İşin içine hatır gönül girmesi kadar sinirlerini bozan başka birşey yoktu Zemheri'nin. Bu konuda müsamaha göstereceği insan sayısı da bir elin beş parmağını geçmezdi ya neyse işte. O anlardan birinde içinde kopan fırtınaları her zaman yaptığı gibi soğuk bir maskeyle kapattı. Dışarısının soğuğu onun soğukluğunun yanında cehennem sıcağı gibi kalırdı ya olsun yine de ateşine üflemek gibi gelmişti şimdilik. Bir lahza nefes aldırmıştı. Yarası çok derindeydi Zemheri'nin en olmayacak daha doğrusu en olmaması gereken kişiden annesinden yemişti darbeyi. Şimdi kim onu iyi biri olmadı diye yadırgayabilirdi ki!
Zihnini pustan kısmen arındırdı derince bir nefes aldı, içeriye girmeli her zamanki duruşunu sergilemeli sonra siktir olup gitmeliydi ait olduğu karanlığa. Kapıdaki görevli kimisik sorma gereği duymadı zira Zemheri Yiğiteri tanımamak ahmaklıktı!
İçeri geçti gözleri etrafı taradı iğreniyordu bu yalancı samimiyetten. Bir sürü işe güce yaramaz kodamanın istediği gibi at koşturduğu meydanda oyun kuran olmak bazen çok yorucu olabiliyordu yalnız onlardan farklı olarak o samimi olmaz kimseye göre de eğilip bükülmezdi... Etraftaki keskin bakışlarını tanıdık ses sekteye uğrattı.
"Gelmene çok sevindim Esat, gözüm yollarda kaldı"
Kendisine kollarını açmış gelen adama saygıyla selam verdi Zemheri bir bu adamın önünde düğme ilikler bir bu adam için yakardı dünyayı.
"Estafirullah abi. Senin sözün emirdir benim için."
Babacan ama bir o kadar da gururlu bir şekilde güldü adam.
"Hadi hadi bırak emiri komutayı şimdi gel seni biriyle tanıştırmak istiyorum." diyerek bir masaya doğru yönlendirdi.
Yurt dışından Türkiye pazarına girmiş yeni bir otomobilin tüm haklarını almıştı Mehmet Vardar ve bugün lansmanı yapılacaktı. Büyük salonun etrafına dizilmiş masalarda herkes kendine ayrılmış yerlerdeydi. Mehmet Vardar yanında Zemheri ile salonun sonundaki bir masaya doğru yürümeye başladı. Masaya geldiklerinde geldiğini gördüğü ama yanında Zemheri olmadan yanına gitmediği kıza seslendi Mehmet Vardar. Masada bulunan bir kadına dönüp konuştu.
"Haviye kızım hoşgeldin"
Kendisine seslenilmesiyle ilgisi gelen sese kayan kadın da aynı tebessümle yanıtladı kendisine kızım diyen adamı.
"Mehmet amca şükür kavuşturana hoşbulduk nasılsın" dedi samimi bir sarılma eşliğinde genç kız.
"İyiyim iyi bir gittin pir gittin evladım ne var bu Amerika'da anlamıyorum ki giden gelmiyor, maden falan varsa söyle de bizde bilelim" dedi şakacı bir sesle sanki sır verir gibi eğilip.
"Beni Türkiye'ye bağlayan birşey kalmamıştı biliyorsun" dedi buruk bir tebessümle. Mehmet beyde kafasını sallayarak onayladı onu. Acısı derindi genç kızın biliyordu bu konuda kendini epey suçlamış altından kalkamayınca binbir özür dilemişti Haviye'den..
"Tekrar başın sağ olsun kızım Gülçin'i kızım gibi severdim, biliyorsun" dedi.
Anlayışla kafasını salladı Haviye biliyordu elbette kardeşinin üzerinde çok emeği vardı bu adamın ve kendisini suçladığını bildiği için de konuyu daha fazla uzatmak istemedi.
Tüm bu konuşmayı kenarda sessizce dinleyen Zemheri kıza bakmamaya çalışsa da genç kızda onu rahatsız eden birşey vardı mesela ismi, neden cehennemin yedi katından birinin adını koyar ki insan çocuğuna. Aklı zorluyordu onu huzursuz oldu ve Esat Zemheri Yiğiter huzursuzluktan nefret ederdi. Daha doğrusu kontrol edemediği herşeyden nefret ederdi.. Onun varlığını hatırlayan Mehmet bey Zemheri'ye dönüp "ahh kusura bakmayın çocuklar yaşlılıktan sizi tanıştırmayı unutum. Bu genç adam.."
"Zemheri" dedi Mehmet beyden önce atılarak genç adam zira Esat diye tanıtılmak istemiyordu, çünkü Esat'ı artık o bile tanımıyordu..
"Haviye" dedi genç kadın elini uzatırken. Kadınlardan etiyle kemiğiyle nefret eden adam hiçbir kadına temas etmez yüzlerine bile bakmazdı ama Mehmet Bey'in hatrına parmaklarının ucuyla sıkıp ateşe deymiş gibi geri çekti elini. Ne olduğunu anlayamayan kadın bir süre baktı adama ama adamın gözü kendinden başka her yere deyince o da çekti gözlerini. Şimdilik dedi içinden şimdilik çek gözlerini benden gün gelip de gözlerini benden alamadığında o gözleri oymam için yalvaracaksın.
"Haviye bu lansmanını yaptığımız aracın yurt dışında uzun yıllar satış ve sonrası işlemleriyle uğraştı. Hatrı sayılır bir tecrübeye ve donanıma sahip. Şimdi beni kırmadı işin Türkiye ayağında benimle çalışacak."
Mehmet bey Zemheri'ye dönmüş açıklıyordu çünkü aklındakini hayata geçirebilirse ciddi manada rahat edecekti. Kendisini dikkatle dinleyen adamla konuşmaya devam etti.
"Esat oğlum" diye devam etti sözüne "ve senden de bir ricam var. Haviye her sorumluluğu alacak evet ve benim ona güvenim tam ancak istiyorum ki sen de bu işte yer al."
Mehmet Vardar mevzu olduğunda tam bir emir adamına dönüşen Zemheri ikiletmedi bile adamı.
"Ne emredersen abi, biliyorsun ağzından çıkmasına bakar.."
Gülümsedi adam bu tavra, kendisinin ona yaptıkları onun Mehmet beye yaptıklarının yanında devede kulak kalırdı ama yine de o minnet duygusunu atamamış vefa borcu fikrini silememişti aklından. Halbuki Mehmet Bey Bir cehennemden çıkarmıştı onu Zemheri Mehmet beyi bin cehennemden...
24 sene önce
"Çapsız Bekir, sana benim karşıma çıkma işlerime karışmaya kalkma demiştim. Senin bu kıt aklını nasıl başına getiririz ne dersin, belki şakağında açılan bir delik bu işi çözer."
Mehmet Vardar silah ticareti yapan büyük bir konsorsiyumun üyesi ve Türkiye sorumlusuydu ancak son sevkiyatta çapsız denen bu herif işini baltalamış bütün malı polise kaptırmıştı onlarca adamını da almıştı emniyet. Hem konsorsiyumun bütün zararını karşılamak zorunda kalmış hem de kaybettiği güveni tekrar kazanmak için asla yapmam dediği bir işi yapmıştı. Zararı milyon dolarla ifade edilen cinstendi ama bu kadar para ona koymazdı. En fazla iki sevkiyatta alırdı zaten o parayı onun canını sıkan bırak karşısına çıkıp aşık atmayı, gördüğü yerde ceketinin düğmelerini ilikleyen bu sinek vızıltısının itibarını zedelemiş olmasıydı. Mehmet Vardar için itibar demek herşey demekti itibarından olmayı canından olmaya dahi değişmezdi..
Haberi aldığında bir gece yarısı 100 kadar adamıyla mekanını basmış şimdi önünde diz çöktürülmüş bu adama hesap soruyordu. Öyle bir benzetmişlerdi ki adamı kafasını bile kaldıramıyor sesi bile çıkmıyordu. Arkasında ona destek olacağını söyleyen kimse ona sahip çıkmamış sik gibi ortada kalmıştı şimdi yazılı olmayan bir kural vardı ve herkes bu işin raconunu bilirdi ihanet ettiysen ölürsün....
Tüm mekanlarına el koyduktan sonra kafasına sıkılan tek kurşunla leşini sermişti yere işte Esatla da o gün böyle tanışmıştı.
Yine pis birkaç işi yapmaya zorlanan Esat beceremeyince şiddetli dövülmüş ve tuvalete bok temizlemeye gönderilmişti. Sesleri duyunca nihayet artık ölebileceğim sevinciyle ön tarafa gelmiş kendisini bu hale getiren adamın perişanlığını görünce derin bi ohhh çekmişti. Sanki nefes almıyormuş bugüne kadar da şimdi almış gibi. Mehmet Vardar işini bitirip gideceği sırada bağırmıştı arkasından.
"Dur. Nolur dur."
Sese dönen Vardar yüzünün her yeri yara bere içinde olan bu çocuğa bakmış ve bu çapsız denen şerefsizin oğlancı olduğunu hatırlamıştı. Belli ki onunkilerden biriydi. Omuz silkip çıkacağı esnada bir hışımla yanına koşup ayağına kapanan çocukla neye uğradığını şaşırmıştı adamları da çocuğun hızı karşında daha ona ulaşamadan o adama varmıştı bile.
"Beni burdan al yalvarırım. Senin adamın olurum, öldürürüm, ölürüm. Yapmayacağım şey yok nolur yanına al beni."
Baştan aşağı süzdüğü çocuğa kendinden emin şekilde cevap verdi adam.
"Sence benim senin benim adamım olmana ihtiyacım var mı çocuk?"
Elbette yoktu biliyordu ama belki tek şansıydı bu adam belki de kabusu olacaktı bilmiyordu ama bu bok çukurundan çıkmak için herşeyi yapardı.
"Belki yok ama benim sana ihtiyacım var. Emrine girer ne istersen yaparım yanına al beni nolur yardım et bana."
Aslında umrunda olmazdı Mehmet Vardarın bu çocuk ama garip bişey fark etti çocukta. O kadar şey görmesine rağmen korku yoktu gözünde ve gözyaşı da.. İlk defa mantığıyla değil de hisleriyle hareket etti adamlarına çocuğu da getirmelerini emretti.
Siyah bir jipe binen adam çocuğu da yanında istedi ve yol boyu çocuğa sorular sordu. Başına gelenleri bir bir anlatan Zemheri, Vardar sayesinde küllerinden yeniden doğacaktı.
Aklına gelen geçmişle duraksayan Vardar silkelenip kendine gelince karşısında kendine tam itaatle bağlı bu adama bir kere daha gururla baktı. Ustalık eseriydi bu çocuk!
"Tüm sorumluluk sende Esat, pazarlamadan güvenliğe kadar. Ben jübilemi bu işle yaptım artık biraz geride durup keyif çatma zamanı" dedi Babacan bir gülümsemeyle.
Zemheri başkası olsa kılını bile kıpırdatmayacağı böyle bir iş için konu Vardar olunca tüm samimiyeti ve kabullenmişliği ile onayladı onu.
"Emrin olur abi" dedi.
Kıyametten önceki son ateşin fitili de öyle yakıldı o gece...
*
"Gülçinim güzel kardeşim ben geldim, özür dilerim daha önce gelemediğim için. Yüzüm yoktu, emanetine sahip çıkamamış bir abla olarak utandım karşına çıkmaya. Ama artık döndüm . O herifin karşısına çıktım. O buz dağının görünmeyen kısmına er ya da geç ulaşacağım ve sana söz veriyorum intikamını alacağım ondan. Hayatının baharında kendi canına kıymana sebep olan o pislik herif de tıpkı senin gibi onunla işim bittiğinde kendi canına kıyacak."
Vefatından sonra ilk kez geldi Haviye kardeşine. Uzun bir süre mezarlıkta onunla sohbet etti, özür diledi mezarı başında ağladı. İçi yanıyordu daha körpecik kardeşinin toprağın altında olduğunu bilince. Ne kadar kaldı mezarda bilmiyordu ama zehrini akıttı ahdini yeniledi yeminlerine yenisini ekledi sonra kaldığı eve geçti. Çünkü planının üzerinden tekrar geçmesi gerekiyordu ki bu işte hata payı yoktu, küçücük bir hata kendi ölümüne kardeşinin intikamının alınamamasına sebep olabilirdi. Bu uğurda kardeşten öte olan Ufuku kaybetmiş onun son nefesini vermeden söyledikleriyle iyice bilenmişti..
2 yıl önce
"Ufuk Ufuk noldu sana. Bu halin ne. Aman Allahım çok kan kaybetmişsin."
Kardeşinin ölümünden sonra en yakını bildiği adamın evine gitmiş zili çalmasına rağmen açılmamasıyla da onda da olan anahtarla içeri girmişti Haviye. Ancak kanlar içinde yerde yatan ve nefes almakta zorlanan bir adam görmeyi beklemiyordu elbette. Hemen yarasına tampon yapıp eğildi önünde hayatta kalmasını sağlamalıydı ambulans gelene kadar.
"Gülçi..."
"Ne, ne anlamıyorum sus konuşup yorma kendini , ambulansı aradım yalvarıyorum biraz daha dayan, şimdi gelecek."
"Gülçin Zemheri yüzünden kıydı canına."
Can acısıyla kelimeler kesik kesik çıkıyordu ağzından ama kurtuluş umudu yoktu ve giderken ezeli düşmanının da ölüm fermanını imzalamak istedi devam etti zorla da olsa konuşmaya.
"Zemheri Gülçine tecavüz etti, ona saplantılıydı Gülçin yüz vermeyince günlerce tecavüz etti ben gittiğimde yarı baygındı kurtardım onu ben ama o bu durumu kaldıramayınca astı kendini şimdi de benim canımı alıyor intikamımızı al Gülce. Esat Zemheri Yiğiter" dedi ve bayıldı.
Duyduklarıyla büyük bir yıkım yaşadı Gülce daha 18 yaşındaydı kardeşi ve bir manyak yüzünden mi ölmüştü yani. Öyle hayat dolu bir kızın intiharını hep şüpheli bulmuştu zaten ama otopsi raporunu da detaylı incelemişti. Tecavüz ya da darp izine rastlanmamıştı. Tabi ya dedi düşününce gücü herşeye yeten bir adam otopsi raporuna mı müdahale edemeyecek.. O büyük bir şok ve aydınlanma yaşarken gelen ambulansla hemen hastaneye kaldırılmıştı Ufuk. 4 gün süren yoğun bakım mücadelesini kaybetmiş Gülce'ye ise yeniden daha büyük bir acı bırakarak gitmişti bu dünyadan. Ufuk'u da kaybetmek tam anlamıyla yıkım olmuştu Gülce için uzun süren kendini dinleme ve toplama seansı sonrasında hem kardeşinin hem kardeşi bildiği adamın intikamını almak için sıvadı kollarını.
Ne yapacağını uzun uzun düşünen genç kız önce Vardarı aramış hal hatır sorma bahanesiyle lafı Türkiyeye gelmeye getirmişti. Vardarın burda kendi çalıştığı firmanın Türkiye ayağında yer alacağını öğrenince sevinmiş ve aldığı davetle firma açılışında Türkiyeye dönmeye karar vermişti. Resmen aradığı fırsat ayağına gelmişti galiba evren de kendinden yanaydı! Gülçin uzun zamandır Türkiye de aile dostları olan vardalarla kalıyordu, muhtemelen bu herif onun çevresinden diye düşündü Gülce. Yaklaşık 2 sene vardı Vardarın Türkiyedeki işinin başlamasına bu da Gülce için sıkı hazırlanma zamanı demekti. O zamana kadar düşmanının karşısına çıkabilecek gücü toplamalıydı. İşe önce ilk adını nüfustan sildirmekle başladı. Gülce Gülçin'le beraber ölmüştü artık herkese sadece cehennem yanını gösterecekti. Sadece Haviyeydi artık o . Cehennemin en sıcak olan katı.....
2 yıl boyunca insan üstü bir çaba ile diksiyon mikro mimik, silah kullanma yakın dövüş ve daha bir çok konuda en iyilerden eğitimler almış nerdeyse bir bordo bereli kıvamına gelmişti. Pek çok irili ufaklı kendi işiyle ilgili operasyonlara adamlarıyla katılmış muazzam sonuçlar almıştı. Artık hazırdı ve şimdi Zemheri'yi Haviye de yok etme zamanıydı.
Şimdi ise bıraksalar oracıkta boğazını sıkacağı adamla karşı karşıyaydı buz dağı gibiydi bu adam ve sadece bir kısmının görünmesine izin veriyordu ama Haviyede hafife alınacak bir kadın değildi. Onunla ayak üstü yapılan yalandan muhabbet sonrası davetin sonuna kadar adamı gözlemlemişti sadece ve en dikkatini çeken şey kadınlarla asla konuşmuyor erkeklerle daima çatık kaşlarla konuşuyor cinsiyet fark etmeksizin kimseyle tokalaşmıyordu. Velhasıl çok garip bir adamdı!
Davet bittiğinde günün yorgunluğuyla eve geldi Zemheri'nin evine ofisine hatta arabasına bile yerleştirdiği kameralardan onu izlemeye başladı. Elbette kolay olmamıştı ama Zemheri'nin korumalarından birinin zaafını bulmuş ve adamı bunu yapmaya mecbur bırakmıştı elbette kendi kimliğini gizleyerek.. Ancak Günlerdir izlemesine rağmen anormal birşeyle karşılaşmamış ya da duymamıştı bu da garip gelmeye başlamıştı artık. Ne yani sıradan bir iş adamı bu yani diye geçirdi içinden.
Günler bu şekilde geçmeye devam ediyor Haviye hem Türkiyeye yerleşmeye çalışıyor hem Zemheri'yi yakın markajında tutmaya devam ediyordu. Yine bilgisayarını almış ve şuan evinde oturup kahve içen adamı seyrediyordu. Sıradan görüntülerden sıkılınca da birşeyler hazırlamak için mutfağa geçti bir sandviç bir de meyve suyu alarak eski yerine kurulduğu zaman adamın evinde bir hareketlilik gördü ve sesi hoparlörlere verdi.
Ancak küçük dilini yutmakla ruhunu oracıkta teslim arasında kaldı. Şok olmuş ifadeyle kilitlendi ekrana bu gördüğü şeyler gerçek miydi?