ÖLÜM ?

3660 Words
Welat Bergiran’dan .... Uyandığımda henüz güneş ortaya çıkmamıştı, içim kadar karanlık olan güne başlamıştım. Benim için karanlık bir gün olacağını bilmiyordum lakin hissetmiştim. Yatağımdan kalktığım gibi gece çıkardığım tişörtümü üzerime geçirip odamda bulunan terasa çıktım. Doğubayazıt’ın soğuk havası ve ışıklı görüntüsü gözlerim önüne serilmişti. Gözlerimi kısa bir süre kapayıp soğuk havanın içime işlemesine izin verdim. Huzur bulduğum tek saatler , güneşin henüz doğmadığı ve tüm Doğubayazıt’ı sessizliğinin hakim olduğu saatlerdi. Odamdan içeriye girdim. Yatağın kenarında bulunan komodinin üzerinde duran sigara paketimi ve çakmağımı alarak tekrardan terasa çıktım. Terasta bulunan tekli koltuğa oturup ayaklarımı sehpaya uzattım. Sigara paketinden bir dal alarak ıslattım dudaklarımın arasına alarak çakmağı ateşlemiş ve sigara dalını yakmıştım. İçime çektiğim dumanla gözlerimi kapatıp, çektiğim dumanı Doğubayazıt’ın buz gibi havasına doğru üflemiştim. Karşımda ki manzaraya tekrar kafamı çevirerek , ard arda dumanları içime çekip karşıya bakarak dışarıya doğru üflemiştim. Huzur bulduğum sessizliği bozan telefon sesi ile kaşlarımı çatmış, içtiğim sigarayı terastan aşağı fırlatarak içeriye girmiştim. Bu saatte kötü birşey olması dışında kimse beni rahatsız etmezdi. Telefonda yazan isimi görünce bekletmeden açtım. “ Kargalar daha bokunu yemeden gecenin bu saatinde ne demeye aradın lan Cihat “ “Sakin ol amca oğlu. Bu saatte uyandığını bildiğim için aradım. Biz Antakya’ya çiftliğe gidiyoruz. Sende gelmek istersin diye düşündüm. Senin beğendiğin biri vardı sanki. Belkide sen gelmezsin ve bende o kız ile tanışma fırsatını bulurdum. “ Cihat’ın sözlerine karşı sessiz bir küfür savurmuştum. “ Benim beğendiğim bir kız yok Cihat. Kim sana böyle bir bilgi getirdi ise yanlış getirmiş. “ “ Öyle mi? Bende öyle düşündüm. Sen birini sevecek bir adam değilsin. Ya da oturduğu masadan vazgeçecek biri değilsin. Birini sevsen zaafın olur değil mi? “ “Aynen öyle Cihat. Ben kimseyi sevip hayatıma almayı düşünmüyorum. Masada yerimi riske atamam. Yani bana karşı bir zaaf bulamayacaksın. İyi yolculuklar sana. “ Telefonu kapatacağım zaman son sözleri ile telefonu sinirle duvara fırlatmıştım. “ Pekala amca oğlu başka zaman zaafını bulurum ama önceliğim kâhya’nın bahsettiği bir kız var adı Zeyşan. Bizim tarlalarda çalışıyormuş. 17 yaşında belki onunla tanışıp biraz eğlenerek çiftliğin tadını çıkarırım. Daha sonra da sana karşı bir zaaf bulmak için uğraşırım. Sana da masa da kolay gelsin. “ Şerefsiz! Zeyşan ile ilgilendiğimi biliyordu. Nerden öğrenmiş olabilirdi? Kâhya bunu bilmiyordu. Bana zarf atmıştı. Bir bahane bularak Antakya’ya gitmeli ve Zeyşanı ondan uzak tutmalıydım. Zeyşan zarar görmesin, hayatı kararmasın diye , habersizce ondan vazgeçmiş ve uzak durmuştum. Oturduğum masada ağalık da umrumda değildi. Zehir zemberek hayatıma masum bir kızı mahkum etmek istememiştim. Nerden bilebilirdim. Kalbime izinsiz girdiği gibi hayatımın merkezine de izinsiz yerleşeceğini... Sabahın ilerleyen saatlerinde şirkete gitmek için evden hızlıca çıkmıştım. Aklımda hâlâ Cihat şerefsizin dedikleri dönüyordu. Bir bahane bulmam ve Antakya’ya mutlaka gitmem gerekiyordu. Kimse benim sevdiğim kızı eğlencelik gözü ile bakıp duyguları ile oynayamaz ve işi bitince ise bir kenara fırlatamazdı. Buna ne pahasına olursa olsun bir şekilde engel olacaktım. Aklıma gelen bahane ile birden gülümsemeye başladım. Tabii ya.. Bugün bir ihale vardı. Bu ihaleyi alırsak şirketin gelirlerini iki katına çıkaracaktık. Dosyayı hazırlayan ve genel müdüre teslim eden Cihat’tı ihaleyi kaybedersek ve şirket zarara uğrar ise hesap sormak için Antalya’ya gitmeye bir bahanem olurdu . Hemde 1-0 Cihat şerefsizini mağlup ederdim. Yaptığım planın keyfi ile yolu izlerken , aklımın bir kenarında güzelim vardı... İhale’ye girmiş ve teklifimizi vermiştik. İhale için sunacağımız fiyatı , kuşlar rakip firmanın kulağına sayemde ötmüş olabilirdi. Kazanmak için gerekirse kural dışı oyunlar oynayabilirdim. Önemli olan , Cihat şerefsizine karşı ilk zaferimi almam ve onun iğrenç emellerini bozmamdı. Bu ihalede , buna karşı yaptığım ilk hamle olmuştu. Zavallı Cihat , beni karşısına almanın ne kadar kötü olduğunu henüz anlamamıştı Anlamaması iyiydi. Yoksa onu ürkütebilir ve zafere kolay ulaşıyor olamazdım. İhaleden gelecek haberi beklerken odanın içinde tur atıyordum. Kapının çalınması ile sakince yerime geçmiş, işle ilgileniyor gibi yaparken gel dedim. “ Welat bey ihalenin sonucu belli oldu “ Güzel.. beklediğim haber gelmişti sonunda. “ Tamam Faruk. Hemen aldığımız ihaleyi amcama söyleyin. Onlar gelmeden biz ihalenin projelerine başlayalım. Ki onlar gelince sadece kontrol etsinler. “ Adamın tedirgin halleri , ihaleyi almadığımızı kanıtlıyordu. Düz bir ifade ile konuşmaya başladım. “ Söylediklerimi duymadın mı Faruk ? Neden hâlâ buradasın? “ “ Şey.. Welat bey nasıl oldu bilmiyoruz ama ihaleyi karşı taraf aldı efendim. “ Tamda istediğim gibi olmuştu. Zafer kazandığımı belli etmeden kaşlarımı çatmıştım. “ Ne demek ihaleyi karşı taraf aldı! Siz ne halt ediyorsunuz? Fiyatı değiştirip risk alsaydınız? Amcama nasıl bir açıklama yapacaksınız! “ Karşımda ki adam bağırmam ile daha da gerilmiş ve ellerini nereye koyacağını bilememişti. “ Çık dışarı Faruk. Amcamı ben arar bilgilendiririm. “ Kaçmaya yer arayan Faruk, lafımı ikiletmeden odadan çıkmıştı. Dudaklarımda zafer kazanmış olmanın gülümsemesi ile amcamı aradım “ Söyle bakalım Welat , ihaleyi aldık değil mi? Sende projeye başlamak için beni aradın? “ “ Keşke bunun için arasaydım amca. İhaleyi karşı şirket almış . Bizim ile aynı fiyatı vermişler. Büyük ihtimal şirkette fiyatı bilen bir köstebek var. İzin verirsen Antakya’ya geleyim. Yüz yüze konuşalım. “ “ Bekliyorum Welat. Gelebildiğin en kısa zamanda gel. Bu işi kim mahvetti ve neler oluyor hemen öğrenmek istiyorum. “ “ Merak etme amca şimdi şirketten çıkıp Antakya’ya doğru yola çıkıyorum. Gelince konuşuruz. “ “ İyi yolculuklar evlat. “ “ Sağol amca. “ Telefonu kapatır kapatmaz yüzümde ki gülümsemeyi silmiş sert sesim ile sekreterimi aradım. “ Fulya iki gün boyunca olan tüm planlarımı iptal et. Biri sorar ise şehir dışına çıkıyorum. Furkan’a haber ver çıkış yapacağım. “ Bekle beni Zeyşan geliyorum... Kimsenin seninle oynamasına izin vermeyeceğim... ? Antakya.. Doğubayazıt’ım kadar güzel olmasada gözümde, kalbimin yerini ve sevgiyi hatırlatan bir kadını karşıma çıkardığı için sevdiğim şehir arasında ikinci olmuştu. Nereden bilebilirdim sevdiğim kız için sevdiğim şehrin , ona acılar sunduğunu... 7 saat süren yolculuğun sonunda Bergiran yazan çiftliğe gelmiştim. Bir süre dışarıdan çiftliği ve koşuşturan kişileri izledim. Arkamdan birinin omzuma elime koyması ile ondan tarafa döndüm. Cihat.. “ Gelmeyeceğini söylemiştin amca oğlu. Ne oldu? Yoksa dediğim kızı merak mı ettin de geldin hm? “ “ Hayır Cihat , kız için gelmedim. Onu önemsiyorum. Hayır... Onu kendimden bile çok önemsiyorum.. Senin sunduğun ihale dosyasını birileri karşı şirkete satmış. İhaleyi kaybettik. Amcam çağırdı. Geldim. “ " Bu imkansız. Olamaz.. Dosyayı hazırlayan bendim. " " Olmuş işte Cihat. Dosyanı birileri ele geçirmiş. Bir kızın peşinden koşacağım , amca oğluma darbe vuracağım diye uğraşmak yerine ihale ile ilgilenseydin bunlar olmazdı. " " Sen yaptın! Demi lan! Yediremedin ve sen yaptın. " Karşımda kuduran Cihat'ı daha da delirtmek için gülümsedim. " Benim ile ne alakası var amca oğlu. Çakallar ortalığı boş buldu mu ortaya çıkar . Bunu en iyi sen bilirsin oysa ." " Babama senin ihaleyi sattığını ispatlayacağım Welat. Elinde ne varsa alıp yalvartacağım. " " Güzel hayaller kuruyorsun amca oğlu. Kim kimin elinden herşeyi alır ve yalvartır göreceğiz. Oyna bakalım oyunlarını. " Birbirimize resmen meydan okumuştuk. Meydan okumanın bir galibi olmalıydı ve o da ben olacaktım. Salona girmemiz ile amcam bizi karşılamıştı. Yüzünde gergin olduğu belli olan bir ifade vardı , lakin bunu yansıtmak istemiyordu sanırım. " Hoş geldin evlat. Senin ile çalışma odasına geçelim. Önce bir başbaşa konuşalım daha sonra Cihat'ta bize eşlik eder. " " Peki amca " Çalışma odasına çıkacağımız zaman dışarıdan amcamın adının duyulması ile o tarafa dönmüştük. Amcam kaşları çatık bir şekilde kapıya yöneldi. " Siz burada durun , şu adımı bağıran hadsize haddini bildirip geliyorum. " Amcamın kapıdan çıkması ile salonun ön bahçeyi gösteren penceresine ilerledim. Birtane adam , kızın birini sürükleyerek getirmiş ve amcamın ayağının altına atmıştı.. Kızın yüzü bana dönük olmadığı için kim olduğunu bilememiştim. Kızın , amcama bakmak için kafasını kaldırması ile dumura uğramam bir olmuştu. Bu... Bu kız Zeyşandı... Olamazdı... Ben onu korumak için hamleler yaparken , kendi kanından olan bir şerefsiz onu amcamın ayaklarının dibine atmıştı.. Kendime hâkim olmaya çalışıyordum. Eğer bir harekette bulunur isem , Cihat şerefsizine koz vermiş olurdum. İçim yana yana sessiz kalmam gerekiyordu.. " Adamın sürükleyerek getirdiği kız.. Zeyşan değil mi? Ben gitmeden , amcası kendi ayağı ile tıpış tıpış getirmiş. Artık burda kalacak gibi görünüyor. Onunla eğlenmem zor olmayacak. Karşı koyacak hâli de yok gibi. " Cihat'ın söyledikleri ile cebimde duran ellerim yumruk olmuştu . Sürat ifademi düz tutmakta zorlanıyordum. Bu sözleri beni kışkırtmak için söylüyordu. İstediğini ona veremezdim. " Senin ne kadar şerefsiz olduğunu biliyorum Cihat. Böyle açıklamalar yaparak tescillenmiş olduğunu sanma. Masum bir kıza karşı kurduğun planlar ayağına dolaşacaktır. " "Ayağıma dolanan planlar mı olacak? Yoksa sen mi ayağıma dolanacaksın Welat Bergiran? " Ayağına ben dolanacağım " Planlar ayağına dolanacak Cihat. Ben değil. " Zeyşanı bırakan adam arkasına bakmadan gitmişti. Ona adam demek bile , adam olanlara haksızlıktı. Amcam , karısına birkaç şey söylemiş içeriye doğru geliyordu. Karısı hangi ara dışarı çıkmıştı bilmiyorum. Oğlu olacak pezevenk benimle uğraşırken çıkmış olsa gerek.. Zeyşan gözümün önünden götürülene kadar onu izledim... Özür dilerim seni o adilerin elinden alamadım. İçin... Ama bir şekilde telafi edeceğim güzelim. Aradan bir saat geçmişti ama Zeyşanı bir daha görememiştim. Kimse fark etmeden nereye götürüldüğünü öğrenmem lazımdı. Ona yanlız olmadığını, bu durumdan bir şekilde kurtarıp yanıma alacağımı söylemem gerekiyordu. Ben hatayı en başta yapmıştım. Sevdiğim kız iyi olsun diye onu kendimden bir şekilde uzak tutup , onu amcasının zalim tarafına atmıştım .. Benimle olsa yine zararlar alacaktı lakin onu satmak isteyen veya yük olarak gören biri tarafından zarar almak yerine benden yana zarar almayı tercih edeceğine emindim... Düşünceler içinde dışarıyı izlerken salonun giriş kapısı cama yansıyordu. Beyazlar içinde yaraları sarılmış ve yırtık kıyafetleri yerine güzel bir kıyafet giydirilmiş Zeyşan içeriye girdi... Kalbim yine yapmıştı... Onu görünce maraton koşar gibi hızlanmıştı ... Amcamın sözleri daha yeni maratona koşar gibi hızlı atan kalbime bir kurşun sıkmıştı... Hızlı koşan kalbim kanlar içinde kalmıştı.. söylenen sözler ile... Benim güzelim... Benim Zeyşanım , Cihat şerefsizi ile mi evlendirilecekti? Amcam ve ailem kalbime kaçıncı olduğunu bilmedim kurşunu sıkmıştı... Çocukken ve şimdi bile dışladıkları bana anneme yaptıkları kötülükten sonra başıma gelen en kötü darbeyi vurmuşlardı.. Buna müsaade edemezdim. Zeyşanın, Cihat'a ait olmasına asla izin vermezdim.. Veremezdim ... Cihat'ın amcama karşı gelmesi ile biraz olsun umut oluşmuştu içimde. Bu sırada Zeyşan tepkisine bakarken onun benden tarafa baktığını görünce pencereden bile olsa ona bakamamıştım. Amcam ağalığı öne sürünce ve benim adım geçince Cihat'a doğru yüzümde hafif bir tebessüm ile döndüm. Amcam ilk defa ağalığı bana layık görebileceğini söyleyerek oğluna bıçak saplamıştı... Cihat, ağalık için bu lanet durumu kabul etmesi , beni sinirlendirdi lakin burada belli edemezdim. Yarına kadar bir plan yapmalı ve Zeyşan ile buradan çıkmam gerekiyordu. Amcamlardan müsaade isteyerek odama çıkmıştım. Amcam ile ihale konuşma ve Cihat'ın ipini çekme işim yarım kalmıştı. Odama girince kapıyı hızla kapatarak banyoya ilerledim. Bir duş alıp aklımı toparlamalı ve yarın için yeni planlar yapmam gerekiyordu. Buz gibi bir suyla duş alırken Zeyşanın çiftliğe getirildiği hâli ile amcamın söyledikleri sürekli aklımda dönüyordu... Zeyşanın çaresizliği ve Cihat itinin evliliği ağalık için kabullenmesi... Sinirlerime daha fazla hâkim olamayıp banyonun fayanslarına ard arda yumruklarımı indirmeye başladım. Lanet olsun! Elimden gelmeyen herşeye lanet olsun! Düğün Anı... ? Zeyşan... Gelinlik içinde merdivenlerden Cihat itinin kolunda iniyordu... Sevdiğim kızı ... Başkası için giymiş olduğu gelinlik içinde ve Cihat ile görmek... Beni diri diri gömmüşlerdi ama üstüme toprak atan yoktu... Planım işe yaramaz ise kaybetmiş miydim yani... Olamazdı kaybedemezdim. Yengem olacak kadının Zeyşana dediklerini istemeden de olsa duymuştum. Zeyşan ne onun oğluna eş olacaktı ne çocukların annesi buna en başta ben engel olucaktım. Benim hayatımı mahvedenler Sevdiğim kızın da hayatını mahvedemezlerdi. Zeyşan ve Cihat oynayan kalabalığın içine asla girmemişlerdi. Zeyşanın o kadar makyajına rağmen ağlamaktan şişen gözlerini ve kızarıklıkları kapatamamışlardı. Ya da ... Sevdiğim kızın acısını yüreğimde hissettiğim için bu kadar iyi anlıyordum... Ruh halini... Zeyşan'ı gece için odaya çıkardıklarında onu odada yanlız bırakmalarını bekledim. Cihat odaya girmeden bir şekilde Zeyşanı oradan çıkarmam gerekiyordu. Bana bu konuda yardım sağlayacak kimse yoktu. Kimse yok derken Antakya'da yoktu. Kimsenin olmaması Zeyşanı onlara bırakacağım anlamına asla gelmiyordu. Zeyşanı odaya bırakan kadınların bir süre sonra çıktıklarını gördüm. Planımı uygulamak için odaya doğru ilerlerken Cihat'ın arkadaşları bilmeden ya da Cihat oyalayın dedi bilemiyorum önüme çıkmış beni oyalıyorlardı. Onlardan kurtulmak için ne kadar uğraşsam da çok geçti... Cihat ve yanında kalan arkadaşları , Kalabalık bir şekilde Zeyşanım'ın olduğu odaya ilerlemişlerdi Olmazdı... Onu kaybedemezdim... Geç kalmış olamazdım. Cihat'ı odaya bırakıp neşe ile çıkan arkadaşlarına öfke ile bakmaya başlamıştım. Ayağımın altında ki toprağı etrafa dağıtırken birkaç tanede küfür saydırıyordum. Olamazdı lan olamazdı! Kaybetmiş olamazdım. Hemen birşey yapmam gerekiyordu. Zeyşana dokunmadan harekete geçmeliydim. Telefonumu çıkartıp Cihat'a mesaj yazmaya başladım Mesajım da onu tahrik edecek sözler ve bir sırrını yazmıştım. Eminim ki bu hâlde Zeyşana dokunmak yerine bir şekilde yanıma gelmeye çalışacaktı. Cihat'ın yanıma gelmesini beklerken ya mesajı okumadıysa ve gelmezse diye düşünürken odadan silah sesi gelmişti. Herkes Cihat için odaya koşarken ben Zeyşanım için koşmuştum.. Ya Cihat iti ona birşey yaptıysa diye kalbim ağzımda atıyordu. Zeyşan Akda'dan Devam....? İki heceli gibi görünen, tek bir nefesde verilen şeydir ölüm. Hayatta her şey tesadüf mü ? Bazen bir ceza bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütuftur bize sunduğu tesadüfler. Kaderimizden kaçmak için attığımız her adım, meğer bizi ölüme götürürmüş.... Karşımda bir kaç saniye önce nefes alan adamın gittikçe cansızlaşan bedenine bakarak anladım. Bir gün gözlerimin içine bakarak , birinin silahı kalbine götürerek.. tetiğe basacağı aklımın ucundan bile geçmezdi... Oysa biz insanların akıllarına gelmeyeceği durumları, hayat önümüze yol olarak çıkarmıyor muydu? Oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya konuyordu. Silah sesinden sonra aşağıda bekleyen herkes odaya girmişti. Aralarından sadece biri uzaktan olanları izliyor ve bende birşey var mı diye üstüme bakıyordu. Belkide ben öyle sanıyordum. Belkide öldürdüğüme dair bir kanıt arıyordu Welat Bergiran Daha fazla vakit kaybetmeden yatak örtüsünü tutup çektiler ve yere serdiler, ardından da Cihat’ın bedenini örtünün üzerine koydular. Örtünün bir ucuna iki kişi diğer ucunada diğer iki kişi geçerek odadan çıkartmaya başladılar... Ne yapacağımı bilemez bir halde giden bedenin arkasından gitmeye başladım.. Odadan çıkmam ile Welat Bergiran'da benim arkamdan geliyordu. İyide kuzeni canı önemli durumdayken bir ara kendinden uzaklaştırdığı eski arkadaşını mı düşünüyordu? Ambulansı bekleme gereği duymadan arabalardan birine koydular.. Düğün için gelen kişiler, hastaneye birbirlerinde önce gitmek için yarışa girmiş gibiydiler.. Bergiran Çiftliğinin kapısından peşin sıra çıkan arabalara bakıyordum. En son kahyanın arabası kalmıştı, arka kapıyı açtım ve kimsenin birşey demesine fırsat vermeden kapıyı geri kapatmıştım. Welat ise dışarda kalmış sadece bana bakıyordu. Neden diğerlerinin peşinden gitmek yerine durup beni gözetliyordu. Bunu daha sonra düşünecektim. Önceliğim düştüğüm durumdan kurtulmaktı. Hastaneye giden yollar topraktan olduğu için gözümün önü hep toz bulutları ile kaplanmıştı.. Dün’den başlayan belirsizlik içimde çıkmaz sokaklara dönüşmüştü.. Bu geceden sonra toz bulutu kadar değerim olacak mıydı hayatta..? Evlendiği gece kocasını öldürmeye teşebbüs eden gelin zeyşan olarak mı anılacaktım? Oysa tetiği çeken ben değildim.. Tetiği çekmek zorunda bırakan hayat değil miydi? Sorumlusu hayat ise neden tüm yargılamalar ve suçlamalar kefenim olan gelinliğe vişne lekesi gibi kalıcı ve çıkmayacak lekeler olarak bulaşmıştı? Suçum annesiz ve babasız kalıp amcasına emanet edilmek miydi? Yoksa bir sıfır önde başladım hayatıma on yedi sıfır geriden geliyor olmak mıydı? Belkide cinsiyetimin erkek olmamasından dolayıydı.. Eğer cinsel organım ve vücüdumda bir kaç değişiklik olsaydı.. Adım, Zeyşan değil de Ömer veya Mehmet olsaydı.. Yinede kaderimin oyunu aynı olur muydu? Erkeklerin egemenliğinin sürdüğü topraklarda bu kaderi yaşamazdım... Bir hata yaptığım zaman sen erkek adamsın olur öyle hatalar diyerek sırtımı sıvazlarlardı... Şimdi ise bana hangi cezaların verileceğini bir kaç kendini bilmez ağalar toplanıp mı karar verecekti... Kafamda kendimle girdiğim savaştan arabanın acı bir fren yaparak hastanenin önünde durması ile sıyrılmıştım. Sedye ile içeri alınan cihat’ın arkasından yavaş ve emin adımlar atmaya çalışarak gidiyordum.. Üzerinde Ameliyathane ve girilmez yazılı alana almaları ile Bergiran ailesi duvarın dibine çökmüştü... Oysa bir kaç saat önce duvarın dibinde ki aile yegane oğullarını evlendirdikleri için çok mutluydu... Nasıl ki hayatı anne ve babamın canını aldığı için suçladıysam , Bergiran aileside beni suçlayacaklardı... Ben gerçekleri söylesem bile bana inanmayacaklar ve tüm nefretlerini bana kusacaklardı... Peki ben bu kusulan nefreti taşıyabilecek miydim? Yoksa tekrardan Kemal ağa’nın ayaklarının dibine mi düşecektim... Hayata karşı nasıl bir yanlış yapmış olabilirdim ki.. Hayat benim önüme bu oyunları çıkarıyordu? Aradan geçen saatlerin ardından sorumlu bir doktor açıklama yapmak için Bergiran Ailesine yaklaşmıştı.. Doktorun dediklerini daha rahat duyabilmek için aileye yaklaşmıştım.. Doktor: ‘’ Buraya geldiğinde fazlası ile kan kaybetmişti.. Biz elimizden geldiğince kaybettiği kanın açığını kapatmaya çalıştık.. Kan kaybından dolayı yaşam değerleri olması gerektiğinden düşük seyretti.. Neredeyse hastayı kaybediyorduk. Henüz tehlike geçmiş sayılmaz. Hastamızı yoğun bakım ünitesine alacağız. Durumunda iyi veya kötü bir gelişme olursa sizi bilgilendireceğim. Geçmiş olsun. ‘’ Nefes alıyordu.. Bu iyi birşeydi öyle değil mi? Belki gözlerini açarsa benim suçsuz olduğumu veya neden böyle bir olayın yaşandığını bergiran ailesine açıklardı. Giden doktorun arkasından eski yerlerine çökmüştü, Bergiran ailesi.. Arkamı dönmüş kalktığım koltuğa oturacakken saçlarımdan tutulup geriye çekilmem ile yere düşürülmem bir olmuştu.. Oysa benim babam saçlarıma dokunmaya kıyamazdı.. Onun gittiğinden bu yana saçlarıma ne çok dokunan ve kıyan olmuştu? ‘’ Seni küçük yılan! Sen kim olduğunu sanıyorsun da oğlumun canını almaya kalkarsın ha! ‘’ ‘’Zülal hanım.. Ben birşey yapmadım. Oğlun- ‘’ Sözlerimi bıçak gibi kesen yanağıma yediğim tokat ve ağzıma gelen metalik bir tattı... ‘’ Sus.. O zehir zemberek sözlerine devam etme..Benim oğlum kendi canına kıyamaz... Yapmaz.. ‘’ Zülal hanıma oğlun kendi canına gözünü kırpmadan gülerek kıydı diyemedim.. İnanmazdı.. Gözlerim dolu şekilde Zülal hanıma saçlarımı bırakması için bakıyordum.. Saçlarımı bırakmak yerine daha çok çekerken , Welat onun elini tutmuş ve saçlarımdan ayırmıştı. Dolu gözlerim ile ona minnet ile bakıyordum. Bana yardım edebilecek tek kişi Welat'tı Lakin yengesi onu tutmaları için Cihat'ın adamlarına başı ile emir vermişti. Welat'ın olaya müdahale etmesi ,Bergiran ailesini daha da sinirlendirmişti. Welat'ın bakışlarında bana yardım etmek istediğini ve üzüldüğünü biliyordum ama elinden birşey gelmiyordu. Çünkü 8 kişi Welat'ı tutuyordu.. O kadar sıkı tutuyorlardı ki hareket etmesini bile engelliyorlardı. Yüzüme benden tiksiniyor gibi bakıyordu.. Zülal Bergiran. Sadece Zülal hanım değil çevremi daire içine alan bergiran aileside aynı bakıyordu. ‘’ Kahya! Bu küçük yılanı al çitliğin fareler ile dolu olan kömürlüğüne gelinliği ile kapat. Oğlum gözlerini açıncaya kadar oradan çıkmayacak. Ne su vereceksiniz ne de kuru ekmek parçası.. ‘’ Bu sözleri duyan Welat, tepki göstermeye ve engellemeye çalışıyordu... Biliyordum ki daha fazla benden tarafa olursa ona da birşey yapabilirlerdi. Gitmeden önce herşey yolunda amaçlı sakince gözümü kapayıp açtım. Oysa hiçbirşey yolunda değildi. ‘’ Emrin başım üzerinedir Kemal Ağam. ‘’ Kahya sert bir şekilde kolumdan tutarak kaldırmıştı.. Sendeleyerek onun adımlarına eşlik etmeye çalışıyordum. Kahya’ya ne demeliydi? Emrin olur demişti.. Yapamam.. Bu kızı ölüme terk edemem.. Ya Karanlıktan veya farelerden korkuyorsa diyememişti... Neden? Ağasına yada sahibine karşı gelememişti.. Ben karanlık ve fare dolu kömürlükte nasıl zaman geçirecektim.. Allahım sen bana yardım et.. Bu insan görünümlü kişilerin elinden kurtar.. Hastanenin içerisinden çıkarılıp , arabanın arkasına çuval fırlatır gibi atılmıştım , üzerimede kapıyı kapatmıştı.. Çifftliğe giden yolun , amcamın getirip beni atacağı zaman ki gibi hiç bitmesin istedim.. Kömürlüğe kapatılıp karanlıkta kendimle başbaşa kalmak istemiyordum.... Benim istememe rağmen zaman arkasından atlı kovalıyormuş gibi geçmişti..Çiftliğin büyük tabelasını görmüştüm. Tabelanın üzerinde ‘’ Bergiran Çiftliğine Hoş Geldiniz ‘’ yazıyordu.. Çiftliğe ne zaman hoş gelmiştim ki şimdide hoş gelmiş olacaktım.. Daha beteri için geliyordum oysa.. Çitliğe girdiğimizde etrafa göz gezdirdim. Düğün için süslenen bahçe temizleniyordu.. Arabanın durması ile kafamı öne çevirdim ve kahyanın arabadan indiğini gördüm. Arabadan inince sanki kaçmaya mecalim varmış gibi kapıları kitlemişti. Bahçeyi temizleyen ablaların yanına gitmiş onlara birşeyler söylüyordu. Ben ise biçilen cezanın uygulanmasını kuzu kuzu bekliyordum.. Bu... hiç bana yakışmıyordu. Kahyanın bana doğru gelmesi ile bulunduğum yerden geri geri gitmeye başladım. Böyle yaparsam sonumu geciktiririm sandım... Arabadan sürüklenerek indirildikten sonra arka bahçede bulunan kömürlüğün içine ensemden tutarak atmıştı.. Tıpkı..bir kedi yavrusu gibi.. Üzerime kapatılan eskimiş tahta parçası kapı ile tamamen karanlığa gömülmüştüm.. Uzun zaman sonra kendim ile başbaşa ve karanlıkta kalmıştım... Başbaşa kalınca.. Aklıma hastanede tutulan ve bana yardım etmeye çalışsada edemeyen Welat gelmişti Hastanede zorla tutuyor olmasalardı , Kahyanın beni böyle sürükleyip atmasına izin verir miydi? Vermezdi... Welat onlardan cok farklıydı. Ne kadar eski arkadaşta olsak kesinlikle izin vermezdi. Daha sonra kulağımda.. Babamın söylediği sözler çınladı kulağımda .. sanki yanı başımda varmışta bana nasihat veriyormuş gibiydi.... Aydınlık için karanlık da gerekli kızım demişti.. O zaman benim bu karanlığın geçmesi için sabır mı etmeliydim güneşin en güzel hali ile üzerime doğması için? Ya da Welat'ın gelip beni kurtarmasını beklemeliydim? Etrafımı incelemeye başladım.. Karanlıkta çok birşey göremesemde burnuma gelen küf ve nem kokusu yüzümü buruşturmama neden olmuştu... 48 saat... bu lanet olası kömürlükte 48 saat geçirmiştim.. nereden mi biliyorum? Kapının altından baktığım zaman akşamları parlayan lambalardan biliyorum... Gece sabaha dönerken o parıldayan lambaların sabaha karşı parlaklıklığını kaybetmesinden anlıyorum... Ah birde benimle beraber buraya hapis olmuş arkadaşlarım vardı... Tüm gece onların sesi kulaklarımdaydı... Buradan çıkışım olursa uzun süre fareler ve seslerinden uzak olmak istiyordum... İçim içimi yemişti.. ya bana yaklaşırlar ve ısırırlarsa diye.. ya da ben uyurken üzerime çıkıp kulaklarımı yerseler diye... Belki çocukca bir düşünce... ama düşünmekten kendimi alamıyordum.. Neden arkadaş dedim o zaman değil mi? Beni bu karanlıklar içinde bana yoldaş olan sadece onlardı... Dışarıdan gelen gürültüler ile kapıya yaklaştım ve dinlemeye başlamıştım... Bu sesler Kemal ağa ve eşi Zülal hanıma aitti. Neden sesleri ağlamaklıydı? Oğulları henüz normal odaya mı çıkmamıştı? Yoksa doktor görmelerine izin vermediği için mi ağlıyorlardı? Kapıya yaklaşan adım seslerini duymamla birkaç adım geriye gittim.. Açılan kapıdan içeriye doğan güneş ile gözlerimi kısmış karşımda kimin olduğuna bakmaya çalışıyordum. Oturduğum yerden kollarımdan tutularak kaldırılmış ve dışarı çıkartılmıştım.. Susuzluk ve açlık yetmez gibi sertçe istedikleri yana çekiştirilmem başımın daha fazla dönmesine sebep oluyordu. Cezam bitmiş miydi? Artık kömürlüğe dönmeyecek miydim? İnsafa gelip suçum olmadığını anlayarak beni serbest mi bırakacaklardı? Bu düşüncem tekrardan Kemal ağa’nın önüne atılmam ile son bulmuştu... Tekrar tekrar yine aynı yerdeydim , sanki hiç ilerleme kaydetmemiş.. gibi.... Kafamı hafifçe kaldırmış etrafa bakıyordum. Daha doğrusu Welatı arıyordum... Ama burada yoktu. Ona birşey mi yapmışlardı da sıra bana mı gelmişti? Kafamı daha sonra Kemal Ağa’ya döndürdüm.. Hiç ondan yana dönmez olaydım ağızından çıkan sözler... Hiç beklemediğim sözler ve cezaydı.. ‘’Yegane olum senin gibi önemsiz biri yüzünden canından oldu! Mutlu musun ha! Oğlum öldü! Sanma ki öldü diye seni serbest bırakacağız... Daha yaptıklarının cezasını çekeceksin küçük yılan... Kahya! Yarın Cihat’ın cenazesi gelince yanına bir tabut daha koyacaksınız. Tabutun içinede Zeyşan’ı yatıracak ve üstünü kapatacaksınız. Antakya’dan Ağrıya oğluma tabutun içinde eşlik edecek ‘’ Buna kendi canımdan biri bile müdahale eder ise kafasına sıkın! Tabuta koyulacağıma mı korksam? Yoksa bana yardım edecek olan kişiler ya da kast ettiği kişi olan Welat'ın kafasına sıkmaktan mı bahsettiğine korksam şaşırmıştım. Ben şimdi ne yapacaktım?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD