When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Arabayı hastanenin acil girişine yanaştırdığımızda kalbim neredeyse göğsümden fırlayacak gibi çarpıyordu. Cem henüz durmadan kapıyı açtım ve Mine'yi kollarımda dikkatlice çıkardım. Mine tüy gibi hafifti. Sanki biraz daha hafif olsa kollarımdan uçacakmış gibi. Hastane ışıkları gözlerimi kamaştırdı ama buna aldırmadım. Duygu hanım hemen önümüzden koşarak içeri girdi ve doktorlara seslendi. "Yardım edin!" diye bağırıyordu. O anda tüm dünya bir sisin ardında gibiydi; etrafımdaki hiçbir şey net değildi. Tek düşündüğüm Mine'ydi, nefes alıp almadığıydı. Bir grup doktor ve hemşire hızla yanımıza geldi. "Ne oldu?" diye sordular, biri Mine'yi kollarımdan almak için uzandı. Onu bırakmak istemiyordum, içgüdüsel olarak daha sıkı tuttum. "Bayıldı," dedim, sesimi zor çıkardım. "Birden fenalaştı, nefe