Bölüm 9 BOŞARIM ŞİMDİ SENİ..

2527 Words
~Roy~ Bu isyanı, bu kahrolası inatçı tavırları beni gerçekten yoruyor, delirtiyor, çileden çıkartıyor. Omleti bitirmektende, kahvaltı yapmaktanda vazgeçtim, her söylediğle yediğimi, boğazıma diziyor resmen. Saygısızlığı, dik başlılığı canıma tak ettirdi. Ayağa kalkmış, mutfaktan ayrılacaktım ki bir anda ayaklarımın dibinde bitti. "Tam bir haftadır, her gün seninle iletişim kurmaya çalışıyorum ve beni bugün sonuna kadar dinleyeceksin çok saygıdeğer ve sevgili Roy Babacım. İkimizde çok iyi biliyoruz ki ve anlamış bulunuyorum ki beni burda istemiyosun, bende bayıla bayıla gelmedim ama maalesef burdayım ve can sıkıntısından ölmek üzereyim ya! Lütfen izin verde bende bişeyler yapayım ya! Sen beni benden koruyamazsın anla artık bunu ya!" Derin bir nefes alma ihtiyacı duyuyorum. "İlede bir şeyler yapma ihtiyacı duyuyorsanız küçük hanım, burda Peg'e mutfak işlerinde yardım edebilirsiniz, tabii gözünüz yiyosa!" Son cümleyi özellikle söyledim. Olur ya ters teper de, bana inat "yardımcı olayımda gör!" der dedim belki ama nerdee! "Senin neyin var Tanrı aşkına! Kadınlara savaş falan mı açtın sen ya? hani varsa öyle bir durum söylede, ona göre pozisyon alalım! nedir bu ya?" Tam mutfak kapısından çıkıyordum ki tüm hırsı, kızgınlığı ile bağırarak söylediği bu sözler karşısında olduğum yerde kaldım ve şaşırarak dönüp ona baktım. Tüm benliğimi ele geçiren öfkeme yenik düştüm ve bundan, sonrasında nefret ettim. Çocukla çocuk oluyordum resmen ya! Kendime inanamadım ve ona bas bas bağırırken buldum kendimi. Laanet olsun! "Asıl senin derdin ne be çocuk? Geldiğinden beri sorun çıkarmaktan başka hiçbir şeye yaramıyorsun! Niye normal bir kız olmayı denemiyorsun, benden ne istiyorsun sen ya?" "niye durumu kişisselleştiriyorsun ki? senin şahsınla bir derdim yok benim, tabii katılığını, kuralcılığını saymazsak! anlasana beni ya! burda herkes bir işe yarıyor ama ben bütün gün sadece evde, odalar arasında mekik dokuyorum, getirttiğin o dergiler için teşekkür ederim ama şu an burda onlara hiç ihtiyacım yok, bana da bir işe yarıyo olma mutluluğunu tattırsan ne olur? Kıyamet mi kopar ya?.. senden beni de görmeni ve bana bir şans vermeni istiyorum ya, ne var bunda?" Adeta yalvararak, dokunsam ağlayacak hale gelerek konuşan onu dinliyordum, önce şaşkınlıkla, sonra sabırla dinliyordum. Aslında çok mantıklı konuşuyordu, hatta yaşına göre fazla bile olgun konuşuyordu ama o, bana emanetti ve ikibuçuk ay sonra gidecekti. Geldiği gibi sağlam gitsin istiyordum ve bir daha da hiç gelmemesini. Nasılda çaresiz bırakıyor beni. Ellerim belimde, başım önümde öylece yere bakıyorum. Karar vermekte zorlanıyorum. Sakinleşmeliyim ama bu kızla mümkün değil. Bir anda başımı kaldırıp, bana merak ve sanki birazda korkuyla bakan gözlerinin içine bakıyorum. Elimi kaldırdım ve işaret parmağımı adeta gözünün içine sokarak, "eğer akşam oram ağrıyor, buram acıyor, çok yoruldum ve benzeri şikayetler duyarsam seni odana kapatırım..hemde evine dönene kadar! Var mısın bu anlaşmaya bayan çok bilmiş?" Müthiş bir heyecanla ellerini birbirine çırparken ve yerinde zıplarken, küçük bir kız çocuğundan farksızdı. Ne çok sevindi böyle? İnanılır gibi değil. Gülüyorum bu haline ama niye güldüğümüde kestiremiyorum. Hoş mu, komik mi? "Varım, varım, varım!" diye sevinç çığlıkları atıyor. Dönüp bizi gülen gözlerle izleyen babama bakarken, gülümsüyorum hala. "Baba biricik kızımıza yapabileceği uygun bir iş ver, lütfen.. baksana, çok istiyor." "Tamam evlat, ben ilgilenirim, sen çık istersen," "dikkat et kendine lütfen!" dediğimde Megan, sesimdeki uyarı tınısını elbbete anlamıştı fakat benim anlayamadığım bu kız nasıl oluyordu da her seferinde beni gafil avlayıp, bir anda bana sarılabiliyordu. Işık hızı, bu kızın yanında kendisinden utanmalıydı ama asıl utanan ben oluyordum. İşte yine tüm gücüyle bedenime sarılmıştı ve bu kızın dur noktası yoktu. Buda yetmezmiş gibi, bir anda yanağıma en sıcağından bir öpücük bıraktı. "Teşekkür ederim," dediğinde kızacağım varsa da bir şey yapamadım. Öyle mutluydu ki bunu bozmak istemedim. "Tamam, tamam! Rica ederim. Bırakta işimin başına gideyim," diyebildim sadece. Bazen gerçekten canımdan bezdiriyordu beni ve nihayet özgür kaldığımda çok kısa bir an, onun koşarak Andy'nin yanına gidişini ve ona tatlı tatlı gülümseyişini izledim. Aklımda bir sürü düşünce cirit atarken, sonunda çok şükür ki mutfaktanda, evdende ayrılabildim. * * * ~Megan~ Şu son on beş günde anladığım bir şey vardıki, oda Roy Stewarth, benden hiç mi hiç hoşlanmıyo. Bunun için elbette onu suçlayamam ama fazla sert, kuralcı hatta takıntılı ve bugün her nasıl olduysa o sert kabuğunu biraz olsun kırabildim. Orman yeşili gözlerinin içine baktığımda, aslında gizlediği başka bir Roy Stewarth olduğunu görebildim bugün nihayet. Düşünüyorum da hoş bende ona bayılmıyorum ama açıkçası ilk günlerdeki gibi onu sinir etmektende zevk almıyorum. Sanırım, bende sürekli onunla sinir harbi yaşamaktan yoruldum. Bugün nihayet bir ateşkes imzalayabildik. Tabii bu ne kadar sürecek açıkçası bende bilmiyorum. Evde onun haricinde herkesle aram iyi diyebilirim, yani tombulla da son günlerde biraz daha iyi anlaşabiliyoruz. Diğer taraftan çiftlik hayatı bana, eskisi kadar korkunç görünmüyo. Alışıyorum galiba ve nerdeyse hoşlanmaya başladım desem yeri var. Büyükbabaya yaşını sorduğumda yetmiş beş demesin mi? Oysa yetmiş yaşında diye duymuştum, yani Andy öyle söylemişti. Onun enerjisine hayranım ve o gerçekten iyi bir öğretmen. Yeni bir şeyler öğrenmeyi çok istiyorum ve büyükbaba Carl'ın peşinde oradan oraya koşturup duruyorum. "İlk iş gitte üstüne daha uygun bir şeyler giy kızım," dediğinde zıpkın gibi fırladım yerimden. Asla onun sözünü ikiletmem. Şu Roy denen adamda azcık onun gibi sıcak olsaydı ya! Odama çıkınca hemen bir kot pantalon, üstüne kırmızı kısa kollu en sevdiğim tişörtümü geçirip, aynı hızla koşturup, beni veranda da bekleyen büyükbabanın yanında aldım soluğu ve işte birkaç saattir dolaşıyoruz çiftliğin içinde. Tabii en