Kızıl saçlarını elleriyle tarayan kız, salonun aynasından baktı kendine. Bugün sözlüsü ile buluşacaktı. Özenle hazırlanan Mihre, üstündeki siyah mini eteğini hafif aşağı çekiştirdi.
" Prensesim! Yemek hazır."
" Geldim!" diyen Mihre, koridordan mutfağa giriş yaptı. Annesi, mutfak masasında moda dergilerine göz gezdirirken, sabah kahvesini yudumluyordu. Babası , tost makinesinden aldığı tostları bir tabağa koyarak masaya bıraktı.
" Ya sen ne güzel hazırlamışsın böyle!"
" Annenin tadı yoktu, bugünlük bendensiniz." dedi ve kızının yanağına öpücük kondurarak masaya oturdu. Mihre de masada yerini aldığında kahvaltı başlamış oldu.
" Efken ne zaman geliyor?"
" Bir saate burada olur annecim."
" Anladım kızım." diyen Meliha, ağzına ufak peynir attı.
" Mihre, gitmeden şu tabağıda yukarı çıkar ,ver yesin . Güzide ablan iki gün izinde."
" Ay baba sabah sabah şu eziği göresim yok, sen versen?"
" Ben sabah penceresini açtım, o kadar görmek yetti. Gittiğinde pencerenin kilidini takmayı unutma."
" İyi peki." diyen Mihre, vişne suyundan bir yudum alarak yerinden kalktı. Tezgahtaki kahvaltı tabağını eline alarak yukarı merdivenleri çıktı. İki kat çıkmak şimdiden onu yormuştu .
Çatı katına giden beş altı basamağı çıktığında tahta kapıyı açtı. İçerisi yeterince havalanmıştı ama şu gitmek bilmeyen rutubet kokusu midesini bulandırıyordu.
Büyük bir odaydı, tavanı haylice basık ve bakımsız krem renkli duvarları vardı. Ahşap yuvarlak pencere yere çok yakındı ve beyaz elbisesi ile yere oturup dışarıyı izleyen üvey kardeşine göz devirdi.
" Oh valalhi, ayağına kadar hizmette geliyor hanfendinin!" diyerek tabağı ahşap masanın üstüne bıraktı. Aden, bakışlarını camdan çekerek ablasına baktı.
" Güzel olmuşsun."
Bu iltifat Mihre'nin egosunu okşadı. Saçlarını havalı şekilde geriye atarak, solgun yeşil gözlere baktı.
" Sağol." dedi ağzının içinden.
Pencereyi kapatmaya yöneldi, o sıra Aden biraz kenera çekilerek ona yer verdi. Mihre, pencereyi iterek kapattı ve kilidini kapattı.
" Bugün misafirler gelecek, ben evde olmayacağım. Bahçeden geldiklerini gördüğün vakit ses çıkarma. Babamın iş arkadaşları, sorun çıkarırsan seni elinden alamayız bu sefer. "
" Tamam." dedi ince sesiyle Aden. Aslında ona bunları söylemesine gerek yoktu, biliyordu görevini.
" Annem nasıl?"
" Napsın yatıyordur."
Aden'in annesi felçliydi. Üvey babası Sancak, onunla resmi evliydi. Almanya'da Aden'in dedesi yaşıyordu. İletişimleri uzun zamandan beri yoktu ve zengin bir ihtiyardı. Sancak , Aden'in babasının mirasına el koymakla yetinmemişti. Annesi Nilay'ın babası ölünce bütün miras ona kalacaktı çünkü tek çocuktu. Bu yüzden Sancak onu evde tutmak zorundaydı ve resmi nikahları sürüyordu.
İmam nikahlı karısı Meliha bu durumdan şikayetçiydi. Herkese, biz boşandık ama kızımız için birlikte yaşıyoruz diyerek medeni anne rolünü üstleniyordu.
Mihre, Aden'e küçümser bakışlarını atarak çatı katından çıktı. Giden kızın ardından bir daha odaya girmeyeceklerini bilen Aden hemen yerinden kalkarak, ahşam zeminin çıkık tahtalarını çıkardı sessizce. İçinde bir depo alanı gibi yeri vardı. Burada babasından ona kalan ansiklopediler ve romanlar vardı. Romanların hepsini okumuştu Aden, bir kaç kitabı hatta defalarca kez okudu.
Artık yeni bir kitaba yavaştan ihtiyacı vardı. Dadısı Güzide şuan tabi evin hizmetçisi , Aden'e bazen istediği kitapları getiriyordu. Bir kaç kez Sancak beye yakalandığı için artık eve kitap sokması kolay olmuyordu. Ev ahalisinin evde olmadıkları nadir zamanda Aden için çarşıya iner ve kitapları alır getirirdi.
İhsan Oktay ANAR'ın - Puslu Kıtalar Atlası kitabını çekip aldı oradan. Buna henüz başlamamıştı ve okumak için sabırsızlanıyordu.
Kahvaltı tabağını eline alarak pencerenin dibine oturdu. Güneş ışığı odayı yeterince aydınlatmadığı için genelde burada okurdu. İlk sayfaları özenle çeviren genç kız, eline tostunu alarak yemeye başladı.
30 sayfa okuduktan sonra istemeye istemeye kitabını kapattı. Ona kalsa bir oturuşta bitirirdi bu kitabı, yazarın anlatım dili, kurgusu onu büyülemişti. Kitabını tekrar aynı yerine koyarken, eski tahta dolabından kendine kıyafet seçti. Pembe renkli uzun pijama elbisesini aldı , iç çamaşırlarını da seçtikten sonra ileride ki demir sandalyeye bıraktı.
Bu çatı katında bütün ihtiyacıoalan şeyler mevcuttu. Çok küçük bir bölme vardı. Tahta kapının ardında tuvalet mevcuttu ama o kadar küçüktü ki, 1.60 boyundaki kız zar zor sığıyordu içine. Onun haricinde başka bir oda tarzı yer yoktu. Geniş alanda küveti vardı, ranzası ise onun karşısında en köşedeydi. Bir tane yuvarlak masa ve iki sandalye mevcuttu.
Her ne olursa olsun bu esir hayatında , kitapları haricinde yaşanabilir iki şey vardı. Sınırsız sıcak su ve penceresinin manzarasıydı. Evleri ormanlık alanda olduğu için üst kattan ormanın ihtişamını izlemeyi severdi Aden. Kışın çamların üstündeki karı, sonbaharda rengarenk, solmaya yüz tutan yaprakları, ilkbahar ayında açan çiçekleri, yaz ayısının ise odasını ısıtan güneşini...
Su ,küveti doldurunca üstündekileri çıkartıp içine yavaşça girdi. Bedeni hemen gevşerken gözlerini kapattı. Yanındaki pilastik kutudan duş jelini ve şampuanını çıkardı. Güzelce yıkandıktan sonra küvetin tıpasını açarak suyun akmasına izin verdi.
Biten suyun ardından içinde durulandı ve yerleri ıslatmamayaca çalışarak çıktı. Mihre'nin eskimiş bornozunu üstüne alarak kuşağını bağladı. Diz kapağının bir karış üstünde olan bornozu ile odasını düzenlemeye koyuldu, zaten yapacak çok bir şeyi yoktu. Haftada bir kez ona temizlik malzemeleri verilir ve dipli köşeli temizlerdi. Bu durumdan memnundu aslında. Çok sıkıldığı için temizlik yapmak ona terapi gibiydi.
*****
" Hayatım geldiler!" diyen kocasına baktı ve yerinden kalkarak, kalem eteğini düzellti Meliha. Kapıyı açtıklarında sarışın bir kadın ve esmer tenli adam ile selamlaştılar. İlk olarak yemeğe geçilmişti ardından da salonda oturarak sohbete daldılar.
" Tekstil işinden aslında bezdim Sancak. Yani tek başına yürütmek zor oluyor, o yüzden ortak arıyorum kendime. Seninde ticari kafan çok iyi. Otellerin ikiyken bir oldu. İçim rahat ."
" Aynı şekilde benimde içimde rahat Hakan. Güzel iş çıkaracağımıza eminim."
"Hayırlısı bakalım." diyen Sancak keyifle kahvesini yudumladı.
" Bu arada kızını göremedim?"
" O erkek arkadaşı ile dışarıda." diye araya girdi Meliha.
" Duyduk bir şeyler, düğün yakındaymış herhalde?"
" Vallahi öyle Merve hanım. Hızlı gelişti, çok seviyorlar birbirini bizde nasip işleri ertelenmez dedik."
" Kimdi peki evleneceği kişi Meliha hanım?"
Meliha, duruşunu dikleştirdi ve gururla ; " ÇAKIBEY Holdingin sahibinin küçük oğlu."
" Şu Efken ÇAKIBEYİ mi yoksa?"
" Ta kendisi!" derken gülümseyerek kahvesinden yudum aldı. Merve şaşırmıştı, Çakıbeyi Holding sahibi Asil Çakıbeyi'nin 4 oğlu 2 kızı vardı. 3 oğlu evlenmiş ve evlendiği kişiler hep sosyetenin bilindik isimlerinin kızlarıydı. Mihre ve ailesi henüz o seviyeye gelememişler ama o tayfanın içine girebilmek için çok mücadele ettiklerini biliyordu.
" Nasıl tanışmışlar?"
" Efken'de mimarlık okuyor bilirsiniz. İkisi de aynı üniversitedeydiler. Mezun olduktan sonra tanıştırdı kızım. İki yıldır birliktelermiş."
" Ne güzel." diyen Merve aslında sevinmemişti. Bu kadını ÇAKIBEY'lerin arasına girdiğini ve yaşayacağı kibri az çok tahmin edebiliyordu.
Birden yukarıdan bir ses geldi. Herkes o sese dikkat kesilirken, Sancak ve Meliha huzursuzlanıp başka muhabbet açarak sesi bastırmak istediler.
" O ses neydi, evde biri mi var?" diyen Merve'ye gülerek; " Yok kimse , pencere çarpmıştır." dedi Meliha.
" Emin misiniz? Bir şey kırıldı sanki. " dediği sıra güçsüz adım seslerini varla yok arasında duydu misafir çift.
" Biri var?" diye ısrar etti Merve.
Sancak, umursamamış gibi davranarak gülümsedi ve;
" Çatı katına kedi çıktı yine anlaşılan. Bir şeyleri devirmiştir ." dediğinde içinden Aden'e küfürler yağdırmaya başladı.
Merve pek ikna olmasada ; "Peki." dedi.
Bir kaç dakika daha oturan çift müsade istediler ve evden ayrıldılar.
" Mihre demedi mi bu salağa! Ses çıkarmayacaktı."
" Ben gider konuşurum şimdi." diyen Meliha hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. Kendisi tam bir piskopat ruhlu kadındı. Kocası ile gecekonudu hayatı yaşadığında mahallenin en çirkef kadınıydı Meliha.
Bu sefil hayattan doğduğu günden beri şikayetçi olduğundan, insanları dolandırarak bir yerlere gelmeye çalışmışlardı hep. Kocası, Nilay ile tanışıp kocasının mirasını eline geçirince hayatları tamamen değişmişti. Ölen Ali KARACA'nın otelini kocası devr aldı. Sonra bu evi de kendisinin üstüne almıştı.
Çatı katına çıkıp kapıyı çarparak açtı.
Aden, hemen yerden kalkarak korku içinde baktı kadına.
" B-ben yanlışıkla tabağı düşürdüm. Özür diler-"
"Kes!"
Aden, tiz sese irkildi ve ona yaklaşan kadından bir iki adım uzaklaştı. Halbuki genç kız bir sorun çıkarmamıştı, misafirler gitmişti.
" Küveti doldur!"
" Hayı-hayır! Lütfen özür dilerim..lütf-"
" Kes diyorum anlamıyor musun!"diye hiddetle bağırdı. Aden çaresizce titreyen bacaklarıyla küvetin yanına gitti. Musluğu açtığında arkasında ki ses keyifle konuştu;
" Hatırlıyor musun Aden? Bu eve ilk Sancak'ın kız kardeşi gibi geldiğimde, beni havuza itmiştin."
" Bilerek yapmadım." dedi titreyerek.
" Yüzme bilmiyordum." dedi Meliha onu dinlemeden.
" Ben gerçekten bilere-"
" Hiç bu kadar ölümle yakın olmadım biliyor musun? Senin yüzünden artık bahçedeki güzel havuza giremiyorum, diğer sosyeteler gibi denizde uzanıp fotoğraf paylaşamıyorum. "
Aden, ne söylese kadın dinlemeyecekti..biliyordu.
" Çıkar üstünü, gir küvete! "
Aden, çaresizce gözlerini sıkıca kapadı ve boğulma hissini şimdiden hissetti. Pembe elbisesinin fırfırlı askısını indirirken gölzerinden yaş dökülmeye başladı...