bc

SERZENİŞ | MEFTUN

book_age18+
60
FOLLOW
1K
READ
second chance
mafia
like
intro-logo
Blurb

Fiyatlarının paha biçilmez olduğu mobilyalardan oluşan kocaman bir yatak odasında tutsak olduğumdan mıdır içimdeki bu kapana kısılmışlık? Ya da altın kafesteyken bile çöplüğümü özlediğimden midir?Birden aklıma o mavi gözleri geldi. Ondan nefret ediyordum. O adamın her şeyinden nefret ediyordum. Beni zorla kendine bağlayarak ona aşık olmamı bekleyecek kadar kafasızdı.Bana aşık olduğunu söylüyor ama aynı zamanda beni tutsak ediyordu. Ben tutsak olacak kadın mıydım?Bunları düşünürken sinirle elimi yere vurdum. Bu yatak odasında sözde ona ceza vermek için konuşmamayı seçmiştim. Aylardır tek bir kelime etmiyordum. Konuşmayı unutmuş bile olabilirdim. Bu evde benliğim solup gidiyordu. Sayısız kez kaçmaya çalışmıştım ama nafileydi. Adam her yere koruma koymuştu. Ne zaman bir plan yapsam planım alt üst oluyor, her seferinde dönüp dolaştığım yer bu oda oluyordu.Acilen bu odadan kurtulmalı ve o adamı süründürmeliydim. Beni küçük bir köpek gibi tutsak ettiğine pişman etmeliydim. Ben onu sevmiyordum. Asla da sevmeyecektim. O narsist, kişiliği bozuk bir adamdı. Ben bu düşüncelerle boğuşurken bir ayak sesi duydum. Kapı yavaşça açıldı, içeriye giriyordu. Arkamda sakladığım bibloyu sıkıca tuttum. Odada tek bulduğum sert cisim bu bibloydu.Bir...İki..Üç...Şimdi kafasına indirecektim bunu, derken acele ile mavi hissiz -aynı zamanda tüm hisleri barındıran- gözleri gözlerimi buldu."Konuşmayacak mısın?" Hissiz bir şekilde yüzüne baktım. İçimden 'şimdi görürsün sen konuşmayı' dedim. Onun beklemediği anda elimde tuttuğum bibloyu tam kafasına attım.Bam!Lanet edilecek kadar hızlı refleksi ile eğildi. Biblo onun kafasını kıracağı yerde kapıyı paramparça etmişti.O da ben de şok olmuştuk. Kendini hemen toparladı. Benimle alay eder gibi gür bir kahkaha attı;"Ben ancak istediğimde ölürüm güzelim."

chap-preview
Free preview
İLK GÖRÜŞTE AŞK
Karanlık, bunaltıcı İstanbul sokaklarında kayboluyordu yine. Kulağı ani olabilecek olaylara karşı sokağı dinliyor kalbi sanki maraton koşuyormuş gibi atıyordu. Hırkasının kapüşonuyla yüzünü daha çok kapattı çünkü yağmur yağmaya devam ediyordu. Her yeri ıslanmıştı ve o böyle durumlardan pek hoşlanmıyordu. Sıkıntılı bir nefes verdi; Neden her şey onu bu kadar uğraştırıyordu ki? Kısa bir süre sonra eski deponun önüne geldi, onu burada bekliyorlardı. Hızlıca içeri girdiğinde ekip arkadaşları mallara bakıp hararetli konuşuyordu. Konuştukları konu umurunda değilmiş gibi gevşekçe sandalyeye oturdu. Birbirlerine ölesiye nefretlerini sunan iki gence döndü ve kapüşonunu çıkardı. ''Konu ne beyler?'' dedi. Aldığı yanıt beklediği gibiydi. ''Mallar yanlış gelmiş, çoğu da eksik.'' dedi Uğur kendinden emin bir şekilde. Toprak'a yan bakışlar atarak gözleriyle karşısındaki kıza durumu anlatıyordu. Sanki kendisi suçlu değilmiş gibi kendinin haksızlığa uğradığını düşünüyordu. Kapüşonlu kız istifini hiç bozmuyordu, bu durum Uğur'u iyice deli etmişti. ''Sanki böyle olacağını bilmiyordunuz. Bu durumu siz istediniz, cezasını çekin.'' dedi kız. Sandalyeden kalkıp malların yanına gitti. Gelen bilgisayarlara göz attı. Hepsi eski, kırık, dökük, hatta ve hatta eksikti. Neyse ki kapüşonlu kız bu durumu tahmin etmişti ve her şeyi halletmişti. İşini şansa bırakmayı sevmezdi. ''Toprak! Sen benimle gel de kafeye gidelim. Çok boş kaldı oralar.'' dedi elleri cebinde çıkışa giderken. Hiçbir şey umurunda değil gibi davranıyordu. Zaten umurunda da değildi. Uğur hemen atak yaparak konuştu; ''Ya mallar ne olacak? Elimizde hiç bir şey yok, mal sahiplerine ne diyeceğiz? Neden hep en çok ben düşünüyorum malları?'' O sıra kıza gelen bir mesaj sesi depoyu doldurdu. Mesaja yanıt verdi ve gülerek Uğur'a döndü. ''Hangi sahipler? Şu an mallarına kavuşan sahipler mi? Senden açıklama bekleyeceklerini sanmıyorum.'' Elindeki telefonu Uğur'un gözüne sokarcasına gösterdi. Mesajda malları teslim alan kişinin kargoyu onayladığı yazıyordu. Afallayan Uğur ne diyeceğini bilemedi. Bu kız nasıl olur da her şeyi anlayıp hemen halledebiliyordu? ''Ayrıca, en çok sen umursamıyorsun. Ben olmasam bir boku beceremezsin sen!'' dedi genç kız. Uğur ne kadar aptaldı böyle. Her şeyi kendisi hallediyordu, tasalanan Uğur oluyordu. ''Ne yani, hallettin mi işi?'' dedi Uğur. Hiç beklemiyordu bu durumu. "Ama nasıl olur?" diye yineledi. Kız, karşısında şaşkınlık içinde kalan gence doğru yürüdü ve yakısını sertçe tuttu. Ona göz dağı veriyordu. ''Bu son iş demiştim ve bunu da hallettim. Anlamadıysan yine söyleyeyim; Hallettim. Artık beni böyle konular için aramıyorsun Uğur, yoksa sana olan tavrım değişir. Bu son!'' Biliyordu bu piyasada adı çok ünlüydü ama artık son vermeliydi. Ekip arkadaşına son jestini yapmıştı ve hepsi bu kadardı. Adamın yakasını biraz silkeledi. Azıcık korkmasını istiyordu. ''Çok pişman olacaksın. Nasıl para kazanmayı düşünüyorsun? Senin tüm hayatın bunlarla geçti. Aptal olma!'' Uğur her zamanki gibi söyleniyordu. Açıkçası kız da bu sorunun cevabını bilmiyordu. Nasıl hayatına devam edecekti? Satın aldığı kafe onu tatmin edecek miydi? Şu andan itibaren bilgisayar kaçakçılığı yapmak istemiyordu. Daha 21 yaşındaydı ve bulaşmadığı pislik kalmamıştı. ilk başlarda işler hoşuna gitse de şimdilik kabuğuna çekilmek istiyordu. Az sonra da Altay'ın yanına gidip işi bırakacağını söyleyecekti. ''Sus artık Uğur, benim hayatımı düşünmek sana kalmadı.'' Uğur, artık ne yaparsa yapsın kızı ikna edemeyeceğini biliyordu. Çünkü o kararlarının arkasında duran inatçı keçinin tekiydi. ''Peki canım, sen ne dersen o. Seni zorlamayacağım, istediğini yap.'' dedi. Aslında bunu deme sebebi kızın öfkesine maruz kalmamaktı. Çünkü zararlı çıkacağını biliyordu. ''Artık yakamı bıraksan diyorum.'' dedi Uğur. Kızın öfke dolu gözlerine daha fazla bakmak istemiyordu. Kız son kez yakasını silkeleyip bir anda ellerini serbest bıraktı. Genç adam afallamıştı ve hemen yakasını düzeltmeye başlamıştı. Derin bir nefes alarak bir kaç adım geri gitti. Derhal bu kızdan uzak olmak istiyordu. ''Toprak, seninle halletmemiz gereken işler var. Oradan sonra kafeye geçeriz.'' dedi öfkeli kız. Toprak anında can dostunun söylediklerini onayladı. Onun her lafı Toprak için bir emirdi. Kız, Toprak'a baş işareti yaptı ve depoyu terk etti. İkili birlikte Toprak'ın arabasına bindiler. Adam stresli bir şekilde arabayı çalıştırdı ve arkadaşından adresi öğrenmeye çalıştı. ''Nereye gidiyoruz?'' dedi yorgun bir sesle. Gerçekten çok fazla stres altında kalmıştı ve zayıf bünyesine iyi gelmiyordu bu. Az önce kalp krizi geçirip ölecekti neredeyse. Kız sürekli onu şaşırtacak hareketler yapıyordu. Malları sahiplerine teslim ettiğini bile söylememişti kendisine. ''Altay'ın yanına gitmem gerek.'' dedi kız ve arkasına yaslanarak gözlerini kapattı. Azıcık uyumalıydı. Toprak neden oraya gittiklerini tahmin ettiği için ağzını daha açmadı ve trafiğe karıştılar. Yarım saat sonra Altay denen adamın evinin önüne gelmişlerdi. Uyuklayan kızı uyandırmak üzere harekete geçti genç adam. Bir kaç kez koluna dokundu ve adını seslendi. Kız uyanıp kendine geldi ve bir anda nerede olduğunu anlayıp hızlıca arabadan inip eve doğru gitti. Kapıya iki kez vurdu ve açılmasını bekledi. Yanına Toprak da gelmişti. Asla yalnız bırakmazdı onu. ''Emin misin kararından?'' dedi. Toprak dostu için endişeleniyordu. Bir anda işi bırakması çok garip gelmişti. ''Evet, çok eminim.'' dediği anda kapı Altay tarafından açıldı. ''Oooo, hoş geldiniz yapışık ikizler. Hayırlar olsun, neden geldiniz bu saatte?'' dedi babacan sesiyle Altay. Kız, hemen uzatmadan konuşmaya başladı. Karşısındaki adamdan gram haz etmiyordu. Bir de yapışık ikizler demesi yok mu? Kafasını koparma isteği uyandırıyordu onda. ''Sana daha önce söylemiştim Altay abi, ben artık bu işlerde yokum. Zaten yolladığın malların hepsi çürük. Sürekli kendim hallediyorum ve artık bıktım bu durumdan. Ben yokum! Bu da son işimdi. Yine çürük mal yolladın kendim hallettim. Bir daha beni karıştırmayın bu olaya." Altay'ın zaten beklediği bir konu karşısına çıkmıştı. Bu kızın iyi bir eleman olup olmadığını anlamak için kızı hep sınıyordu. Kız her seferinde işleri yoluna koyuyor ve Altay'ın güvenini kazanıyordu. Toprak öyle değildi. Her işi eline yüzüne bulaştırır, hiçbir işi tek yapamazdı. İkisi birbirlerinin tam zıttıydı. Toprak da o an arkadaşı olmadan bu işi yapamayacağını söylemişti. "Siz bilirsiniz." dedi. Aslında kızı elinden kaçırmak kızdırmıştı onu. Kendine yeni bir ekip arayacaktı ama bu kızdan iyisi yoktu biliyordu. Çok üzülmüştü ama illaki ileride kızı ikna ederdi. Şimdilik sadece sustu. Bazen susmak en etkili yöntemdi. Sessizce çocukların gidişini izledi Altay. Eli kolu bağlı duramazdı, en kısa zamanda kızı geri almak için işe koyulacaktı. Kız arabaya bindiğinde gazı kökledi Toprak. Hızlı bir şekilde İstanbul sokaklarını karışladılar. Adamın yanından ayrılıp kafeye geldiklerinde uzun süredir buraya uğramadıkları ve işler ne durumda hiç bilmedikleri için hızlıca işe koyuldular. Kafe büyük, rahat bir mekandı. İnsanlar genellikle buraya Toprak ve genç kız için gelirlerdi. Güzelce yemek yerler sonra hep birlikte şarkı söylerlerdi. Kimse burada çekinmezdi, burayı ev gibi görürlerdi. Zaten genellikle gelen kişiler daimi müşterilerdi. Büyük bir hayalle açmışlardı ama başında durmak pek nasip olmamıştı. Kız, mekanın yine dolu ve eğlenceli olduğunu görünce sevindi. Herkesi görebileceği yere yani kasaya geçti. Kasa aynı zamanda bar gibiydi. Özel içecekler burada hazırlanırdı. Gülücükler eşliğinde -pis işlerden uzaklaşması en büyük etkendi- şeflerinin yanına gitti. Tombul, daima gülümseyen adamı çok seviyordu. Onunla ilgilenmeye başladı. Stres atması gerekiyordu ve bu adam tam stres topuydu. Adamın yaptığı kremalı makarnadan bir çatal aldı, ağzına attı. Biraz çiğnedikten sonra yüzünü ekşitti. Endişelenen şef ne olduğunu sordu. Acaba tuzu mu çok kaçmıştı? Adamın bir anda yüzü sapsarı olmuştu. "Bu, bu hayatımda yediğim en en güzel makarna. Ellerine sağlık ustam." Kahkahası kafenin her yerinden duyuluyordu. Onu korkutmak için ilk başta sesini kızgın çıkartmıştı. Zavallı adam nasıl da endişelenmişti. Bir hatasında kızın affetmeyeceğini iyi biliyordu. Ama bu çirkin şakayı hiç beğenmemişti. Pis pis gülen kız, adamın hayatına son verebilirdi. Duydukları karşısında az daha kalp krizi geçiren şef derin bir 'oh' çekti. Bu kız tam bir manyaktı. Boncuk boncuk terlerken o da kıza yalandan gülümsüyordu. Yapacak başka bir şeyi yoktu. Genç kızda her şey iyi giderken Ege ve Eren'de işler pek de iyi gitmiyordu. Şirkette her şey oldukça yoğundu ve ikili günlerdir aç kalmışçasına acıkmışlardı. Saat oldukça ilerlediği için günlerdir denemek istedikleri kafeye gelmeye niyetlendiler. Kafe hemen şirketle aynı yerdeydi, beğenirlerse her öğlen buraya gelebilirlerdi. İkili hızlıca şirketten çıkıp kafenin önüne geldiler. 1.90 dalyan gibi fizikleri ve pahalı takım elbiseleriyle kendilerinden emin bir şekilde mekana girdiler. Onları gören hatunlar tekrar tekrar ikiliye bakıyorlardı. Bu adamlar için ömür bile feda edilirdi. Ege içeri girerken ona bakan kadınlara aldırış bile etmedi fakat müşterilerle ilgilenen kızı gördü. Bir anda kutuplarda kalmışçasına üşüdü. Kız o kadar güzeldi ki onu izlemek istedi. Zaman durmuş gibiydi. Hiçbir ressam onun kadar güzel manzarayı resmedemezdi. Bu nasıl bir hatundu? Taş gibi... Tabii ne olduğunu anlamayan Eren, bir masaya oturmuş ve ortağını da yanına çağırmıştı. Ambiyansı bozulan Ege yine donuk bakışlarını ortaya çıkararak masaya oturdu. Gizlice kızı süzmeye başladı. Bu manzaradan mahrum kalamazdı. Bir süre sonra Eren, sevgilisi Yasemin'i aramış ve onu da yemeğe davet etmişti. Yasemin kısa süre sonra hemen ikilinin yanına gelmişti. Eren ve sevgilisi şen kahkahalar eşliğinde sohbete dalarken Ege, buz gibi donuk olan bakışlarıyla etrafı -kızı- seyrediyordu. Gözlem yapmayı her zaman çok sevmişti. E tabi bu da onu her zaman daha suskun ve donuk bir adam yapıyordu. Ortamda az ve öz konuşurdu. En az o gülerdi, ama en çok ilgiyi o alırdı. Yalnız bu seferki sessizliği o kız yüzündendi. Bir anda fazlaca etkilenmişti. Vücudu alev alevdi. Üçlü mönüyü almak için etraflarına bakındı. Barda kahkahalarla gülen uzun boylu , kıvırcık saçlı kızı gözlerine kestirdiler. Bu kız az önce Ege'nin etkilendiği kızdı. Eren, nazikçe kıza seslendi ve mönüyü istedi. Kız giyindiği tişörtü çekiştirerek ayağa kalktı, anında neşeli halinden çıktı ve koşarak mönüleri almaya gitti. Yasemin ve Eren gülümserken bir anda Ege'nin durup kızın gittiği yere öylece baktıklarını gördüler. İkili şaşırmıştı ama pek de aldırış etmediler. Her zamanki buz Ege'ydi sonuçta. Genç kız, mönüyü getirdi ve masaya dağıttı. Eren ve Yasemin yemekle birlikte şarap söylediler. Sıra Ege'deydi ama o bir türlü konuşmuyor, aksine kızın suratına odaklanmış bakıyordu. Mönüleri dağıtırken buram buram kokusu etrafa dağılmıştı. Şeftali ve pudra gibi kokuyordu. Burnunu tenine yaklaştırıp o eşsiz kokuyu ciğerlerine hapsetmek istiyordu. Büyülenmiş gibiydi. Kızın suratına bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. Kız, saniyelerdir cevap vermeyen adama baktı. Karar vermesi için süre vermişti ama artık sıkılmaya başlamıştı. "Karar veremediyseniz size havuç tarator eşliğinde sebze köftesi öneririm. Buranın en sevilen yemeğidir." dedi. Ama kendi en sevdiği yemeği söylemişti çünkü adamın fazlaca memnuniyetsiz olduğu ortadaydı. Kaliteli insanlara benziyorlardı ve kız onları kaybetmek istememişti. Ege asla sebze köftesi sevmezdi ama karşısındaki kız önerdiği için zehir olsa da yiyecekti. "Peki o halde yanında da Royal DeMaria alayım lütfen." dedi. Konuşurken sesi titreyecek diye aklı çıkmıştı ama konuşması başarılı bir şekilde sonlanmıştı. Kendine hayret ediyordu, liseli ergene dönmüştü. Kız, adamın istediği pahalı şarabın adını duyduğunda aklı çıkmıştı. Çünkü bu her baba yiğidin harcı değildi. Çok pahalı ve özel bir şaraptı bu. Az önceki tuhaf adama aldırmadan siparişi alıp şefin yanına gitti ve sohbetine geri döndü. İlerleyen zamanlarda kız her şeyi unutmuştu ama Ege asla o güzel yüzü unutamıyordu. O da neydi öyle? Kız afet gibi önünden geçip gitmişti. Kocaman kahve gözleri, aşırı düzgün ve minik burnu... Her şeyi mükemmel gelmişti. Arkadaşları yemek yerken o sadece kızı düşünmüştü. Çarpılmış mıydı acaba? Kendisi için önerilen yemeğin hepsini bitirmişti. Sevmediği o yemek ne kadar da güzel gelmişti. Az önce kurt kadar aç olan midesinde şimdi kelebekler dans ediyordu. Vücudu elektrik akımına maruz kalmış gibi titriyordu. Bu duygunun adı neydi bilmiyordu ama mükemmel bir histi. Hiç istemese de saat geç olmuştu ve mekandaki insanlar evlerine dağılmaya başlamıştı. O yüzden artık gitmeleri gerekiyordu ama Ege sürekli arkadaşlarına biraz daha kalmalarını söylüyor ve onları ikna ediyordu. Eren ve Yasemin de onun böyle bir mekanda ilk kez uzun durmasına alışık olmadığı için mecbur kalıyorlardı. Ege, sürekli ortaya şarap söyleyip ikiliyi yumuşatıyordu. Şirkete bile uğramadıkları için arada espri yapıyor konuyu eve ve şirkete gitmekten uzaklaştırıyordu. Ege Arslan resmen dümen çeviriyordu. İp üzerinde cambazlık buydu. Eren, Ege'ye şaşırdığını belli edercesine soru yöneltti. Ellerini Ege'nin alnına koyup; ''Dostum sen iyi misin? Ateşin falan yok değil mi? Ege Arslan ve bir mekanda bu kadar çok durmak! Bu imkansız..." Ege ise gözlerini kızdan ayırmadan arkadaşına cevap verdi: "Sen bu kadar çok konuşur muydun Eren?" Arkadaşı çok gevezeydi ve onunla konuşarak zaman kaybedemezdi. Kızı izlemesi gerekiyordu. Mavi gözlerini, telaşla her yeri toplamaya çalışan kıza dikti. "Sevgilimi tehdit etme Ege Arslan. Gün gelecek biz de seni sevgiline karşı tehdit edeceğiz." dedi Yasemin ve şen bir kahkaha attı. "Ege bu gidişle evde kalacak aşkım. Ölmeden mürüvvetini görsem gam yemem." deyip elini masaya vura vura kahkaha attı. Eren'le kafa dengi sevgilisi, Ege ile biraz daha uğraşıp kahkahalarla gülüyorlardı, tabi Ege kıza daldığı için anlayamıyordu. Yoksa ikilinin hakkından gelirdi. Toprak ve kız ortam boşalmaya başlayınca her yeri toplamıştı. Haliyle bu iki genç uzun zamandır yapmadıkları şeyi yapmak istemişlerdi; Şarkı söylemek, en sevdikleri aktiviteydi. Toprak, hemen kafenin sonunda bulunan sahneye çıkıp bilgisayardan bir şarkı açmaya başlamıştı. Arkadaşı gelene kadar mikrofonu ayarlamış, ışıkları halletmiş ve şarkıyı söyleme başlamıştı. Yürüyorum bomboş sokak. Kaldırımlar ıslak. Ve gözümde bir damla yaş. Duruyorum sonra bir an. Geçince zaman. Yokluğunu anlıyorum. Susuyorum tüm, sözler tükenmiş gibi. Anlamı yok ya da, zaten geç kaldım. Herkes Toprak'ın hafif aksanlı ve kirli sesine dikkat kesilmişti. Genç kız da işlerini halledip koşarak sahneye, Toprak'ın yanına gitti. Toprak'ın omzuna dokundu ve mikrofonu devraldı. Etkileyici sesini tüm kafeye duyurdu. Zaman, ağırdı hani neden çabuk geçti, Yalan kolay gelirdi sonu hüsran, Sensiz günüm geçemez dediğin o an, Yalan, yalan... Biri vardı. Sever gibi yapıp kandırdı. Biri vardı. Ateşi yüreğimde yangındı. Ege, donmuş bir şekilde sadece kızı izliyordu. Kız ise tüm benliğini ortaya dökmüş notalarda kayboluyordu. Yavaşça yerinde sallanıyor ve mikrofonu nazikçe tutuyordu. Sesi en nadide duyulan notalar gibiydi. Bir ömür dinlenirdi. Tabi Ege öyle isterdi. Arada saçlarını savuruyor, bedenini ritme göre hareketlendiriyordu. Bir kadına göre uzun sayılabilecek vücudu ve mükemmel fiziği gören herkesin -Ege'nin- ağzını sulandırıyordu. Toprak da tekrar kızla birlikte şarkıyı söylemeye başladı. Çünkü ikili aynı anda şarkı söylemeye bayılırdı. Biri vardı. Kalbinde güzü bahar sandırdı. Ona sorsan ben yokum. Ama bende biri vardı. İkili gayet güzel bir şekilde birbirlerine bakıp şarkıyı sonlandırmışlardı. Bir anda herkesin beğeni ile alkışlamalarıyla sahneye dönüp selam verdiler. İnsanlar ıslık çalıyor, 'bir daha' diyerek ritim tutuyorlardı. Aynı şekilde Eren ve Yasemin de alkışlara destek oluyorlardı. Kafe çalışanları ikilinin bu performanslarına alışmıştı ama bu her zamankinden çok daha güzeldi. Gençler teşekkür edip sahneden inmişlerdi. Kız, sahne arkadaşını da alarak üst kata çıkınca artık gitme vakitlerinin geldiğini anladı Ege. Hep beraber masadan kalktılar ve hesabı ödeyip arabalarının yolunu tuttular. Ege, Eren ve Yasemin evlerine giderken arabayı Ege sürüyordu. Gittiği her bir kilometre için sövüyordu. Şu anda arabası evine doğru değil de o kafeye doğru gitmeliydi. O genç kadını omzuna atıp yatağına götürmeliydi. O genç kızın inlemeleri ile güzel bir gece geçirmeliydi. Eren ile sevgilisini evine bırakmış sıra kendi evine gitmek kalmıştı. Tabi Eren yol boyunca sürekli arkadaşına sorular sormuş, o mekanda bu kadar fazla kalmanın nedenini aramıştı. Sarhoşluğun da vermiş olduğu gevezelikle Ege'ye hiç kolaylık sağlamamıştı. Ege hiç o mekandan ayrılmak istememişti ama artık mekan kapanmıştı. En kısa zamanda tekrar oraya gidecekti. Mümkünse oradan çıkmamayı planlıyordu. Ege, eve girdiğinde titremesinin geçmediğini anlayarak duşa girdi. Kafeden çıkarken kızı görememişti. Yanındaki kumral zibidi ile üst kata çıkmışlardı. Sahi o dallama da neyin nesiydi? Kız, ona dokunduğunda o omzu yerinden sökmek istemişti. Durdu, biraz düşündü. Tamam bu kadar sinir yeterli dedi. Kendi bünyesine bile fazlaydı bu kadar sinir. Sıcak su kafasından kaslı, esmer tenine döküldükçe az da olsa rahatladığını anladı. Elini fayansa koyup düşündü. Bir anda nasıl kalp krizi geçirmiş gibi hissetmişti. O kızı gördüğünde feleği şaşmıştı. Peki ya kızın kendisiyle ilgilenmemesine ne demeliydi. Ona bunu ödetmeliydi. Kucağına alıp, dudaklarını dudaklarına hapsederek onu cezalandıracaktı. Birden durdu 'ne düşünüyorum lan ben?' dedi. Suyu kapayıp eline geçen havluyu kasıklarına bağladı. Görüntüsü her kadını yoldan saptıracak gibiydi. Kaslı, esmer tenine saçlarından sular dökülüyordu. Kocaman kolları her kadını güvende hissettirecek biçimdeydi. Birçok kadın gözlerindeki dalgalarda boğulmak için sıraya girmişti. Fırtınasında can çekişmek istiyorlardı. Aklına bir fikir geldi. Eren'e o kızın adını araştırması için bir mesaj gönderecekti. Kendisi de bunu yapabilirdi ama zaten fazlaca etkilenmişti o kızdan. Heyecan ona göre değildi o yüzden bir hata yapabilirdi. Telefonunu eline aldı ve Eren'e masaj yazmaya başladı; 'Hey dostum! Gece gece rahatsız ettim ama bu gece o kafedeki kızın ismini benim için araştırır mısın?' Elindeki telefonu yatağa attı ve saçlarını kurutmak için banyoya giderken bildirim sesini duydu. Az önce attığı telefonu eline aldı. 'Bunu biliyordum! Bütün gece kızı gözlerinle yedin. Seni yalnız kurt seni... O iş bende ortak. Araştırıp sana haber veririm.' Ege, sırıtarak mesajı okudu ve şunu dedi; ''Sik kafalı herif...

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
165.8K
bc

Leyl Tutkusu

read
424.0K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
19.6K
bc

Kalbimin Derininde

read
11.6K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
8.9K
bc

Ufaklık | Texting

read
2.8K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
12.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook