Duygu’yla dertleştiğimiz geceden sonra kafamda nasıl bir yol izleyeceğim belirginleşmişti. Duygu’dan karşı tarafı bilgilendirip güzel bir otelin toplantı salonunu ayarlamasını ve gerekli bütün yöneticileri durumdan haberdar etmesini istemiştim.
Onunla karşılamanın gerginliği kabuslarımı da daha katlanılmaz bir hale getirmişti. Üstelik karnımdaki ufaklıkta hiç yardımcı olmuyordu. Kendimi çok yorgun ve bitkin hissediyordum.
Toplantı öğleden sonra olacağından Duyguyla birlikte Pars'la yapacağım görüşme için hazırlandım. O kadar heyecanlıydım ki en sonunda Duygu " Aaaa kızım bir sakin ol. Seni böyle görmek keyifli olsada bu kadarI da fazla." dedi.
"Ne yapayım neredeyse 3 ay sonra onu göreceğim hemde karnımda çocuğuyla. kolaysa sen heyecanlanma." dedim. Beni yüreklendirmek istercesine kolumu okşadı.
Görüşmenin resmi bir iş yemeği olacağını biliyordum ve bu nedenle bütün heyecanımı bastırıp profesyonel bir görünüm sergilemek istiyordum. Saçlarımı sıkı bir topuz yaparak toplayıp makyajımı doğal ve hafif tutarak siyah, sade ama şık bir takım elbise giymiştim, Aynada kendime son bir kez baktım. Bu görüşme, sadece iş konuşmaktan ibaret olmayacaktı, bunu biliyordum. İçimde bir yerlerde, Pars’la yüzleşmenin nasıl bir şey olacağını düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.
Arabamla otelin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım ve sangi onay almak istergibi yanımdaki Duygu’ya baktım. Duygu gözlerini onaylarcasına kırptığında yavaşça araçtan indik.
Boğaz’ın muhteşem manzarasına karşı konumlanmış bu lüks yapının heybeti göz kamaştırıcıydı. Valeye arabamın anahtarını verdikten sonra, içeriye doğru yürüdük. İçeri girer girmez, otelin şık ve zarif atmosferi beni karşıladı. Altın rengi detaylarla süslenmiş mermer sütunlar, duvarları süsleyen modern sanat eserleri ve şık mobilyalar, buranın ne kadar özel bir yer olduğunu gözler önüne seriyordu. Lobiye adım attığımda, otelin zarif kokusu burnuma doldu; hafif bir vanilya ve sandal ağacı karışımıydı bu, insana huzur veren.
Görevlinin yönlendirmesiyle toplantı salonuna doğru ilerledik. Kapının önüne geldiğimde, derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Salon, geniş camlarla çevrili, Boğaz manzarasına hâkim bir noktadaydı. İçerisi oldukça büyük ve uzun bir yemek masası, ağır kadife perdeler ve zarif avizelerle süslenmiş bu salon, tamamen profesyonel bir toplantı için hazırlanmış gibiydi.
Masanın etrafında birkaç kişi oturmuştu; bazıları şirketimizin tanıdığı isimlerdi, bazıları ise yabancıydı. Pars, masanın başında, kendine güvenen duruşuyla ayakta bekliyordu. Tam da hatırladımım gibi çok yakışıklıydı. Onu görmek o gecenin hatıralarıyla dolmama sebebp olmuştu. bana bakarken gözleriyle adeta bebi soymuştu. Onunla göz göze geldiğimizde, yüzünde şehvetli bir gülümseme belirdi. Benden şaşırmamı bekliyor olacak ki gösterdiğim rahat tavırlar onu şaşırtmıştı. Ama kendini hemen toplamıştı. Onun bu rahat ve kendinden emin hali, her zaman olduğu gibi beni etkiliyordu. Kısa bir an için bakışlarımız kilitlendi, sonra hemen kendimi toparladım ve etrafıma bakarak diğer katılımcıları selamladım.
"Mine Hanım, hoş geldiniz," dedi Pars, yanıma gelip zarifçe ilimi öptukten sonra eliyle oturmam için bir yer göstererek. "Lütfen, buyurun."
"Teşekkürler, Pars Bey," dedim, profesyonel bir tonla. Pars'ın önerdiği sandalyeye oturdum ve etrafımdakilere bir göz attım. Demiroğlu Teknoloji'nin diğer üst düzey yöneticileri de buradaydı; Finans Direktörü Murat Bey, Pazarlama Müdürü Aylin Hanım ve Teknoloji Başkanı Oğuz Bey. Hepsi dikkatlice beni izliyorlardı. Pars, masasının başına geri dönüp yerini aldı ve toplantı başlamadan önce kısa bir tanışma faslı yapıldı. Herkes sırayla kendini tanıttı; profesyonel bir hava vardı ama herkesin yüzünde hafif bir gerginlik de okunuyordu.
Pars, toplantıyı başlatmak için ayağa kalktı ve kısa bir konuşma yaptı. "Hepinizin bildiği üzere, Demiroğlu Teknoloji olarak siber güvenlik alanında yeni bir ortaklık kurmayı düşünüyoruz," diye başladı. "Bu nedenle, sektörde lider olan Phantom Teknıloji ve İnovasyon Şirketi'ni iş ortağı olarak seçtik. Bugünkü toplantımızın amacı, bu iş birliğinin detaylarını konuşmak ve birlikte neler yapabileceğimizi tartışmak."
Pars konuşurken, gözleri sık sık bana kayıyordu. Sesinde, her zamanki gibi sakin ama etkileyici bir ton vardı. Onun bu tavrı insanları dinlemeye ve ona güvenmeye teşvik ediyordu. Bendeyse bambaşka etkileri vardı. Ne Kadar göstermemeye çalışsamda vücudum bazı tepkiler veriyordu. göğus uçlarım serleşiyor ve bacak aramda bir karıncalanma oluyordu. Bu adam hedonizmim vücut bulmuş haliydi benim için.
Toplantının ilerleyen dakikalarında, herkes sırayla görüşlerini bildirdi. Şirketimizin Finans Müdürü olan Ege Bey, iş birliğinin mali boyutları hakkında detaylı bir sunum yaptı. Bu sırada, ben de notlar alarak süreci dikkatlice takip ettmeye çalışıyordum. Pars, zaman zaman konuşmalara katılarak, önemli noktalarda fikirlerini belirtiyordu. Beni etkilemek ya da üzerimde baskı kurmak istemiyor gibiydi; her şeyi tamamen profesyonel bir çerçevede tutuyordu. Ancak, bir an için göz göze geldiğimizde, aramızda söylenmemiş sözler ve paylaşılamamış duyguların olduğu hissediliyordu.
Murat Bey, teknik detaylar üzerine konuşurken, Pars aniden bana döndü ve "Mine Hanım, sizin bu konuda düşünceleriniz nelerdir?" diye sordu. Pars’ın bana yönelttiği bu soru, odadaki herkesin dikkatini bana çekti. Bir an için duraksasam da hemen toparlandım.
Sakin ve kararlı bir sesle. "Şirket olarak, Demiroğlu Teknoloji ile iş birliği yapma fikrini değerlendiriyoruz ve siber güvenlik alanında ortaklık kurmanın her iki taraf için de büyük fırsatlar sunabileceğine inanıyoruz. Ancak, bu iş birliğinin başarılı olabilmesi için bazı şartlarımız var. Öncelikle, veri güvenliği ve gizlilik konularında sıkı bir protokol oluşturulmalı. Ayrıca, iki şirketin teknik ekiplerinin yakın bir işbirliği içinde çalışması gerektiğini düşünüyoruz."
Sözlerimi bitirdiğimde, odadaki herkesin dikkatle beni dinlediğini fark ettim. Pars, sanki yakın işbirliği lafını bekliyormuş gibi başını olumlu bir şekilde sallayarak, "Çok doğru bir nokta, Mine Hanım," dedi. "Bu konuda tamamen hemfikiriz ve bu iş birliğinin başarılı olabilmesi için gerekli tüm adımları atacağımızdan emin olabilirsiniz." dedi yüzünde bilmiş bir ifadeyle.
Toplantı, Pars’ın konuşmalarına katılması ve diğer yöneticilerin görüşlerini bildirmesi ile devam etti. Ancak, benim aklımın bir köşesinde sürekli Pars vardı. Onunla burada, bu toplantı salonunda karşılaşmak ve bir yandan iş konuşurken diğer yandan içimde ona dair yakıp kavuran arzuyu bastırmak beni yormuştu. Ve bebeğim annesinin yorulduğunu yetmezmiş gibi kendini belli ediyordu. toplantı boyunca mide bulantımı bastırmak için çok çabaladım ama gittikçe artıyordu. Buna birde baş dönmesi eklenince herşey dahada birbirine girmişti. Duygu sağ tarafımda oturuyordu ve bende ki tuhaflığı sezmişti. "İyi misin, rengin attı birden" dedi kulağıma doğru fısıldayarak.
"İyiyim, merak etme" dedim aynı şekilde. Pars’ts bende bir tuhaflık olduğunu fark etmiş ve toplantıyı hızlandırmaya çalışıyordu.
Toplantının sonunda, Pars ayağa kalktı ve herkese teşekkür etti. "Bugünkü verimli toplantı için hepinize teşekkür ederim," dedi. "Önümüzdeki süreçte bu iş birliğini daha da detaylandırmak ve somut adımlar atmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz."
Herkes yerinden kalkarken, Pars yanıma yaklaştı. "Mine hanım sizinle biraz baş başa görüşebilir miyim acaba?" dedi, sesi alçak ama kararlıydı. Gözlerinde nasıl olduğumu anlamaya çalışan bir ifade vardı. Bu, sadece bir iş görüşmesi değildi ve ikimiz de bunu biliyorduk.
Kısa bir an duraksadım, sonra başımı salladım. Elbette, fakat uzun olmazsa sevinirim " dedim. bu görüşme uzarsa Parsın üstüne kusabilirdim ve bu başlamayan ilişkimin sonu olabilirdi. Sesim sakin ve kontrollüydü ama içimde bir fırtına kopuyordu.
Herkes odadan çıktığında Pars, beni tuttuğu gibi hunharca öpmeye başladı. kendimi bir den masanın üstünde, ellerim parsın boynuna sarılmış bir şekilde buldum. Beni nefessiz kalana kadar öptü ve "Odaya girdiğinden beri bunu yapmak istemiştim." gözleri kapalı ve dudaklarını dudaklarıma hafifçe sürtmeye devam ederken. Sonunda benden biraz oldun uzaklaştığında, "Beni gördüğüne şaşırmadın." dedi gülümseyerek.
"Ortak olacağım kişileri araştırırım." dedim kesik kesik nefes alırken. Kendimi hemen topladım ve "Sni tekrar görmek güzel ama gitmem gerekiyor." dedim masadan inerken.
Hayal kırıklığına uğrayarak " Yine mi kaçmayı tercih ediyorsun? Sence de konuşmamız gereken şeyler yok mu?" diye sordu. Haklıydı konuşmamız gereken çok fazla şey vardı üstelik ama ben şu an kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Başım fıldır fıldır dönüyordu ve ben ayakta durmakta bile zorlanıyordum."Var ama şu an değil" dedim masaya tutunarak. Sonra yer ayağımın altından kaydı saki. Geriye kalan koyu bir karanlık bir de Pars’ın "Mine!!!" diye bağırışı oldu,
************
Mine'nin yüzündeki solgunluğu fark ettiğimde içimde bir şeyler buz kesti sanki. Cümleleri yarıda kalmış, elleri masaya sıkıca tutunmuştu; ayakta durmakta zorlanıyordu. Yüzü ter içindeydi. Gözleri bir an için bulanıklaştı ve ardından yavaşça kapandı. Onun gözlerinin kapanmasını ve bedeninin kontrolsüzce sallanmasını izlerken içimdeki panik bir çığ gibi büyüdü.
“Mine!” diye bağırdım, paniğin ve çaresizliğin karıştığı bir sesle. Kollarımı hızla beline doladım, onu yere düşmekten son anda kurtardım. Onu dikkatlice kollarıma aldım ve hemen bir sandalye çekerek otudum. Mine’nin başı öne düşmüş, nefesi düzensiz ve zayıftı. Kalbim hızla atıyordu; daha önce hiç bu kadar korkmuş muydum? Sanmıyorum. Bİr an, tüm kontrolümü kaybetmiştim. Mine'yi kaybetme korkusu, bedenimi saran soğuk bir dalga gibiydi.
"Mine, lütfen… Gözlerini aç," diye fısıldadım, sesim titreyerek. Ellerimle yüzünü avuçlarımın arasına aldım, başını hafifçe kaldırdım. Gözleri kapalıydı ve nefesi hala kesik kesikti. Parmaklarımı onun saçlarında gezdirirken derin bir nefes aldım. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum, ama işe yaramıyordu. "Sakin ol, Pars. Sakin ol," diye kendi kendime tekrarlıyordum.
Ona ne olduğunu bilmiyordum ama zihnimde bin bir türlü senaryo uçuşuyordu. Belki de hastaydı ya da bir şeyler çok yanlış gidiyordu. Mine’nin elleri buz gibiydi ve bu haliyle onu görmek, içimde tarifsiz bir acı yaratıyordu. Mine her zaman o kadar güçlü ve kararlı bir kadındı ki, onu böyle savunmasız görmek beni perişan etmişti.
Etrafa bakındım, odada kimse yoktu. “Yardım edin!” diye seslendim, sesim çaresizlikle dolu. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve Duygu hanım Mine’nin asistanı, endişeli bir ifadeyle içeri girdi. Arkasında birkaç otel çalışanı vardı. Mine’yi dikkatlice kendime yaslayarak, “Birden fenalaştı,” dedim, sesim korkuyla titreyerek.
Duygu hanım hemen Mine’nin yanına çömeldi, elini onun alnına koydu. "Pars bey, onu hemen hastaneye götürmemiz gerek," dedi, sesi kararlı ve aceleciydi. Başımı sallayarak hemen Mine’yi kollarıma aldım. Onu taşırken, içimdeki korku ve endişe daha da büyüyordu. Mine’nin bu kadar savunmasız olması, beni derinden sarstı. Kollarımda taşıdığım kadın sadece bir iş ortağı ya da bir sevgili değildi; o, hayatıma yeniden anlam katan tek kişiydi.
Hızla otelden çıkarken, kalbim göğsümde çılgınca atıyordu. “Lütfen iyi ol. Seni yeni bulmuşken kaybedemem.” diye içimden geçirdim.
Arabama bindiğimde Cem’e "En yakın hastaneye sür hemen!!!" diye emir verim. Ön koltuğa Duygu hanım oturmuştu bir yandan. Araç hızla hastaneye giderken ben kollarımdaki kadın için dua ediyordum…