Afik 36. Bölüm

1040 Words
Selamun aleyküm 🍂🍂 Keyifli okumalar...🍭🍭 -Oğlum yemeğe inmeyecek misin? -Yok anne. Siz yiyin yemeğimizi. Ben hastaneden çıkmadan önce yedim bir şeyler. -Bize eşlik et istersen. Tıkılıp kalma şu odaya. -İyiyim böyle. Hadi anne aşağıdakileri bekletme. Ben de uyuyacağım zaten. Annem yanıma gelip yatağa outurarak elimi avuçlarının arasına almıştı. -Oğlum... Bak kaç ay oldu. Begüm'ün eşyalarını geri gönderlerim. Kitapları, kıyafetleri her şeyi burada. -İhtiyacı olursa gelip alır anne. -Oğlum, kız Fransa'da. Nasıl gelip alsın? Sen çalışma odasındaki eşyaları toparla, ben de aşağıdan kızları çağırayım giyinme odasındaki ayakkabı, kıyafet vs. toplasınlar. Ağabeyinle, yengen de götürürler. Fransa'da falan değildi. Dönmüştü. Ankara'da okuluna devam ediyordu. -Hayır anne. Gelip kendi alana kadar burada kalacaklar. -Öyleyse toplayıp müştemilata veya ardiyeye kaldıralım. -Hayır! Her şey aynı kalacak. Ben de misafir odasında kalmaya devam edeceğim. -Niye kendine eziyet ediyorsun? Begüm hastalığını bahane edip kaçtı. Seni gerçekten sevsevdi gitmezdi. Oturduğum yerden bir ân da kalktım. Odanın içinde dönüp dururken kendimi daha fazla tutamadım. -Yalan söyledim. Begüm' e sevgiliyiz diye yalan söyledim. Halbuki yoktu öyle bir şey. Ameliyat olmadan önce gelip beni sevdiği söyledi. Ben de hakaret ettim. Aileme, bana uygun değilsin dedim. İtiraz etmedi. Kabullendi. Vicdan azabıyla yanıp, tutuşurken aylar sonra hastane odasında karşıma çıktı. Hafızasını kaybetmesi işime geldi ve sevgiliyiz dedim. O da bana inandı. Aylarca ona yalan söyledim. Düğün günü her şeyi hatırlayınca beni terk etti. Bırakıp gitti. Giderken bile beni zor da bırakmadı. Kendini kötü göstermek pahasına da olsa hastalığını bahane edip gitti. Ailesine, sizlere, arkadaşlarına tek kelime etmedi. Herkesin gözünde kendini kötü gösterdi. -O. Oğlum... -O beni affedene kadar sabırla bekleyeceğim. O gün gelene kadar burası, diğer oda da böyle kalacak. O gün geldiğinde yaşamadığınız ne varsa yaşayacağız. Okulunu bitirip geri döndüğünde karşısına çıkacağım. Beni affetmesi için elimden gelenin fazlasını yapacağım. Geçmişi, yalanlarımı unutturacağım. Annem yanıma gelip sarılmıştı. -Ağlama oğlum. Kaderde tekrar bir araya gelmek varsa önünüzde dağlar olsa fayda etmez. 4 YIL SONRA -İyisin iyi. Fıstık gibi oldun. Hadi şunları ye. İsteme sırasında düşüp kalma. -Tamam abla. Havva teyzelerin sabahtan yapmaya başladığı ikramlıklardan bir tabak hazırlayıp Özge'ye getirmiştim. Geçen dört yılda nihayet üniversiteden mezun olmuştum. Artık doktordum. Daha doğrusu asistan doktordum. Üniversiteden mezun olduktan sonra İstanbul'a geri dönmüştüm. Bu süreç de Can konusunda yanılmıştım. Özge ile konuşmaları ilerlemiş, Özge Fransa 'da olmasına rağmen devam etmişti. Özge tatillerinde, boş günlerinde sürekli gelip gitmişti. Özge de ben de geçen yıl ailemizin yanına temelli dönmüştük. Özge, Can konusunu bizimkilere açmıştı. Can'ı Doruk'dan dolayı tanıdıkları için bir sorun çıkmamış aksine hemencecik kabullenmişti bizimkiler. -Doruk ağabey gelmeyecek. Arkadaşlarıyla haftasonunu geçirmek için İngiltere'ye gitmişler. Omuz silkip oturduğum yerden kalktım. Doruk bugün gelmeyecekti ama nişan da düğün de illa ki gelecekti. Yakın arkadaşını yalnız bırakacak değildi ya. -Kendi bilir... Neyse, sen madem hazırsın, ben de geçip hazırlanayım. Birazdan misafirler gelir. Sen de tabağını bitir. -Tamam abla. Özge' yi odasında bırakıp kendi odama geçtim. Yatağının üstündeki elbiseye göz gezdirip kumaşına dokundum. Yıllar önce Kardelen ' e iyileşmek için zamana ihtiyacım var demiştim. O da asıl hastalığın zaman olduğunu söylemişti. İyileşmek için zamanı seçmiştim ama olmamıştı. Zaman sorunları aşmamda ilaç değil sadece yardımcı olmuştu. Çünkü zaman, yaşanan o olaya çare olmamıştı ama olayın soğumasına yardımcı olmuştu. Üzerimizdeki o ağır yükün, etkinin hafiflemesinde önemli bir rol oynamıştı. En başta, bize başımıza gelen olayı daha gerçekçi, duygularımızdan daha bağımsız değerlendirebilme olanağı sağlamıştı. Çünkü olay ne kadar tazeyse ve biz ona ne kadar yakınsak, onun etkisi altında o kadar çok kalırız ve onu olduğundan çok daha büyük, çok daha kötü ve içinden çıkılmaz olarak görürüz. İşte bu aşamada zamana ihtiyacım vardı. Aynı şekilde Doruk' un da. Zaman, bize olaya birkaç adım geriden bakma imkanı sağlar. Böylece olayı daha objektif bir şekilde görebilir ve bu şekilde değerlendirebiliriz. Çünkü bu süreçte duygularımız daha hafiflemiş ve biz de daha sakinleşmiş oluruz. Bunun için de zaman gerekir. Geçen zamanla iyileşiriz. Ancak sanılanın aksine iyileştiren şey zamanın kendisi değildir. Zaman iyileştirmez. İyileştiren o zaman içerisinde yaptıklarımızdır. İyileşme, o sürede yaptıklarımızla gerçekleşir. Bu süreçte aldığımız kararlar, attığımız adımlar, üstlendiğimiz sorumluluklar, gerektiğinde aldığımız risklerle ilerler ve iyileşme yoluna gireriz. Acımıza sarılmayı, yasımızı sürdürmeyi bıraktığımızda iyileşiriz. Bütün bunlar da zamanla olur. Herkes geçmişi unutup yoluma baktığımı sansa da öyle değildi. Hep ondan bir iz, bir adım beklemiştim ama beklediğimin aksi olmuştu. Özge'nin Can ile ilişkisi olmasına rağmen onunla ilgili hiçbir şey duymamıştım. Sevseydi hemen pes etmezdi. Sevseydi biraz da olsa çabalardı.. Kapının açılması ile başımı çevirmiştim. -Abla hâlâ hazırlamamışsın. Can aradı, çıkmışlar evden. Yoldalarmış. -Tamam tamam hazırlanıyorum. Beş dakikaya hazır olurum. Özge odadan çıkarken elbisemi hemen üstüme geçirdim. Saçımı, makyajımı gelen kuaför zaten halletmişti. Topuklu ayakkabıları da ayağıma geçirip alt kata indim. Annen babam koltuklarda oturmuş sohbet ediyorlardı. Ağabeyim kucağında Ela ile oynarken yengem de masanın önünde durmuş bir şeyler atıştırıyordu. İkinci hamileliği birincinin aksine daha iştahlıydı. Bulduğu her fırsatta bir şeyler atıştırıyordu. Ağabeyimin yanına gidip Ela'yı kucağıma aldım. Ela ile hala, yeğen oynarken zil çalmıştı. Beklenen misafirler nihayet gelmişti. Maaile kapıdaki yerimizi alınca Özge kapıyı açmıştı. Önde Can'ın anne ve babası olmak üzere herkes içeriye girmişti. Ali de içeriye girince Can sona kalmıştı. Can'ın da çiçek ve çikolatayı Özge'ye vermesiyle nihayet salona geçmiştik. Dakikalar ilerlemiş, sohbetler edilmişti. Annem artık zamanı gelmiş olacak ki Özge'ye kahve yapmasını söylemişti. Özge'ye yardım etmek için mutfağa girdiğim de Ali de arkamızdan gelmişti. -Bir şey mi istemiştin Ali? -Yok. Kahve yaparken yardım edeyim dedim. -Sen mi kahve yapacaksın? -Ha, yok. Özge, bizim Can'ın kahvesini yaparken ufacık katkı da bulunayım dedim. Özge benden önce davranmıştı. -Yok, olmaz. Biraz tuz atacağım o kadar. -Asıl bu olmaz. Emir büyük yerden geldi. Zehir gibi bir kahve yapacağım. Emir büyük yerden.... Doruk söylemişti belli ki. Afallasam da hızlıca toparlanıp diğer misafirlerin kahvelerini yapmaya koyuldum. .... -Yeni gelen çocuk doktorunu gördün mü? -Yok görmedim. Niye, ne oldu ki? Daha doğrusu yeni doktor mu geldi? -Ohoooo. Seninde dünyadan haberin yok. Geçen hafta adamı başhekimin odasından çıkarken gördüm. Kapıdaki sekretere sormuştum kimdir, necidir diye. Çocuk doktoruymuş. Her neyse adam dün başladı. Adam çok yakışıklı. Adamı görenin resmen ağzının suyu akıyor. -Görmedim. Ayrıca bize ne adamın yakışıklılığından. Adam alanında iyi mi? Bize katkısı ne olacak? Bunu düşünmen daha doğru değil mi? -Öfff çok sıkıcısın. -Adamın esas branşı ne? Çocuk Cerrahisi mi yoksa Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları mı? -Çocuk Cerrahisi.... O sırada şefin gelmesi ile susmak zorunda kalmıştık. Şef daha konuşmaya başlamadan kapı da biri görünmüştü. -Doruk bey bu tarafdan. Arkadaşlar yeni Çocuk Cerrahisi doktorumuz Doruk Aydınoğlu. 🥀🥀🥀
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD