Elimdeki kaç yılından kalma olduğu belli olmayan magazin dergisini çevirerek boş olan kuaförün içinde sıkıntıyla ofladım. Artık Payna da bazı şeyler rutine binmişti.
Buraya gelişimin üzerinden on gün geçmişti ve her şey bir rutinde işliyordu. Bir tarafım buraya yavaş yavaş alışıyor olsa diğer tarafım her gün kuaförde aynı şeyleri yaşamaktan çok sıkılıyordu.
Payna son olayın ardından yedi gündür sessizdi. Teyze tayfamın konuşmalarından anladığım kadarıyla bu tarz olaylar Payna da ilk defa olmuyordu. Benim dışımda herkes bu tür zamansız aksiyonları daha öncesinden biliyordu.
Herkes Haşim ve Aslan bey arasına uzun zamandır devam eden üstü kapalı bir meydan okuma olduğundan bahsediyordu.
Şaşırılan nokta ise Fermandı çünkü Ferman ilk defa bu olaylarda taraf tutuyor ve net bir şekilde Aslan Bey’in yanında olduğunu gösteriyordu.
Payna’nın teyzeleri öyle söylüyordu.
Babası ve Ferman hakkında bilgi toplamam gerekiyordu ama Ferman’ı o günden sonra hiç görmemiştim. Sahafa da bir daha hiç gitmemiştim.
Emri vakileri sevmezdim ve Ferman bana, benim olduğum yerde hesap ödeyemezsin tarzı bir şeyler söylemişti.
Yıllardır kendi kendini büyütmüş bir kadın olarak bu tarz şeylere hiçbir şekilde gelemezdim. Her ne kadar Paynada Firuze olarak bulunuyor olsam da kabul edemiyordum çünkü içimdeki Leyla baskın bir şekilde durmuş olayları sorguluyordu.
Gerçi Firuze de Leyla’ya benziyordu.
Firuze’nin hikayesi benim hikayeme çok benziyordu. Bu sebeple o olurken duygularımı yansıtırken konuşurken hiç zorlanmıyordum. Beril ablanın:
-Leyla nerelere daldın demesiyle düşüncelerimden çıkarak ona döndüm ve omuz silkerek:
-Düşünüyordum dedim. Beril abla merakla:
-Ne düşünüyordun dediğinde duraksamadan:
-Firuze’yi düşünüyordum dedim. Beril abla gülümseyerek:
-Firuze sana benziyor dediğinde bende gülümsedim ve:
-Fazlasıyla benziyor dedim. Ardından önümdeki magazin dergisini kapatarak orta sehpanın üzerine bıraktım. Beril ablaya bakarak merakla:
-Azize sana benziyor mu diye sordum. Beril abla omuz silkerek:
-Biraz benziyor dediğinde merakla:
-Nasıl yani diye sordum. Beril abla oturduğu koltukta geriye yaslanarak:
-Azize sevdiklerine hasret kalan yalnız bir kadın… Beril ise yıllardır sevdiklerinden uzakta dedi ardından derin bir nefes alarak:
-Gerçi Beril’in sevdiği artık evli dediğinde şaşkınlıkla:
-Née dedim. Beril abla koltuktan doğrularak gözlerini boş duvara dikti. Zihnin içerisinde geçmişe gittiği belli oluyordu. Derin bir nefes alarak:
-Buraya gelmeden önce bir ilişkim vardı. Akademideyken tanışmıştık. O öğretmendi beni zaten biliyorsun. Göreve gidiyorum dedim ama detayları anlatamadım. Beklerim dedi ama… dediğinde cümlesini tamamlayarak:
-Bekleyemedi dedim. Beril abla bakışlarını boş duvardan çekerek bana çevirdi ve:
-Ona kızmıyorum belki ben olsam bende beklemezdim dedi. Ardından bir süre sessiz kaldı ve tekrar bana bakıp:
-Gerçi ben beklerdim biliyor musun? Onu hayatımın aşkı sanıyordum. Çok seviyordum ama işte dediğinde merakla:
-Evlendiğini ne zaman öğrendin diye sordum. Beril abla:
-Buraya gelirken seni hazırlayan Ceyda, benim en yakın arkadaşım. O söyledi dedi. Düşen yüzüne bakarak:
-Hala seviyor musun onu diye sorduğumda Beril abla buruk bir ses tonuyla:
-Arada böyle aklıma geliyor işte ama artık imkansız. Evli ve çocuklu bir adamla işim olmaz dedi.
Tam bu tavrının doğru olduğunu söyleyecektim ki birden kuaförün kapısı tıklatıldı. Ben müşteri geldi diye düşünürken gördüğüm tanıdık yüzle kapıya ilerleyerek araladım.
Okan karşımda durmuş bana bakıyordu. Gözlerinin içerisine soru sorarcasına bakarak:
-Hayırdır Okan ağlaya mı geldin? dediğimde Okan ciddiyetini bozmadan bana ve Beril ablaya bakarak:
-Firuze hanım eğer müsaitseniz sizi Izıh tepesine götürmeye geldim. Ferman abim çağırdı dediğinde endişeli gözlerle Beril ablaya döndüm. Beril abla da endişelenmişti. Oturduğu koltuktan kalkarak yanımıza geldi ve Okan’a:
-Hayırdır Okan. Ferman, Firuze’yi niye çağırdı? Diye sordu. Okan, Beril ablaya bakarak:
-Endişelenecek bir şey yok Azize abla. Abimde Firuze hanımın bir emaneti kalmış. Gelsin alsın dedi. Beril abla tek kaşını kaldırarak:
-Ne emanetiymiş diye sordu. Okan bilmediğini belli eden bir tavırla:
-Valla bilmiyorum Azize ablam. Ne desem yalan olur dediğinde Okan’a dönerek:
-Sen dışarıda bekle. Çantamı ve ceketimi alıp geliyorum dedim ve cevabını beklemeden kapıyı Okan’ın suratına kapattım.
Bunu bekleyen Beril abla beni mutfağa çekiştirerek telaşla:
-Niye geliyorum diyorsun Leyla? Niye çağırdığını bilmiyoruz bence gitme dediğinde kendimi açıklama ihtiyacı hissederek:
-Ferman hakkında bilgi toplamam lazım Beril abla sende biliyorsun. Elime bir daha böyle bir fırsat geçmeyebilir dediğimde Beril abla:
-İyi madem ama çok dikkatli ol işini en kısa sürede halledip gelmeye çalış dediğinde askılıkta duran hırkamı ve çantamı alarak:
-Merak etme telefonum yanımda zaten. Geç kalırsam beni bir bahaneyle ara. Seni bahane edip dönerim dediğimde Beril abla:
-Tamam telefonun açık olsun sakın kapatma dedi. Ona sarılarak kuaförün dışına çıktım ve bir arabaya yaslanmış beni bekleyen Okan’ın yanına adımladım.
Okan beni görünce toparlanarak arka kapıyı açtığında geçip oturdum. Kapımı kapatarak şöför koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.
İşin açıpı biraz stresliydim çünkü sebebini bilmediğim bir yolculuğa çıkıyordum. Üstelik ilk defa Izıh’a çıkacaktım. Araba taşlı yollarda sarsılarak ilerlerken etrafımı incelemeye başladım. Merkezden iyice uzaklaşmıştık ve ağaçlık bir alana girmiştik. Ağaçlık alan bittiğinde Okan fabrikaları işaret ederek:
-Izıh ağaçlık alanda başlar. Ağaçlık alandan Ferman Bey’in evine kadar göreceğiniz her yer Izıh’ın içerisinde dediğinde merakla:
-Fabrikalar da mı Izıh’ın bir parçası diye sordum. Okan beni başıyla onaylayarak:
-Evet Izıh tepesi Ferman Bey’in babasına ait. Fabrikalarda ondan Ferman Bey’e kaldı. Şimdilik başında o var dediğinde konunun istediğim noktaya gelmesiyle sesimdeki merakı bastırmadan:
-Ferman Bey’in babasını hiç görmedim. Paynada yaşamıyor sanırım dedim. Okan:
-Aslında buradaydı ama felç geçirince tedavi için yurt dışına gitti dediğinde anladığımı belirtir şeklinde başımı salladım.
Araba sarsıntılı yollardan geçerek büyük bir evin bahçe kasında durduğunda tanıdık evle dikkatimi eve verdim.
Bu ev Ferman’ın eviydi. Meydandan çok net bir şekilde gözüküyordu. Bahçe kapısı ağır ağır açılırken merakla:
-Ferman Bey bu evde tek mi yaşıyor diye sordum. Okan:
-Tek sayılır. Bizden ve çalışanlardan başka kimse yok dedi ve arabayı evin kapısının önünde durdurdu.
Birisi bunu bekliyormuş gibi araba durur durmaz kapıyı açtığında kim olduğuna baktım. Tahmin edersiniz ki bu Fermandı. Evden yavaş adımlarla çıkarak bakışlarını bakışlarımdan çekmeden yanıma geldi ve arabanın kapısını açarak inmemi bekledi.
Arabadan hızla indiğimde gülümseyerek:
-Hoşgeldin Firuze dediğinde tıpkı onun gibi gülümsemeye çalışarak:
-Hoşbuldum Ferman Bey dedim.
Ferman başıyla evi göstererek:
-Buyur içeri geçelim dediğinde o önde ben arkada eve girdik. Girişten salona girdiğimizde gözlerimi evde gezdirdim.
Benim için fazla boğuk ve basık bir evdi çünkü sadece kahverengi ve siyah renkleri hakimdi.
Gözlerim hazırlanmış yemek masasına takılı kaldığımda Ferman baktığım yeri fark ederek bana döndü ve:
-Bizim için hazırlattım dedi. Soru soran gözlerle ona bakarak:
-Sebebini öğrenebilir miyim? Neden buradayım dediğimde odanın içerisindeki küçük odaya adımlamaya başaladı. Arkasından gelmediğimi fark edince bana dönerek:
-Lütfen beni takip et dediğinde yavaş adımlarla onu takip etmeye başladım.
Küçük odadan içeri girdiğimde gördüğüm manzarayla şaşkınlıkla etrafa baktım.
Odanın boydan boya tüm duvarlarında kitaplık vardı ve kitaplar çok nizami bir şekilde sıralanmıştı. Ferman kitaplıklardan birine yürüyerek rafta duran poşeti alıp bana uzattı. Ardından:
-O gün kitapçıda bunu unutmuşsun dediğinde elindeki poşeti alarak içerisine baktım.
Bu almak istediğim kitaptı. Ona dönerek:
-Unutmadım. Bilerek bıraktım dediğimde Ferman çatık kaşlarla:
-Neden diye sordu. Kendimden emin bir şekilde:
-Emri vakilerden hoşlanmam. Ayrıca bir şey alıyorsam kendi paramla almayı tercih ederim dediğimde çatık kaşlarını düzelterek gülmeye başladı. Neye güldüğüne anlam veremeyerek:
-Niye gülüyorsun? Komik bir şey söylemedim dediğimde sorumu es geçerek:
-Hep böyle inat mısın diye sordu. Ardından vereceğim cevabı beklemeden:
-Madem emrivakileri sevmiyorsun bende bir daha emrivakide bulunmam o zaman. Bu kitabı sana hediye almışım gibi düşünemez misin? Dediğinde karşımdaki hödükten duymayı beklemediğim cümlelerle şaşkınlıkla:
-Ben bilmem diyordum ki Ferman başıyla içeriyi işaret ederek:
-Yemekler soğuyacak. Gel bunları içeride konuşalım dedi ve yerinden oynamayan bana bakarak:
-Hadi dedi. Geldiğim yoldan içeri odaya geçtiğimde sandalyemi çekerek oturmamı bekledi.
Çektiği sandalyeye oturarak elimdeki kitap poşetini boş sandalyenin üzerine bıraktığımda karşıma oturdu ve:
-Umarım hediyemi kabul etmişsindir dedi. Merakla:
-Beni buraya bunun için mi çağırdın? Diye sordum ve konuşmasına fırsat vermeden ekledim.
-Hayatımda ilk defa hediye vermek için ayağına çağıran birini görüyorum dedim. Ferman gülerek:
-İlkler etkileyicidir dediğinde hiç düşünmeden:
-Odunluk etkileyici değildir dedim ve dediğim şeyi fark etmemle hızla sessizleşerek Ferman’a baktım.
Çenemi tutmayı öğrensem iyi olacaktı ama neyse ki Ferman bunu sorun etmiş gibi durmuyordu. Aksine keyifle gülüyordu. Boğazını temizleyerek:
-Aslında kitap bahane. Izıh’a gelmeni istedim. İlk önce Izıh’ı gör istedim dediğinde bir süre sessiz kaldım. Ardından bende onun gibi boğazımı temizleyerek:
-Neden diye sordum. Ferman sandalyesinde geriye yaslanarak gözlerimin içine baktı ve:
-Nedeni çok açık değil mi Firuze? Diye sordu.
Aldığım cevap ile ne yapacağımı bilemezken konuyu değiştirmeye karar vererek:
-Kitabı aldığım gün meydan çok karıştı dedim. Ferman’ın anında yüz ifadesi değişirken bana bakmadan:
-Haşim yüzünden dediğinde merakla:
-Sürekli böyle olaylar olur mu? Diye sordum. Ferman şüpheyle gözlerimin içine baktığında sahte bir telaşla kendimi açıklamaya başladım.
-Yani kahvehane direkt kuaförün karşısında ve ben öğrendim ki altında kumarhane varmış. Biraz korktum açıkcası ya bir olay daha olursa dediğimde Ferman bana güven verircesine bakarak:
-Merak etme ben varken kimse sana zarar veremez dedi.
Sürekli bu tarz cevaplar vermesi beni zor duruma sokuyordu bu sebeple kaşlarımı çatarak:
-Beni korumana ihtiyacım yok. Ben kendimi korurum dedim. Ferman bana bakmadan:
-Biliyorum dediğinde sinirle devam ettim.
-Zaten Okan o gün kitapçıdan dışarı çıkmama müsade etmedi. Ferman abim öyle istedi dedi durdu dediğimde Ferman sırıtarak:
-Biliyorum dedi ve bakışlarını önündeki yemekten kaldırarak:
-Hay ben senin Ferman abine demişsin öyle söyledi dediğinde şaşkınlıkla Ferman’a bakarak:
-Okan sana her şeyi yetiştirir mi? Bu ne böyle dedim. Ferman omuz silkerek:
-Bilmem gerekenleri söyler dediğinde sessiz kalmayı tercih ettim. Ferman da konuşmuyordu.
Sessizliği fırsat bilerek:
-Ben hava kararmadan gitsem iyi olacak dedim. Ferman bakışlarını önündeki yemekten kaldırarak:
-Beni şaşırtıyorsun. Ne zamandır kurallara uyuyorsun dediğinde sahte bir tedirginlikle:
-Kurallar umrumda değil ama halam merak eder. Onu telaşlandırmak istemiyorum dedim ve ben der demez telefonum çalmaya başladı.
Beril ablanın zamanlaması müthişti. Çantamdan telefonumu alarak Ferman’a dönüp:
-Gördün mü arıyor dedim ve bekletmeden telefonu açtım.
Beril ablaya iyi olduğumu belirten birkaç örtük mesaj verdikten sonra telefonu kapatarak ayaklandım ve Ferman’a bakarak:
-Artık gitmem gerekiyor dedim. Ferman da ayaklanarak yanıma geldiğinde ne yaptığını anlamaya çalıştım.
Elimden telefonumu alarak bir numara girdi ve kendi telefonu çalmaya başladı. Ardından telefonumu bana vererek:
-Lazım olacaktır dedi. Telefonumu hızla çantama atarak kapıya yöneldim ve:
-Ben artık gideyim dedim. Ferman kolumdan tutarak:
-Hediyemi kabul etmeyecek misin dediğinde elindeki poşeti alarak:
-Bu seferlik kabul ediyorum ama bir daha hediye vermek için ayağına çağırmazsan güzel olur dedim. Ferman sırıtarak:
-İyi bakalım bir dahaki sefere kapına göndeririz hatta sen istersen kapında yatarız dediğinde ne diyeceğimi bilemez bir şekilde saçlarımı geriye atarak:
-Ben artık gideyim dedim ve kapıya ilerlemeye başladım.
Fermanda arkamdan geliyordu. Benden önce gelerek arabanın kapısını açtığına arabaya geçerek oturdum. Ferman kapıyı kapatmadan önce bana bakarak:
-Yeniden görüşene kadar kendine çok iyi bak dediğinde gülümsemeye çalışarak:
-Sende dedim.
Araba hareket etmeye başladığında kitabı poşetten çıkararak incelemeye başladım. Ucu kıvrılmış bir sayfa vardı. Merakla sayfayı açtığımda okuduklarım ile şaşırdım.
Cadı gibi sihirler ve nergis gibi güzel gözlerinin şarabından mestim.
Senin yanına geldiğim zaman niçin beni kovuyorsun?
Ben öyle dudağını ıslatmakta duyacaklardan değilim.
Beni kendi ırmağına at, ruhumu ancak o kandırabilir.
-MEVLANA-