Güneş ışığı, kasvetli çatı katının camından içeri süzülüşlerinin son dakikalarındaydı.
Aden, ranzasından kalkarak, çıplak ayaklarını soğuk zemine koydu. Haziran ayının ilk günleriyle, güzel giden havaların keyfini o hariç bütün ev halkı sürüyordu.
Yavaşça yuvarlak camına yaklaştı, üstündeki gecelik elbisesinin , düşen beyaz askısını yukarı çekti.
Dışarıda büyük bir telaş vardı. Ondan beş yaş büyük üvey kız kardeşi Mihri'nin nişan kıyafetini beğeni ile süzdü.
Üç katlı evin çatı katından kuş bakışı gördüğü manzara, çok güzeldi. Her yer özenle süslenmiş, çim zeminin üstüne yuvarlak masalar atılmıştı. Altın rengi ve beyazın hakim olduğu süslemelerin arasında gezinen kalabalığın içinde olmayı çok isterdi.
Kardeşi nişanlanıyordu ama kendisi davetli değildi. Çünkü Aden'in varlığını bu evde yaşayanlar bilirdi. Üvey annesi Meliha hanım, üvey babası Sancak bey, Mihri ve felçli kalan annesi Nilay.
Bir zamanlar kendisi koştururdu bu bahçede, uçurtma uçururdu babasıyla, ateş başında şarkı söylerlerdi. Şimdi ise, bir odaya hapsedilmiş çatı katı kedisiydi.
Babası Ali KARACA trafik kazasında vefat etmişti. O zamanlar Aden dokuz yaşındaydı. Annesi yalnız yaşamaya alışamadı ve şimdi ki kocası Sancak tarafından kandırldı. Evlendikleri vakit, Sancak tatlı diliyle kadının bütün malına el koymuştu. Annesi çok saf kadındı Aden'in. Onlara ait miras ellerinden gidince Sancak, kendi yüzünü göstermişti.
Kadına psikolojik şiddet uygulayarak , sinir krizi geçirttiği Nilay hanımın beyine pıhtı atması sonucu felç kalmıştı. Sancak gizlediği imam nikahlı evliliğini bu eve taşıdı. Kızı Mihre ve eşi Meliha, Aden'i istemediler. Kızı ve karısını sokağa atamadığı için ikisini farklı odalara haspettiler.
Aden, 10 yaşından beri bu çatı katında yaşıyordu. Günde belirli saatlerde camının açılması izin veriliyor, bunu da Sancak kendisi gelip kilidi açarak yapıyordu. Yemekler hizmetli kadın tarafından götürülüyordu.
Teknoloji ile alakası olmayan kızın tek dostu kitaplardı. Kendi başına öğrenmişti her şeyi. Fizik, kimya, matematik... Hepsini babasının geride bıraktığı ansiklopedilerden öğrenmişti. Tabiki bu kitaplar gizliydi, kimsenin haberi yoktu. Yoksa ona da izin vermezlerdi.
Aden, sessiz bir kızdı, henüz 20 yaşındaydı. Beyaz tenli, açık kahve saçlı, yeşil gözlü..
Kardeşi Mihri, onun bu güzelliğini belli etmese de çok kıskanıyordu. Yeri gelir canı sıkıldığı zaman çatı katına çıkar onunla alay ederdi. Aden ise 10 yıldır bu eziyetlere alışmıştı, umursamamayı öğrenmişti.
Ses etmesi yasak, özellikle evlerine misafir geldiğinde...
Yanlışıkla bir şey düşürse, evdekiler yukarıya kedi çıktı yalanını söylerler, misafiri gönderince de Aden'e bin ton laf ederlerdi.
Sancak ona vurmazdı ama karısı ve kızı ona şiddet uygulamayı çok severlerdi. Bu evde yaşan kimse ruhen, bedenen ve aklen sağlıklı değildi artık.
Camdan dışarıyı izlediğinde, kalabalık onu görmesin diye çok uğraş veriyordu.
Görüş alanına Efken ÇAKIBEY girdi. Simsiyah takım elbisesi onun uzun boyuna çok güzel oturmuştu. Siyah saçları ne uzun ne kısaydı. Kumral tenli adam, nişanlısı Mihre'nin dudaklarına bir öpücük kondurarak geri çekildi.
Ağzı kulaklarına varan kız ona bahçeyi göstererek bir şey anlatıyordu.
Aden, daha net görmek istediği Efken'e bakabilmek için biraz da yaklaştı camına. Sert mizaçlı gibi dursa da Efken gülümsemeyi severdi. O güldükçe, Aden'in de dudaklarına ufak, minik bir tebessüm yerleşti.
Sonra, Efken ona doğru döndü ve gelen misafirlerim elini sıkarak bir şey söyledi. Kahkahalar havada uçuşunca, Efken'in gözleri etrafta gezinmişti.
Ve o sıra...
Koyukahve gözleri, yeşillere değdi an... Yüzündeki gülümseme silindi ve yerini hafif şaşkınlığa bıraktı. Aden ise korku ile geri çekildi.
" Beni gördü, beni gördü..!" diyerek yatağına ilerleyip oturdu. Kalbi ağzında atmaya başlayınca, başparmağının etlerini yemeye başladı.
" Ne olur söylemesin, ne olur... Mihre öldürür beni!"
Tek korkusu, onu gören Efken'in bunu onlara dediği vakit, kendisine yapılacak eziyetti.