"Asyaaaa!!!" Yaklaşık yarım saattir burada beklemenin verdiği etkiyle fazlasıyla sinirli ve elbette ki agresiftim. Kendisinin gitmek için saatlerce yalvardığı partiye saatlerce hazırlanması sebebiyle geç kalacaktık ve bu onun umrunda bile değildi.
Ayağımla yerde ritim tutarken saatin 10.00'a geldiğini gördüm ve başımı pencereye çevirdim. Gökyüzünde parlayan ve serpiştirilmiş beyaz altınlar gibi görünen yıldızlar kadar özgür olma isteği vardı içimde. Kaderimde ise Asya'nın esiri olmak bulunuyordu. Ne acı ama!
Merdivenden gelen topuk sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp Asya'ya döndüm, sonunda hazırlanabilmişti.
"Nasıl olmuşum?" deyip etrafında döndüğünde yanıma ulaşmıştı bile. Gözlerimi üzerinde gezdirip uğraştığına değdiğini gördüm.Cidden güzel olmuştu. Üzerine straplez, dizinin bir karış üstünde biten bir elbise giymiş,siyah saçlarının gözleriyle uyumlu olan mavi kısımlarını kendine yakışan bir maşa yapmıştı.Saçları kalçasının iki parmak falan aşağısına geliyordu ve çok uzundu. Ayakkabısı da siyah renkli ve topukluydu. Bütün olarak çok güzel gözüküyordu.
"Çok güzel olmuşsun ama gayet normal bu kadar uğraşmaya."
"Sanki sen uğraşıyorsun! Sana mı soracağım yaparken?"
"Asya, güzelim, canım arkadaşım, bir tanem hazırsan artık çıkalım diyorum çünkü seni beklerken ben yoruldum. Hadi!"
"Sen hazır mısın?"
"Sence?" deyip etrafımda döndüm. Siyah kalın askılı, sade bir elbiseydi. Dizimin bir karış üzerine geliyordu ve belime gelen sarıya kaçan kumral saçlarımla oldukça uyumlu duruyordu. Ayakkabı olarak sandalet tarzı bir topuklu seçmiş, saçlarıma fön çekmiştim. Bana göre gayet sade ve güzeldi. Ama konu Asya olunca ne olacağını kestiremiyordum. Orası burası belli olmuyordu çünkü.
"Eh! Yani, idare eder." demesiyle ikimizde gülmüştük.
"Hadi çıkalım o zaman." dediğim sırada kapıdan çıkmaya başlamıştı bile. Evin kapısını kilitleyip arabaya doğru ilerlemeye başladığımda Asya arabanın şöfor koltuğuna yerleşmişti. Ben de arabaya bindiğimde Can'ın evine doğru yol almaya başladık. Bu sessizlikten sıkılıp radyoyu açtım.
Şansıma çıkan şarkı "We Don't Talk Anymore" du. Bu şarkıya bayılıyordum ve kelimesi kelimesine ezberimdeydi. Şarkının giriş kısmı sona erdiğinde Asya'yla bağıra bağıra söylemeye başlamıştık fakat ortalarına doğru başka bir sürücü tarafından uyarılınca şarkıyı kapatmak zorunda kalmıştık.
Daha 11.sınıftık ama Asya'nın abisi sayesinde istediğimiz yere gitmemiz kolay oluyordu. Asya'nın abisi yani Ege abi ikimize de araba sürmeyi öğretmişti. Bu bizim için güzel bir avantajdı. Okula bir sene geç başladığımız için reşit olduğumuzdan hiçbir problem çıkmamıştı.
"Geldik!" Asya'nın sesiyle gözlerimi eve çevirdim. Bakalım nasıl bir gece geçirecektik.
Arabanın kapısının açılıp kapanma sesiyle tüm gözler bize dönmüştü. Can bizi kapıda karşılamış yanımıza gelip benim koluma girmişti. Gelir gelmez böyle bir şeyle karşılaşmam nedeniyle ilerleyen zamanlarda göstereceğini tahmin ettiğim davranışlar için kendime sabır diledim.
"Yalnız geleceğini bilmiyordum." Al işte. Sana ne kardeşim benden? İçimde kabarmaya başlayan siniri göz ardı ederek Can'a doğru dönüp
"Yalnız gelmedim zaten." dedim ve parmağımla Asya'yı gösterdim. Herkesin onun yanına toplandığını görünce güldüm. Klasik Asya Başaran işte.
"Onu kast etmediğimi biliyorsun." demesiyle gözlerim yeniden Can'a döndü. Yılışık erkekleri sevmezdim ve Can kesinlikle yılışık bir erkekti.
"Yalnız geldim çünkü öyle istedim, başkasına gerek olduğunu sanmıyorum."
"Peki, sen kazandın. Ama gece boyu yanından ayrılmayacağım ona göre."
"Onu gece başlayınca düşünürüz." deyip gülerek Asya'nın yanına doğru yol aldım. Herkesin bizi didik didik inceleyen bakışları beni arkama bakmadan kaçmaya teşvik ediyordu ama bunu yaparsam Asya'nın triplerine maruz kalacağımı bilmem beni engelliyordu.
Asya ona yaklaşan adımlarımı fark edip bana döndüğünde yüzünde halinden memnun bir ifade vardı.
"Bi anda ortadan kaybolunca uzaylıların UFO’yla falan seni kaçırdığını düşünmüştüm. Tüh! Artık başka güne." her zamanki alaycı sözlerine gülerken bir kez daha hayal gücüne ve neşesine hayran kaldım.
"Seni hayal kırıklığına uğrattığım için hiç üzgün değilim."
"Kızım neredeydin ya bir anda kayboldun yanımdan?"
"Tahmini zor olmasa gerek."
"Can'ın evine partiye geldiğimize göre kesin Can'dır."
"Aynen" aramızda geçen kısa sohbet sonunda ikimizde evin içinden arka bahçeye doğru geçiş yaptık. Bahçenin kenarlarında yer yer balonlar, süslemeler ve kokteyl masaları vardı. Ustaca yapılan ışıklandırmalar bahçedeki havuzun üstüne yansıyor ve güzel bir görüntü oluşturuyordu. Yüksek sesteki müzik ne kadar rahatsız etse de bahçenin hoş görüntüsü burayı dayanılır bir yer yapıyordu. Ben bunun gibi şeyler düşünürken belime sarılan ellerle irkildim.
"N'aber?" gelen kişinin ve aynı zamanda ellerini belimi sararak çok yanlış bir harekette bulunan şahısın Can olduğunu anlamamla ister istemez rahatlamıştım. Çünkü bunu yapan hiç tanımadığım biri de olabilirdi.
"Korktun mu?" Pişkince sorduğu soru ve ellerinin hâlâ belimde olması bana çok büyük bir rahatsızlık verirken Can'a karşı sakin kalmakta zorlanıyordum. Çabuk sinirlenen bir yapım vardı ve üstüne bugün ters tarafımdan kalktığımdan Can'ın hareketleri daha çok gözüme batıyordu.
"Dalmışım. Ayrıca korkmadım aniden geldiğin için irkildim sadece. Ben kolay kolay korkmam biliyorsun."
"Bilmez miyim ben seninle ilgili her şeyi biliyorum." Kendinden emin tavırları ve beni tanıdığını iddia etmesi bunun üstüne kendini bana daha da yaklaştırıp arsızca sırıtması ne kadar yanlış düşünceler içinde olduğunu anlamam için yeterli olmuştu.
"O kadar emin olma." deyip savunduğu düşünceye karşı çıkıp Asya'yı bulmak adına gözlerimi bahçede gezdirdim.
"Tecrübelerime dayanarak konuşuyorum." Can'ın sesiyle gözlerimi bahçeden alıp yeniden onun yeşil gözlerine hizalamıştım.
"Tecrübelerine güvenme derim." deyip gözlerimi bahçede gezdirmeye devam ederken içerden birinin boğazını yırtarcasına bağırmasıyla adımlarımı sesin geldiği yöne doğru ilerlettim. .Müzikten dolayı pek duyan olmamıştı ama duyanların sayısı da az değildi. Can'la beraber içeri doğru giderken Asya'nın sesini duymamızla ikimizde hızlandık.
Asya'nın olduğu yere vardığımızda gördüğüm manzaraya anlam veremezken hırpaladığı kızın Aylin olduğunu görmemle yine laf attıkları sonucuna vardım. Çünkü Aylin ve arkadaşı Pelin bize sataşmadığı sürece Asya ve ben böyle bir durumla karşılaşacak davranışlar sergilemiyorduk.
" Hayırdır yine ne oluyor?" diyerek pat diye olaya girince tüm gözler bana döndü. Asya beni görünce kızı bıraktı ve 'sence?' der gibi gözlerime baktı .
"Her zamanki gibi burada da rahat yok galiba bize. Yine olur olmaz konuşunca kendimi tutamadım sonrada olan oldu işte." Bıkkınlıkla gözlerimi Aylin'e çevirdim.
" Bu sefer yalnızsın, arkadaşın seni yalnız mı bıraktı? Açıkçası ne zaman bizle uğraşmayı bırakacağınızı ciddi anlamda merak ediyorum. Bunun cevabını en kısa zamanda verirseniz çok sevineceğimi Pelin'e de iletirsin. "
"Sana istediğin cevabı vermeyeceğiz galiba." kapıdan içeri giren Pelin'le ona döndüm.
"Arkadaşına sen mi söyledin sorun çıkar diye? Aylin pek uğraşmazdı böyle şeylerle. " Bu kızı görmek ciddi anlamda beni sinirlendiriyordu. Bize karşı nedensizce nefret beslenmesine anlam veremiyor ve gerçekten düşüncesiz davranışlar sergileyip kavga çıkarmak için çabalamaları tüm enerjimin emilmesine neden oluyordu.
"Beğenmedin mi?"
"Olmadı bence, ne güzel geçinip gidiyorduk değil mi?" deyip onunla dalga geçerken sinirlendiğini hissedebiliyorum. Ne kadar kavga çıkmasını istesem de hiç bir zaman kaçan taraf olmadığımdan ve olmak istemediğimden bende geri adım atmıyordum. Ama işin aslında bu kavgalar benim için ergence triplerden başka bir şey değildi.
"Ya ya, ne demezsin çok güzel anlaşıyoruz." deyip göz devirdi.
"Asya ,hadi boş ver. Bugün yeterince yorulduk. Bir de bunlarla uğraşmayalım. "Asya beni onaylarken Pelin üzülmüş gibi yaptı.
"Benim sizle çok uğraşasım vardı ama! "
"Pelin seviyesizce davranmak hiç zoruna gitmiyor mu?" Benden aldığı karşılıkla yapmacıklığı bir kenara bırakıp ciddileşen ifadesiyle
"Belanı mı arıyorsun kızım sen?" diye ani bir çıkışta bulundu. Bu sefer ben ona alaycı bir tavırla
"Yooo, uğraşmıyorum o beni buluyor genelde." dedim. Benim bu rahat hallerimin Pelin'i daha da sinirlendirdiği apaçık ortadaydı ve ben onun bizimle uğraştığı için pişman olmasını istiyordum.
"Yeter ,artık! Herkes işine geri dönsün. Hadi!" Can olayı kapatmaya çalışıyordu ama o esnada Pelin'in elindeki şarap şişesini kırıp herhangi bir parçayla birlikte Asya'nın üzerine yürümesiyle olay daha da büyümüştü. Anlamsızca artan siniri ve bu alakasız davranışına diğer davranışlarına da olduğu gibi anlam vermemiştim. Dikkat çekmek için bu kadar ucuz bir davranış sergileyeceğini ben bile beklemiyordum.
"Eğer Asya 'ya bir zarar gelirse gözünün yaşına bakmam. Bunu anlamış olman gerekiyordu." dedim sakince. Endişelenmiyordum çünkü Asya'ya zarar gelirse burayı ateşe verip onu da içinde bırakacağımı biliyordu. Bana zarar vermeye cesaret etse bile Asya'ya asla zarar veremezdi. Bir şey yapamayacağını biliyordum ama ne kadar zarar veremeyecek olsa da annem ve babamdan sonra böyle tehlikeli olaylarda rahat tavrımı takınamıyor ve içimde oluşan yersiz kaybetme korkusuna engel olamıyordum.
"O zaman ben de sana zarar veririm."
"Sinir oluyorsun değil mi?"
"Neden bahsediyorsun?"
"Seni takmayışımdan. Hani ne derdin var onu bile bilmiyorum ama sana takarsam emin ol zararlı çıkarsın. Bunu ne sen istersin ne de ben. Şimdi bırak şu elindekileri."
"Bırakmazsam ne olur? En fazla ne yapabilirsin ki? Sen de benim sana yaptığımı bana mı yaparsın?"
Sinirime hakim olmaya çalışarak
"Merak etme ben senin kadar ucuz bir davranış sergilemem. Elindekileri bıraktırırım sadece." sarf ettiğim sözler üzerine bir anda üstüme atlayınca sola çekildim ve yere düşmesine neden oldum. Amacım o değildi ama olsun bir taşla iki kuş.
"Rüyaaa!" Asya'nın sesiyle bir şey olduğunu anlamıştım ama o sırada bacağımdaki acıyla kısık bir çığlık attım.
"Ne yapıyorsun ,aptal?" Can'ın bağırmasıyla da Pelin'in bacağıma cam batırdığı için canımın yandığını anlamıştım. Araya giren siren sesleri bizim kaçışımızın habercisiydi. Hayır hangi akıllı insan, gece gece bir sürü insanın yaşadığı bir semtte yüksek sesle parti yapar?
"Asya, arka kapı" deyip başımla arka kapıyı işaret ettim. Ön kapının etrafı polislerle dolu olacağından mecbur arka kapıdan çıkacaktık.
Daha öncede böyle bir parti yüzünden nezarethaneye düşmüştük ve bu şu an son isteyeceğim şeydi. Bu yüzden kesinlikle kaçabildiğimiz yere kadar kaçacaktık.
"Tamamdır." Asya'nın da onayını aldıktan sonra hemen arka kapıya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Bacağımdan akan kanları ve bacağımın acısını düşünmemeye çalışıyordum.
Ortalık mahşer yeri gibiydi. Siren sesini duyan herkes koşuşturmaya başlamıştı. E haliyle kapıya ulaşmak için baya bi uğraşmamız gerekmişti.
Dışarıya çıkabildiğimizde bir şey kafama dank etmişti. Lanet olsun ! Araba ön taraftaydı ve biz bu durumda koşmak zorundaydık. Asya da bunu fark etmiş olacak ki bacağımın durumunu sormuştu.
"Koşabilirim. Hadi!" deyip harekete geçmiştim.
"Emin misin? Canın acımıyor değil mi?"
"Sen yine karakolda sabahlamak istiyorsun herhalde. Hadi."
"Tamam. Bir şey demedim. " İkimizde koşuyorduk ama sağ olsun bu topuklular hiç yardımcı olmuyordu. En sonunda durup ayakkabılarımı çıkarıp öyle koşmaya başladım. Asya'da aynısını yapmıştı. Şimdi daha rahat koşuyorduk.
Kaçıncı sokağa girdik bilmiyordum ama polisler bizi çıkarken görmüş olmalıydılar çünkü peşimizden geliyorlardı. Bu seferde ayağımıza batan küçük taşlar bizi zorluyordu.
Ama ilerde gördüğüm köşe içime umut kırıntıları serpmişti âdeta. Eğer polisler bizi görmeden köşeden dönebilirsek izimizi kaybettirmemiz daha kolay olurdu.
"Asya köşe ,bak köşe oradan döneceğiz. Hadi." Asya'yı bulmak için önce sağıma sonra soluma baktım ama o en çok korktuğum yerdeydi. ARKAMDA!
Büyük ihtimalle ayağını burkmuştu. Her şeyi boş verip eline yapıştım ve onu sürüklemeye başladım ama benim bacağımda sızlıyordu.
Şu köşeyi dönünce rahatlayacaktık inşallah .Ölmek uğruna Asya'nın eline bir daha asıldım. Köşeye yaklaşmıştık ve içimde garip bir his oluşmuştu. Daha önce tatmadığım bir his. Şu an durumun ciddiyeti bu hissi ne kadar bastırsa da yoğundu.
Ama şimdi bunu boş vermem gerekiyordu. Köşeye ulaştığımız sırada tam son engelimizi atlatacağız derken on katı engel çıkmışçasına bir öküze çarpmıştım. Yok yok vazgeçtim, yirmi katı!
Çarpışmanın verdiği sersemlikle yere düşecektim ki bir el belime sarıldı ve beni kendine çekti. Asya zaten yeri boylamıştı.
Aklım başıma gelince kafamı kaldırdım ve karşımdaki hayvana baktım.
Bunu yapmamla birlikte bana dikkatle bakan gözlerle karşılaştım. Gözlerimi delen bakışları, belimi bir kemer gibi sıkı sıkı sarmış kolları ve bedenime neredeyse tamamen yapışan bedeni sersemlememe neden olmuş nedensizce vücudumu bir heyecan dalgasının sarmasına, kalbimin hızlanıp göğüs kafesimi zorlamasına yol açmıştı.
Bu da neydi, böyle?