Bazı hataların dönüşü olmaz hayatta. Bu kimine sadece laftır ama çoğusu bilir ki tam da öyledir aslında çünkü çok az insan bunu deneyimlemek zorunda kalmamıştır. Yine de bir sınıflandırma yapılsa herhalde anne babaya en muhtaç olunan zamanlarda anne babanın çocuklarının yanında olmamasının hiçbir şekilde affı da telafisi de yoktur. Düşünsenize korkunç birşdeğil mi bu? Annen var ama yok.. Baban var ama yok... Dipsiz bir kuyu asla sönmeyen cehennem gibi!
Ama bir de madalyonun diğer yüzü vardır ki özellikle anne baba sevgisi alamamış çocuklar kaç yaşında olurlarsa olsunlar o sevginin kırıntısı gelse balıklama atlarlar üzerine. Bu bir vurdumduymaz için de böyledir bir mafya içinde... Zemheri babasının peşinde olduğunu ilk günden beri biliyordu istese ortadan kaldırması bir kelebeğin ömrüne bakardı lakin gel gelelim içinin Esat yanını çok yakmışlardı çok üzmüşler çok hırpalamışlardı. 6 yaşında babası 9 yaşında annesi terk etmişti ve etraftaki sırtlanlar da bu çocuktur dememişti. Yanmıştı Zemheri cayır cayır yanmıştı. Şimdi istiyordu ki yarasına bir üfleyeni olsun, korkma ben burdayım diyeni, seni asla bırakmam diyeni olsun istiyordu. Evet artık sırtına alıp atçılık oynatamazdı belki ama oğlum diye bir kere sarılsa Zemheri'ye de hayat düğün bayram olurdu ama içinin Zemheri yanı buzdan kalelerin içine kapatmıştı Esat'ı sesini ne kendi duyuyordu ne de birilerinin duymasına izin veriyordu. Bir nevi kendini kendinden koruyordu...
Yıllar sonra gelen ilk krizde aklına hemen babası geldi mesela yıllar önce de ilk o gelmişti ya neyse işte.. Şimdi yanında istiyordu varlığına dayanabilir miydi aynı buzdan kaleleri muhafaza edebilir miydi bilmiyordu ama olsundu bee.. Yanıbaşında olsundu.
*
"Seni görmek istiyor. Yapacağın en ufak yanlışta tek kurşunluk canın olduğunu unutma!"
Oğlunun kendisini görmek istediğini öğrenen adam mutluluktan edilen tehdidi bile duyamadı. Gayri ihtiyari başını salladı sadece neye salladığını dahi bilmeden. Elinde sıkı sıkı tuttuğu poşeti gösterip konuştu.
"Bir üstümü değişsem bu kılıkta gitmesem oğlumun yanına" dedi. Adamı şöyle bir süzen Kenan kafasıyla onay verince evin dışındaki müştemilata yönlendirdi adamı. Bir süre sonra temiz kıyafetli hatta tıraş olmuş adamı görünce gülmek istedi bu haline, müsamereye hazırlanan ilk okul çocuğu heyecanı vardı adamın yüzünde.
"Tıraş bıçağına kadar yanında mı taşıyorsun?"
"Evet, bugünün hayaliyle bir an bile ayırmadım yanımdan belki ölmeden görmek nasip olur diye. Beni en son gördüğü gibi hatırlasın istiyorum."
Anlayışla kafasını salladı Kenan. Daha fazla konuşmadı adamla beraber eve yöneldi ve Zemheri'yi aradı.
"Zemheri bey, misafirimiz geldi."
Arkadaşının hala mesafeli konuşmasına üzülen Zemheri bu konuyu da halletmeyi aklına not ederek cevap verdi.
"Odama getir."
Kenan ikinci bir şok yaşıyordu çünkü onun yatak odasına kendinden başka kimse giremezdi Kenan'da sadece 2 kere girmişti. Temizliğini bile kendi yapardı.
"Buradan" diyerek eliyle merdivenleri işaret etti Kenan ve adamla beraber yukarı çıktılar. Merdivenin karşısındaki siyah kapının önüne geldiklerinde Kenan kapıyı çaldı ve gel komutuyla kapıyı açarak adamı içeri yönlendirdi sonrasında Zemheri'nin birşey demesini beklemeden kapıyı kapatıp indi aşağı hala şaşkınlığını atamamış olarak.
Adam içeri girdiğinde bir hayli şaşırdı gördükleri karşısında bir odanın perdesine kadar neden siyah olurdu ki. Dolaplar parkeler yatak örtüsü tekli berjer herşey simsiyahtı. O etrafta göz gezdirirken oğlu da ona bakıyordu pür dikkat, yaşlanmıştı babası 30 yıl önceki onu omuzlarında taşıyan adam değildi artık. Lafa girdi.
"Karanlık ürküttü mü?"
Kafasını oğlundan yana çeviren adam bu sefer derin bir nefes verdi önce ne çok özlemişti oğlunu. Yüreği cayır cayırdı şimdi. Kafasını iki yana salladı devam etti
"Ben 30 yıldır karanlıkta yaşıyorum oğlum, arkadaşım karanlık benim."
Gözleri babasının gözlerinden tek bir an çekmedi Zemheri, ne görmeyi umduğunu bilmiyordu ama belki tanıdık bir bakış.
"Ben çok korkarım biliyor musun?"
Anlamaz gözlerle baktı adam ne yani herkesin karşısında el pençe divan durduğu ve odasının her bir köşesine yerleştirdiği karanlığı kendine fıtrat edinmiş oğlu karanlıktan mı korkuyordu yani. Babasıın gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam etti Zemheri.
"Ben 6 yaşımda sen gittiğinde tanıştım karanlıkla. Çok ağladım feryat ettim yalvardım o karanlıktan çıkmak için ama çıkamadım."
Babası hıçkırıklarına mani olamayarak ellerini yüzüne kapattı içli içli ağlamaya devam etti, yaptığının affı yoktu biliyordu.
"Karın dedi küfreder gibi, senin gitmenden benim sorumlu olduğumu senin benim yüzümden gittiğini söylerdi ve 8 yaşıma kadar her gün bunun azarını işittim. Hakaretler, sonra yetmedi bunlar ona aç bırakmaya başladı cezalıymışım niye olduğunu bilmiyorum, sonra sonra içtikçe sana kızar sana kızdıkça beni kömürlüğe kapatırdı. Çok karanlıktı. Çok korkardım sabaha kadar sesim kısılana kadar ağlardım. Duymazdı ya da umurunda olmazdı. Bir gün anne çok korkuyorum nolur çıkar yemin ediyorum bir daha yapmayacağım dedim bişey de yaptığım yok ya"
"İnsaallah sabaha kadar korkudan geberirsin de ben de o babana benzeyen yüzünden kurtulurum" dedi.
"Tüm nefreti sana benzediğim içinmiş.. 8 yaşıma kadar böyle böyle geldim arada yediğim hatrı sayılır dayakları söylememe gerek yok sanırım."
Öyle ruhsuz öyle mimiksiz anlatıyordu ki Zemheri sanki bir düz yazı okuyor ya da eline tutuşturulmuş market alışveriş listesini dillendiriyordu.
Adam ise duyduklarının acısıyla dizlerinin üstüne çökmüş halde oğlunun yaşadığı şeylere sebep olduğu için dövünmeye devam etti. Durmadı Zemheri anlatmaya devam etti. Yara bugün kanadı o zehir akıtılacak başka yolu yok.
"8 yaşımda okuldan aldı beni çalışıp para kazanmam lazımmış daha fazla bana bakmak zorunda değilmiş. Dediğini yaptım aklına gelebilecek ne kadar iş varsa yaptım, kazandığımın hepsini verdim ona. Sırf karanlığa kapatmasın diye. Bu ona mani olmadı tabi aynı şeylere devam etti ta ki 9 yaşıma kadar. Bir gün geldi yanıma"
"Esat artık sana daha fazla bakmak istemiyorum" dedi bana bakıyor gibi.
"Anlamaya çalıştım bekledim devamını"
"Birkaç adam yanında çalışacak işçiler arıyormuş seni onlara vereceğim genç istiyorlarmış sen 9 yaşındasın ama uzun boylusun yapabilirsin dedi."
"Annen deyince inanıyorsun biliyor musun, seni dövse de sana kızsa da başkasının zarar vermesine izin vermez sanıyorsun. Anne ya hani."
"Ne iş yapacakmışım dedim"
"Onlar sana anlatır. Birazdan gelip bakacaklar sana" dedi tamam dedim, ne olabilir ki en fazla değil mi"
"2 Adam geldi beni görünce pis pis sırıtmaya başladı bir tanesi, patronummuş o. Sağıma soluma bakmaya başladı götünü avuçluyor sikimi sıkıyor korkuyorum utanıyorum da ama o şeytana bakıyorum alsın beni diye umrunda değilim adam beni beğensin diye habire övüyor bir taraftan da. Adam tamam dedi bu çocuk istediğim gibi o şeytanın yüzünde güller açıyor. Bir çanta dolusu para verdiler buna. Adamlar çıktı yarın gelip alacağız çocuğu hazırla dedi. Onlar gidince yalvardım nolur beni gönderme o adamlar kötü diye ama odama kilitledi beni. Sabaha kadar çıkamadım sabah bir adam açtı kapıyı anan seni sattı boşa ağlama dedi. Ben 9 yaşımdan bu yana ağlamıyorum biliyor musun."
Adam ağlamaktan perişan halde adeta kıvranıyordu yerde. Tüm bunlar onun yüzünden mi gelmişti yani oğlunun başına. Şuan yer yarılsa içine girse nasıl mutlu olurdu. Merhametinden vurdular Zemheri'yi ağlamak en basit eylemdi onun yaptıkları arasında durmadı devam etti.
"Oğlancıymış adam, erkek çocuk sikmeyi seviyormuş beni de onun için istemiş."
O böyle dediği an yerde kıvranan adam hayır diye haykırdı sonra kalbini tutarak yığıldı yere. Zemheri istifini bozmadan baktı adama epey bir süre "insanların duymaya dayanamadığı şeyi yaşadım ben" diye geçirdi içinden. Sonra kapı tıklatıldı sesleri duyan Kenan gelmişti gir komutuyla girdi. Yerde yatan adamı görünce bir Zemheri'ye bir adama baktı. Zemheri çok olağan birşeyden bahseder gibi konuştu kendisine anlamaz gözlerle bakan arkadaşına.
"Kalp krizi geçiriyor sanırım hastaneye götürün takip edin" dedi
"Zemheri bey siz iyi misiniz?"
"Siktirtme beyini Kenan, dostumsun sen benim, çocuk gibi trip mi atacaksın"
Derince bir of çeken Kenan, daha fazla malum tavrını sürdüremeyeceğini anlayınca konuştu.
"Noldu burda?"
"Biraz konuştuk, dayanamadı herhalde, yaşlılık" dedi öldürücü bir sakinlikle.
O sırada Kenan'ın haber verdiği adamlar gelmiş yerde yatan adamı çıkarıyorlardı. Kenan talimatlarını sıraladı.
"Bizim hastaneye götürün kaydı maydı alınmayacak ne gerekiyorsa yapılsın, gelişmelerden bizzat ben haberdar edileceğim saat saat"
"Tamam abi" diyen korumalar adamı da alıp çıktı odadan.
Herkes çıktıktan sonra kalktığı berjere tekrar oturdu Zemheri. Kenan dostunun bu aşırı sakinliğini iyi bilirdi fırtına öncesi sessizlik dedi kendi kendine.
"Neyin var abi, niye bir başına üstesinden gelmeye çalışıyorsun birşeylerin"
"Birşeyim olduğunu nerden çıkardın?"
"Zemheri, abi ben seni 20 yıldır tanıyorum. Ya da öyle zannediyorum galiba. Seni ilk tanıdığımda da öfkeliydin evet şimdi de öfkelisin yalnız aradaki fark şuan öfkeyle beraber hüzün de var gözlerinde."
Arkadaşının tespitiyle kaşları çatıldı Zemheri'nin, demek o da farkına varmıştı. Bu kriz iyi gelmemişti Zemheri'ye yıllar önce yaşadığı sonra üzerine yığınla beton döktüğü anılar tek bir hareketle dün olmuş gibi çıkmıştı karşısına ve bu defakini aşamıyordu.
Böyle olması mı gerekiyordu diye sordu geceden bu yana kendine beni seven bir annem olsaydı babam yanımda olsaydı olmaz mıydı bu ihtimal benim için öylesine mi imkansızdı.. Yara derin, kabuk bağlamıyor kanıyor da kanıyordu...
Zemheri geçmişe takılmayı da geçmişte yaşamayı da sevmeyen hatta nefret eden bir adamdı geri dönüşü olmayan hiçbir şey için kafa yormazdı o. Daima önüne bakar istediğine odaklanır ve muhakkak alırdı. Şimdiki hali neydi o da bilmiyordu zayıf bir adam değildi aslında ama içinin Esat yanı bazen Zemheri yanına söz geçiriyordu işte.
"Yok birşey" dedi nice sonra Kenana.
"Sen babamla ilgilen, hastalığını takip et. İyileştiğinde de bu eve getir. Bundan sonra burada kalacak."
Eve çağırdığında bunu tahmin eden Kenan şaşırmadı bu karara ve kardeşinin yaşadığı şey her neyse çare olamamak kahrediyordu onu. Üstemeledi yine de çünkü Zemheri anlatmak istemiyorsa anlatmazdı.
"O iş bende merak etme"
Kafasını aşağı yukarı salladı Zemheri.
"Bir masaj falan ayarlayım mı sana"
"İstemez"
Kenan odadan çıkmaya hazırlanıyordu ki Zemheri konuşmaya devam etti.
"Şu küçük kız ne alemde"
"Aynı, açığını arıyor bulamadıkça yeni şeyler deniyor."
"Derdi ne öğrenemediniz mi hala"
"Hayır, aldığın hiçbir ihale ile ilgisi yok iş yaptığın kimseyle bir bağlantısını da bulamadık. Ya çok profesyonel ya da çok hayalperest."
"Hayalperest?"
Ellerini iki yana açıp konuştu Kenan.
"Bilemiyorum abi aşık belki sana ve kadınlara yaklaşımını bildiği için ulaşmak adına arayış içinde."
"Hiçbir kadının sikik hiç bir duygusu umrumda değil. Takip edin, can sıkıcı olmaya başlarsa acımam.."
"Tamamdır kardeşim merak etme."
"Ben gidip sana birşeyler hazırlatayım akşamdan beri yemedin birşey" deyip çıktı Kenan.
Bulmuştu onunla uğraşan kızı evet, ama sebebini bulamıyordu ona bilgi sağlayan herif Zemheri'yi karşısında görünce şakımıştı adeta. Sebebini bilmediğini sadece intikam almak istediğini söylemişti. "Ah bu lanet kadınlar" dedi yeniden iğrenerek...
*
4 ay olmuştu Haviye, elle tutulur hiçbir şey bulamıyordu aksi gibi 1 haftadır adam evine de gelmiyordu. Ofisine uğramıyor arabayı bile kullanmıyordu. O geceki davette bir anda ortadan kaybolmuş bir daha gören duyan olmamıştı. Üstü kapalı Mehmet Vardar'a bile sormuştu ama adamın da haberi yoktu. Neyse dedi kendi kendine "şunun şurasında açılışa 4 ay kaldı elbet benim sıram gelecek o zaman senin ölümünü zevkle izleyeceğim bay donuk."
Holding işleri o kadar yoğundu ki Haviye bazen buraya geliş amacını unutuyor deli gibi çalışıyordu.
"Eşek gibi çalışmaya geldin zaten Gülce aferim sana" dedi. Sonra fark ettiği gerçekle irkildi "Gülce yok Gülce yok. Sen Haviyesin. Adını da amacını da unutma" dedi. Tekrar bilgisayarından adamın evini gören kameralara baktı kimse yoktu tam kapatacağı sırada kapının açıldığını fark etti. Hemen bütün işlerini bırakıp kameraya odaklandı. Gelmişti nihayet beyefendi.
Görünürde yine garip birşey yoktu. Adam odasına çıkıp üzerini değiştirip indi mutfağa geçti elinde fincanla çıktı oturup televizyon izlemeye başladı. Haviye tüm bu rahatlık karşısında daha çok bileniyor adama sinir oluyordu.
"Sen sıradan bir insan değilsin Esat Zemheri Yiğiter muhakkak bir yerlerde açık vereceksin" diyordu. Birkaç dakika sonra sadık adamı girdi içeri yine aynı süreç.
"Zemheri Bey Ebru hanım geldi."
"İçeri al"
Kafa selamı verip çıkan adamın arkasından yine gayet güzel alımlı esmer bir kadın girdi içeri. Sarışın sevmiyor herhalde gelenler ya esmer ya kumral ya kızıl saçlı diye geçirdi içinden sonra kendi söylediğine şaşırarak tabi Haviye seni seçmesini istiyorsun zaten derdin bu mu şimdi diye kızdı. İzlemeye devam etti. Adam kadının yüzüne hiç bakmıyordu yine ve sordu.
"Ne istiyorsun?"
"Seni"
"Seni?"
"Özür dilerim efendim, sizi istiyorum."
"Ne istiyorsun dedim."
"Affedin efendim kızdırmak istemedim beni rahatlatmanıza ihtiyacım var"
"Kapımdaki köpek bile senden daha kıymetliyken niye yapayım bunu sen kimsin ki?"
"Ben köleniz olmaya can atıyorum efendim. Çok zor durumdayım. Lütfen."
"Kendini siktirecek kimse bulamadın mı, siz kadınlar şeytana akıl hocalığı yaparsınız hâlbuki."
"Kimse siz değil efendim benim size ihtiyacım var."
"Ben sana ne veririm?"
"Acı"
"İstiyor musun?"
"Tüm benliğimle"
"Soyun"
Haviye tüm bu konuşmaları büyük bir şaşkınlıkla ve kızgınlıkla izlerken odasında 5. turunu atıyordu. Kendini böyle ezdiren kadınlardan nefret ederdi. Kadınlara ayrı sövdü bu insanlıktan nasibini almamış hayvana ayrı sövdü. Bilendikçe bileniyor eline işe yarar birşey geçmedikçe deliye dönüyordu. Hele bir elle tutulur birşey bulsun sürüm sürüm süründürecekti bu Kırkağaç kavunu suratlı pisliği.
"Şeytana akıl hocalığı yaparmışız laflara bak. Bizim sana akıl hocalığı yapmaya edebimiz izin vermez. Sen kim köpek."