16. BÖLÜM (G)

1785 Words
Ben mi sürpriz yapmıştım, bana mı sürpriz yapılmıştı? "Ben yarışmada ikinci oldum. Derecemin bu şehirde bir haber değeri olduğunu düşünmüyorum gerçi. Bursa'da kıymetliydi." "Gonca." Karşıma boxerla çıkmasan da yediğin nane belliydi zaten. "Ekürin nerede? O katılmayacak mı aramıza? Ya da kısrağın mı demeliyim?" "..." Başını öne eğ, evet böyle. "Karşımda konuşmadan bana çok şey anlatacağın birçok farklı zaman olabilirdi. Şu an o zamanlardan biri değil emin ol." "..." Ne o gözlerin mi doldu? "İçime Polyanna kaçtı bak şimdi. Susmanın şu anda tek bir iyi tarafı var. O taraf da, zaten senin sesini duymayı hiç mi hiç istememem. Ben sana defol git demeden, turuncu saçlı yeni sevgilini de alıp yapman gerekeni bildiğini düşünüyorum. Akıllı adamsın." Levent salonda ayakta konuşmaz halde beklerken yanından geçip mutfağa giderken ekledim. "Ha bu arada unutmadan, üzerinde debelendiğiniz çarşafları da yataktan alıp çöpe çıkar inerken. Lütfen." Mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya başladım. Buradan işe geçecektim. Çay içmeliydim. Çay iyiydi. Levent hiç gitmeyeceğine söz verirken şaka yapmamıştı. İlişkisini direk kendi sahasında yaşamıştı deplasmana çıkmak yerine. -Arkamızdan iş çeviren kadınlar için arkamızdan ağlayan kadınları üzdük.- diye bir dize vardır. Bende durum tam tersi oldu. Bu adam için Serhan'ı üzmüştüm. Beni en çok üzen de verdiği sözü tutmaması değildi. Verilen sözlere tutuldukları müddetçe sevinmeyi biliyordum zaten. Sevincim uzun metrajlı olmasa da kısa film tadındaydı. Beni en çok üzen şey; yarın geleceğimi söylediğim zaman, gelmeyeceğim bilindiği için bu olayın vuku bulmasıydı. Benim yatağımda. Kimler kimler bırakmıştı beni, söz verip tutmamıştı? Çoğuna güvenmemiştim; ama Levent'e güvenmiştim. Güven önemliydi. Aradan geçen yirmi dakikada sessizce kahvaltımı yaptım. Elinde buraya gelirken getirdiği sırt çantası ile mutfak kapısına geldiğinde başımı kaldırıp baktım. "Kendimi savunacak bir kelimem bile yok. Biletimi almış Bursa'ya yanına seni izlemek için gelecektim. Dün gece bara içmeye gittik arkadaşlarla. Böyle bir niyetim yoktu, ayarlanmış bir şey değildi yemin ederim. Gonc..." "Yeter Levent. Bir kelimen bile yok; ama Manas destanına geçtin. Neyin savunması bu? Ah tabii, kıyamam ya! Sarhoş oldun demek. Renk aynı olsa da ton farklı be canım. Doğalla bir olur mu? Benim yatağıma getirmen gerekmiyordu saçı aynı renk diye? Yanlış anlama sorularımı. Cevaplaman için değiller. Durum tespiti yapıyorum sadece. Şimdi güle güle. Kapıya kadar geçiremiyorum kusura bakma. Sen çıkarken kapatırsın temelli." Masayı toplamaya başladım. Çıkardığım kahvaltılıkları buzdolabına yerleştirken bir devir daha kapandı diye geçirdim aklımdan. Ben henüz yirmi dört yaşındayım daha ne yaşayabilirim kötü? Başıma ne gelebilir bundan fazla? Yine de, bir erkek için ağladığım o günden sonra hayatıma kim girerse girsin, hayatımdan kim çıkarsa çıksın hiçbiri için ağlamayacağıma yemin etmiştim. O gün ağlamak zorundaydım. O gün başkaydı. "Dur, Özgür yapma bu doğru değil." Dudakları boynumda olan bir erkeği ikna etmek için daha etkili cümleler lazım. "Seninleyse eğer benim için doğru." "Ya ailen gelirse. Rezil olurum. Sana bir şey olmaz." "Ailem gelmeyecek. Kesin bilgi. İstanbul'a gideceğim garanti gibi. Boğaziçi olacak Gonca. Sen burada kalacaksın. Ailemi anlattım sana. Rahat bırakmayacaklar beni. Ankara'da bir üniversite yazmam mümkün değil. Birbirimizin olalım uzaklaşmadan." "Okulunu bitirip gelince, biz de yetişkin oluruz. Şimdi hala çocukmuşuz gibi hissediyorum." "On sekiz oldun sen de. İkimize de devlet reşit olduğumuz için ekstra haklar veriyor. Bu hakkımızı sonuna kadar kullanalım." Elleri göğüslerime kaydığında hala kendimi çekmek zorunda hissediyordum. "İstanbul'da fikrin değişebilir. Dört yıl uzun. Başka birini sevmek isteyeceksin belki ve ben bunu engellemek için yakınında olamayacağım." Dudaklarımı öpüşüyle kapattığında soluksuz kaldım. "Senden başkasına bakarsam, hadi diyelim baktım, eğer gözüm senden başkasını görürse kör olsun." Çok ciddi görünüyordu. Kalbim sıcacık oldu. "Ağzından yel alsın. Nasıl konuşuyorsun?" "Seni çok seviyorum. On iki yaşında, eli kolu bağlı, sana haber bile veremeden evlatlık edinen ailesinin arabasından arkasına bakan çocuk değilim artık. İlk ve tek olacaksın benim için." Gömleğimin düğmelerini açmaya başladı. "Korkuyorum. Hem canımın yanmasından hem de..." "Seni kullanacağımı düşünüyorsun değil mi?" Kullanmak değil de, gittiğinde unutulmak. "Hayır, sadece çok genç olduğumuzu düşünüyorum. Kendimi sana vermek istiyorum tabii. Of! Bilmiyorum." Yüzümü inceledi bir süre. "Elli altı tane çilin var. Onları başkasına saydırır mıyım sanıyorsun?" "Deli misin? Çil sayılır mı? Senden başka saymak isteyen olacağını sanmam zaten." "Garantiye alalım bunu. Hadi kalk gidiyoruz." Aklına o an bir şey gelmiş gibi ayağa kalkıp beni de tuttu elimden. "Dur nereye? Bekle çantamı alayım?" "Kimliğin var değil mi o çantada?" "Tabii ki var." Güzel diyerek bahçedeki arabasına yürüttü beni de. Arabayla ilerlerken nereye gittiğimizi hala söylememişti. Bir yandan da telefondan bir şeylere bakıyordu. "Vesikalık fotoğrafın var mı yeni?" Vardı. Üniversite sınavı için lazım olur diye çektirmiştim önceden. "İkametgah. Yurt mu çıkar acaba seninkinde? Muhtarlığa mı yoksa yurda mı gitmeliyiz onun için? Hmm!" Bana sormaktan çok kendi kendine konuşuyordu. Yanında tiyatro izler gibi tek kişilik gösterisini izliyordum. Belediyenin önünde durduğumuzda hala Özgür'ün amacını anlamamıştım. "Hadi Gonca in. Geldik." Arabadan indim. "Özgür ne işimiz var burada?" "Bir de rapor gerekliymiş. Tüh ya! Yakında sağlık ocağı var mı bakayım bir." Ne raporu ya? "Özgür. Ben de geldiğime göre bana da bir açıklama yap istersen." Karşısına geçerek bana bakmasını sağladım. Cevap istiyorum demekti bu bana göre. Anlardı umarım. Cevapladı nitekim. "Evleneceğiz." ... Evleneceğiz. Söylemesi uygulamasından kolay tabii. Kafamı silkeledim resmen. Boynum kütledi. Ah! Şimdi Levent'i çıkarmıştım hayatımdan. Affedilecek bir yönü yoktu bana göre. Aldatılmak ne sebeple olursa olsun hayatımdan eksik olmuyordu. Diğer yandan beni daima isteyen Serhan'ı da yine ben kendi ellerimle damat yaptım başkasına. İkisi için de pişmanlığım yoktu. Farklı sebeplerden hayatımda olmamaları gerekiyordu. İşim bitince doğruca salona geçtim. Kızlar da beni bekliyordu. Haberleri yoktu daha derece aldığımdan. Söylediğimde havalara uçtular. Verilen plaketi baş köşeye koydular ben gösterince. Yirmi beş bin lira da almıştım. Kızlara da biraz vermeye karar verdim. Pazartesi ilk iş çeki bankada bozdurmaya karar verdim. Bankaya gidecek gücü bulamadım kendimde bugün. Salonda işler çok yoğun değildi. Ocak ayında herkesin derdi sıcacık evlerinde olabilmekti mutlaka. Hava zaten erken karardığı için salonu ben de erkenden kapatıyordum. En çok kızların işine geliyordu tabii bu durum. Benim ise bugünden itibaren hiç işime gelmeyecekti. Eve geldiğimde bundan sonra artık yalnız olacağımı biliyordum. Evi satmaya karar vermemden bu yana henüz bir alıcı çıkmamıştı bakan olsa da. Kış olduğu içindi büyük ihtimalle. Şimdi satılmadığına mutlu oluyordum, çünkü yeni aldığımız evde olsaydı bu olay tekrar satmak zorunda kalabilirdim. Ece'yi çıkarken görmemiştim. Levent sessizce nasıl halletmişti, hiç susmayan cadıyı, hayret? Düşündüğüm konuya bak. Nasıl olacak? Ne de olsa eski hukukları vardı. Pardon yeni hukukları da vardı. Şimdi tekrar beraber yaşayabilirlerdi. Sabah odaya hiç girmemiş, yoldan geldiğim giysilerle salona geçmiştim. Ne bulacağımdan emin olamayarak açtım kapıyı ve odanın lambasını. Güzel. Levent sözümü dinlemiş çarşafları çıkarmıştı. Yastıklar da çok pis göründü bana. Birinin üzerinde birkaç tane turuncu uzun saç teli vardı. Yırtar gibi çıkardım kılıflarını. Bunu bana bırakmıştı. Yastığı sağa sola vurdum o hınçla. Ağlamadım. Sadece sinirimi çıkardım zavallı yastıktan, içini de çıkarırken. Çarşafsız yatak, işte o tertemiz göründü gözüme. Işığı kapatıp uzandım. Saat daha yediydi; ama hava en az benim kaderim kadarkaranlıktı. Dizlerimi karnıma çekip ne zaman yatmıştım en son bu şekilde? Serhan bana haklı olarak hakaret ettiği zaman. O zaman bu pozisyonda olmama gerek yoktu. Levent'in gidişi diğeriyle yarışacak kadar canımı acıtmıyordu. Ece'yle Levent'in durumu, birlikte bu odada, benim şu an yattığım yerde, hala seks sonrası terli vücutlarının kokusunu alırken herhangi acıyla yarışacak konumda değildi zaten. Yatak başlığına yaslandım. Şimdi iki omzumdaki küçük Gonca'ları dinleme zamanıydı. Biri olayları montaja sokmadan tüm hata ve çıplaklığıyla makyajsız gözlerimin önüne seriyordu, doğallık seviyordu; diğeri ise ilkine bu hayatta başıma ne gelirse gelsin hiçbir şeyin beni kendi ayaklarımın üstünde olmaktan alıkoyamacağını anlatıyordu. İkisini de seviyordum. Levent'in aşkını ilan etmesine ayarladım başlangıç zaman dilimini ve dinlemeye başladım. -Levent nasıl da Ece'nin sağladığı tüm imkanları bırakıp gelmişti kapına. Şimdi bir hatasında kapıyı gösterdin ona. +Ona öyle demiyorlar portakallı şekerim. Boynuz taktı diyorlar. Gonca'ya boynuz yakışmaz ki. -Boynuz yakışmazdı belki; ama Gonca da daha tanımadan birlikte oldu. Kendisi de hata yaptı. Şimdi başka birini affetmemesi çelişki bence havuçlu kurabiyem. +Birlikte olmak şartsız şurtsuz kabullenmeyi mi gerektirir? Yakışır mı bizim Gonca'mıza? Sadece seks der geçer. Oh aldığı zevk de yanına kalır. Hatırlarsın sen de. -Yani sen de. Sanki yattığı adam sayısını mı bilmiyor bizim kız? Adı batasıca ve bu Levent işte. Sarhoş marhoş bir şeyler anlatıyordu, tam kulaklara anten çektim dinliyordum adamı susturdu. +Oh iyi yaptı. İçkinin arkasına sığınacak kadar aciz, içki içince başkasıyla yatacak kadar adi, hepsinden öte Gonca için terk ettiği eskisini şu an konuştuğumuz yatakta yapacak kadar zıtt-ı adem birinden bahsediyoruz. -Önce annesi bizi yurda bıraktı. Geleceğim diye söz verdi gelmedi. Nereden gitti o düğüne? Bir de o travma oldu. Şimdi Levent hata yapmadı demiyorum; ama dinlenebilirdi sanki. Üstelik salonda da yanındaydı.Kimsemiz kalmadı yine. Üçümüzüz. +Zaten gerçek annesi değildi ki? İyi bile oldu öğrendiği. Şimdi her zamankinden daha dirençli Gonca. İpi kopmuştu sadece. Düğüm attığı yerde elini gezdirirsen evet pürüzlü olacak; ama daha zor kopacak artık. Belki de hiç kopmayacak. Ne bırakıp giden anne görünümlü fettan kadınlara ne de aldatan adam görünümlü abazalara ihtiyacımız var bizim. -Bir de Serhan var. Bursa'ya bile geldi evli barklı adam. Onu niye istemedik hiç aklım basmıyor zaten. Severken yandı, söndürmedi; yanarken sevdi, karşılık vermedi; teninde de yanmak istedi, adamı elinde sazıyla sahneden indirdi. O adam sevilirdi. +Gonca başka birini severken çıktı Serhan karşısına. Sevdi zaten. Kalbinde en büyük odacık niye ona ait sanıyorsun? Sadece... bizi sevdiği gibi sevdi. Çekirdek ailedendi Serhan. Doğduğu andan beri o ailenin bir ferdi gibiydi. Aynı aileden gelen kan bağı bulunanları farklı sevemezsin. Sevmemelisin. Hem kendin dedin Gonca evli adamı mı ayartsın istiyorsun? Serhan. Evlilik. Ev. Susturdum ikisini de. Kaç saattir oturuyordum burada? Üstümde bir şey de yok üşüdüm. Telefona baktığımda saat ikiye geliyordu. Mesaj kısmına girip Serhan'ı ekledim. Bursa'da kalıp son günü de izleyecekti. Eve varmış olmalı diye düşündüm. Saat çok geç olmasa arardım; ama uyumuş olabilirdi ve karısı yanındaydı. "Sana ihtiyacım var." Yazıp gönderdim. Sonra pişman oldum. Acele etmiştim kafamdaki düşünceler sonrası. Yanlış anlayabilirdi. Tekrar yazıp gönderdim. "Çok geç olmuş kusura bakma. Saati fark etmedim. Önemli bir şey yok merak etme." Telefonum çalmaya başladı. Kahretsin telaşlandırdım. "Efendim Serhan?" "Uyumadım daha. Mesaj atan sensin sen söyle. Ne oldu Gonca saati unutturacak kadar?" "İnan ki acil değil. Sabah da konuşabiliriz." "Aradım işte. Söylesene. Niçin ihtiyacın var bana?" "Kaldığın evi bana satsana." "Ne? Ne alaka ya?" "Gitmeden satamamıştın ya. Ben de satamadım daha. Salona daha yakın seninki. Hem buradan daha yeni. Ne dersin?" "Gece iki ve sen ev almayı mı düşünüyorsun? Ne olduğunu söyleyecek misin artık?" "Gerçekten ev için aradım. Sebebi de, şimdi uzun uzun anlatamam; ama ben annemi gördüm ve o bana hiç bilmediğim şeylerden bahsetti. Evi satmaya daha o zaman karar verdim. Kış diye sanırım bir iki arayan oldu; ama satılmadı işte. Sen sat bana. Bu ev satılana kadar tut elinde lütfen. Alıcıyım. Ne kadar dediysen o fiyattan. Fiyat kırma sakın. Kendim bir şeyler yapmak istiyorum." "Tamam, Gonca. Annen meselesi aklımda. Sabah ilk işimiz bu konuyu konuşmak olacak. Anlaştık mı?" "Anlaştık. Ev için anlaştık mı?" "Tamam dedim ya. Beklemeye gerek yok. Sen taşın. Anahtarı al emlakçıdan. Haber veririm ona yarın." "Çok iyi bir dostsun. Teşekkür ederim. İyi geceler." "İyi geceler." Oh be! Sizi seviyorum portakallı şeker ve havuçlu kurabiye.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD