Şaşkın bir şekilde arabamı kenara çektiğim gibi indim. Dumanlar çıkan eve yaklaşırken yüreğim ağzımdaydı.
Herkes merakla evin etrafına toplanmışken ağlayan hizmetçi kızları gördüm. Ellerim iki yanımda endişeyle onlara koşunca hiç sorgulamadan cevap verdiler.
"Aden nerede?"
"İçeride kalmış. İçerde o biz bir şey yapamadık." Gözlerim kocaman açıldı. Nasıl içerideydi? Nasıl bırakırlardı onu içeride?
Evin etrafındaki kalabalığı yarıp kapıya ulaştığımda birkaç korumanın arasından daldım içeriye. Neredeydi nasıl unuturlardı onu?
"Hanımefendi giremezsiniz." Diyen polisler bile umurumda değildi. İçeride ufak bir kız vardı.
"Aden!" Yüksek sesle bağırıp ağzımı koluma kapatıp devam ettim.
Dumandan göz gözü görmüyordu.
"Aden ne olur ses ver!"
Salona doğru ilerleyip merdivenlere yöneldim. Yangın mutfakta başlamıştı büyük ihtimalle.
Perdelerin alev alev yanışına şaşkınlıkla bakarken tekrar seslendim.
"Aden!"
"Anka!" Sesini duyunca üçer beşer çıktım merdivenleri. Gözlerim yanıyordu ama biran önce buradan kurtulmalıydık.
Ayrıca bağırdığına göre iyi olmalıydı değil mi?
"Canım neredesin?"
Odaları tek tek dolaştım. Yangın buraya ulaşmamıştı ama duman yayılmıştı etrafa.
Ses gelen kapıya ilerledim. Açılması için zorlarken içeriden hıçkırık sesleri gelmesiyle elim ayağım birbirine dolaştı.
Neredesin Asrın? Neredesin be adam?
"Aden buradayım bebeğim sakin ol. Kapı sıkışmış açacağım şimdi sen sakin ol tamam mı?"
Omzumla kapıyı iteleyip bir yandan da kulpu aşağı yukarı oynatıyordum ama lanet şey nasıl sıkıştıysa açılmıyordu.
Etrafa göz attım. Mutlaka bir çıkar yol olmalıydı.
Yere kadar olan balkon camına döndüm. Bir ihtimal olabilirdi. Yani pek güvenemesem de şansımı denemeliydim.
Camı tüm gücümle ittirip dışarı adım attım. İçime temiz havayı çekerken hemen aşağıdaki kalabalığa bakış atıp yan tarafa döndüm.
Ufak bir balkon vardı işte, buradan atlardım ben. Çocukluğumda az ağaç tepelerinde dolaşmamıştım.
Ayağımdaki topuklu ayakkabıları bir çırpıda çıkarıp attım.
Balkonun demirliklerine tutunduğumda aşağıdan gelen endişeli seslere kulağımı tıkamıştım.
İçeride miniğim ağlarken onların endişesi kim içindi Allah aşkına. Bir an önce onu oradan kurtarmalıydım.
Aklıma takılan şeyle duraksadım. Bu kızı niye böyle kolay benimsemiştim ben?
Anka şimdi düşünecek zaman mı? Onu kurtarmaktan başka çaren mi var? Buraya kadar geldin her şey senin elinde. Aptal düşüncelerinden kurtul ve onu kurtar.
Balkona zıpladığım gibi ittirdim kapıyı. Dışarıdan açılmıyor muydu bunlar?
Hiç düşünmüyordu muydu bunu yapanlar dışarda kalabileceğimizi falan.
Cama vurdum yatağının kenarında battaniyeye sarılmış oturan kıza kendimi fark ettirmek için. Aşağıdan büyük bir gürültü koparken itfaiye sesleri yankılanmaya başladı.
"Aden hadi bak tek başıma yapamıyorum yardım et bana." Kapıyı gösterdim yardım istediğimi anlasın diye.
Ayağa kalkıp cama yaklaştığında aşağıdan bir ses duydum.
"Aden!" Diye kükreyen.
Asrın Duman teşrif etmişlerdi.
Kapıyı zar zor açıp küçük kızı kollarıma aldığımda rahatlayarak gözümden düşen birkaç damlaya engel olmadım.
"Allah'ım sana şükürler olsun. Aden iyisin değil mi bir şey yok iyisin oh şükür."
"Anka iyiyim sen kurtardın beni, kurtardın." Kolları boynumu o kadar sıkıyordu ki. Ama ses etmedim.
Çıplak ayaklarım üstümdeki uzun iki yandan yırtmaçlı kırmızı elbisem ve kucağımdaki Adenle itfaiyenin sepetiyle indik aşağı.
"İyi misin bir tanem?"
"Hı hı. Çok korktum sadece."
Kollarımdan bir anda çekilmesiyle şaşkınca kalakaldım.
"Aden iyi misin kızım bir şey oldu mu?" Endişeli sesle kendime geldim. Aden Kafasını iki yana sallayarak babasına sarılınca konuşmaya devam etti.
"Babacım çok korktum sana bir şey olacak diye." Asrın beyin gözlerine duman çökmüştü.
Valla ne de soyadını yaşatan bir adam.
Ayakkabılarım getirilince gülümseyerek ağzımdaki maskeyi çekip giydim onları.
Derin ve Toprak haberi alır almaz gelmişlerdi.
"Anka hanım çok teşekkür ederim."
Önemli değil dercesine elimi salladım. Dediklerini unutmamıştım.
Öküz!
Aden elimi tutunca ona döndüm. Ağzındaki maskeyle balık gibi bakıyordu bana.
"Efendim canım."
"Git-me"
Önce sen iyi ol sonra giderim demedim. Gülümseyerek onayladım onu sadece.
"Efendim alt kat kullanılamaz hale gelmiş." Güvenlik görevlisinin konuşmasına döndük Asrınla anında.
Toprak bile dikkat kesilmişti.
"Hemen bir ev ayarlayın. Güvenlik üst düzey olsun Aden'e zarar gelmesini istemiyorum."
"Hemen bakarız ancak istediğiniz şekilde bir evi iki üç günde bulabiliriz otele yerleştirelim mi sizi?"
Dudağımı ısırıp küçük meleğime baktım. Usulca yatıyordu yatakta. Yanı başındaki Toprak ve Derin elini tutuyordu üstelik.
"Daha erken halledin. Otelleri sevmiyor." Diyerek kızına dönünce kaşlarımı kaldırıp "Aden benimle kalsa bir sorun olur mu?" Diye sordum.
Ya vallahi şu çenemi tutamıyordum! Nereden çıktı şimdi bu Anka? Adam kızımdan uzak dur dedi sana bir de manyak mısın kızım!
Dalga geçermişim gibi bakıyordu ama gayet ciddi durdum karşısında. Ağzımdan çıkmıştı bir kere hem Aden'le vakit geçirmem için iyi bir fırsattı.
"Saçmalamayın. Gerek yok böyle bir şeye."
"Çok ciddiyim kapımda bir ordu dolusu güvenlik var. Aden'e zarar gelecek hiçbir şey yok evimde, buna patlayan bir mutfak da dahil. Siz de evi ayarlayana kadar otelde kalırsınız sonra da gelir kızınızı alırsınız o zamana kadar merak etmeyin güvende olacak."
Güvenlik kısmını duyunca mantıklı gelmiş olmalıydı. Ama hala aklını kurcalayan bir şeyler olduğu çatık kaşlarından belliydi.
"Aden bensiz uyuyamaz."
Ha sorun bu muydu canım?
"E tamam siz de uyuyunca gidersiniz ya da kalırsınız tercih sizin evimde size yetecek kadar odam var. Çoğu zaman evde olmuyorum bile rahat olabilirsiniz yani."
Düşünmeye başladı. Açıkçası teklifimi yapmıştım. Evde bile olmuyordum çoğu zaman. Hem Aden'le vakit geçirmeme izin vermeyen oydu.
Horkos godor kozomo kondonozo boğlomoyon. Heee ondan!
Sen izin vermezsen fırsat yaratırım bende. Ayrıca cidden onu bütün gün boyunca otele kapatmalarını istemiyordum.
Kafasıyla beni onayladığında rahat bir nefes aldım. Aden'in iyi olduğunu görmeden gözüme uyku girmezdi zaten.
Toprak " Abla sen iyi misin peki?" Diye sorunca gülümseyerek döndüm kardeşime.
"İyiyim ablacım dersine geç kalma hadi sen." Toprak giderken Derin telefonla konuşmak için uzaklaştı yanımızdan. Herkese mi haber vermişti ne yapmıştı?
Asrın bey kızının haline baktı. Aden iyiydi sadece biraz duman solumuştu ama onu da temiz havayla atlatacaktı.
Elimi omzuna koydum endişeli adamın. "İyi o merak etmeyin."
"Çok korktum."
"Anlıyorum ama kurtuldu sonuçta." Küçük kızın tuttuğu elime baktım.
"Anka yetmez mi bu kadar?" Hırıltılı sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.
"Bebeğim kendini iyi hissediyorsan yeter tabi ki. Hem ilaç bitmiş sayılır." Yattığı yerden kalkıp kollarımın arasına girince gülümsedim.
Bakışlarımız Asrın beyle değince hemen kıza döndürdü bakışlarını. Tamam ben uzak duracaktım da Aden de beni seviyordu işte.
Saçlarını okşayarak "İyisin değil mi?" Dedim.
"Evet iyiyim."
Sakin sesini duyunca gülümsedim. Kafasını göğsüme bırakmıştı yine. Üstündeki pijamalara baktım.
"Battaniye falan yok mu?" Ambulansın içindeki hemşireye seslendim. Kahverengi bir battaniye uzattığında aldım ve üstüne sardım.
Hava serindi ben önemli değildim ama o üşürdü.
Derin arabadan getirdiği kabanımı omuzlarıma bırakınca gülümseyerek baktım arkadaşıma.
"Teo aradı. Önemli bir haberi varmış. Ama söylemedi. Kötü bir şey olsa söylerdi."
Kafamla onayladım onu. Yüksek ihtimal defile hakkında bir şeydi. Kötü değilse sonra da öğrenebilirdim.
Kollarımdaki ufaklık kafasını kaldırıp çenesini boynuma yasladı. Aşağıdan bana bakıyordu şimdi de.
"Anka biz senin evine mi geleceğiz şimdi?"
"Evet tatlım siz benim evime geleceksiniz."
Kucağımdaki Aden'i almak için yönelmesine rağmen vermedim Asrın'a.
"Bende durabilir sorun değil." Yanımıza ellerinde valizlerle gelen korumalara döndüm.
"Aden hanımın bütün eşyaları ve ihtiyacı olabilecek her şeyi topladık efendim sizin de öyle."
"Teşekkürler Ahmet. Siz evle ilgilenin. Biz gidiyoruz sana konum atarım birkaç kişi gönderirsin."
Adam onaylayınca Aden'i kucaklayıp kalktım. Kollarını boynuma sarıp "Peki seninle uyuyabilir miyim?" Diye sordu.
"Tatlım sanırım baban bunun için gönüllü." Şaşkın bakan suratına gülerek onu Asrın beyin siyah arabasının arka koltuğuna oturttum. Çocuk koltuğunun kemerlerini bağladıktan sonra döndüm bizi bekleyen adama.
"Size adresi atayım peşimden de gelebilirsiniz."
"Bizimle gelmiyor musun ?"
"Arabam burada. Gerçi Derin Toprakla gelmişti şimdi şirkete geçmesi gerek ama."
"Anka hadi beraber gidelim. Beni telefonla adres bulmakla uğraştırma."
Teklif mi ediyordu? Hayır.
Resmen emir veriyordu yahu.
"Anka toplantı saati geldi şirkete geçiyorum. Ezgi akşam sana bırakır eşyalarını." Eşyalarım? Ha çizim için olanları.
"Evde var kuzu gerek yok boş ver."
Kafasını aşağı yukarı sallayınca arka koltuğun kapısını tekrar açtım.
"Ön koltuk." Dibimden gelen sese döndüm. Kapıyı açmış beni bekliyordu.
Öf ciddi miydi bu adam ya?
"Burada otursam ne olacak?"
"Ben sizin şöförünüz değilim küçük hanım o yüzden ön koltuk."
Nefesimi üfleyip kapıyı kapatarak geçtim öne. Tamam şöförüm değildi. Aman iyi ki de değildi.
"Buradan sağa döneceğiz." İki katlı ufacık tefecik evim annemin gençlik yıllarından bana yadigardı.
Bahçesinde limon ve portakal ağaçlarıyla Zümrüt anneannenin çiçekleri sayesinde mis gibi huzurlu bir yuvaya sahiptim.
Aden'i koltuğun kemerlerinden kurtarmak için arkaya döndüm.
"Geldik mi?"
"Evet tatlım geldik." Etrafa merakla bakıyordu.
İhtişamlı bir hayattansa böyle bir sakinliği tercih etmiştim annem gibi.
Arka kapıyı açıp elimi Aden'e uzattım. Üstündeki battaniyeyi atıp arabadan indiğinde bagajdan valizleri alan Asrın beyde yanımızda yerini almıştı.
"Aden umarım köpeklerden korkmuyorsundur."
"Hayır onlar çok tatlı." Kafasını kaldırıp bana gülümseyince rahatladım. Evimde Puppy'den bir hediye vardı.
Ares...
Üç küçük yavru kalmıştı ondan geriye. Puppy eşi ölünce çok dayanamamıştı. Şimdi Toprak ve Yağmur için ikisi evdeydi. Bir diğerine de ben bakıyordum burada. Ufaktı zaten.
Yağmur 16 yaşında evin son gözdesiydi. Lise 2'ye gidiyordu ama henüz ergenlik nedir bilmemesi şanslı olduğumuzun tek göstergesiydi.
Annemle babam bizi şımartmayı her koşulda becerdikleri için onlardan ayrı bir eve çıkmış olmak bazen kendimi salakmış gibi hissetmeme neden oluyordu.
Kapıdaki korumalarım tarafından açılan kapıdan geçtik eve.
"Hediye teyze biz geldik!"
Mutfaktan çıkan tonton kadına baktım. Merakla bakıyordu elini tuttuğum ufaklığa.
"Hoş geldiniz kızım." Asrın valizleri kapının kenarına koyup kadına bakarken "Hediye teyzecim yanımdaki güzellik Aden. Aden bir süre misafirimiz. Babası Asrın bey yeni evi ayarlayana kadar ona uygun bir oda ayarlayabilir misiniz?" Dedim.
"Oy kuzum sen ne güzelsin. Tamam hemen hallederiz biz. Ece kızım gelmedi bugün canınız ne istiyor onu yapalım akşama?"
"Bilmem ki Aden ne yemek istersin?" Yanında diz çöküp merakla baktım ona. Arkamızdaki adam kollarını göğsünde kavuşturmuş dinliyordu bizi.
"Imm sonra söylesek şimdi aklıma gelmiyor."
Kıkırdayarak yanağına öpücük kondurdum. "Hediye teyze duydun değil mi? Fikrimizi daha sonra bildireceğiz önce üstümüzü değişip yüzümüzü yıkayalım."
Elinden tutup onu merdivenlere yönlendirirken "Asrın bey lütfen rahatsız olmayın." Dedim.
"Hediye teyze kızlara iki oda ayarlamalarını söyle. Her ihtimale karşı." diyerek döndüm en sonunda sessizce yanımdaki kadına.
"Tamam kızım hallederiz biz." Kocaman şirin gülümsemesiyle mutfağa döndüğünde Aden'i kucağıma alıp merdivenleri çıkmaya başladım tek tek.
"Banyo yapmak ister misin fıstık?" Seslendim banyodaki Aden'e. Belki isterdi sonuçta sormak lazımdı.
"Hayır yangından önce yapmıştım." Aynı şekilde bana bağırınca gülerek Asrın'ın getirdiği valizden kıyafetleri çıkarmaya başladım.
"Hımm ne giymek istersiniz bakalım küçük hanım?"
Yatağa zıplayıp valizin içine bakmaya başladı.
"Bunları."
Ay bu çocuk modacı olurdu. Bak valla olurdu. Minik mankenim ya. Ev için bile olsa seçtiği kıyafetlerin uyumu yeterdi hem de bu yaşta!
Elimdeki tayt ve kazağı ona uzattım.
"Ben de üstümü değişeyim sen giyinip gel olur mu?" Kafasını aşağı yukarı sallayınca giyinme odasına geçtim.
Diz altı bir tayt ve siyah tişört aldıktan sonra ayağımdaki topukluları attım kenara.
Saçlarımı toplayarak banyoya geçtim. İki oda arasında geçiş olması iyiydi.
"Anka hazırım ben." Kapıyı tıklatarak içeri girdiğinde tişörtü kafamdan geçiriyordum.
"Tamam bebeğim geldim ben de." El ele tutuşup çıktık odadan.
İkimizin de ayakları çıplak saçları da tepeden toplanmıştı.
Bu güzel kızın annesi nasıl olmazdı? Neden?
Kafamı kurcalayan düşünceler bu geceyi uykusuz geçireceğimi belli ederken bana gülümseyen ufaklığa baktım.
Havlama sesi duyunca meraklı gözlerini etrafta gezdirmeye başladı.
"Arka bahçede tatlım eve akşam alacağız."
Elimi bırakıp bahçe kapısını koşarken gülümseyerek baktım peşinden. Kapılar kapalıydı ama Ares kapının arkasında patilerini cama yaslamış dili dışarda bizi izliyordu zaten.
Daha ufaktı ama oldukça oyuncuydu.
"Anka bir baksana kızım."
Hediye teyzenin sesiyle salondaki ikiliyi bırakıp mutfağa yöneldim.
"Efendim Hediye teyze?"
"Kurabiye hazır sen ver istersen yavrucak bir şeyler yesin. Aç değiliz diyorsunuz ama yemekler de hazır. Kurabiyenin yanına süt de koydum hadi götür yesin." Gülümseyerek tombul yanaklarına öpücük bıraktım.
"Hediye teyze birazdan hazırlarsınız sofrayı da bunları yesin önce."
Elimde tepsiyle salona döndüğümde kucağında Aden'le oturmuş gülümseyen adama baktım.
"Aden bak Hediye teyze ne yapmış sana."
Minik bir gülümsemeyle kurabiyeden aldığında ılık sütü de masaya bırakıp koltukta onlardan uzak bir köşeye geçtim.
"Anka hanım sizi de işinizden alı koyduk."
"Olur mu öyle şey ben çok memnunun hatta. Aden'le vakit geçirmeyi sevdiğimi size söylemiştim."
"Tabi söylemiştiniz." Homurdanınca gülmemek için zor tuttum kendimi. Telefonumun melodisi yaklaşırken arka tarafa döndüm.
"Yağmur arıyor."
Telefonumu Çiğdem getirdiğinde gülümseyerek aldım elinden.
"Efendim güzelim."
"Abla eve geldim şimdi. Annemlerde yarım saate gelecekmiş de şey soracaktım sana. Bu dediğin spor salonu neredeydi?"
"Spora başlamaya mı karar verdin Yağmur?"
"Hayır ya ne spor yapacağım ben? Sınıftaki kızlar soruyordu dedim ablam bilir." Benimle böbürleniyordu resmen.
Gülerek "Pekala inanmış gibi yapayım. Levent'te spor salonu adresi sana mesaj atarım. Nasılsın nasıl geçti tatilin?" Dedim.
"Ne tatildi ama! Bu konuyu sonra konuşalım mı abla? Abim oyun oynuyor biraz ona bulaşacağım."
"Kavga etmeyin bak. Annemle uğraşmak istemiyorum sizin yüzünüzden."
"Bizde seni çok seviyoruz." Gülerek telefonu kapatınca kafamı iki yana sallayarak beni izleyen ikiliye kardeşim olduğunu açıkladım.
Üç kardeştik. Üç Uluhan varisi...
Kucağıma atlayan kıza baktım.
"Anka senin kardeşin varya hani sen şimdi abla mısın?"
"Evet bebeğim ablayım ben."
Kafasını babasına çevirince gülümseyerek tokasından kurtulan saçları geriye ittim.
"Baba ben de abla olmak istiyorum!"
Gözlerim kocaman açılırken bugün duyduğum gerçek çarptı yüzüme. Soğuk duş etkisi yapmıştı bugün ikinci kez.
"Aden'in bir annesi yok!"
Asrın beyin sesi kulağımda yankılanırken şok olmuş bakışlarımı yüzüne çevirdim.
Bir insan çocuğuna bu durumu nasıl anlatırdı ki?