"Lili kızım!"
Babamın telaşlı sesini duyuyordum ama cevap veremiyordum. Nefes alamamak böyle mi oluyordu? Boğuluyordum ve bu kadar sihrin içinde beni kurtarabilecek bir büyü yoktu. Levent'in bu kadar hızlı çıkacağını hiç düşünmemiştim. Melek adındaki kız da ne kadar meraklıymış öpüşmeye! Hadi ama! Daha kırk sekiz saat bile olmadı. Aceleleri neydi?
"Lili," Sirius ismimi tekrarlayıp duruyordu. Cevap veremediğimi, nefes alamadığımı fark etmiyor mu bunlar? Neden ismimi haykırmaya devam ediyorlar, gökler aşkına!
"Çekil!" Duyduğum ses Akis'e aitti. İlk defa bana bu kadar yaklaşmıştı. Çok yanlış bir zaman seçtiğinin keşke farkında olsaydı. Ben bu kadar aciz ve perişan bir durumdayken aşık olduğum adamın dibime girmesi hangi şans meleğinin işiydi acaba? Eğer kendisini bulursam ona iki çift lafım olacaktı.
"Gözlerime bak!" Slow bir şarkının giriş kısmındaki nahifliği andıran sese normal zamanda kayıtsız kalamazdım. Ben bu adam için son beş yıldır görünmez gibi bir şeydim. Beni göreceği zaman bu olmamalıydı ama elimden de gelen bir şey yoktu. Şansına küs tatlı melek! Nefes alabilmek senin gözlerine bakmaktan çok daha önemli şurada şu an benim için...
"Lili gözlerime bak!" Yıllardır gözlerini bir kez dahi bana değdirmeyen biri için nasıl da bencilce bir istekti bu? Benim yıllardır gözlerime bak haykırışımı duymamışken şimdi aynısını benden istemesi komik oluyordu. Nefes alabiliyor olsaydım, eminim gülerdim.
Her yer dönmeye, beynim uğuldamaya başlamıştı ki öksürükler içinde kalarak nefes almaya başladım. Akis bir şeyler söyleyip duruyordu ama duyacak modda değildim. Levent oralarda bir yerlerde hayatımı bir öpücükle başka bir kadına aktarırken Akis'i dinlemek pek mantıklı gelmiyordu. Zaten bende mantık denen şey olsaydı dedemin attığı okun karşısında durmaz, kaçacak yer arardım.
"İyi misin Lili?" Nefesim yeni yeni düzene girerken başkanın sesini duydum.
İyi gibi mi duruyordum? Gerçekten bunu soruyor muydu? Aklını şarap ve üzümle mi yemişti bu adam? Nefesimi tüketiyorlar nefesimi diye haykırmak istedim. Millet seks yapacak diye benim nefesim gidiyordu. Bu ne boktan bir işti böyle! Sevişen onlardı nefesi kesilen ben! Her boka sihir, büyü yapan bir millettik ama kendi derdimize çare olamıyorduk. Hay ben böyle işin...
"Lili... Lili... Seni duyuyorum. İçinden küfretmen duymadığım anlamına gelmiyor. Hala şu beynini tutmayı öğrenemedin. Aklımı yemedim, hala bende. Dediğim gibi Akis ile birlikte olacaksınız. Hem görevlerinizi yapacak hem de insan formunda o çifti ayırmayı deneyeceksiniz. Hatta Akis kızı kendine aşık etmeyi başarabilirse araya ihanet girer ve büyü bozulur. Ya da sen Levent'i insan formunda kendine aşık edebilirsen büyü yine bozulur ama unutmayın büyü ile birleşenler kolay kolay başkasına dönüp bakmazlar. Artık iş sizde bitiyor."
Davulun sesi uzaktan hoş gelirdi tabi. Söylemesi ne kadar kolaydı. Hem ben oklandığım kişiyi Melek denen insana kaptırmışken Akis'i de ona yem edecek değildim. Bünyem birini kaldırmıyor, ikincisini nasıl kaldırsın? Kadın milletiyiz işte! Bizim gözümüze kestirdiğimiz kişiye biri yaklaşacak olsa kıskançlık damarlarımız kabarıyordu. Ben bir bakışla Akis'i kendime ait kılmıştım. O ister bana baksın ister bakmasın. Kimin umurundaydı. Daha geçen hafta adı Akis ile anılan meleği kuytu köşelere çekmiş, yeterince de göz dağı vermiştim. O günden sonra onu bir daha Akis'in yanında görmemiş olmak uyarılarımın işe yaradığını gösteriyordu.
Başkan ne derse desin Akis o insan kızı kendine aşık edemezdi. İzin vermezdim. Vermemeliydim. ‘Benim o... Benim o!’ diye haykırmak istiyor ama Akis'i de korkutmak istemiyordum.
"Lili? İyi misin?" Düşüncelerimin arasından sıyrılmayı başarıp Akis'in gözlerinin içine baktım. Hiçbir şey olmamıştı. Hem de hiçbir şey! Ne havai fişekler patlamış, ne gökyüzü renk değiştirmiş, ne de Akis'in gözleri aşk ile parlamıştı. Yıllardır göz göze geldiğimizde olacakları hayal eden ben hayal kırıklığı içinde kalakalmıştım. Havai fişekler yoktu. Gökyüzü hala aynıydı ve Akis göz göze gelmemize rağmen oldukça sıradan bakıyordu. Hadi ama! Ben yıllardır sadece bunu mu beklemiştim yani? Nerede konfetiler? Nerede tebrikler? Nerede mühürlenme, bağlanma? Yok! Hiçbiri yoktu.
"İyiyim," dedim bir hayal gibi. Levent, insan kadından ayrı kalmakta başarılı olduğu sürece ben iyiydim ama bir daha o dudakların birbirine değmesini kaldırabileceğimi sanmıyordum.
"Lili..." Şu başkanın sesinden ve uyarılarından bıkmaya başlamıştım.
"Lili... Yeni görevini kabul etmekten başka şansın yok. Bu işi ancak en güvendiğim kişiye verebilirdim. Ayrıca sana hatırlatmak zorunda olduğum bir şey daha var. Bekçiler, aşk melekleri ile duygusal bağ kuramazlar. Beni anlıyorsun değil mi?"
Anlıyordum, elbette... Zaten bu saçma kural ben bekçi olduktan sonra gelmişti çünkü benden başka kız bekçi yoktu. Bu kuralı koyarken amaçları kendilerini mi benden korumaktı yoksa beni mi erkek egemenliğinden korumaktı emin değildim. Bu herifin tek derdinin oğlunu benden kurtarmak olduğunu biliyordum. Bir kere benim çok konuşmamı, pardon çok düşünmemi sevmiyordu. Sonra ailemden nefret ediyordu. Ayrıca ben olur olmadık belalar açmaya müsait biriydim.
"Sebepler bunlar değil," dedi gözlerini üstüme dikerek. "Bu kural bildiğin gibi yıllardır var."
"Şu beyin okuma işini bıraksan mı artık!" Akis'in sesiyle bakışlarım yeniden ona döndü. Suratını hoşnutsuz bir şekilde babasına çevirmişti.
"Hem kurallar yıkılmak içindir," diyerek bana döndü ve göz kırptı. Gökyüzü aşkına... Akis bana göz kırptı. Hangi kuralı yıkmak istiyorsa pekala destekçisi olabilirdim. Şahsen ben de kuralları yıkmayı seviyordum. Acaba Akis hangi kuraldan bahsediyordu.
"Pekala... Konumuza dönelim. İkiniz görevinizi kabul ediyor musunuz?"
"Başka çaremiz var mı?" Akis'in sorusuna içimden yanıt verdim. Yok! Başka çaremiz yoktu. Başkan sabahtan beri inatla başka çaremiz olmadığını söylüyordu zaten.
"Kabul ediyorum," diye haykırdım Akis farklı bir şey söylemeden önce. Destek kuvvete, moral ve motivasyona, gözlerimin arada bayram havasına bürünmesine ihtiyacım vardı. O yüzden Akis yanımda olmalıydı. Hem yıllar sonra onunla yan yana olma şansı yakalamışım, kaçırır mıydım? Aptal mıyım ben?
"Oldu o zaman!" dedi Başkan sıkılgan bir tavırla. Sanki burada olmaktan artık sıkılmış gibiydi. Ben de sıkılmıştım şahsen. Çünkü Akis'in bekçisi olacağımı duyanlar homurdanmayla karışık beni aşağılamaya başlamıştı. Özellikle bekar kızlar bundan hiç hoşlanmamıştı. Şu an benim yerimde olamadıkları için içten içe söyleniyorlardı. Keşke nasıl saçma bir durumun içinde olduğumun farkında olsalardı. Bekçi olmak öyle güzel bir şey değildi. Hele erkek egemenliğinin yoğun olduğu bu sarayda tek kişi olmak berbat bir şeydi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi oklanmıştım. Levent, kızı öpmeden dünyaya inseydik bari...
"Herkes dağıldı. Hala ne düşünüyorsun?" diye soran Sirius ile kendime geldim. Vay be... Derin dalmışım.
"Demek artık aşk meleğisin ha?" dedim düşüncelerimi açıklamayı es geçerek.
"Öyle oldu."
"Vay be! Kıskandım."
"Babamla konuşmayı denedim. Kardeşimi abimle eşleştirsin, beni seninle diye ama kabul etmedi." Akis anlamını çözemediğim bakışlarla kardeşini süzdü.
"Zor anında yanında olamayacağım, üzgünüm," diyerek devam etti. Akis'in bakışlarını umursuyor görünmüyordu.
"Bu iş ikimizin boyunu aşardı," diyerek rahatlattım onu. Akis ile nasıl olacaktı bilmiyorum ama Sirius ile yapamazdık. İkimizin de tek bildiği şey çiftleri kontrol etmekti. Böyle karmaşık şeyler daha önce başımıza gelmemişti. Ve ben daha on yıllık bekçiydim. Sirius yüz yıllık bekçi olsa da yeterli değildi.
"Bizim dünyaya inmemiz lazım," diyerek araya giren Akis ile ikimiz de ona döndük.
Sirius ve babamla vedalaşıp Akis'e döndüm.
"Hazır mısın bakalım insanları kendimize aşık etmeye?"