zararsız bölümlerinde. Andy ve şu Hank dedikleri yüzü kızıl çillerle kaplı, kendinden kızıl dalgalı saçlı şirin mi şirin çocukla nehir kenarına gittiler, hayvanları orada otlatacaklarmış. Keşke bende gidebilseydim ama tabiiki buna izin vermezdi bay kazma. Aklım nedense hep Andy'de ve şimdiki durağım, koyunların durduğu ağıl denen şey. İki tane koyun var içerde ve Tanrıım! Bu kokuda ne ve nasıl bir şey böyle? Parmaklarımla burnumu sıktığımı görünce büyükbaba çok gülüyo bu halime. Sanırım bu halimi sevimli buldu. En azından Andy'nin haricinde oda seviyo beni ve bunun için muluyum ama artık aklımda ne Andy ne de başka bir şey var. Sadece bu iğrenç koku var her yerde ve de benim dikkatimde büyükbabada. "Şimdi ne yapıyorum dikkatle beni izle!" dediğinde kokuyu duymamaya çalışarak ve gözlerimi dört açarak onu izliyorum. Oturduğu küçük, ahşap taburede öne doğru eğildi ve koyunun o süt dolu memelerinin uç kısımlarını biraz yukardan tuttu. Ders bir: Nasıl koyun sağılır? ve ben sanki kusacağım! Midemde anlayamadığım şekilde bir hareketlilik var. Nedense o yumuşak, bıngıl bıngıl memeler içimi kaldırıyo, resmen beni talan ediyo. Acaba bende yapabilir miyim ki? Büyükbaba Carl, dönüp bana baktı ve, "denemek ister misin?" sorusuyla dersi teoriden, uygulamalıya geçirmek istiyo, istiyoda ben istiyo muyum? İşte ondan hiç emin değilim. Hep beklediğim ama aynı anda da gelmesinden korktuğum soruydu bu. Bir yanım 'yok, asla yapamam,' desede, diğer yanım bunu öğrenmeyi çok istiyo.Tiksiniyorum ya ama aynı zamanda çok ilginç buluyorum. Carl, oturduğu tabureden kalkıp, eliyle oraya oturmamı işaret etti. İçimden 'yapabilirsin kızım, başarabilirsin!' diye kendimi cesaretlendirmeye çalışıyorum. Tabureye oturup, tıpkı Carl gibi hafif öne doğru eğildim. Resmen heyecandan ellerim titriyo,kalbim deli gibi çarpıyo. Bu kadar heyecanlanmak bir yerde saçma gelsede, elimde değil. Tek elimi o sütlü memelere uzattığımda, "iki elini de uzat ve az önce benim tuttuğum yerden tut Megan...korkma! Isırmaz," dedi ve güldü Carl. 'ısırmak mı?' Bak bu aklıma hiç gelmemişti ve şimdi heyecanımın yanında mis gibi bir de korkum var artık ama hepsinin de ötesinde müthiş bir istekte hüküm sürüyo tüm benliğimde. Ellerimle, hayvanın süt dolu memelerinin, uç kısımlarını tutmaya çalıştığımda, parmaklarımın arasındaki yumuşaklıkla bir an midem bulunduğu yerde takla attı sanki ve bir hareketliliktir başladı. Umursamamaya çalışarak, tutmaya devam ettim ve midemde tuhaf kramplar, ardından kasılmalar baş göstermeye başladı. Iyyğğ.. fazlasıyla yumuşaklar. Yüzümü buruştururken, dudaklarımı ısırıyorum. Tıpkı Carl'ın yaptığı gibi birini çekip, birini bırakıyorum ve sırayla her iki meme ucundan beyaz ip gibi sütler, kovaya akmaya başladı. Ağzımın içinde tükürük bezlerim fazla mesai yapıyo ve bu yetmezmiş gibi yemek borumdan baş gösteren kasılma, boğazımda şiddetli kasılmalara dönüşmeye başladı. Yok, daha fazla yapamayacağım ve bir anda fırladım, kendimi ağılın dışına zor attım. Ben hayatımda midemin böyle delirdiğini, isyan bayrağını çektiğini bilmiyorum. Kasılmalar, öğürtülere dönüşürken, nefes almakta zorlanıyorum. Carl'ın bunu beklediği belliydi ve içerden gelen tatlı kahkahalarını duyabiliyodum.Yanıma gelmemiş olmasına seviniyodum. Tanrıım! Bacaklarımda titremeye başlayınca daha fazla ayakta duramadım. Bir anda yere çöktüm, dizlerimin ve ellerimin üzerinde doğruldum, hay lanet! kasılmalar, öğürmeler iyice birbirine karıştı. ~Roy~ Atımı ahırdan çıkarmak üzereydim ki, garip bir ses duydum ve ben bu sesi çok iyi tanırdım. Arkaya dönüp baktığımda, Megan'ı yerde dizleri ve elleri üzerinde, öğürürken gördüm. Hah! Başladık işte. Koşuyorum ve soluğumu onun yanında alıyorum. Hemen yere diz çöküp, başını tuttum. Soru sormanın bir anlamı yoktu. Belli ki bedeni bir şeye tepki veriyordu. Söz dinlememenin cezasını yine kendi bedeni kesmişti. Ne konuşmaya, ne de nefes almaya hali var. Sürekli öğürüyor ve tabii beklenilen şey gerçekleşiyor, sonunda midesinde ne var ne yok hepsi boşalıyor, yerle buluşuyor. Onun bu hali, bana Elanorumu hatırlattı. Hamileliğinin ilk zamanlarında az kusmamıştı. Megan, artık çıkaracak bir şey kalmayınca bitkin bir halde yere oturdu ve tüm ağırlığını bedenime bıraktı. "Uffff! Aman Tanrım!...ölüyorum herhalde," dediğinde ister istemez güldüm. "Ne oldu böyle?"diye sorduğumda iyi kötü bir fikrim vardı. "Ayhh! Memeler, yumuşak yumuşak memeler! Ayhh! aman Tanrım!" Tahminimde yanılmamıştım, başımı iki yanıma sallarken gülüyordum yine. "Ehhh Megan, sana bu işlerin senin için uygun olmadığını anlatmaya çalıştım, fakat laftan anlamıyorsun ki. Tıpkı annen gibi inatçısın, söz dinlemiyorsun!" dediğimde biraz öfkeliydim aslında daha çok endişeli! Ya hastalanırsa ne yaparız? Başını çevirip, baygın bakan gözlerini gözlerime sabitledi. Elini kaldırıp, dudaklarımı kapadı ve, "sus be adam, boşarım seni şimdi!" dedi ve bir anda eli kucağına düştü. Yarım görünen mavileri yukarı kaydı ve gitti, bayıldı ama ben az önce söylediğine takılmıştım ve şaşkındım. "Boşarım şimdi seni!" Evli miydik biz ya? Ne saçmalıyordu bu kız? Sanırım, midesini boşaltırken, beynini de kusmuştu. Birlikte doğrulmaya çalışırken, gözlerini araladı ve "teşekkür ederim," dedi ve bir çuval gibi yeniden kucağıma yığılıp kaldı. Bir bu eksikti? Yine bayılmıştı ve bana onu kucağıma almaktan başka çare bırakmadı. Boyluydu ama tüy gibide hafifmiş. Eve doğru ilerliyordum ve basamaklara ulaştığımda yine gözlerini araladı. Başını kaldırıp bana baktı, sonra göğsüme dayadı. Gördüğüm kadarıyla yüzünün rengi bir hayli solmuştu. Zaten, güneş görmemiş gibi beyazdı, iyice hayalete benzedi. Yavaşça kaldırdığı eliyle alnını ovmaya başladı. Belli ki başı ağrıyordu. "Off sanki hala kusacak gibiyim Roy baba!" diye dert yandığında içim biraz rahatladı, çünkü takılıp kalmıştım o son sözlerine. Saçma sapan bir şeydi söylediği ama beni alarma geçirmişti. Belki de abartıyordum, evet evet..kesinlikle abartıyordum. Sessizliğim karşısında başını kaldırdı ve biraz uzaklaşarak soru soran gözlerle bana baktı. İlk kez onun yüzünü inceliyordum. Küçük bir kız çocuğu kadar masum ve güzeldi, hemde onca kusmaya rağmen. Düşüncelerimden utanırken, bakışlarımı kaçırdım ve o bunun farkındaydı. "bir şey mi oldu, saçmaladım mı ben bilmeden?" sorusuna soruyla karşılık verdim. "şimdi nasılsın?" "Berbat." Merdivenleri çıkıp eve girdiğimizde "yürüyebilir misin?" diye sordum ve sanki yerinde çok rahatmış gibi başını iyice göğsüme dayadı, sokuldu bana resmen. "sanmıyorum," Mutfağa doğru gittik. Peggy sesimizi duyunca dönüp bize baktı ama hiç şaşırmışa benzemiyordu. Megan'ın yüzüne takılan gözleri beni bulduğunda gülümsedi. "Şu hasta çorbandan yapar mısın Peg?" "Tamam oğlum, koyun çarpması mı?" "Aynen, Peg... aynen!" Peggy ile karşılıklı "ne yaparsın işte," der gibi derin nefes alıp veriyoruz. "Odasına çıkarıp, bırakacağım ama başında bekleyemem, işim var, gitmem lazım.. salona mı yatırsak," dediğimde kendimi onun babası gibi hissediyorum ve artık biraz daha endişeliyim. Peg, sık sık çıkıp bakamaz ona, ama yalnızda kalmamalı. Bu durumda en iyisi salonda dinlenmesi ve karar verilmiştir ama önce yüzünü yıkamak lazım. Merdivenin hemen yanındaki banyoya gidiyoruz birlikte. Lavabonun yanında kucağımdan indiriyorum onu ama yinede benim bedenimden güç alıyor küçük hanım. Tam bir Los Angeles kızı olduğunu, narinliği ile kanıtlıyor bize. Musluğa uzanıp, suyu açtığımda oda öne doğru eğiliyor ve yüzünü yıkamaya başlıyor. Uzanıp, lavabonun yanındaki askılıktan havluyu alıyorum ve ona vermek istiyorum ama almıyor, kafasını sallıyor. "Böyle iyi, ohh serin serin!" Gözlerim doluyor bir anda. Aklıma üşüşen hatırayı savmak isterken, gözlerimi kırpıştırıyorum. "Beni bu kadar sevdiğini bilmiyodum Roy baba, iyiyim yav, endişelenme...şeey...anlaşma hala geçerli dimi?" diye sorduğunda o anki halimi fark etmiş olmasına şaşırıyorum, gülümsüyorum. Aynı anda onca kusmadan sonra vazgeçer düşüncesine kapılmakla nasıl bir aptallık yaptığımı fark ediyorum. Megan ve vazgeçmek...mümkün mü acaba? "Sen önce bir toparlanda! Bugün yeterince koşturdun, dinlen... yarına bakarız." dediğimde çok şükür ki itiraz etmedi. Geniş sofada yanımıza gelen Peggy, "tamam Roy, sen çıkabilirsin, ben ilgilenirim," dedi ve bende başımla onu onaylayarak Megan'ı ona bıraktım ve oyalanmadan evden çıktım. Çok geç kalmıştım. Aklımdaki tek şey, sığırları bir an önce Jason ile otlaklara çıkarmaktı ve Megan, artık Peggy'nin güvenli ellerindeydi. ~Megan~ Hayatımda böyle bir şey ilk kez yaşıyorum ve daha önce kustuğumu hatırlamıyorum hiç. Daha önceleride hastalanmış, midemi üşütmüştüm ama hiç böyle olmamıştı. Tanrıım! Şu boğazımdaki ekşi-acı tattan nefret ettim. Ne diye bu kadar halsizim ki? Alt tarafı kustım ya! Uff! Karın kaslarım bile ağrıyo ya! Çok utanıyorum şu an. Kesin bu kovboy ve diğerleri de tıpkı annem gibi çok hassas olduğumu düşünecekler, öyle miyim gerçekten? Öyle olmadığımı onlara kanıtlamalıyım. Hem Tombul ne sordu ona? 'Koyun çarpması mı?' demek ki böyle bir şey varmış, yani sanırım bir tek benim başıma gelmemiştir. İçim rahatlıyor böyle düşününce. O hasta çorbası mıdır nedir, tam bir azap yav! İnsanı iyileştirmez, öldürür be! ama sıkıysa içme. İlk kaşıkta yüzümü buruşturunca nasılda iri iri açtı zatan kocaman olan o kara gözlerini. Cidden korktum ve sanki pıstım. Biraz uyusam iyi gelecek sanki. Aklımda Andy var yine, ne yapıyor acaba ve ne zaman gelir eve? * * * ~Roy~ Geç vakit eve dönünce ilk önce, hemen odama, duşa koştum. Oldukça hareketli ve yoğun bir gün geçirmiştik. Aklımın bir tarafında Megan ve nasıl olduğu soru işareti olarak takılıp, kalmıştı. Ama öyle kirlenmiş ve bütün güneşle cilveleştiğim için defalarca terlemiş, defalarca üstümde kurumuştu giysilerim. Ciddi ciddi kendimden tiksindim. Soğuk duşun altında, yorgunluğumda ayaklarımın dibinden akıp giden suya karışıp, yok oluyordu sanki. Duş sonunda artık rahatlamış ve daha zinde hissediyordum. Dolaptan açık mavi, yakalı bir tişört ve koyu renk, ince bir kot pantalon aldım. Üstümü giyinmiş, saçlarımı aynaya bakarak öylesine düzelttikten sonra daha fazla oyalanmadan odamı terk ettim. Megan nerdeydi bilmiyordum, açıkçası eve girince de aklıma nerde olduğunu sormak gelmedi. Hızlanan adımlarım beni onun odasına götürdü. Kapısı hafif aralık duruyordu ve iki kez, kıvırdığım işaret parmağımla kapısını tıklattım. "Girin," dediğini duyduğumda kapıyı yavaşça ittim. Gördüğüm kadarıyla sabahki haline göre çok daha iyiydi. "İyi akşamlar Megan," dediğimde gülümsedi. Yine yatağının ortasında bağdaş, kurmuş oturuyordu ve odaya girdiğimi gördüğünde ayaklanmak istedi ama elimle hayır işareti yaptım ama dinler mi beni? Elbette hayır! "İyiyim ya...yeni mi geldin sen?" diye sordu ama biraz tuhaf bakıyordu. Anlam veremedim açıkçası.. "evet, yarım saat olmuştur. Sen nasıl oldun?" "İyiyim," dedi ama bu kezde bakışlarını kaçırdı benden. Yatağının ayak ucunda öylece dikiliyordu ve ben endişelenmeye başlamıştım. Yine ne oluyordu bu kıza? "İyi olduğuna emin misin?" Ben cevap beklerken, bir anda elleriyle yüzünü kapadı. Anlayamıyordum, niye bu kız sürekli kafamı karıştıracak şeyler yapıyor yada söylüyordu? Anladığım tek bir şey varsa oda kız babası olmanın son derece zor olduğuydu. "Çok utanıyorum ya Roy baba ya!" Endişelerim yersizmiş, rahatlarken gülüyorum. Yanına yaklaştığımda, yatağının ayak ucundan yana kayıp oturuken, bana da açtığı boşluğa oturmam için eliyle işaret etti. Kısa bir kararsızlığın ardından oturdum. Dikkatle yüzüne baktığımda gerçekten utandığını görebiliyordum. Hiç olmadığı kadar samimi ve sakindi. "Utanmana gerek yok, herkesin başına gelebilir. İlk defa böyle bir şey denedin, verdiğin tepki gayet doğal..takılma bu kadar!" ~Megan~ Onu dinlerken ister istemez şaşırıyorum. Bu kadar sakin konuşan Roy Stewarth mı gerçekten? Sesi öyle sakin, öyle şevkat dolu ki kulaklarım bayram ediyo resmen. Ona bakarken düşünüyorum aynı anda, yine nerden geldiyse aklıma şu lanet soru? Kime benziyo bu herif ya! Hala bulabilmiş değilim. * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD