Evet, karşımda aslında burada hiç olmaması gereken biri duruyor, üstelik sırıtıyor ve beni tedirgin ediyordu. Karşımda tüm rahatsız edici tavırları ile duran bu kişi Emir’di. Bu adamın benim kokumu aldığına ve Bora’dan kesinlikle sıkı bir yumruk yemek için çabaladığına şu anda emin olmuştum. Burada olması yetmiyormuş gibi, birde beni Bora'nın odasından çıkarken gördü. İçimden şu duruma bin kere lanet okudum. Onun o bakışlarına karşılık yüzüme gereksiz bir tebessüm yerleştirerek,
"Şey günaydın" dedim. Emir de aynı şekilde "Günaydın " diye karşılık verdi ve yanıma yaklaşarak,
"Galiba, Dün akşamdan beridir yanlış kapıyı çalıyorum. Resepsiyondan oda numaranın 1002 olduğunu söylediler ama " diye söylendiğinde içimden, bir Dakka bu şimdi bu odanın Bora'nın olduğunu bilmiyor mu? Diye ümit edip, toparlamaya çalıştım.
"Şey anlamadım?" dedim. Açıklama yapmasını bekleyerek ve şaşırmış bir şekilde Emir’e baktım. Oda,
" Dün akşam Bora ile gittiğinizde baya bekledim. Telefonun kapalıydı " Dediğinde panik ile
"Şarjım bitmişti " dedim. Ve Emir,
"Neyse bende gece geç vakitte olsa iyi olup, olmadığına bakmak istedim. Kapını çaldım, odanı aradım, cevap yoktu. Sanırım yanlış oda numarası vermişler " Dediğinde Şöyle bir derin nefes aldım. Neyse ki anlamadı. Hadi bakalım Azra, konuştur dilini. Bu işi kıvırman lazım şimdi Bora çıkar ve bu sefer kavga kaçınılmaz olur. Diye içimden geçirdim ve,
"Emir teşekkür ederim bak buraya kadar gelmen hoş bir davranış. Beni merak etmende güzel ama bak ben buraya patronumla geldim. Zaten Bora Bey ile birbirimizi pek sevmiyoruz. Sen beni çok zor duruma sokuyorsun. Yani sürekli bunun lafını yemek istemiyorum" Dediğimde sanki bana hak verirmiş gibi kafasını salladı.
"Sanırım Bora Bey’e görünmeden artık gitsen iyi olacak. Beni de daha fazla zor duruma sokmazsan sevinirim” dediğimde
"Tamam, kusura bakma. Bora ters bir kişilik. Hesaba katmadım üzgünüm " dedi ve devam etti.
"Ben 2 gün daha buradayım. Bana İstanbul'a gelince bir akşam yemeği borcun var. Tamam, mı ?" dedi. Ve ben, yeter ki git, borcum akşam yemeği olsun. Diye içimden geçirdim. Hızla gözlerine bakarak,
" Tamam, biliyorum. Sana İstanbul'a geldiğin de bir yemek borcum var." Dedim ve Emir, arkasını dönüp gitti. Koridoru dönüp, görüş alanımdan çıktığına emin olduktan sonra derin bir nefes vererek, kendi odamın kapısını açtım. Tam içeri girecektim ki birinin beni itmesi ile neredeyse odaya fırladım. Kapı sertçe kapandı ve birden kapıya döndüğümde Bora ile göz göze geldik. Lanet olsun! Burnundan soluyordu. Bu öfke ile beni öldürmezse bir daha hayatta öldürmez diye içimden geçirdim ve
"Bora ne yapıyorsun? " diye sordum. Bir anda üzerime atılıp, beni duvar ile kendi arasında hapsetti. Gözleri sertti, Lanet olsun çok sinirliydi. Ve
"İstanbul'da bir yemek borcu ha " dedi. Of duymuş, lanet olsun duymuş. Radar mı var kulaklarında anlamadım ki duşta değil miydin sen?
"Şey gitmesi için söyledim " Diye söylemem öfkesinden bir şey kaybettirmemiş hala olanca siniri ile gözlerime bakıyordu. Bora tehdit dolu sesi ile
"Gitmesi için söyledin? " Diye dişlerinin arasından sordu. Siniri kat ve kat arttı ve "Neden? " diye sorarak devem etti. Aslında bende şu anda ne diyeceğimi bilmiyorum. Bir an gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım ve ardından Bora'nın gözlerine bakarak,
"Senin odandan çıkarken karşılaştık. Ne yapsaydım Bora? Bilmiyor ne düşünürdü benim için" Dediğimde Bora daha da sinirlenerek,
"Senin için ne düşündüğü neden umurunda Azra? " diye sordu. Her kelimem de sinir daha da artıyordu. Sanki ve ben titreyen sesim ile
"Önemli değil elbette ama sen daha ailen ile konuşmadan” dedin ve artık bıkkınlıkla çıkan sesim ile
“Ya Bora biz konuşmadan onun yorumlar yapmasını istemedim. Tamam mı?" Dediğimde Bora gözlerini kapadı, bu hareketi ile sanki biraz daha sakinleşmiş gibiydi ve gözlerimin içine bakarak,
"İstanbul’a döndüğümüzde onun ile kesinlikle görüşmeyeceksin " dedi. Sert ve kararlı bir sesle. Ben ise tamam anlamında kafamı salladım. Bora,
"Yemek borcun falan da yok siktiğimin adamına. Seni aradığında da açmayacaksın." Dediğin de sesi biraz daha sakindi. Onda da kafamı salladım ve Bora,
"Hadi topla eşyalarını bir an önce gidelim buradan ve şu durumu halledelim. Can sıkıcı olmaya başladı" dediğinde, ailesi ile konuşmasının artık kaçınılmaz olduğunun fark ettim. ‘Hazır ol Azra, bundan sonra hiçbir şey kolay olmayacak.’ diye içimden geçirdim. Derin bir nefes aldım ve boranın yanağına küçük bir öpücük bırakıp,
“Tamam, valizim hazır sayılır zaten” dediğimde Bora tamamen gevşemişti. Ben de hazır olan valizimi hazırlayıp, odadan çıktım. Otelden çıkış işlemlerimiz yapıldıktan sonra uçağa binmek üzere, hava limanına doğru yola koyulduk…
İstanbul, evim, Allah’ım insanın evinde olması gibi bir şey yok. Valizimi yerleştirip, direk duşa girdim. Duştan sonra da güzel bir yemek yiyip, kendimi uykuya teslim ettim. Yarın pazartesi ve zorlu bir gün olacağa benziyordu. Şu anda Bora’yı ne araya biliyorum, ne de mesaj atabiliyorum. Ailesi ile konuşmaya çalıştığını da yüzde yüz biliyorum. Ne diyecekleri, nasıl karşılayacakları hakkında en ufak bir fikrim yok. Evet, beni seviyorlar tamam. Hatta aile dostlarının oğulları ile beni tanıştırmak isteyecek kadar seviyorlar. Ama iş kendi oğulları olunca tepkinin farklı olacağını hissediyordum...
Sabah rutin işlerimi halledip, hızla evden çıktım. Trafiğin olmaması benim için bir şanstı ve ofise geldiğimde çoğu kişinin gelmemiş olduğunu fark ettim. Bir kahve alıp, maillerimi düzenlemeye başlamışken ofis kapısın da Selim görüldü. ‘Bu adamın bu saatte burada olması için batıyor olmamız gerekiyor sanırım’ diye düşünürken Selim,
"Günaydın" dedi. Normal bir ses tonunda. Ben, normal olmaya çalışarak,
"Günaydın Selim Bey " dedim. Kapıdan içeriye girip, masama doğru yürüdü. Masamın önündeki koltuğa oturduğunda tedirgin, düşünceli bir şekilde bana bakmaya devam etti ve
"Antalya nasıldı? " diye sordu. ‘Evet, başlıyoruz’ diye içimden geçirdim ve hemen kendimi toparlayarak,
"İyiydi. Bir kaç küçük problem olsa da sorunsuz geçti " dedim. Gözlerini kısarak alaycı bir tavırla,
"Küçük problem? " diye sordu. Ben sert çıkan ses tonum ile
"Emir " dedim. Selim’in yüzündeki sırıtış daha da arttırarak,
"Emir, ne gibi bir sorun yattı ki? Pek problem çıkaracak çocuk değildir " dediğinde tam cevap verecektim ki, bir anda lafa kapıdan başka bir ses girdi.
"Problemi ben çıkardım Selim!" dediğinde gözlerim kocaman olmuş, Bora'ya bakıyordum. Selim rahatsız olmuş gibi sandalyesinde kıpırdandı ve Bora'ya tam karşılık verecek iken Bora'nın sert sesi ofiste tekrar yankılandı,
"Bu konu hakkında dün yeterince konuştum ve olacak olanı söyledim değil mi Selim? " diye sorunca Selim,
"Evet, söyledin" dedi ve Bora devam etti.
"O zaman burnunuzu sokmaktan vazgeçin " dedi ve benimle göz göze geldi. Sert çıkan sesi ile
"Azra hanım, günlük işleri halledin ve yapılması gerekenleri hazırladıktan sonra beraber bakalım. Birde kahve istiyorum "dedi. Sonrasında ise odasına geçti. Kapısını kapadığında Selim ile göz göze geldim ve saniyelerdir tutmuş olduğum nefesimi bir anda dışarıya bırakınca, Selim'den bir gülme sesi yayıldı odaya ve "Buda neydi şimdi? " Dedim Selim,
"Emir olayına fena takılmış. Seninle de bugün fazla uğraşabilir. Dikkatli ol" demesi ile masadan kalkmaya yeltendi ve arkasından hızla "Selim Bey" diye seslendim. Selim durup, bana baktığında
"Aslında bu durumdan bende rahatsız oldum. Yani bir insanla tanışmak ve onu tanımaya çalışma çabalarını anlaya biliyorum. Ama ben orada tatilde değildim. Gerçekten çok zor durumda kaldım. Bora Bey'i siz benden iyi tanıyorsunuz. İyi anlaşamadığımızı ve sürekli laf yapacak bir şey bulduğunu da biliyorsunuz " Dedim ve Selim söylediklerimi tartmaya çalıştı. Bir iki dakika sonra
"Haklısın. Bu konu zaten Emir ile de konuşulacak " dedi ve "İyi çalışmalar” ofisten ayrıldı...
Aklım allak bullak bir halde birikmiş olan işlere tekrar gömüldüm. Bora'nın yapması gereken işlerin listesini çıkardım. Hatırlatmalar, randevular, toplantılar baya yoğun bir haftaya giriyorduk ve hiçbir atlama yapmadan listeyi çıkarmayı başarmıştım. Yaklaşık 1 saat sonunda kendimi elimde listem ile Bora'nın odasının önünde buldum. Kapıyı çaldım ve içeriye girdim. Bora'nın gözleri gözlerimi bulduğunda, gözlerindeki duygunun anlamını çözmedim. Yavaş yavaş masaya yaklaştım ve eli ile oturmamı istediğinde sandalyeye oturdum. Derin bir nefes alarak,
"eee sence de konuşmamız gerekmiyor mu?” Diye sordum. Oda derin bir nefes alarak,
"Şu an değil " dedi ve her zaman ki gibi benim sinirimi en tepeme çıkarmayı başardı. Bir duruş ile
"Yapılacak olanların listesi, yoğun bir gün. Randevu saatlerini mail olarak atıyorum birazdan. Toplantılarınızı 1 saatle sınırlandırmanız gerekmekte, 8 randevu var ve maillerinize dikkat ederseniz her toplantının bitimine 15 dk. kala diğerini bildiririm " dedim. Diğer yapılacakları da bu şekilde sıraladıktan sonra
"Başka bir isteğiniz yoksa çıkıyorum Bora Bey” diyerek konuşmamı sonlandırdığımda, Bora gözlerini bir saniye bile ayırmadan bana bakıyordu. Ben ise ne olduğunu halen anlayamıyordum. Bakışmamız devam ederken Bora,
"Öğlen yemeğinde beraberiz kimseye söz verme" dedi ve kafasını bilgisayarına gömdü. Şaşkınlıktan dikilip, durduğumu fark ettiğimde
"Tamam" diyerek hızla odadan çıktım. Öğlen yemeğine daha 2 saat vardı. Kesinlikle iyi bir konuşma olmayacak farkındaydım. Sonunda bu düşüncelerden arınıp, kendimi işe vermeyi başararak bilgisayara gömüldüm.
Bir an Bora'nın tepemde dikildiğini fark ettim ve kafamı kaldırdığımda tekrar göz göze geldik. ‘Lanet olsun sorun ne?’ diye içimden geçirdim. Bu gizemlilik beni gerçekten olduğundan fazla geriyor. Bora gözlerimin içine bakarak,
"Ara versen iyi olacak" dedi ve kolundaki saati işaret ederek,
"Öğlen yemeği" dedi. Bilgisayarımdaki saate gözüm gitti. Zamanın ne çabuk geçtiğine şaşırarak
"aaa fark etmedim. Tamam, çantamı alayım bir saniye" diyerek arkamdaki dolaba yöneldim. Çantamı ve ceketimi alıp, Bora'nın yanına doğru adım attığımda Bora önden yürümeye başlamıştı bile. ‘Allah’ın öküzü centilmenlik anlayışın bir bana gelince odunluk oluyor değil mi? insan bekler. Yani nezaketten de olsa bekler. Hani bayan olduğum için falan’ diye geçirdim içimden ve arkasından gözlerimi devirdim. Asansöre doğru devam ederken Merve ile karşılaştık ve Merve,
"Hoş geldin. Nasılsın? "diye sordu. Ben,
"İyi ama acelem var "dediğimde, gözü Bora'ya gitti ve bana garip bir şekilde gülümsedi.
"Şansa ihtiyacın varmış gibi görünüyor" dediğinde gülümseyerek,
"Sanırım" dedim ve el sallayarak asansörün yanına gittim. Bora,
"Şu kızın neden bu kadar meraklı olduğunu çözmüş değilim" Dedi. Gülümseyerek,
"Sanırım bende " dedim ve asansöre binip, otoparka indik. Bu gizemli sessizlik gerçekten sıkıcıydı ve beni gerçekten yordu. Sanırım bir kaç dakika daha dayanabilirim diye düşündüm...
Arabaya binip, yemek yiyeceğimiz restoranda gelmemiz, masaya oturup, siparişlerimizi vermemiz ve göz göze bakışmamız toplamda 15 dk. sürmüştü. (evet, dakika tuttum ) derin bir nefes alarak,
"Evet dinliyorum" dediğimde Bora’nın sıkıntılı bir nefes verdiğini fark ettim ve daha da çok gerilerek,
"Bora, uzamadı mı artık. Konu ne ise bir an önce anlatsan ve rahatlasan bak, her şeye hazırlıklıyım. Zaten kötü düşüncelere hazırlıklıydım" dediğimde Bora,
"Şaşırdılar sadece" dedi ve devam etti.
"Evdekilere tek taraflı olduğunu söylediğimden senin için pek bir sorun yok. Karşıda değiller. Sadece seni rahatsız edip, işten ayrılmana sebebiyet verirsem babam tarafından ölümle tehdit edildim" dedi. Benim ise şaşkınlıktan azım bir karış açık şekilde,
"Anlamadım? Annen, baban tepki göstermediler mi ? "diye sorunca Bora
"Azra, annemde babamın asistanıydı " diye söylendi. Benim ise şaşkınlığım bin kat daha arttı. Durumu anlamayarak, tekrar sordum.
"Peki o zaman, bu gerginliğinin sebebi ne?" diye. Bora,
"Şirkette pozisyonun değişiyor. Yarından itibaren benim asistanım değilsin" dedi. Ben şoka uğrayarak,
"Neden peki?" diye sordum. Bora
"Babam zaten bir ay öncesinden karar vermiş. Daha verimli olman için pozisyonunun değişmesi gerekiyormuş. Ay sonunda düzenleme yapılacakmış ve sana söylenecekmiş ama böyle bir durumda hemen yapma kararı aldı" dediğinde ise şaşkınlıktan dilimi yuttuğumu sandım. Aslında içimden sevinç çığlıkları atıyordum ve
"Peki bu durum seni rahatsız mı etti?" diye sordum. Bora sonsuzluk gibi gelen bir kaç sanıye gözlerimin içine baktı ve
"Konumun değişmesi değil, benim yanımdan ayrılıyor olman canımı sıkıyor" dedi ve
"Bu pozisyon değişliği yüzünden açıklama yapmamızda zaman alacak " diye devam ettiğinde jetonumun düştüğünü fark ettim kahretsin.
"Pozisyon değiştirmek için seninle ilişki yaşamaya başladığımı düşünecekler. Allah kahretsin!" dedim ve Bora doğru anlamında kafasını salladı.
"ee ne olacak peki ?” diye sordum ve
“Böyle mi devam edeceğiz?" diye ikinci bir soru ekledim. Bora,
"Bir süre, yani herkes senin durumuna alıştığında bizde açıklayacağız. Şu süre zaten evdekiler seni tavlamaya çalıştığımı düşünecek. Annem, Seni birkaç yemeğe çağırabilir " dedi ve
"İş yerinde de dikkatli olmamız gerekiyor. Benim asistanlığıma Merve geçiyor. Gözünden bir şey kaçmadığının farkındasın. Çok dikkatli olmamız gerekiyor ve bir ihalemiz var biliyorsun. Bunun içinde aynı projedeyiz" dediğinde kafamı artık toparlayamıyordum. Her şey birbirine girmiş, hangisinden başlamam gerektiğini bilmeden aptal aptal Bora'ya bakıyordum. Bora,
"Kolay olmayacağını söylemiştim. Biraz zamanla her şeyin üstesinden geleceğiz. Tamam, mı?” diye sorduğun da sadece kafamı sallamak ile yetindim...
O gün öğlenden sonrası zaman geçmek bilmedi. İşleri toparladım, Merve'ye devirlerimi yaptım, eşyalarımı toparladım ve benim için hazırlanmış odama geçtim. Aslında şu anda sevinçten yerimde zıplıyor olmamam gerekirken, buruk bir sevinç yaşıyorum. Yıllarca aynı masada oturdum ve yaptığım işi gerekten çok seviyordum. Aslında Bora ile çalışmayı çok seviyordum. Neyse bu duygusal düşünceleri bir kenara bırakıp, olacak olanlara odaklanmam gerekiyor. Önümüzde zorlu bir proje var ve Bora ile beraber çalışacağız, Aynı zamanda bu proje benimde resmi olarak görev aldığım ilk projemdi. Kolları sıvayıp, çalışmalara başlamamız gerekiyordu...
Yoğun iş temposunda zamanın nasıl geçtiğini anlamak ne kadar zordu. Haftanın son günü ve son toplatısına şu anda girmek üzereyiz. Üzerinde çalıştığımız projenin yeni bir ortağı var ve biz onunla bu gün tanışacağız. Gerçi kim olduğunu merak etsem de saniyeler sonra öğreneceğimden rahattım. Toplantı odasında Bora’nın kaçamak bakışlarını yakalıyordum ve bu gerçekten kızarmama neden oluyordu. Bir anda içeriye giren Merve,
"Aklen Holding’den olan misafirleriniz geldiler efendim" dedi ve Bora
"Tamam, al içeri.” Dedi ve bana bakarak,
“Başlayalım bakalım" deyip sırıttığında ikimizde ayağa kalktık ve kapıya doğru yöneldik. Kapıdan içeriye ilk önce yaşlıca bir adam girdi. Bunun Kenan Bey olduğunu düşünüyorum. Firma sahibi. Arkasından giren bir kızdı ve taş gibi bir hatun olduğu belli idi. Kızla göz göze geldiğimizde elektrik çarpmışa döndüm. Vücudum kaskatı kesildi. Bora ile gözlerimiz bir birini bulduğunda ikimiz de şaşkınlıktan konuşamıyorduk. Ağzımdan fısıltılı bir tonda
"Hande" ismi çıktı. Lanet olsun bu kızın burada ne işi vardı?