Afik 18. Bölüm

1033 Words
Selamun aleyküm 🍂🍂 Keyifli okumalar...🍭🍭 2 AY SONRA Arabadan indiğim gibi gözüm evimize takılmıştı. Evimizin dış cephesi değişmişti. Bahçeye çeşit çeşit çiçekler ekilmişti. Evin dışı, bahçesi en son hatırladığımdan çok farklıydı. Her şey gibi farklıydı... -Hadi kızım. -Tamam anne. Ağabeyim ve Özge hastane çantalarımı alıp arkamdan gelirken önümdeki üç basamağı aşıp açık olan kapıdan içeriye geçmiştim. Kapıda bekleyen Havva teyzeye sıkıca sarılıp geri çekildim. Hastanede bulunduğum beş aylık süreç de neredeyse her hafta ziyaretime gelip, gitmişti. En az annem kadar üstümde emeği vardı. Söz de evimizdeki yardıcımızdı ama aileden birisi olmuştu bizim için. -Şükürler olsun sağsağlim döndün evine kızım. -Döndüm Allah'ın izniyle. -Neyse ayakta çok fazla durma. Salona geç. Doktoruna inat mükemmel bir masa hazırladım. -Havva teyze annemle bir olup bir aya kalmadan duba gibi yapmaya kararlısınız galiba. -Şhhh, karışma işimize. Annenle var bi bildiğimiz. Hadi geç içeriye. -Karışmak ne haddime sultanım. Havva teyzenin yanağına sulu bir öpücük kondurup salona geçmiştim. Buradaki mobilyalar da değişmişti. Bir tek mobilyalar değil, odanın boyası, koltukların önündeki halı, yemek masası ve yemek masasının altındaki halı değişmişti. Resmen annemler altı yılda evi baştan döşemişlerdi. Koca salonda birkaç biblo ve tablo dışında hatırladığım bir şey yoktu. -Begüm ne oldu kızım? -Bir şey olmadı. Sadece salona baktım. Eski halinden eser yok. Her şey değişmiş. Evimizin salonu çok değişmiş. -Bana kalsa hâlâ diğer mobilyaları falan kullanırdım ama sen ve Özge başımın etini yediğiniz için daha fazla dayanamayıp pes ettim. Salondaki her detayı Özge ile beraber iki yıl önce beraber yaptınız. -Güzel yapmışız desene. -Salonu incelemen bittiyse istersen masaya geç, babanlarda gelir şimdi. -Ben bi elimi, yüzümü yıkayayım. Annem başımı sallayınca salon kapısına yöneldiğimde aklıma gelen detayla başımı geri çevirdim. -Anne kattaki lavabo inşallah aynı yerindedir. Onu da değiştirirmediniz değil mi? -Biraz daha abart kızım. Annemin göz devirmesine gülüp salondan çıkıp lavaboya geçerek elimi yüzümü yıkayarak başımdaki bandanayı düzeltip salona geçmiştim. Annem, babam, ağabeyim ve Özge masadaki yerlerini almıştı. Ben de bana ayrılan sandalyeye geçip oturmuştum. -Afiyet olsun çekirdek ailem. -Afiyet olsun kızım. Hepsi bir şeyler söyleyince çorbamı içip servis tabağıma masada bulunan yemeklerden doldurmuştum. -Bugün birileri gelir mi? -Yok, kimse gelmeyecek. Zuhallerle falan konuştum. Bugün dinlenin kimse gelmeyecek dedi. Yarın gelirler muhtemelen... -Anne, akşama Osman beyler gelecekler. Ağabeyimin sesiyle annem ona dönmüştü. -Niye daha önce söylemedin be oğlum. Önca hazırlık yetişmez. -Anne benim de yeni haberim oldu. Üstümü değiştirmek için odama çıkınca Yağmur aradı. Akşama Begüm için geçmiş olsuna geleceklerini söyledi. -Neyse, yapacak bir şey yok. Siz yemeğinizi yemeye devam edin. Ben Havva'ya akşam için hazırlık yapmalarını söyleyip geleyim. Annem yerinden kalkarken bizlerde yemeğimizi yemeye devam etmiştik. -Batuhan bir daha kayınpederinden bey diye bahsettiğini duymayacağım. Baba derlemek için erken diyorsan samimiyet göstergesi olarak amca diyebilirsin. Bey diye hitap erken hiç hoş değil ve arada resmiyet varmış gibi. Ne demek istediğimi anladın umarım. -Tamam baba , bundan sonra daha dikkatli olacağım. Yediğimiz yemekten sonra herkes bir yere dağılırken annemin koluma girmesiyle odama çıkmıştım. Odam sanki nasıl bıraktıysam öyleydi. Tek değişiklik yatağa serilen miş kokulu nevresim takımıydı sanki. Yıllar önce Ege ' nin ikimize aldığı baş harflerimiz bile aynı yerlerinde duruyordu. Çalışma masam yerindeydi. Kitaplıkların içinde tıp ile ilgili kitaplar vardı eskiye göre. -Begüm hadi kızım, duş al da sonra biraz dinlen. -Tamam anne. Dolapları biraz karıştırıp kendime rahat bir şeyler çıkarmıştım. Annemin yardımıyla güzelce duşumu alıp tekrar odaya döndüğüm de annemin uzattığı ilaçları içip yatağıma girdim. -Allah rahatlık versin kızım. -Amin. Annem yanağımdan öpüp odadan çıkınca odama göz geçirip gözlerimi kapattım. Aylar sonra evime, odama gelmiştim. Şükürler olsun ki hastane faslı kapanmıştı. Ameliyattan sonra ki iki buçuk aylık süreçte gördüğüm radyoterapi sayesinde doktorların ameliyatta ulaşamadığı tümörler de çok olmuştu. Tedavi ise yarayınca kemoterapiye ihtiyaç kalmamış ve doktorum da şimdilik her hafta doktora gitme şartı ile taburcu olmama izin vermişti. Hastalığımı Allah'ın izniyle atlatmıştım. Hâlâ altı yılımı hatırlamasam da artık eskisi gibi kafama takmıyordum gittiğim psikolog sayesinde. İlk zamanlardaki gibi geçmişi hatırlamıyorum diye geçirdiğim sinir krizleri yoktu mesela. Aksine şu aralar çok mutluydum. Nefret ettiğim hastalıktan kurtulmuştum. Ailem, sevdiklerin, arkadaşlarım yanımdaydı. Onların duaları, Allah'ın izniyle geri dönmüştüm evime, yuvama... Doruk yanımdaydı. Sevdiğim adam yanımdaydı. Doruk ' u unuttuğum, onu sevdiğimi unuttuğum o ânlar eskide kalmış tekrar kapılmıştım o kıvırcığa. Kaşına, gözüne, bakışına en önemlisi o güzel kalbine aşık etmişti yeniden kendine. Bu durumdan şikâyetçi değildim aksine çok ama çok mutluydum. Kıvırcık yarımı düşünürken ona eve geldiğimizde dair mesaj atmadığını hatırlamış hemen eve geldiğimizi söyleyen bir mesaj atmıştım. Hastanede neredeyse yedi, yirmi dört bir aradaydık. Fazlasıyla beraber zaman geçiriyorduk. Babam Doruk ile aramızdaki duygusal yakınlığı bilmediği için Doruk her seferinde doktorum olarak yanıma gelip gitmişti ama artık nasıl görüşeceğimizi bilmiyordum. Bir süre dışarıya çıkmam yasaktı. Sadece bahçede dolanabilirdim. Doruk' un da bu eve gelmeye herhangi bir sıfatı yoktu. Hastasını hergün ziyarete gelen bir doktor olması çok saçma olurdu. Babamın evde olmadığı zamanlarda gelse, görsem desem de olmazdı. Babam evde yoktu ama evdeki çalışanlardan biri illa ki farkında olmadan dile getirirdi. Kıvırcığımla nasıl buluşabilirim planları yaparken daha fazla dayanamayıp uykunun tatlı kollarına bıraktım yorgun bedenimi. ..... Saatler sonra Özge' nin dürtüklemeleriyle uyanıp getirdiği yemek dolu tepsiyi bitirmiştim. Ben yemeğimi yerken Özge müstakbel yengemiz ve ailesinin geldiğini söyleyerek dolaptan günlük salaş bir etek ve triko bir kazak çıkarmıştı. -Yemekten sonra giyin de beraber aşağıya inelim. -Tamam, birazdan biter yemeğim . Kim kim gelmişler? -Yağmur abla, annesi ve babası gelmişler sadece. -İyi bari çok kişi gelmemişler. -Ne kadar da misafir sever(!) birisin öyle abla. -Ayy ne yapayım. Çok kalabalık bir aileler, isimlerini bile aklımda tutamıyorum. -Aman duymasın. Gece gece başımıza aşiret belası çıkarma. Yemeğimi yiyince etek ve kazağı üstüme geçirip kazağın önünü hafifçe içeriye katlamış ve eteğin renginde bir bandana başıma takıp Özge ile alt kata inmiştik . Salona geçtiğim de misafirlere hoşgeldin diyerek annemin yanına oturdum. Artık hastalığım konusulmuyor. Daha güzel şeyler yani ağabeyim onların yılbaşından önce yapilacak nişanı hakkında konuşuyordu aileler. -Abla kapıda çiçekçi var. Sesin adına çiçek gelmiş, ben alayim dedim ama elindeki notta sadece sana verilmesi gerektiği yazıyormuş. Gidip bi bakar mısın? -Tamam canım. Özge'nin söylemi ile sohbetedahil olamadan yetimden kalkıp dış kapıya yöneldim. Muhtemelen Egeler eve döndüm diye çiçek göndermişlerdi ama ne diye bizzat benim almamı istemişlerdi anlamamıştım. Özge 'nin kapattığı kapıyı açtığım sıra da başı eğik, elinde bir demet pembe ve sarının tonlarından oluşan frezya ile bekleyen çiçekçiyi görmüştüm. Kapının açılması ile adam elindeki buketi uzatmıştı. -Begüm Aslanoğlu? -Zeytin göz... 🥀🥀🥀
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD