10. Kovalamaca

1927 Words
Kuzey Ormanları Yamaçlardaki Mağaralar İzsürücüler Meşalelerini yakmış olan askerler aldıkları emir doğrultusunda arama yapıyorlardı. Kara Bent Adaları'nın daha önce hiç şahit olmadığı tarzda olayların yaşandığı şu son bir kaç günde işler epeyce çığırından çıkmıştı. İlk başta bazı söylentiler yayıldı. Uzun bir süredir unutulmaya yüz tutan cadıların tekrar ortaya çıktığına dair söylentilerdi bunlar. Daha sonra bu durumun boş bir laftan çok daha fazlası olduğu anlaşıldı. Zira dört bir yandan gelen cadıların toplanmaya başladıkları ve tekrar uyanışa geçmek için harekete geçtikleri ortaya çıkmıştı. Aramaların kontrollü ve disiplinli bir şekilde yürütüldüğü adada gelen emirler durumun artık gerçekten vahim noktalara doğru ilerlediğini gösteriyordu. Arama faaliyetlerinin yürütüldüğü ada, izlerin artık kuzey yönüne doğru ilerlediğini haber veriyordu. Eğer kuzey ormanlarına ulaşmayı başaran cadılar olursa durum bu sefer hakikaten zorlaşacaktı. Çünkü kuzey ormanları uykuya dalmış bir canlı olarak görülebilirdi. Kendine ait olmayan varlıklara iyi davranmış sayılmazdı. Karanlık olduğunda ise daha korkunç olmalıydı. Her canlı varlık geceleri oraya uğramamak için yolunu değiştiriyordu ki buna hayvanlar da dâhildi. Dörtnala koşan bir atlının sesi tüm sessizliği doldurdu. Askerler atın sürücüsünü tanıyıp saygı ile selamlayıp yolundan çekildiler. Ormanda yanan meşaleler ağaçların arasında dağılarak değişik siluetler oluşturuyor, karanlık gölgeler titreşip kayboluyordu. "Komutan Davis geldi efendim." diyen soluk benizli bir asker Komutan Davis'in yardımcısına haber verdi. "Hemen gidelim." diyen Hector alelacele Davis'in yanına gitmek için çadırdan çıktı. "Efendim." sözleriyle Davis'i karşılayan Hector heyecanla yeni bulguları haber vermek istiyordu. "Neler buldunuz Hector? Bir gelişme var mı? Anlat hemen." diyerek çadırına giren Davis bir havluyla alnına biriken terleri kurulamaya başladı. "Efendim, izler kuzey ormanlarına yöneliyor. Ama bunun bir aldatmaca olabileceğini düşünüyorum. Sizinde düşündüğünüz gibi akıllıca hareket ediyorlar. Ama bu konuda fazla yetenekli değiller. Bizi yanıltıp izleri kuzey ormanlarına yönlendirerek bizi oraya çekmek niyetindeler. Tekrar adanın içlerine geri dönmeyi umdukları ortada. Efendim, tüm birliklerle harekete geçelim. Böylece gece çıkmadan onları yakalayabiliriz." "Eğer dediğine göre doğru iz üzerindeysek bu gece bitmeden onları yakalasak iyi olur. Diğer birliklerle koordineli bir şekilde çalışacağız. Birliklerin bir kısmı da yedekte bekleyecek. Aramaya hemen koyulalım." "Emredersiniz efendim." diyen Hector komutanının yanından ayrılıp birlikleri yönlendirmek için harekete geçti. *** "Lesly uyan, Lesly...'' Sözlerinin bir türlü kar etmediğini anlayan Rachel "Tamam, öyle olsun. Biliyor musun? Aslında uyanmadığın daha iyi. Ayak bağı olmazsın böylece." Konuşmasının onu uyandıracağını düşünmüştü. Ancak uyanmadığı için onu ayak bağı olmasın diye, baskın gecesi askerlerden gizli bir şekilde kamp yerinden yürüttüğü erzak çıkınının içine sarmaladı ve sırtına doladı. Soluk alıp vermesi düzenli bir şekilde devam eden Lesly, gerçekten çok mu yorgundu ki hâlâ uyuyordu. Gerçi Rachel kendi uyuduğu vakitler Lesly'nin uyanık kalıp nöbet tutmuş olduğunun garip bir şekilde farkına vardı. Grup liderlerinin onu sahiplenmekle ne kadar akıllıca davrandığını düşündü. Mağaradan dışarı çıktığında gecenin hayli ilerlemiş olduğunu gördü. Bu ilerleyiş ancak bir kaç saatlik uyku ile açıklanabilirdi. Adaya geldikleri günden beri süren yorgunluk ve uykusuzluklarının doğal bir sonucu olarak görülebilirdi bu durum. Kayalıkların aşağısından gelen ışıklar askerlerin yaklaşmış olduklarını ve daha kayalıklara gelmediklerini gösteriyordu. "Eğer kayalıkların arkasına ulaşırsam fark ettirmeden kaçabilirim. Sadece Lesly uyumaya devam etse iyi olur. Ne yakalanmak ne de tek yol arkadaşımı kaybetmek isterim." Rachel daha fazla düşüncelere dalmadan gitmesi gerektiğine karar vererek kayalıkların arkasına doğru ilerlemek için yola koyuldu. *** Komutan Davis yardımcısının verdiği haberleri değerlendirmeye koyuldu. Onları yakalamış olduğunu düşündü. Bu fikir oldukça hoşuna gitti ve bir an için onları yakalayabilmiş olmayı diledi. Çadırında tek başına volta atıp bir taraftan kendi kendine konuşurken bir taraftan da strateji hamlelerini düşünüyordu. Onları yakalamak için nasıl bir yol izlemeliydi? Galiba bu yolu biliyordu. "Cadılar tamamen dağınık bir vaziyetteler. O halde kurtulmak için mi hareket edecekler, yoksa tekrar birleşmek için mi?" Kendisini onlar gibi düşünmeye zorladı. "Ben bir cadı olsam ve kovalanıyor olsaydım ne yapardım? Kurtulmaya mı çalışırdım, yoksa diğerlerini bulmaya mı? Eğer grubumun diğer üyelerini tanıyorsam o halde onları aramam gerekir. Ama tanımıyorsam o zaman kaçmam gerekir." "Cadılar olsa yakalanacağını ve başlarına gelecekleri düşününce ne yapardı? Evet, mantıklı olarak kaçmaları gerek. İşin ucunda cayır cayır ateşte yanmak var." "Diğerlerini arıyor olsaydım onlara mesaj bırakmaya çalışırdım. Askerlerin yanlış anlamasını sağlayacak ve diğerlerine haber verecek bir iz olmalı. Ama neden o kadar zahmete gireyim ki. İzimi kaybettirip sadece kaçmaya çalışmak çok daha güvenli. O halde kaçmak için ne yapardım ki? Adanın her yerinde askerler varken kaçmak için en uygun yer neresi olurdu?" Kendi kendine konuşmasına kısa bir ara veren Davis duraksadı ve hemen ardından bir aydınlanma yaşadı. "Tabii ya... Askerlerin olmadığı yerlere kaçardım." Yeniden kendine bir soru sorarak "Askerlerin şu an bulunmadığı yerler neresi peki?" dedi. Davis kurduğu cümleler arasındaki bağlantıyı fark edip haritaya bakma gereği duydu. Masanın üzerindeki haritaya doğru yöneldi. Haritanın üzerinde kırmızı küçük bayraklar vardı. Bir ucu toplu iğne gibi sivri ve haritanın üzerine saplanmıştı, diğer ucunda ise üçgen şeklinde küçük kırmızı birer bayrak vardı. Bu bayrakların işaretlendiği yerler şimdi adada bulunan kraliyet askerlerinin mevkilerini gösteriyordu. Adanın haritasına bakan Davis, bu adanın ne kadar karmaşık bir yer olduğunu düşündü. Askerlerin bulunduğu yerlerin hep düzlük olduğunu fark etti. Adanın iç kesimleri ise yer yer ağaçlarla kaplıydı. Kendileri sahilde ve iç kesimlerde yoğun olarak bulunuyordu. Adayı inceleyen Davis dört bir yönü kontrol etti. Bazı yerler kaçmak için uygun değildi ve buraları eleyebilirdi. Güneyde Lack Leak Şelaleleri bulunuyordu ve adı gibi tam bir yokluk sızıntısıydı. Buradan kelimenin tam anlamıyla bir hiçlik akıyordu. Doğu tarafta ise Lacklustre Dağları vardı ki o da tıpkı adı gibi mat bir renkte idi. Oldukça yüksek ve tırmanması bir o kadar zordu. Davis hem güney şelalelerini hem doğu dağlarını eledi. Çünkü hangi şartlar altında olursa olsun iki tarafta kaçmak için bir yol olamazdı. Çünkü dağların arkası da, şelalenin aktığı yerde dipsiz birer uçurumdu. Bu iki yol ölüm demekti. Söz konusu cadılar bile olsa oradan kurtulmak imkansızdı. "Biz buradayız. Batı sahillerini tutuyoruz. Buradan kaçamazlar. İç kesimlerde de askerler var. Yakalanma olasılığı yüksek. Güney ve doğu kesimlerinde saklanabilirler. Ama kaçamazlar. Kuzeyden başka yol kalmıyor." "Kuzeyin Spectre Ormanı... Hangi canlı bugüne değin Hayalet Orman'dan sağ kurtulmayı başarabilmişti ki biz de kurtulmayı başaralım. Aynı şey cadılar içinde geçerli. Orası cadıları bile yok edebilir. Ama kaçmak için ormandan başka bir yol kalmıyor. Lakin çok azda olsa kurtulmak için bir şansları olabilir. Ormanın kime nasıl davranacağını bilemem, değil mi?" "Kuzey ormanlarına ulaşmak için en uygun yer köknar ağaçlarının bulunduğu yamaçlar. Eğer o yamaçların arkasına geçilirse ormana en rahat şekilde ulaşılır. Orman girişini korusak bile yamaçları korumazsak buradan kaçış adadan kaçış demek olur. Farklı yerlerden ormana girmeyi düşünüyorlar. Kuzeye giden izler bırakıp bizi yanlış yönlendirmeye çalışmıyorlar. Kuzey ormanlarından kaçmaya çalışıyorlar. Olamaz her şeyi yanlış anladık." Davis çadırında yalnızken uzunca bir süre söylendi. Şimdi Hector yanında olsaydı ona diyecekleri vardı elbet. Yalnızdı ve "Dostum Hector, ilk kez yanılıyorsun." dedi kendi kendine. "Tanrım, yamaçlardaki mağaralarda saklanıyorlar. Nasıl fark edemedim ben bunu." "Asker" diye seslendi gür sesiyle. İçeri giren soluk benizli bir asker başı eğerek selamladı. "Atımı hazırlayın. Bir ava çıkacağız." dedi. "Emredersiniz efendim." diyen soluk benizli asker çıkarken atın zaten hazır olduğunu düşündü. Komutan Davis, asker çıkarken "İşte av zamanı..." diyerek gülümsedi. *** Çadırından çıkıp atına atlayan komutan iki gün boyunca izlerini sürdüğü ve ödülü olmalarını umduğu cadılara bu kadar yaklaştığını düşündükçe mutlu oldu. Atını hızlandıran Davis, kendisi bizzat aramaya liderlik edecekti. Zaten yardımcısı Hector onun yokluğunda yeterince arama yapmış ve oldukça yorulmuştu. Davis, arama liderliğini tekrar ele aldığında yaptığı ilk şey askerlerin bir kısmını yamaçlara sevk etmek oldu. Saat epey ilerlemişti ve dışarısı oldukça karanlıktı. Meşalelerini kullanarak etrafı aydınlatıyorlardı. Ay ışığının olmaması oldukça büyük bir talihsizlikti. Avlarını ürkütmemek için meşale kullanmamayı tercih ederdi gerçi. Aramalara devam etmesi gerektiğini düşündü. Çadırından çıktığından beri acele ediyordu. "Hector nerede?" "Efendim." dedi bir asker hemen. "Vekil Hector burayı kontrol edip batı taraflarındaki iz sürücüleri teftiş etmeye gitti. Vardiyalarla ilgili bir sorun çıkmış galiba." "Bir bu eksikti. Neyse artık. Hector'un emir erisin değil mi?" -Evet efendim. Vekil Hector'un emir eri Lucas'ım." "Lucas, derhal yanına asker ve iz sürücüleri alıp kuzey yamaçlarına hareket edin. Vardiyaya yeni gelecek taze kuvvetlerde oraya gitsin. Aramaların bir kısmını orada yoğunlaştıracağız." "Emredersiniz efendim. Hemen asker ve iz sürücülerle yamaçlara intikal edeceğim." Davis askerleri yönlendirme emrini verdikten sonra "Ben hemen oraya gidiyorum. Çabuk olun." dedi. "Efendim, yanınıza bir kaç asker alın. Bir saniye..." diyerek oradan geçmekte olan iki kişiye seslendi. "Hey siz ikiniz. Komutana eşlik edeceksiniz." "Emredersiniz efendim." diyen askerler atlarına bindi. "Lucas kaybedecek zaman yok, çabuk olun ve birlikleri yamaçlara yönlendirin." derken yularını tuttuğu atına hızla atladı ve dört nala tekrar yola koyuldu. "Efendim, diyen Lucas ne itirazlarını duyurabildi ne de sorularını sorabildi. Komutan Davis'in arkasından bakıp acelesinin bir nedeni olduğunu anladı. Birlikleri hazırlamak için kendisi de acele etti. *** "Lesly" diye seslendi Rachel, yavru köpeğin inleyen sesini takip edip onu bulmaya çalışarak. Karanlık yüzünden oldukça zorlanıyordu. Yamacın arkasını dolanmak için bir hayli yol kat etmişti. Yukarı tırmanırken işin en zor kısmının yokuş yukarı bir yamaçtan kayalıklara ulaşmak olduğunu düşünmüştü. İşte daha kötüsü de varmış. "Küçük dostum, çık ortaya. Lesly, neredesin?" "Hev, heeevvvv..." İnlemeleri duyan Rachel yavrunun korkmuş olabileceğini düşündü. Onu bulmak için yeterince zaman kaybetmişti. "Of Lesly, neden kolumdan atlayıp kaçmak zorundaydın ki sanki. Ne vardı yani korkup kaçacak?" Kayalıkların arasında kabak çiçeği gibi ortadaydılar ve kolaylıkla fark edilebilirlerdi. Yavru köpeğin sesinin artık daha yakınlardan geldiğini anlayıp zorlukla ilerlediği kayalıkların arasından arkasına baktı. Askerlerin artık yamaçlarda olduğunu anladı. Küçük yavrunun sesi ile bir an için kendine geldi. "Lesly, ikimizi de öldürteceksin. Seni onlardan önce ben öldüreceğim. Of, neredesin küçük dostum?" Lesly'nin sesinin aşağıdan geldiğini fark eden Rachel, yavru köpeğin pek derin olmayan ama yavru bir köpek için derin sayılabilecek bir çukura düştüğünü anladı. "Lesly, ah canım. Kıyamam ben sana ya..." Rachel çukurun içinden kurtardığı yavru buldok ile ilgilenip yaralı olmadığını anladığında rahatladı. Bu sefer onu kaçmasın diye bir çanta haline getirdiği çıkının içine koyup kayalıklardan uzaklaşmak için harekete geçti. Rachel kayalıklarda ilerlerken oldukça tedirgindi. Bir an dört nala koşan at sesleri duyduğunu sandı. Daha sonra ne kadar çok oyalandığını düşündü. Kayalıkların arkasına ulaşmasına az kalmıştı. Ama bir aksilik olduğunu hissedip endişeye kapılmadan edemiyordu. At seslerini yeniden duyduğunda gizlenmesi gerektiğini düşündü. Sağına soluna baktı. Büyük bir kayalık gördü. Arkalardan ise yaklaşan meşaleleri seçebiliyordu. *** ''Buradalar eminim.'' düşünceleri ile hareket eden Komutan Davis yamacı aştıklarında ilk olarak açık alanları kontrol etmiş ve bir iz aramıştı. ''Çıkın ortaya hadi, neredesiniz?'' "Efendim." diyen bir askerin sesi ile kendine gelen Davis, arkasına döndü. Askerler kayalıklardan inmeleri gerektiğini işaret ediyordu. ''Efendim, burada bir kumaş parçası var.'' Davis söz konusu kumaşa gözlerini dikti. Bunun yön değiştirme taktiğinden çok, farkında olmadan yapılan bir dikkatsizlik olduğunu anlayıp gülümsedi. ''Demek kuzey ormanlarına kaçmaya çalışıyorsunuz.'' "Kayalıkların arkasına ilerleyeceğiz, çabuk olun. Davis önden ilerleyip atını dikkatle sürüyordu. Bir yere kadar at sürebildiler. İlerisine atlarla gitmenin ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünüp tedbirli davranarak atlarını bıraktılar. Kayalıkların arasında zorlukla büyümüş olan kısa birkaç bodur ağacın dallarına atları bağlayıp yaya olarak yola devam ettiler. Ellerinde tuttukları meşaleler ışığını yavaş yavaş kaybediyordu. Ama hâlâ iş görürdü. 'Gece olmak zorundaydı sanki' düşüncesi ile ilerlerken Davis ve askerleri güçlü adeleleri yardımıyla çok hızlı ilerlediler. Asker olarak eğitim görmenin de bazı faydaları oluyordu. Atları sayesinde de buraya kadar kısa mesafede gelmişlerdi. Şimdi tek yapmaları gereken kayalıkların arkasına ulaşmaktı. Duydukları ani bir ses ile yönlerini değiştirip kayalıklara sığınmaya çalıştılar. Üzerinde yürüdükleri kayalar pek güçlü değildi anlaşılan. Kayalardan kopan parçalar yamaçlara doğru düşüşe geçmişti. Oradan uzaklaşıp aşağı inmenin başka bir yolunu aradılar. *** Ne kadar süredir beklediklerini bilmiyordu. Uzun bir zamandır kayaların arkasında beklemiş olmalıydılar. Daha fazla bekleyemeyeceğini düşündü. Rachel at seslerinin artık gelmediğini fark edip ''Artık gitmeliyiz küçük dostum.'' diyerek Lesly'nin inleyen sesine aldırmadan koşmaya başladı. Nefessizlikten çatlarcasına bir koşuya girişti. Arkasından gelmeye başlayan seslere aldırmamaya çalıştı. Ardına bakmadan koşuyordu. Biliyordu ki artık yalnız değildi ve peşinde birileri vardı. Onu yakalamaya çalışan ve kovalamaca sırasında yorulmayan birileri... Karanlık bir gecede, kuzeyin Spectre Ormanı olarak adlandırdığı, kendisinin ise bir Hayalet Orman'dan çok daha fazlası olduğunu bildiği yere yaklaşmıştı. Kendini adı dahi anıldığında korkudan titreten ormana atarken hatırladığı tek şey artık daha fazla dayanamayacağı idi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD