve bir an onları daha çok korkutacağımı unutarak bağırdım.
"Tanrı aşkına Megan! Burda neler oluyor?"
"Gayet güzel koyunu sağıyordum, sonra birden delirdi sanki. Dün akşam bana uzun uzun anlattığın gibi önce onu sevdim ve ona hoş sözler söyledim. Oda bana tatlı tatlı baktı ve senin söylediğin gibi güvenini kazandım. Onu sağmama izin verdi. Herşey iyi gidiyordu ama birden ne olduğunu anlayamadan bana öyle bir tekme attı ki yere yuvarlandım ve bu gerizekalı koyun, kaç saattir uğraşarak doldurduğum süt kovasını da tekmeledi ve bir anda kafamı onun içinde buldum."
Bir solukta anlattığı bu açıklama belkide bugüne kadar duyduğum en komik ve en saçma hikaye idi. Yaşadığı bu kazanın yanında hissettiği hayal kırıklığıda çok fazlaydı. Bunu görebiliyordum.
Dün akşam, sorduğu onca soruyu tek tek cevaplarken, beni can kulağı ile dinlediğinin farkındaydım ve bu çok hoşuma gitmişti ama bu kadar ciddiye alıp, harekete geçebileceği aklımın köşesinden geçmemişti.
Kızgınlığım dinmeye başlamış hatta ona acımaya doğru evrilmişken, isteğim dışında gülen gözlerim, bir anda yüzünü sütten arındırmaya çalışan ellerine takıldı.
Anında kızgınlığım geri dönerken, yanına yaklaşıp, hala yüzünü temizlemeye çalışan elini yakaladım ve dikkatle evire çevire baktım.
~Megan~
Noluyo ya? Gözlerindeki öfke cidden korkulası ve ben korkmaya başladım ciddi ciddi. Bir anda bağırmaya başladı.
"Bu tırnaklarla mı sağdın sen benim koyunlarımı? Bunlar tırnak değil, sanki kürek! Az bile yapmış sana. Dua et, seni altına alıp üstünde tepinmemiş. Çok şanslısın bayan kürek tırnak!"
~Roy~
Hızla elini kurtarırken, yine o kendini beğenmiş bakışlarıyla beni baştan aşağıya süzmeye ve o lanet olası umursamaz tavrıyla, küstah küstah konuşmaya başladı.
"Ne varmış tırnaklarımda..senin koyunların gerizekalıysa ben ne yapabilirim?" diye sormaz mı birde? Hem suçlu hem güçlü, insanı çıldırtmaya birebir..
"Bu tırnaklarla onu mıncıklayarak canını nasıl yakacağın o kuş beyinli aklına hiç getirmedin mi? Pisliği benim koyunlarımın üstüne atma!"
"Kuş beyinli olan senin koyunların. Üzgünüm bayım, onları mıncıkladığımın ve kendilerinin ne hissettiklerinin hiç farkında değildim. Sevgili, saygıdeğer salak koyunların ne kadar da naziklermiş. Beni öldürecekti nerdeyse bilmem farkında mısın?
Bas bas bağırarak söylediği bu sözler, iki de bir benim gözümden sakındığım hayvanlarıma olmadık laflar söylemesi, hakaret etmesi bir anda, kanı beynime hücum ettirdi. Yine çileden çıkarmayı başarmıştı beni.
O ateş saçan gözleriyle hayvanlarıma tiksintiyle bakiyor olması kızgınlığımı harlıyordu resmen ve bunu görebileceği gözlerime dönüp baktığında pimimi çekti, sonunda patlattı beni.
"Elbette hissedemezsin, nede olsa sen bir koyun değilsin ama bir keçi kadar inatçısın. Biri de senin göğüslerini uzun tırnaklarıyla mıncıklasaydı, belki o zaman anlardın seni her şeyi çok iyi bildiğini sanan ama aslında bir bok bilmeyen küçük çılgın!"
Tanrııım! Az önce ne söyledim ben, inanamıyorum! Dudaklarımdan dökülen o sözleri ben mi söyledim? Deli bir utanç içimdeyim. Kulaklarıma kadar kızarıdığımı biliyorum, çok şükür ki güneşin altında değişen tenimin esmerliği ve ağılın loş ortamı Megan'ın bunu görmesini engelliyordu.
Ona bakmaya gerçeken utanıyorum ama diğer yandan sonuna kadar haklıyım.
~Megan~
Az önce ne dedi bana o ya? Benim, bedenimin en özel parçalarını, benim gözüm gibi baktığım en kıymetlilerimi nasıl ağzına alır ve üstüne üstlük o lanet olası koyununun memelerine nasıl benzetir ya? Bu nasıl bir terbiyesizliktir? Sinirden, kızgınlıktan delirmek üzereyim.
Bütün bedenim, elektirik verilmişçesine titremeye başladı. Ellerim, bacaklarımın yanında dururken, onları yumruk yaptığımı son anda fark ettim ve bu kahrolası kovboyun yüzüne şöyle sağlam bir yumruk geçirmemek için kendimi zor tutuyorum.
~Yazarın dilinden~
Megan, kapıldığı o deli öfkesiyle bir anda elini havaya kaldırıp, Roy Stewarth'ın yüzüne olanca gücüyle tokat atmak istediğinde, yine Roy tarafından anlayamadığı bir çabuklukla engellendi. Genç kız, bileğini saran o güçlü parmaklardan kurtulmak istediğinde bir anda serbest kaldı ve hızla geriye doğru itildi.
"Sakın ama sakın bir daha bunu deneme! Senin karşında yaşıtın yok, aklını başına topla Megan!"
Roy Stewarth'ın deli gibi bağırarak söylediği bu sözler ve onun tarafından önce yakalanma, sonrasında geri püskürtülmesi karşısında genç kız, neye uğradığını şaşırmışken o tokatı atamamış olmanın pişmanlığını yaşıyordu.
Diğer eliyle, az önce Roy'un güçlü parmaklarıyla sımsıkı tuttuğu ve acıttığı bileğini ovuyor, aynı anda ne yapacağını düşünüyordu.
Bu yaptığını onun yanına bırakamazdı.
Öfkesiyle yine bir anda Roy'un önünde bitti. Parmaklarının ucunda yükseldi ve Roy ile tam göz hizasına geldiğinde kızgın bakışlarını, ağılında loşluğuyla daha da koyu görünen yeşil gözlerin ta içine dikti ve o yeşiller hiç olmadığı kadar kızgın bakıyordu.
Bir an ıssız bucaksız bir ormana düşen ve o ormanı bir anlığına aydınlatan şimşekler gördü sanki ve ürktüğünü hissetti.
Daha önce onun gözlerine hiç bu kadar yakından bakmamıştı ve artık benliğini ele geçiren ürkmesinin yanında, nutkunun tutulduğunu hissediyordu.
Bu gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi şok oluşunun, bakışlarını değiştirdiğinin hiç farkında değildi.
Onu gözünü kırpmadan izleyen Roy Stewarth ise farkındaydı ve bu değişikliğe bir anlam vermekte zorlanıyordu.O koyu maviler niye öyle bakıyordu ki?
~Roy~
Nasıl bir bakış öyle o ya? Ne oldu bu kıza böyle? Donup kaldı. Şey gibi... şey gibi bakıyor! Tanrıım! Sanki beni ilk defa görüyormuş gibi bakıyor. Noluyor ya? Fazla mı ileri gittim?
~Megan~
Aklım karıştı ya! Niye böyle midemde bir yumru var gibi, kusacak mıyım yine? Yoo...hiçte öyle bişey değil! ve lanet olsun bu adamın gözleri bu kadar güzel miydi ve niye bu kadar güzeller? Neee?! Ne saçmalıyorum ben ya?
Hem az önce ne dedi o bana? Ben ona çok kızmıştım ya!
Megan kızım, kendine gel! O söylediklerini yanına bırakma! Bok herif...şimdi görürsün gününü!
"Benim göğüslerimi isteğim dışında mıncıklamaya, onlara dokunmaya hatta lafını bile etmeye yürek ister kaz kafalı. Bunu yapacak bok herifin, önce cesedimi çiğnemesi gerekir, bay kazma!"
~Yazarın Dilinden~
Megan, tüm hırsıyla bağırarak söylediği sözlerini tamamladığında, kendisine biraz mahçup bakan Roy'un gözleri üzerindeyken, bir anda birkaç gün önce Andy ile şehire indiklerinde müthiş bir hevesle yerel bir mağazadan aldığı yeni, gıcır gıcır kahverengi kovboy çizmesinin sert topuğuyla, intikam almak istercesine tüm öfkesiyle Roy'un parmak uçlarına acımasızca bastı ve bir adım geri çekilip, döndü koşarak ağıldan çıktı.
Bir an neye uğradığını şaşıran Roy Stewarth, parmak uçlarında hissettiği amansız acıyla olduğu yerde,kendine doğru çekti ayağını ve tek ayak üstünde ne yaptığını bilemeden kendi ekseni etrafında dönmeye başladı.
Bunu niye yaptığını bilemiyordu. Sanki bu dönüşler, hissettiği acıyı dindirecekti ve sonunda bir anda dengesini yitirerek geri geri gidip, kıç üstü yere düştü.
Dayanılır acı değildi ve ilk kez böyle bir şey yaşıyordu. Hemen ayağındaki çizmesini ve çorabını çıkardı.
Adeta beş parmağıda kızarmış tavuk gibiydi ve özellikle orta parmağı zonkluyordu. Güçte olsa parmaklarına dokunurken, güç almak istercesine dişlerini birbirine bastırdı.
~Roy~
"Aman Tanrım! Uff..ufff! Yok böyle bir acı, aman Tanrım, aman Tanrım!"
Lanet olasıca canımı nasılda yaktı. Bu can acısının yanında şimdi ona daha çok kızgınım.
Eğer Megan, şans eseri yanımda olsaydı, onun o ince boynuna sarılır ve tüm gücümle sıkardım. Kahrolası, baş belası. Onu her an öldürebilirim. Offf! Zavallı parmaklarımı bir yandan ovuyor, bir yandan söylenmeye devam ediyordum. Gerçekten canımı çok yaktı.
Tüm hırsımla dönüp, az önce onun çıktığı ağıl kapısına baktım ve sanki karşımda annesi varmış gibi tüm can acım ve öfkemle söylenmeye başladım.
"Ahh Cynthia!.. kız değil, dünyanın başına gelebilecek en büyük felaketi doğurmuşsun. Senden de başka bir şey beklenmezi zaten. Çocuk değil, bela!.. ve beni de gırtlağıma kadar bu belaya bulaştırdın.
Baş belası küçük tavuk, ne olacak?!"
Biri beni böyle görse, kesin delirdiğimi düşünürdü... eh...haksızda sayılmazdı. Artık delirmeme ramak kaldı. Sanki hala oralardaymış gibi öfkeme engel olamayıp avazım çıktığı kadar bağırdım.
"Baş belası pisliiik!"
~Megan~
Onun canının yandığını biliyodum ve açıkçası bunu yapmış olmaktan sonsuz bir zevk aldım ama yinede içim soğumuyodu.
Çok kızgın, acayip öfkeliydim ve sakinleşemiyodum. Düşündükçe çıldırasım geliyodu. Onun haddine miydi öyle konuşmak ya!
'Pis dağlı, lanet olası kovboy bozuntusu! At hırsızı pislik!'
Ağıldan çıkınca önce hızlı adımlarla, sonrasında koşarak eve giderken, koyun sağma konusunda yaşadığım hayal kırıklığı ve bir de üstüne bana söyledikleri sinirlerimi ciddi ciddi bozdu ya!
Kolay kolay ağlayamayan ben, gözlerime hücum eden gözyaşlarıma engel olamıyorum. Bir bu eksikti. Resmen ağlıyorum ya!
Açık olan kapıdan fırtına gibi girip birkaç adım atmıştım ki, aynı anda mutfak kapısından çıkmış ve kapıya doğru ilerleyen Andy ile çarpıştım. Hemde ne çarpışma?!
~Andy~
Yere düşmekten son anda kurtardığım ve kollarından sıkıca tuttuğum Megan'a deyim yerindeyse dilim tutulmuş gibi bakıyordum.
Kayıp kız bulunmuştu ama bu ne haldi böyle? Sanki biri onu alıp, süt kovasının içine baş aşağı sokmuş, yetmemiş tüm sütü başından aşağı boca etmişti.
Yapış yapış saçlarının ucunda donmaya başlayan süt tuhaf bir şekilde kokmaya başlamıştı. Megan ise usul usul ağlıyordu ve sanki ağladığı için utanıyordu.
"Tanrı aşkına Megan, sana ne oldu böyle?"
Ondan aldığım ilk cevap ise, artık bütün evin içinde yankılanan hıçkırıkları oldu.
Bir anda ellerimden kurtularak omuz silkti ve artık iyiden iyiye yüksek sesle ağlarken, kapıldığı hıçkırıklarınıda yanına alarak merdivenlere koştu.
Ben ard arda şaşkınlık yaşarken, o bir basamak çıktığı merdivende dönüp bana baktı ve gözlerinde kırgınlık dolu bir bakış vardı. Tüm hırsıyla bağırdı bir anda.
"Bunu o kazmaya sor!"
Daha fazla beklemeden hızla, adeta koşarak merdivenleri çıkmaya başladı ve ben hala ne olduğuna dair tek bir fikrim olmadan, olduğum yerde öylece kalmıştım.
~Yazarın Dilinden~
Megan'ın hıçkırıklarını ve öfke dolu sesini duyan Peggy ve Carl, mutfağın diğer giriş kapısının olduğu yerde, birbirlerinin arkasında durmuş ve görebildikleri kadarıyla merdivenleri, kapıldığı öfkesinden hiçbir şey kaybetmetmeden koşarak çıkan Megan'ı izliyorlardı.
Peggy, başını çevirip hemen arkasında duran Carl'a soru soran gözlerle baktı. Carl' da en az Andy ve Peggy kadar şaşkındı ve tüm bu olanların Roy ile ne ilgisi olabilirdi? İşte aklına takılan asıl önemli soru buydu.
"Heey! Siz...ikiniz!.. ne yaptığınızı sanıyorsunuz orada?"
Roy'un öfke dolu sesini duyduklarında, Carl ve Peggy oldukları yerde boş bulunarak korkuya sıçradılar ve dönüp, aksayarak masanın önündeki sandalyesine doğru ilerlemekte olan adama baktılar.
Şaşkınlıkları iki kat artarken aynı anda Roy'a az önceki şekilde yakalanmış olmaktan utanç duyuyorlardı.
Sessizce masadaki yerlerine geçerlerken, oldukça öfkeli ve sinirli görünen Roy'a bakmaya da çekiniyorlardı ama bu, elinde tuttuğu çizmesinin tekini öfkeyle bir kenara fırlatan adamın neden aksadığını merak etmelerine engel değildi.
Babasının ardından mutfağa giren Andy'nin bakışlarının odak noktası yalnızca, onun çıplak ayağındaki kızarmış parmaklarıydı ve merakına daha fazla gizleyemedi.
"Baba ayağına ne oldu? Megan'ın o hali neydi ve onun nesi var?
Öfkeli bakışları oğlunun yüzünde gezinen Roy, sinirli bir tebessümle bu merak konusu olan soruları yanıtladı.
"Ayağımın üstünden dozer geçti! Adı da Megan Fischer! Tam bir baş belası olan Megan Fischer! Bilmem anlatabildim mi oğlum?"
Bu cevap karşısında murfakta derin bir sessizlik oldu. Parmaklarına bakmakla meşgul olan Roy'un dışındaki herkes, şaşkın gözlerle birbirlerine bakıyorlardı ve hepsininde ağzı, tutmak zorunda oldukları kahkahalara gebeydi ama Andy daha fazla buna göğüs geremedi.
Tüm gençliği ve neşesiyle öyle bir kahkaha patlattıki, Carl ve Peggy'de genç adamdan cesaret alarak bastılar kahkahayı.
Mutfakta şen kahkahalar, havai fişekler misali birbiri ardına patlarken, Roy tüm kızgınlığı ile tek tek onların yüzüne bakıyordu.
O kadar kızmıştıki başının üstünde bir omlet pişebilirdi. İçinden onlara 'kesin şamatayı, yeter artık!' diye bağırmak gelsede yapamıyordu.
Kendisini patlamak üzere olan bir dinamit lokumu gibi hissediyordu ve bakışları her şeyi açıklayacak güçteydi.
Zorda olsa kahkahalar dinerken, Peggy Roy'un ruh halini gözden kaçırmamıştı. Mutfak askılığında duran ve kendi elleriyle kalayladığı bakır tavalarına, küçük tencerelere elindeki tahta kaşıklarıyla vurarak blues bir şarkı söylemeye başladı.
Geçen onca yıla rağmen canlılığından, güzelliğinden bir nebze bir şey kaybetmeyen o sesi tüm evi sardığında Roy, çaresizlikle önüne eğdiği başını kaldırıp kulaklarına şölen sunan bu sesi ve şarkısını dinlemeye başladı.
Peggy amacına ulaştığını Roy'a baktığında gördü ve hiç hız kesmeden tüm hüneriyle o gırtlağını konuşturmaya devam etti.
Carl ve Andy bu büyülü ana artık elleriyle tempo tutarak eşlik ediyorlardı. Roy ise artık dikkatini tamamen onlara vermişti ve adeta parmaklarındaki sızının varlığını unutmuştu.
Bu çarenin Roy'u böyle delirdiği anlarda sakinleştirdiğini çok iyi bilen Peggy, yine bir fırtınayı atlatmış olmaktan mutluydu ve mutlu olan sadece Peggy değildi.
Roy, sevgi dolu gözlerle ailesine bakarken, onları ne kadar çok sevdiğini ve onlarla olmaktan ne kadar mutlu olduğunu düşünüyordu.
Hiçbirinin yokluğuna dayanamazdı ama Megan için böyle hissettmiyordu ve her ne olursa olsun hissedemeyeceğini de iyi biliyordu.
Tek istediği Megan'ın bir an önce defolup, gitmesiydi.
Onu düşününce ağılda olanlar ve bir anlığına Megan'ın ona ilk defa görüyormuş gibi baktığı o an geldi. Aynı soru yine beyninin içinde dönüp durmaya başladı.
Ne olmuştu öyle, onun o nefesini yüzünde hissettiği o an ne olmuştu ve niye öyle bakmıştı ki? * * * * *