Gizli Görev

1728 Words
Masamın başında oturmuş önümdeki suç dosyalarına bakarken gözlerim duvarda asılı olan fotoğrafa takıldı. Fotoğrafta meşhur Payna vardı. Payna… Hepimizin merak ettiği emniyette sır gibi saklanan gizli belde… İşin açığı polis olurken aksiyondan aksiyona koşar her gün kendimi yeni bir maceraya atarım diye bekliyordum ama yaptığım tek şey suçlu dosyalarına bakıp tutanak tutmaktı ve anlarsınız ki bu durum içimde bir yerlerde aksiyon isteyen o kadının hoşuna gitmiyordu. Tam görev görevdir diyerek tekrar dosyalara dönerken içeri giren Başkomiser Ertan bey ile yanımda oturan Ufuk ve ben ayaklandık. Başkomiser, otoriter bir tavırla: -Leyla, Ufuk Emniyet müdürü Cevdet bey sizi bekliyor. Çabuk acele bir şekilde odasına gidin dediğinde önümdekileri bırakarak heyecanla Emniyet müdürünün odasına ilerledim. Ufuk da geldiğinde kapıyı tıklatarak bekledik. İçeriden: -Gelebilirisiniz çocuklar sesini duyduğumuzda tedirginlikle cam kapıyı araladım ve içeri girerek masanın karşısına geçip verilecek görevi beklemeye başladım. Ufuk da yanıma geldiğinde Emniyet müdürü bana bakarak önündeki dosyayı işaret etti ve: -Leyla Erok… Polis akademisini birincilikle bitirmişsin. Kaç yaşındasın Leyla? Diye sordu. -25 yaşındayım müdürüm dedim. Müdür bey yavaşça başını sallayarak: -Ne zamandan beri burada görev yapıyorsun? Diye sordu. Hiç düşünmeden: -3 aydır buradayım müdürüm dedim. Müdür bey bu sefer Ufuk’a dönerek: -Ufuk sen kaç yaşındasın? Diye sordu. Ufuk: -26 yaşındayım müdürüm dedi. Müdür bey: -Kaç yıldır burada görev yapıyorsun diye sorduğunda Ufuk: -1 yıldır buradayım müdürüm dediğinde müdür bey masasından kalkarak yanı başında duran tahtanın başına geçip bize bakmaya başladı ve tahtadaki fotoğrafı göstererek: -Buraya dair ne biliyorsunuz diye sordu. Biz tereddütle birbirimize bakarken müdür bey: -Leyla? Dediğinde boğazımı temizleyerek: -Payna… Emniyetin gizli dosyası dedim. Müdür bey başını sallayarak Ufuk’a döndü ve: -Sen ne biliyorsun diye sordu. Ufuk heyecanla: -Yıllardır üzerinde çalışılan bir belde. Sadece seçilen komiserler gidebiliyor dedi. Müdür bey bize bakarak: -Siz bu görevde olmak ister miydiniz? Diye sordu. İkimizde aynı anda: -İsterdik dediğimizde müdür bey masasına geçerek: -Bende öyle düşünmüştüm dedi ve önündeki iki dosyadan birini bana uzatarak: -Leyla, Payna’ya Firuze olarak gireceksin. Payna dışarıdan adam kabul etmez. Oraya gittiğinde yıllardır görevde olan Beril komiserin yani kuaför Azize’nin yeğeni gibi davranacaksın. Bundan sonra Beril, sen ve Ufuk birlikte hareket edeceksiniz dedi ve Ufuk’a döndü. -Azize’nin, İstanbul’a çalışmaya giden oğlu Erdinç olacaksın. Göreve en son sen dahil olacaksın dedi ve ayağa kalkarak: -İşinize yarayacak tüm bilgiler elinizdeki dosyalarda var. Leyla çalıştığın dosyaları Ufuk’a devret evine git. Vedalaşacağın birisi varsa vedalaş. Akşam üzeri Payna’ya gireceksin dedi. Gözlerim yavaşça duvardaki saate kaydı. Saat henüz sabah 09.30 ve vaktim vardı. Kararlılıkla Emniyet müdürüne baktım ve: -Emredersiniz müdürüm dedim. Müdür bey bana bakarak: -Çıkabilirsin saat ikide sana gönderilen konumda ol dedi. Sessiz bir şekilde odanın kapısını kapatarak çıktığımda dosyaları Ufuk’un masasına taşıyıp bilgisayarı kapattım ve benim için özel olan eşyaları masamın üzerinden alarak çantama attım. Dosyayı da çantama atarak emniyetten çıktığımda kısa bir an duraksama ihtiyacı hissettim çünkü ilk defa önemli bir göreve çıkıyordum. İçimde garip bir heyecan oluşurken çektiğim nefes ile yağan yağmura aldırmadan evime yürümeye başladım. Çok geçmeden eve ulaştığımda kapıyı anahtarla açıp gözlerimi boş evde gezdirdim. Ne demişti müdür? Vedalaşacağım birisi varsa vedalaş… Evin sessizliği oluk oluk yüzüme çarparken acı gerçekler bir kere daha boğazımı doldurmuştu. Çocuk esirgeme kurumunda büyümüş, kendisini yetiştirmek zorunda kalmış ve anne, babasını hiç tanımamış genç bir kadının vedalaşacak kimi olabilirdi ki… Göz yaşlarımı silerek kendimi mutfağa atıp buzdolabına baktım. Dolapta kendim için aldığım yiyecekler vardı ve ben ne kadar süre evde olmayacağımı bilmiyordum. Bu sebeple dolabımdakileri dikkatli bir şekilde poşetleyerek kutuladım. Kutuyu kapının kenarına bırakarak dosyayı önüme çekip okumaya başladım. Payna 15 yıllık bir dosyaydı. Uzun süredir üzerinde çalışılıyordu ve Payna ismini verdikleri belde ormanın içerisinde, her sokağın sonu ormana çıkan 30.000 nüfuslu bir bölgeydi. Nüfusun çoğunluğunu çocuklar ve kadınlar oluşturuyordu çünkü erkekler ailelerinin güvenliklerinden emin olduktan sonra farklı şehirlere gidiyor ve kendilerine verilen görevleri yapıyorlardı. Bu görevlerin başında tahmin edersiniz ki uyuşturucu ticareti geliyordu. Eğer yalnızsanız ve çevrenizde de sizin gibi yalnız insanlar varsa bilirsiniz…bazen zevki kısa yoldan elde etmek isteyebilirisiniz. Fakat bu zevk sizin sonunuz olur. Bu sebeple asıl zevk yürüdüğün yol ve gerçekleştirmek istediğin hayallerin olmalıdır. Benim bu metaforu çözmem çok okumam sayesinde mümkün olan bir şeydi fakat yurtta ki tüm arkadaşlarım için aynı şey geçerli değildi. Maalesef ki uyuşturucu kullanma yaşı ortaokul düzeyi çocuklara kadar inmişti. Satıcılar özellikle lise ve ortaokul çocuklarını hedef alıyor onları kandırmanın kolay olduğunu biliyorlardı. Aklıma yurttaki oda arkadaşım Yeşim geldi. Henüz 16 yaşındaydım. O ise liseye yeni başlamıştı ve 15 yaşındaydı. Odada üç kişi kalıyorduk. Yeşim, Seda ve ben… hepimiz yurda en yakın olan liseye gidiyorduk. Ben lise çağlarında içine kapanık, sessiz, çekingen ve duvar kenarında en köşede sürekli kitap okuyan ve teneffüse dahi çıkmayan bir çocuktum. Yeşim ise benden biraz farklıydı. Kendi halinde küçük bir arkadaş grubu vardı ve başarılı bir kızdı. Sonra birden derslerdeki başarısı giderek düşmeye gülen yüzü solmaya başladı. Belki bu yaşımda olsam bu durumun sebebini anlayabilirdim fakat o zamanlar anlayamamıştım ve sonucu çok ağır olmuştu. Yeşim’in okula gelmediği bir gün Seda ile yurda geldiğimizde odada onun cansız bedeniyle karşılaşmıştık… yapılan incelemeler onun uyuşturucu komasından vefat ettiğini söylüyordu. Okulda ve yurtta günlerce arama yapıldı. Konuşulmayan öğrenci kalmadı fakat suçlulular yakalanamadı. Günler sonra Yeşim unutuldu… sanki hiçbir şey olmamış gibi her şey normale döndü ve Yeşim’in katilleri bulunamadı. Aklıma gelen yoğun anılarla gözümden akan yaşları elimin tersi ile sildim ve tekrar dosyaya döndüm. Dosyada Payna’nın haritası vardı. Haritayı detaylıca inceledim. Payna’nın karşılıklı üç tepesinde üç ev vardı. Tepelerin eteklerinde ise depo, fabrika ve farklı iş yerleri vardı. Depolardan sonra ise yerleşim yeri başlıyordu ve ben tam merkezde kuaförde çalışacak ve Beril komiser ile yaşayacaktım. Dosyayı masamın üzerine bırakarak odama geçtim. Kısa bir duş alıp kıyafetlerimi değiştirdim ve vanayı kapatıp camları kontrol ederek kutuyu elime alarak evden çıkıp kapımı kilitledim. Elimdeki kutu ile merdivenlerden inip kapüşonumu başıma çekerek evin yanındaki bakkala girdim ve alışveriş yaparak binanın karşısındaki gecekondu mahallesine adımladım. Tanıdık ev kadrajıma girerken kapıyı çalarak beklemeye başladım. Kapı çok geçmeden açıldığında karşımda minik Merve’yi gördüm. Merve beni görünce el çırparak: -Leyla abla geldi Leyla abla geldi dedi. Çok geçmeden Merve’nin annesi Semra abla kapıda göründüğünde: -Leyla hoşgeldin dedi. Gülümseyerek: -Hoşbuldum Semra abla dedim ve elimdeki kutuyu ona uzatarak: -Ben yıllık izine ayrıldım. Bir süre şehir dışında olacağım. Dolaptakileri getirdim dedim. Semra abla elimdekileri alarak: -Sadece dolaptakiler değil sanki bunlar dediğinde omuz silkerek: -Merve pop keki çok seviyor. Biraz da pop kek aldım dedim. Pop kek ismini duyan Merve heyecanla: -Pop kek mi hani nerede? Diye sordu ve poşetlere bakmaya başladı. Bulduğuna ise sevinçle bana sarılarak: -Teşekkür ederim Leyla abla dedi ve içeriye koştu. Semra abla ile baş başa kaldığımızda Semra abla merakla: -Leyla işe yeni başladın. Neyin yıllık izni bu kızım? Diye sordu. Onunla bilgi paylaşamayacağım için: -Çocuk esirgemeden bir arkadaşım vardı. Nesrin… o evleniyormuş abla düğününe gidiyorum. Gitmişken de bir süre kalacağım dedim. Semra abla ikna olmuş bir şekilde elini omzuma koyarak bana sarıldı ve: -İyi bakalım. Özletme kendini dediğinde ona sarılarak: -İnşallah abla dedim ve ayrılarak: -Ben artık gideyim otobüse geç kalıyorum dedim. Semra abla beni başıyla onaylarken içeriden Merve çıktı ve: -Leyla abla dur gitme seni Boncuk ile tanıştıracağım dedi ve elinde küçük beyaz bir kedi ile yanıma geldi. Eğilerek Boncuk’u kucağıma aldım ve soru sorarcasına Semra ablaya baktım. Semra abla: -Aman okul çıkışı sokakta bulmuş. İlla tutturdu eve alalım diye. Kendince oyalanıyor işte dedi. Semra ablanın siteminden sonra kucağımdaki kediden bir miyav sesi duyuldu. Semra abla gülerek: -Evet senden bahsediyoruz dediğinde kucağımdaki kediyi Merve’ye uzatarak: -Çok tatlıymış dedim ve Merve’ye: -Ben bir süre şehir dışında olacağım. Gitmeden önce sana sarılabilir miyim? Diye sordum. Merve beni başı ile onayladığında küçük kıza sarılarak: -Görüşürüz kendinize iyi bakın dedim ve kediyi Merve’ye uzatarak başıma çektiğim kapüşonum ile kırık bahçe kapısını aralayıp kendimi ana yola attım. Semra abla ile iki yıl önce markette çalışırken karşılaşmıştım. O da markette çalışıyordu. Eşini yıllar önce kaybetmişti ve kızı ile kendince bir hayat kurmaya çalışıyordu. Merve’yi ilk başlarda komşusu ve yakın arkadaşı Ayşe ablaya bırakıyordu. Merve okula başladığında ise kendini ona göre ayarlamaya başlamıştı. Şimdi ise hem çalışıyor hem de küçük işler yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyordu. Düşünceler eşliğinde emniyete geldiğimde beni gören başkomiser aceleyle: -Hoşgeldin Leyla. Seni hazırlayacak karavan otoparkta bekliyor dedi. Duraksamadan otoparka indiğimde karavana geçtim. Karavandaki görevli bana bakarak: -Hayırlı olsun Payna’ya gidiyormuşsun. Umarım bu gidişin bir dönüşü olur dedi ve arkasını dönerek kıyafetleri incelemeye başladı. Eline aldığı kıyafetlerle bana dönerek: -Bunları bir dene bakalım dediğinde kararsızlıkla elindeki kıyafetlere baktım. Üzerimde siyah kot pantolon, bot ve kapüşonlu vardı. Karşımdaki kadın ise bana çiçekli yeşil bir elbise uzatıyordu. Kadın boş bakışlarla bana bakarak: -Kızım ne duruyorsun? Vakit daralıyor. Al şunları giy ve bir an önce yanıma gel dedi. Uzattıklarını alarak perdenin arkasına geçip üzerimi değiştirdim ve duraksamadan ön tarafa geçtim. Beni gören görevli kadın: -Tam istediğim gibi oldun gel bakalım buraya dedi ve beni sandalyeye oturttu. Ardından beni incelemeye başladı. -Gözlerin yeşil sana bu renk çok yakışacak. Kızıl saç için saçına peruk takacağım dedi. Anlamayarak ona baktığımda: -Ben Payna’ya kaç kişi gönderdim tahmin edemezsin. Oraya Leyla olarak değil, Firuze olarak gidiyorsun. Seni Firuze’ye dönüştüreceğim dedi ve ben bir şey demeden kızıl saç peruğunu alarak başıma yerleştirip peruğu nasıl kullanacağımı, nasıl yapıştırabileceğimi anlatmaya başladı. Onu dikkatle dinlerken başımdaki bu garip şeye alışmaya çalışıyordum. Saçım bittiğinde saçlarıma bir fular takıp gözlerime sürme çekti. İşi bittiğinde geriye çekilerek eserine gururla baktı ve tekrar kıyafetlerin olduğu alana geçerek bana iki tane kovboy çizmesi uzatıp botlarımı işaret ederek: -O botlar olmaz. Beş dakika sonra birinin kafasını patlatacak gibi duruyorlar dedi. Dedikleri ile istemsiz bir şekilde gülümseyip uzattığı çizmeleri alıp giydim. Son olarak beyaz bir hırka uzattığında derin bir nefes vererek: -İşte hazırsın dedi. Karavandaki aynadan kendime baktığımda karşımda gördüğüm kadına şaşırdım çünkü bu kadının Leyla ile alakası yoktu. Karşımda gördüğüm kadın tam bir kenara mahalle dilberine benziyordu. Görevli yanıma gelerek: -Bakışların çok sert biraz daha yumuşak bak dedi ve benim tek başıma yapamayacağımı anlayarak nasıl yapacağımı gösterdi. Dediklerini yaptığımda elindeki küçük el çantasını bana uzatarak: -Burada görevde giyeceğin kıyafetler var. Gerisi artık Beril’de. Benden ona selam söyle. Ceyda seni özlemiş dersin dedi ve kendini koltuğa atarak dinlenmeye başladı. Karavandan çıkmadan önce beni hazırlayan isminin Ceyda olduğunu öğrendiğim kadına dönerek: -Teşekkür ederim dedim ve kendimi karavanın dışına attım. Beni bekleyen görevliler: -Komiserim sizi Payna’ya biz bırakacağız dedi. Onları onaylayarak taksi görünümlü araca geçtiğimde bir buçuk saatlik uzun sayılabilecek bir yolculuğun ardından araba Payna’ya giden ormanın karşısında durdu. Görevlilerden biri bana dönerek: -Bundan sonrası sizde dediğinde onları onaylayarak arabadan inip ormana geçtim. Bana verilen dosyada Payna’ya nasıl ulaşacağım yazıyordu. Yolları takip ederek ilerlemeye başladığımda çok geçmeden Payna’yı gördüm. Adımlarımı duraksamadan attığımda girişte durarak şaşkınlıkla etrafı incelemeye başladım. Payna çok farklı gözüküyordu…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD