Bir süre önce anneme iyi bir doktor bulabilmesi için girdiğim bu kapılardan şimdi o adamla birlikte geçiyordum. Hiç kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak başımı dik tutuyor ve direkt karşıma bakıyordum. Midemde inanılmaz bir yanma vardı.
Bizi kapıda karşılayan yanımdaki adamın asistanı asansörün önüne geldiğimizde düğmeye bastı. Üçümüz birlikte asansörün kapılarının açılmasını bekledik. Beklemek işkenceye dönüşmeden hemen önce asansöre binmiştik. Kimseden çıt çıkmıyordu.
Kendimi fazlasıyla rahatsız hissediyordum. Yanımdaki adam gibi simsiyah değildim en azından. Üzerimde kahverengi blazer ceket, siyah balıkçı yaka kazak, altımda siyah kumaş pantolon ve kahverengi yarım botlarım vardı. Annem seçmişti. Ben de itiraz etmeden giymiştim.
Yanımdaki adamın teklifini kabul ettiğimde annemin mutluluğu görülmeye değerdi. Bir amda heyecanla dolmuştu. Öyle mutlu olacaksa her şeyi yapardım ben. Mutsuz da olsam yapardım.
Asansörün kapıları o adamın odasının bulunduğu katta açıldığında indik. Koridoru geçerken önüme bakmaya devam ettim. Odasına girerken asistanı Cem Beyden daha sonra gelmesini isteyerek onu kapının dışında bıraktı.
O koltuğuna otururken ben de buraya geldiğimde oturduğum koltuğa geçtim. Anılarım canlanmıştı. Ne de olsa çok zaman geçmemişti üzerinden. Yıldırım Beyin abim olduğunu öğrendiğim o anın üzerinden.
"Aslında ben akşam yemeğine çıkarız diye düşünüyordum ama tanışmanızı biraz erkene alarak öğle yemeğinde halledelim."
Anlık bir refleksle sessizliği bozduğu için bakmıştım ona ama gözlerim onda kalmıştı. Dirseklerini masasına dayamış ve bana doğru hafifçe eğilmişti. Gözlerini kısmış beni izliyordu. Avına yaklaşan canavar gibi sinsilikle parlıyordu gözleri.
Gözlerimi ondan çektim ve önümdeki sehpaya sabitledim. Hiçbir şey demedim. Zaten olacak olandan kaçamazdım. İstesem de yapamazdım. Fark eder mi meçhul fakat ona yanıtlarım artık sessizlik olacaktı.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Sorusunu duymazdan geldim. Cebimde titremeye başlayan telefonumu elime alıp arayana baktım. Sena arıyordu. Normalde cebimden çıkarana kadar aramanın sonlanması gerekirdi. Arkadaşım uzun uzun çaldırmazdı. Acil bir şey yoksa tabi.
"Ferra," Aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma koyduğum anda Sena'nın telaşlı sesini işittim. Kaşlarım anında çatıldı. "Ferra sana ihtiyacım var ne olursun gel. Ben ne yapacağımı bilmiyorum Ferra!"
Sesi ağlamaklı geliyordu. Hızla ayaklandım. Bir şey olmuştu. Çok kötü bir şey olmuştu. Sena beni asla böyle aramazdı yoksa. Çok çaresiz çıkmıştı sesi. Ne olmuş olabilirdi de canım arkadaşım bir anda böyle olabiliyordu?
"Sena, derin nefes al ver. Ne oldu? Neredesin? Hemen geliyorum."
Ahizeden ağlayışının sesi geldiğinde yerimde daha fazla duramayarak odadan çıktım. O adamın arkamdan seslenişini duymuştum. Ona dönüp bakmadım bile. Sena'nın bana ihtiyacı varken nasıl olur da gözüm başkasını görürdü?
"Bana bulunduğun konumu at hemen. Yakınında oturabileceğin bir yer varsa otur beni bekle."
Asansörün daha hızlı gelmesini umut ederek çağırma tuşuna defalarca kez bastım. Telefon kapandı. Asansörün kapıları açıldı ve bindim. Yüzüm kapıya döndüğünde Yıldırım Beyin odasından çıkıp o adamın odasına adımlayışını görmüştüm. Saniyelik farkla karşılaşmamız engellenmişti.
Asansör giriş kata geldiğimde Sena'dan mesaj gelmişti. Açılan kapıdan hızla geçerken nerede olduğunu çözmeye çalışıyordum. Mahalleden aşağı yürüdüğünde yaklaşık yirmi dakikalık zaman dilimi sonunda indiğimiz sahil kenarındaydı. Haritada bakıldığında sokağın köşesinde arada sırada simit poğaça aldığımız pastanenin adını görünce anlamıştım.
Şirketten çıktığımda önümde siyah bir araba durdu ve içinden Akif çıktı. Sorgulayan gözlerle baktım ona. Önümdeki arka yolcu kapısını açtı.
"Babanızın emriyle artık sizin şoförünüz olarak görev yapıyorum Ferra Hanım."
Zamanlaması çok iyiydi. Başka bir zaman bunu deseydi reddedebilirdim ama şimdi çok acelem vardı. Başımı onaylarcasına sallayıp açtığı kapıdan geçip arabaya bindim. Kapıyı kapatıp şoför koltuğuna geçtiğinde ona konumu gösterdim ve yola çıktık.
Yolda Sena'yı aradığımda ulaşamamıştım. Endişe dakikalar ilerledikçe paçalarıma daha sıkı sarılır olmuştu. Akif'e çok kez hızlı gitmesini söylemiştim. Yol sanki ip gibi uzamış da uzamıştı.
Sonunda o sahil kıyısına geldiğimizde araba yavaşladı. Gözlerim sahil boyu yürüyen ve oturan insanların üzerinde aktı. Sena'nın ne tür bir başörtüsü taktığını da bilmediğimden onu kalabalıkta seçmek daha da zorlaşmıştı.
"Dur!"
Akif sesimin normalden fazla çıkmasıyla dediğime karşı oluşuveren tepkisiyle frene basmıştı. Arkadaşımı bulmuştum. Gri başörtüsüyle yakınında pamuk şeker satıcısı olan bir bankta oturuyordu. Elini yüzünden çekmese ona da bakıp geçecektim. Hızla arabadan inip onca arabanın arasından geçtim ve arkadaşımın yanına ulaşabildim.
"Sena?"
Ona seslenmemle bana döndü. Beni görünce yeni dindiği belli olan gözyaşları yeniden aklamaya başladı. Ayağa kalkıp bana sıkıca sarıldı. Anlık şaşkınlığımı üzerimden attığımda ancak sarılışına karşılık vermiştim.
Sena'yı uzun zaman sonra böyle görüyordum. Onu en son bu halde gördüğümde üniversite sınav sonuçlarımız açıklanmıştı. Annesi üniversite okuyacağına onun bulduğu bir adamla evlenmesini istemiş hatta onu buna zorlamıştı. Tüm asiliğiyle karşılık vermişti annesine ve kapıyı çarpıp çıkmıştı. Öyle olunca pes eden annesi olmuştu.
Sena'yı sakinleştirmem o zaman da bu zaman da çok zor olmuştu. Şimdi neye ağlıyor bilmiyordum. Okulu bitene kadar annesi evlilikle ilgili bir şey söylemeyeceğine söz vermişti. Sena'nın okulunun bitmesine daha yarım dönem vardı.
"Tamam canım. Gel, şöyle oturalım bir sakinleş" Kalktığı banka yeniden oturduk. Ellerimle ıslak yanaklarını kuruladım. Derin bir nefes aldı. Gözlerinde korkuyu görebiliyordum. Nedenini bilmemek ise endişemi katlıyordu. "Hadi ne oldu anlat canım."
"Yamaç," Yutkundu. Gözlerini gözlerimden kaçırdı. "Ferra öyle bir şey yaptı ki o bana!"
Elleriyle yüzünü kapatıp yeniden ağlamaya başladığında kaşlarım çatıldı. Anlamaya çalıştım ama beceremedim. Bu Yamaç dediği adamı başta hatırlamakta güçlük çektim. Sonra bir kere Levent ile gördüğümü hatırladım. Sena'nın peşinden koşmuştu. Peki o ne yapmıştı da arkadaşım bu hale gelebilmişti?
"Ne oldu Sena? Korkutma beni lütfen. Hadi anlat."
Elini yüzünden çekti. Bana fırsat vermeden o sildi gözyaşlarıyla yeniden ıslanan yanaklarını ellerinin tersiyle. Başını iki yana hızla salladı.
"O piç beni öptü," Kalakaldım. Öpmüştü. Sena'yı hem de. "Bilerek yapmış. Fotoğrafımızı çektirmiş. Onunla yatmamı istiyor. Eğer teklifini kabul etmezsem annemlere göstermekle tehdit ediyor beni!"
Şoka uğradım. Dudaklarım aralı kaldı. Tek miniğimi oynatamadım. Ne demek oluyordu bu? Nasıl bir karaktersizliktir? Sena gibi bir kıza hem de! Bir insan ne kadar ahlaksız olabiliyorsa o adam da o kadar ahlaksızdı işte.
"Ne yapacağım ben Ferra? Mahvoldum. Her şey bitti benim için!"
Sena'nın söylediklerini sindirmem zaman aldı. O zaman zarfında arkadaşımın daha da umutsuzluğa düştüğünün farkındaydım ama elimden bir şey gelmemişti. Aklımı toparlamam gerekiyordu. Bir çıkış yolu bulmalıydık. O pisliğin teklifini kabul edemezdi. Ailesi fotoğrafı görürse de çok kötü olurdu. Sena her iki sonuçta da zarar görüyordu. Üçüncü bir yol bulmalıydık.
O an aklıma Levent geldi. Yamaç denilen pislikle arkadaş ya da her neyse ondandı. Sena ile kahvaltıya gittiğimizde onları birlikte görmüştük. Yakınlıklarını bilmiyordum ama onunla konuşursak belki yardım ederdi.
"Sena, geçen gün o kafede Yamaç'ın yanında Levent de vardı hatırlıyor musun? Onunla görüşelim. Belki yardım edebilir bize, ne dersin?"
Sözlerim onu sakinleştirdi. Bir çare bulmuş olmanın ümidi korkusunu biraz olsun ört bas edebilmişti. Aldığı nefes kesik kesikti. Başını gökyüzüne kaldırdı. Ben de o sırada Levent'in numarasını aradım telefon rehberimde.
"Ferra? Merhaba."
Numarasına dokunum telefonu kulağıma götürdükten kısa süre sonra aramam Levent tarafından yanıtlandı. Aklımda toparlayamadığım cümlelerle ne diyeceğimi bilemedim. Müsait miydi onu da bilmiyordum. Acelece konuştum.
"Merhaba. Müsaitsen yüz yüze konuşmam gereken bir şey var."
Kısa bir süre onun yanıt vermesini bekledim. Yanlış zamanda mı aramıştım? Fakat şu anda bunu düşünecek zamanım yoktu. Yanımda oturan biricik dostum çok daha önemliydi.
"B-ben şu anda şirketteyim. Bir toplantıya gireceğim ama uzun sürmez. Uygunsa seni aldırtayım."
Konuşması başta teklemişti. Görmese de başımı iki yana salladım. Şirketinin nerede olduğunu bilmiyor ve gitmek de istemiyordum aslında. Gözümün ucuyla Sena'ya baktım. Merakla beni izliyordu. Tüm umudunu Levent ile olacak olan görüşmemize bağlamıştı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Benim ne isteyip istemediğimin bir önemi yoktu ki önemli olan Sena'nın bu meselesini kimseye duyurmadan ortadan kaldırmaktı.
"Konum atarsan biz geliriz."
Israr etmeden konumu atacağını söyleyip telefonu kapattı. Yoğun olduğu arkada sürekli ona seslenen farklı seslerden anlaşılıyordu. Mecbur olmasam gitmezdim.
"Ne oldu? Ne dedi?"
Telefonu elimde tutmaya devam ederken park etmiş arabalarda gezindi gözlerim. Akif'in beni bıraktığı arabayı bulmaya çalışırken uzaktan bizi izleyen Akif'le göz göze geldik. Arabanın önünde gözüne taktığı güneş gözlüğünü çıkartarak bana bakmaya devam etti. Gözlerimi devirdim. Şimdi buna takılamazdım. Sena'ya döndüm.
"Levent konum atacak. Hadi arabaya geçelim."
Başını usulca salladığında ayağa kalktım ve elimi uzattım. Sena elimi tutarak ayağa kalktığında koluma girmesini sağladım. Birlikte arabaya ilerlerken mesaj bildirim sesiyle gelen mesaja baktım. Levent'ten istediğim konum gelmişti.
Arabanın önüne geldiğimizde Akif arka kapıyı açtı. Sena kapıdan geçti. Telefonumdaki konumu açıp Akif'e uzattım.
"Bizi bu konuma bırak."
Akif ona uzattığım telefonumdan konuma baktı. Gözleri kısıldı ve parmaklarıyla haritayı genişletti. Gözleri telefon ve benim gözlerim arasında gelip gittiğinde kaşlarımı kaldırdım.
"Bir sorun mu var?"
Başını iki yana salladı. Telefonumu geri uzattığında elinden aldım. Bilmiyordum ama bir şey olmuştu. Gidilmemesi gereken bir yer miydi yoksa gösterdiğim yeri bilmiyor muydu?
"Herhangi bir sorun yok efendim."
Kapı kolunu tuttu. Hala açık olan kapıdan geçip koltuğa oturduğumda kapı kapanmış ve Akif şoför koltuğuna geçmişti. Arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk. Sena elimi tuttuğunda ona dönüp güven verdiğini düşündüğüm bir gülümsemeyle karşıladım onu.
"Halledeceğiz, endişelenme tamam mı?"
Başını salladı. Benim de onun da içinde tereddütleri vardı ama dile getiremiyorduk. Yol boyu aradan dikiz aynasından Akif'e baktım. Bize bir kere bakmamış sadece görevini yerine getirmişti.
Sena'nın telefonunu aldıktan sonra çıktığım plazalar bölgesine yeniden giriş yapıp iyice içine doğru ilerledik ve sonunda araba bir gökdelenin önünde durdu. Akif arabadan inecek olmuştu ki onu engellemiş ve kapımı ben açarak inmiştim. Sena da benim ardımdan arabadan çıktıktan sonra binanın içine giriş yaptık.
Malzemenin ne olduğunu bilmediğim mat temiz zeminin üzerine, kenar köşelere yerleştirilmiş yeşil bitkiler haricinde sadece resepsiyonun olduğu giriş kısmıydı. Resepsiyonda oturan adamın yanına ilerleyip Levent ile randevumuz olduğunu söylemiştim. Orta yaşlardaki adamdan bir kart ve Levent'in odasının tarifini aldıktan sonra yanından ayrıldık.
Sağda bulunan koridora dönüp asansörün önüne geldiğimizde kenarındaki dijital ekrana aldığım kartı okuttum. Kısa sürede asansörün kapısı açıldı ve girdik. Otuz dokuzuncu katın düğmesine basıp bekledim.
Aynadaki yansımamıza baktığımda Sena'nın çok da iyi görünmediğini ancak o zaman fark edebilmiştim. Ona dönüp yüzünü avuçlarımın arasında aldım.
"Sena, kendine gel artık canım. Böyle görünmene katlanamıyorum," Elimi yüzünden çekip omuzlarına koydum ve aynadaki yansımasına dönmesini sağladım. "Şu haline bir bak. Nerede o güçlü kız?"
Sena kıstığı gözlerle aynada kendine baktı. Yüzü solmuş ve gözleri kızarmıştı. Nefes alış veriş hızlandı. Omuzlarını dikleştirdi. Başını salladı. Ruh hali aynı olabilirdi ama fiziksel olarak değişimine şahit oldum.
"Haklısın," Bana döndü. "Ben ondan hiçbir zaman korkmadım Ferra. Biliyorsun değil mi? benim korktuğum kişi..."
"Annen."
Cümlesini tamamladığımda başını onaylarcasına salladı. Annesi Nuray teyzeyi severdim iyi insandı aslında ama onun fikir ve düşünceleri bizimkine çok zıttı. O fotoğrafları görse Sena'ya sormazdı bile. Bulduğu ilk adamla evlenmeye zorlardı arkadaşımı. Aşk evliliği isteyen Sena içinse bu durum ölümden farksız olurdu.
Asansörün kapısı tiz bir ses çıkararak açıldığında asansörden çıktık. Tam da o sırada sol çaprazımızda kalan kapı aralandı ve Levent dışarı çıktı. Onunla göz göze geldiğimizde gülümsedi. Yanımıza yaklaşırken buruk bir tebessümle karşılık verdim.
"Merhaba," Gözleri ben ve Sena arasında gidip geldi ve yeniden bende kaldı. "Hoş geldiniz. Gelin, odama geçelim."
Eliyle koridoru gösterdiğinde onu onayladık. Birlikte odasına doğru ilerlerken arada ona baktım. Garibime gitmişti. Okulda gördüğüm Levent Hocayla burada bizi karşılayan Levent çok farklıydı. Okulda daha spor giyinen, insanlarla konuşan, gülümseyen bir adamdı. Burada ise klasik takımlardan birini giyen, ciddi, sessiz bir adamdı. Hangisi gerçek diye sorguladım kendimi. Belki de o da sevmiyordu böyle olmayı. O yüzden okulda çalışmayı tercih etmişti.
"İçeride bir arkadaşım daha bekliyor. Umarım sorun olmaz."
Yanıt vermemizi beklemeden önünde durduğumuz kapıyı açtı. Bizim geçmemiz için bekledi. Önce Sena ve ben sonra da o girdi odasına. Sırtı bize dönük, telefonla konuşan adam kapının kapanmasıyla bize döndüğünde olduğum yerde kalakaldım.
Nefes bile almadan Sena'ya döndüğümde onun da aynı şaşkınlık içerisinde olduğunu görmüştüm. Dudakları açılıp kapandı birkaç defa. Bize dönen adam telefonu kulağından indirdi ve ayaklandı.
"Merhaba Sena."
Ellerini ceplerine yerleştirip yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirdi. Karşımdaki adamın rahatlığına dudaklarım şaşkınlıkla açıldı. Ne biçim bir selamlamaydı bu? Hangi yüzle?
"Sen!"
Konuşmasıyla o adama ilerlemesi bir olan Sena'dan gözlerimi ayırmadan Levent'e seslendim. Levent'in anlamayarak bana baktığını hissedebilsem de ona dönüp olayı açıklayamıyordum. Sena'nın öfke patlaması yaşayacağının bilincindeydim ve onu engellemek için hiçbir şey yapamıyordum. Levent de konuyu bilmediği için öylece bakakalmıştı.
"Aşağılık pislik!"
Yamaç'ın yüzüne atılan tokat odada yankılandı. Sena onu itti. Yamaç ise hiçbir şey yapmadan elleri ceplerinde arkadaşımın karşısında öylece durdu. Hatta yüzündeki gülümseme bile silinmemişti. Sena onun omuzlarına yumruklarını indirirken ancak hareket edebilmiş ve onu engellemek için belinden tutup çekmiştim.
"Seni nasıl bir insansın be?! Oyuncak mı sandın sen beni?!"
Tüm öfkesiyle bağırdı ona ama faydasızdı. Arkadaşım bunu fark ettiğinde hareketleri yavaşladı ve duraksadı. Ona saldırmayacağına emin olduğumda ellerimi belinden çektim. Bana döndü. Gözleri dolmuştu.
"Neler oluyor burada?"
Hiçbir şeyden haberi olmayan Levent anlamayan gözlerle bize ve arkadaşı olduğunu düşündüğüm Yamaç'a bakmakla yetindi.
"Gidelim Ferra."
Fısıltıyla konuşan arkadaşımın omzunu sıktım. Belki de Yamaç'ın burada olması iyi olmuştu. Levent sadece ihtimaldi. Aslında oturup konuşursak Yamaç'ı vazgeçirebilirdik. Konuşmanın tam sırasıydı.
"Arkadaşın çok büyük bir hata yaptı."
Sena'nın gitme isteğini görmezden geldim. Levent'e dönüp konuştuğumda Yamaç alayla güldü. Arka arkaya birkaç defa cıkladı.
"Hatayı ben değil, senin arkadaşın yaptı."
Gözlerimi kıstım. En az Sena kadar ona öfke doluydum ama ben saldırmayacaktım. Belli ki onun anladığı dil o değildi.
"Ne saçmalıyorsun sen?"
Elinin tekini cebinden çıkarıp kıvırcık saçlarının arasından geçirdi. Eğik başını kaldırmadan kaşlarının altından baktı önce Sena'ya sonra bana.
"Senin arkadaşının en büyük hatası benim ilgimi çekmiş olması."
Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı yeniden. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Ne demek istediğini algılayamıyordum. Gerçekten saçmalıyordu şu anda!
"Sen ne dediğinin farkında mısın" Sesim fazlasıyla yükselmişti. Çılgına döndüm. Bu kadar umursamazca sarf edilen saçma sözcükler duymak öfkemi kuvvetlendirmişti. "Sena sana karşı hiçbir şey yapmadı!"
Sena kolumu tuttuğunda ne yaptığımı fark ettim. sakinleştirmek için gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım. Biraz olsun sakinleştiğimde yeniden konuştum.
"Her şeyi geçtim. Bu kızın hayatı umurunda değil mi senin? Ne hale geleceği? Ailesi öyle bir şeyi görürse tüm hayatı bitecek."
Sena gözlerini sıkıca kapattığında gözyaşları yanaklarına süzüldü. İkimizin de endişesi buydu işte. Yoksa Sena'nın umurunda olmazdı. Fakat ailesi öğrendiği an tüm hayatı alt üst olacaktı.
"Bana maval okuma. Kardeşimle takılırken bir şey yok ama bana gelince mi sorun oluyor?"
Hızla ona döndü Sena. Bakışları Sena'nın yüzünde kaldı. Yüzünde sürdürdüğü gülümsemesi soldu.
"Andaç benim arkadaşım. O iyi bir insan, senin aksine!"
Konuşurken sesi titredi. Sena'nın söylediği son sözler bunlar oldu. Beni bile ardında bırakarak çıktı odadan. Kalbinin paramparça olduğuna emindim. Onun peşinden gidecekken Levent kolumu tuttu ve Yamaç yanımızdan geçip gitti.
"Bırak sorunlarını çözsünler. Biz sadece ayak bağı oluruz onlara."
Gözlerimi kolumu tutan elinden çekip sözlerinde samimi mi diye yüzüne baktım. Öyleydi. İçten içe Sena'nın peşinden gitmek, arkadaşımın yanında olmak istiyordum ama Levent de haklı olabilirdi. Yine de onu yalnız bırakmak istemiyordum. Kolumu elinden çekip kapıya ilerledim.
"Ferra."
Levent'in bana seslenişini kulak ardı edip kapıyı açtığımda tam karşımda duran buzullarla karşılaşacağımdan habersizdim. Bu yüzden çoktan attığım adım ona çarparak sonlanmıştı. Elleri dirseklerimden beni tuttu düşmemem için. Bakışlarımı yukarı kaldırdığımdaysa göz göze geldik.